an itibariyle trt müzik kanalında canlı performansı olan 'adam' . açında azcık kulaklarınız iyilensin.
bu dünyadan olamaz ya bu 'adam' yanlışlıkla gelmiş bu evrene. net yani
hayatımın bambaşka bir evresindeyim sözlük. iyiyemi gide kötüyemi bilmiyorum.
36 yaşındayım. ve sanki ilk defa durup düşünüyorum. hiç durmamışım ben. hiç ne yapıp ne ettiğimi düşünmemişim sanırım.
son 10 gündür bir korku filminin içindeyim. heryer kapkaranlık. ve bu karanlığın içinde bir canavar var. beni de yemeye gelecek. içinde can arkadaşlarımın da olduğu bir çok insanı yedi. çığlıklarını duydum. günlerdir sürekli duyuyorum celladın uçurduğu kafaları.
çalıştığım şirket (dünya ve türkiyenin en büyükleri arasında) apar topar küçülmeye gitme kararı aldı. her gün bir birimi biçiyorlar. hangi gün hangi bölgeye çökecekleri belli değil.
10 gündür bekliyoruz. ben kesin kovulacağımı sağlam kaynaklardan öğrendim.
ilk 6-7 gün çok zor geçti. kredi borçlarımı düşündükçe dünyam kararıyordu. ama bunuda aştım. zaten iş de yapmıyorum artık. durdum.
iyiki de durdum. ne yaptığımı sorgulama fırsatı buldum. kendime kendimi dinleme fırsatı vermemişim ki ben hiç. ne yapıyorum? ne yapmak istiyorum? ben kimim?
kendi bildim bileli hayalim olan şeyi yapmayi planlıyorum artık. yapabilir miyim? başarır mıyım? zor olacak ama yaparım bence.
kendi unique tasarımlarımı yapabileceğim bir atölyem olsun ve onları satarak geçineyim. lamba, sehpa, tablo, çanta, takı... el işçiliği ile yapılacak şeyler. inşaat yapmayı, haftanın 6 gününü o aptal bilgisayarın başında geçirmeyi istemiyorum. reddediyorum bunu.
önce türkiye turu sonra dünya turuna çıkmak istiyorum.
bunları düşünecek zaman vermemişim kendime.
orta düzey yöneticilikten üst düzey yöneticiliğe yükselme hevesi dolmuş içime. iyide ben hırslı bir insan degilimki. bunu kim ne zaman soktu kafama? bana bunu ne zaman empoze ettiler??
bu boşluk ve durgunluk bana kendimi çözme fırsatı verdi. ben kendime neler yapmışım böyle?
vay arkadaş dedirten hadise.
dolar yükseldikçe akçomarlar seviniyor resmen. neymiş reislerine destek oluyorlarmış.
yahu asgari ücret alan insanlarsınız. asgarinin 3-5 katı maaşım var, it gibi titriyorum ne bok yerim diye. bunlar gebeş gebeş nasıl yaşayabiliyorlar.
bugün işten atılacağımı öğrendim sözlük.
çalıştığım şirket yurt dışı-yurt içi çalışan, türkiyedeki en baba 5-6 inşaat şirketinden biri.
küçülmeye gitmeye karar vermişler. toplam personel sayısının yarısı atılıyor.
bizim ekip 2 kişi görünüyor, ve proje müdürü olacak ruh hastası yalaka benim adımı vermiş.
ben ya ben, 15 yıllık meslek hayatımda hiç işten atılmamıştım. hatta istifayı basıp ayrıldığım yerlerin hepsi geri çağırırdı. aylık 5000 tl kredi ödemem var.
bu koca şehirde bir başıma ayakta kalabildim diye seviniyordum. tırnaklarımla kazıyarak aldığım evimi arabamı satmak zorunda kalacağım.
yetersizliğim bir kez daha yüzüme vuruldu sözlük.
hiç bir şeyi beceremedim ben sözlük. anne olamadım, evliliği de iş hayatını da beceremedim.... tüm lanetler bana olsun...
gratisin kendi markası. çok saçma sapan bir durumda 50 faktör güneş koruyucusunu almak zorunda kaldım. ama iyikide almışım. muhteşem korudu. tatilin 4. günündeyim ve bunca güneşte kalmama rağmen hiç bir sıkıntım yok. normal koşullarda tüpüne 100 tl verdiğim kremlerle bile bu kadar hasarsız atlamazdım bu tatili.
aloe vera özlü after sun kreminide denedim, o da muhteşem.
hiç fiyatlarına aldanıpta 'bunlar bok gibidir' filan diye düşünmeyin.
'içimde ölen biri var'
içimde öldün sen.
sen içimde öldün...
kendi kendini öldürdün içimde. bu kadar yoğun, bu kadar biricik bir aşk birdenbire, bıçakla kesilmiş gibi biter mi? bitti.
yıllardır özenle büyüttüğüm, ayrıldıktan sonra bile gözüm gibi baktığım aşkım septik şoktan öldü.
sen kötü bir insansın, hep kötü bir insanmışsın. bunu gördüm. bu öldürdü seni. yeğenimden ve kardeşimden nefret ettiğini yazmışsın. ancak saf kötülük 5 yaşındaki bir sabiden nefret eder. en fazla sevmezsin. ama nefret???
bu aşkın kaynağı benim, ve sen buna layık değilsin. verdiğim gibi geri aldım.
bu kadarı artık borderline değil, bu artık saf kötülük. sebepsiz yere insan öldürenlerden, hayvanlara eziyet edenlerden hiç bir farkın yok senin.
borderline senin masken, bana eziyetin, olanların hiç birinin sebebi değil.
acımasızca hasta kocasını boşayan, sevdiği adamı hasta diye sokağa atan o vicdansız kadın değilim işte ben. aklımı karıştıramazsın artık.
sesin kesildi. öldürdün kendini. cenazeni kaldırdım içimden.
iyileştim sanıyordumya, ben esas şimdi iyileşmeye başladım.
artık ağlayabiliyorum, resimlerimize bakabiliyorum, senin hakkında konuşabiliyorum. toz duman yok artık. olanları anladım. kendimi mutlu sanmışım. manüpülasyonların o kadar etkiliymişki etkisinden yeni kurtuldum. saf kötülügünü görmesem yıllarcada kurtulamazdım. biliyorum artık.
cenazeni kaldırdım. aglayabiliyorum artık.
iyileşiyorum artık. kendimi ne kadar dağıttığımı farkedebiliyorum. canlı ceset gibi geçirdiğim 1.5 yılı, neden bu kadar çok sigara içtiğimi, neden hayvan gibi yemek yediğimi sorguluyorum, ve çok anlamsız geliyor artık. arkadaşlarımla çıkıyorum, hayattan ve insanlardan korkmuyorum artık.
ben, kocasını hasta olduğu için boşayan vicdansız bir kadın değilim. yıllarca kandırılmış, en muhteşem manüpülasyonlara maruz kalmış, sevdiği herşeyden koparılmaya çalışılmış bir kadınım ben.
'çocuğumuz olursa onu benden çok seversin' diyerek annelikten mahrum edilmiş bir kadınım ben.
artık yoksun içimde. hiç bir şekilde yoksun. kocaman bir boşluk var şimdi. nefret bile duymuyorum sana.
artık iyileşiyorum ben.
metamatiğin iyi olması, sayısal zeka, mekanik kafa, analitik yaklaşım...bunlar doğru yönlendirme ve tercihlerlede buluşursa insanı iyi yerlere getirir, iyi mayışlar alıp bi sürü insana yönetici olabilirler. oluruz da. o kadar yani. sadece bu işte. mutluluk getirmez. hayatı yaşamayı bilmezler, sayısal düzene oturtamadıkları herşeyden kaçarlar. çoğuda inşaatçı olur bu tiplerin. sosyal zekaya ihtiyaç duymadan öküzce hayatta kalabilecekleri en güzel mecradır. milyon dolarlık inşaat işlerinin önemli koltuklarına dikkat edin hep mutsuz ve kafası çalışan insan doludur.
hayat bazılarına gridir sözlük. hep gridir.
allah bazılarına mutluluk vermez, en basit, standart, sıradan mutlulukları bile vermez. çünkü vardır bir bildiği, bir kurgusu düşündüğü vardır mutlaka. aciz kul bunu bilmez, ağlarda ağlar. çabalar durur, çok zorlarsa allah canını yakar, uyarı babında, daha beter boku çıkmasın diye. çünkü sen bilemezsin, göremezsinki. olmuyorsa mesajı görmelisin. yok işte sana. kabul etmeyi, ve senin için öngörülmüş sınırlarda mutlu olmayı, eksikliklerinin yerine başka şeyler koymayı öğrenirsin zamanla. tabi her zaman çok kolay olmaz. kuldur bu, her ne kadar büyük resmin varlığını bilse de umutlanır işte. ama yaşanır, yaşanıyor...
bir gün bunları sana okutacağım. uzay boşluğuna salmak için yazmıyorum, bir gün sen okuyasın diye yazıyorum. bir gün...belki 10 sene belki 20 sene sonra. ama bir gün mutlaka.
bugün sana en çok ihtiyaç duyduğum, yalnızlığımın, sensizliğimin en çok yüzüme vurulduğu günlerden biri sevgilim. hem de ailem tarafından, kötü niyetli yapmadılar ama işte saatlerdir ağlıyorum. kimsenin saadetine yancı olmamak için, çiğdemlik etmemek için çabalıyorum.
hiç bir zaman inanmasanda sen benim ailemdin, hala da öylesin. hala yeryüzünde senden başka erkek yok benim için.
yanaklarından öpüyorum çocuk.
aylar sonra ilk kez bugün seninle iletişim kurdum. sen gerçeksin galiba, ilanlar da gerçek. varlığından şüphe ediyorumda bazen.
mesajını aldığımda dışardaydım, eve gelene kadar cevap yazamadım, evim benim güvenli sığınağım olmuş sanırım. korktum dışardeyken cevap vermeye, senden de korkuyorum aslında.
sen...sevdiğim...oğlum...arkadaşım...sırdaşım...doğmamış denizimin babası...gözümün nuru...yol gösterenim...akıl hocam...
sana kızmıyorum artık emin ol. senden olmadığın biri gibi davranmanı beklemeliydim. sana kızmak, bir çocuğun eline boya kalemlerini verip sonrada heryeri boyadı diye kızmakla aynı şey.
herşeye rağmen sensiz hayat çok boş, çok yavan. arkadaşlığın olmadan koca bir ömür nasıl geçecek?????
üniversite mezunu, az buçuk tecrübesi, deneyimi olan bir insan için 6400 tl çokda abartı bir rakam sayılmaz. ev, araba filan da kredidir. bu noktayı açıklığa kavuşturduk.
ama bu durumun yalnızlıkla alakasını açıklığa kavuşturamıyoruz.
bugün, 22 mayıs...yıldönümümüz. şu saatlerde avanos yolundaydık, hengameyi bitirmiş, taş konak otelimize gidiyorduk.
güvercinler uçurmuştuk, rahşan ve bülent ecevit gibi, güvercin uçurunca onlar gibi mükemmel bir çift oluruz sanmıştım. günün sonunda yağmur bastırıp, o güzelim bahçe yeşilin en muhteşem tonuna büründüğünde biz de bereketli olacağız sanmıştım. renkli balonlar uçurmuştuk, biz de onlar gibi özgür ve eğlenceli olalım diye. günün anısına, sukulentler dağıtmıştık herkese, biz de onlar gibi güçlü olalım, yaban ellerde toprağımızdan ayrılsak bile hayatta kalabilelim diye. dağıttımız sukulentler hala yaşıyor, büyümüş, dibinden sürgün bile vermişler. ama biz öldük....
rahşan ve bülent gibi olamadık...
en çok neyi özledim biliyor musun çocuk? seninle yaptığımız, sonu denize çıkan gece yolculuklarını.... iç anadoluyu neşet baba dinleyerek kat etmek, yorgunluktan pert bir halde denize kavuşmak. keşke o yolculuklardan birinde kaza yapıp ölseydik, en azından yanyana gömülürdük...
bir ev dolusu eşya, onun parmağının dokunduğu her şeyle duygusal bağım oluştu sanki. evdeki eşyaları ikiye ayırdım, onu tanıyanlar ve tanımayanlar. onu tanıyanları daha çok seviyorum, eskiselerde atmıyorum, hatta konuşuyorum arada. yalandanda olsa mutlu günlerimin şahitleri onlar. acaba olanlar gerçekmiydi diye şaşırdığım zamanlarda ispat oluyorlar bana. bu delirmenin kaçıncı evresi acaba?
ben bu yazıyı sana yazıyorum...
bugün mahkemeden ifade için çagırmışlar seni. benden çaldığın para için. insan hala seviyorum dediğini, boşandığı kadını soyar mı yahu? aklım almıyor bir türlü. insan kendi evinden düğün takılarını, karısının alyansını çalar mı? hem de mutlu günlerimizde. hala seviyorum, aşkımdan ölüyorum diye böğürüyorsun.
altınları çaldığını farkedince boşanma kararı aldım ben. hiç suçu başkasında arama. altın, para bunlar ne ki? ben farkedince neler olacağını az biraz kestirmişsindir. demekki para benden daha tatlıymış. ateşe verir yakardım parayı, gözümde olmazdı, bir kaç yıl daha eşşekler gibi çalışırdım, zerre koymazdı. yahu ben sana kalbimi, kendimi, hayatımı, 4 yılımı verdim. yediğin önünde yemediğin arkandaydı.
hala sevdiğini, köpek gibi acı çektiğini söylüyorsun birde. birlikteykende beni deli gibi seviyordun. güya. bu nasıl sevmektir? tırnağıma kıyamıyordun, kalbime, aklıma nasıl kıydın?
gelinin yazdırdığına emin olduğum yazı. özellikle sosyal medyadan, en sığ ve yavan haliyle sürekli pompalanan, "kadınlar güzel olmalıdır, (hatta sadece 'güzel' olmalıdır), zengin bir koca bulup evlenip çocuk doğurmak yaradılışının yegane amacıdır" kafasının sonuçlarıdır. bu yaşananların yegane amacı foto paylaşmaktır, kalitenin hiç önemi yoktur. "hepinizle eğlendi" diyerek esas derdinin hemcinsleri olduğunu zaten göstermekte.