haberleri twitterdan takip edenler için, gerçek niteliğinde değerlendirilendir! eğer birileri bu arkadaşları, twitlerin haber niteliği taşımadığı, hatta belki yanındaki anti-diktatörcü tarafından yazıldığı konusunda uyarırsa akıl mantık eksenine dönüşleri konusunda yardımları dokunabilir!! ayrıca;
bugünkü yazısında, çocuksulukla masumiyet çizgisi arasındaki kalın çizginin ayrımını yapmıştır. kezban olarak nitelendirilen kızların bir alt kümesidir bana göre bu çocuksu kadınlar. okunması tavsiye yazı için;
"Beckett'in sahne ve radyo için yazdığı oyunlardan derlenen "Oyun", özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra meydana gelen değişimler, yeni toplumsal yapılanmalar sonucunda, bireyin duyduğu yalnızlık ve çaresizliği yansıtıyor. Oyun, günümüz insanın değişmeyen ve günden güne çoğalan çelişkilerini, yaşamın artan yükünü kaldıramayışlarını yalın ve çarpıcı bir üslupla sahneye taşıyor."
oyuna bugün gittim.. çıktığımda bu neydi tepkisini verdiğim tek oyundur sanırım.. tiyatroda bazen kötü oyun ya da oyunculukları bile eleştirmemek gerektiğini düşünürüm ama ilk defa bu da sahneye konmaz diye düşündüm.. seyirci için çok zor bir oyun.. 45 dakika tek perde olması tek avantajı.. sürekli tekrarlanan aynı replikler.. oyunculuğa yazık olmuş.. çıktığımda hiç bir tat almadığım tek oyun diyebilirim.. yanımdaki seyirci grubu da sıkıntıdan gülmeye verdiler.. ve sürekli ya bu oyun şundan yüksek puanlı olamaz yorumları ile aynı düşünceleri paylaştığımız bir güruh vardı.. oyun esnasında oyundan çıkan bir grubu da anlamakla birlikte neticede 45 dk. ayıp etmeyin demek de içimden geçmedi değil.. kötüydü olmamış.. yine de gidip beğenene saygılar derim.
"evde sıkıntıdan tvyi açmış, kanalları zaplıyorken, böyle bir program olduğunu gördüm/öğrendim ya da anamlar izliyordu bende bu zulüm gibi programı izlemek zorunda kaldım çok acı çektim. aslında çok entelim ölsem bu programı izlemem hep belgesel, ama kader ağlarını örmüş kaçmam imkansızdı" yaklaşımlı tüm entrylere direk eksiyi basıyor ve üstüne de küfür ediyorum kıçımın enteli diye.. hepimiz biliyoruz ki, sen, burada bile izlediğini söyelemeye utandığın o programın müptelasısın!
bugün otobüste yanda 2 tane esmer görünümlü sarışın kızın ilginç diyalogları şöyleydi:
kız 1:ya geçen bana ahmet komünist oldunuz iyice, ali size kitap vermiş dedi
kız 2:ya ne alakası var şimdi ben sadece kitap olsun diye okuyorum yani beni bi içine almadı öyle
kız 1:ay beni de ya.. hem ben geçen gün belgesel izledim. leninin bi de darwinin. özellikle darwindeki şeyler midemi bulandırdı (şeyleri bilemediğimden yerine bişey koyamadım, konuşmalar aynen bu şekilde)
kız 2:neden?
kız 1: ay ısınamadım işte. hem bir sürü katliam yapmışlar. hayır hani devrime kadar tamam öldür de devrimden sonrasında hümanist olmaları lazımdı.
kız 2:hümanist olmak da çok zor ama!!!!!
today, my body was a tvd massacre that had to fit into sound-bites and word limits.
today, my body was a tvd massacre that had to fit into sound-bites and word limits filled enough with statistics to counter measured response.
and i perfected my english and i learned my un resolutions.
but still, he asked me, ms. ziadah, dont you think that everything would be resolved if you would just stop teaching so much hatred to your children?
pause.
i look inside of me for strength to be patient but patience is not at the tip of my tongue as the bombs drop over gaza.
patience has just escaped me.
pause. smile.
we teach life, sir.
rafeef, remember to smile.
pause.
we teach life, sir.
we palestinians teach life after they have occupied the last sky.
we teach life after they have built their settlements and apartheid walls, after the last skies.
we teach life, sir.
but today, my body was a tvd massacre made to fit into sound-bites and word limits.
and just give us a story, a human story.
you see, this is not political.
we just want to tell people about you and your people so give us a human story.
dont mention that word apartheid and occupation.
this is not political.
you have to help me as a journalist to help you tell your story which is not a political story.
today, my body was a tvd massacre.
how about you give us a story of a woman in gaza who needs medication?
how about you?
do you have enough bone-broken limbs to cover the sun?
hand me over your dead and give me the list of their names in one thousand two hundred word limits.
today, my body was a tvd massacre that had to fit into sound-bites and word limits and move those that are desensitized to terrorist blood.
but they felt sorry.
they felt sorry for the cattle over gaza.
so, i give them un resolutions and statistics and we condemn and we deplore and we reject.
and these are not two equal sides: occupier and occupied.
and a hundred dead, two hundred dead, and a thousand dead.
and between that, war crime and massacre, i vent out words and smile not exotic, not terrorist.
and i recount, i recount a hundred dead, a thousand dead.
is anyone out there?
will anyone listen?
i wish i could wail over their bodies.
i wish i could just run barefoot in every refugee camp and hold every child, cover their ears so they wouldnt have to hear the sound of bombing for the rest of their life the way i do.
today, my body was a tvd massacre
and let me just tell you, theres nothing your un resolutions have ever done about this.
and no sound-bite, no sound-bite i come up with, no matter how good my english gets, no sound-bite, no sound-bite, no sound-bite, no sound-bite will bring them back to life.
no sound-bite will fix this.
we teach life, sir.
we teach life, sir.
we palestinians wake up every morning to teach the rest of the world life, sir."
bir gözde umay dalkalı vardı hani.. kim milyoner olmak isterde kendi alanı siyaset bilimleri ile ilgili temel, işin a'sı denebilecek tbmmnin parlamento olduğunu bilememişti.. çok fazla tepki alınca da "inadına Atatürkçüyüm" gibi bişeyler zırvalamıştı.. o kız geldi aklıma bu boş adamın boş lakırdısı sonunda atatürk muhabbeti yaptığını görünce..
kırca'nın atatürk'ü buydu işte.. bu yaptığını takdir eder onun atatütk'ü. çok kıymet verdiği atatürk'ün kuruduğu parti genel başkanına terbiyesizlik yapabilecek promil düzeyine gelmiş demek ki! sorun sevdiği ya da karşı olduğu parti genel başkanına söylediği söz değil.. aynı şeyi herhangi birine bir şirket müdürüne bile söylemesi doğru değil.. yani kırca'nın karı düzmesi bile bir siyasinin önemli işinden daha önemlidir mi algılanmalı! konuyu saçma mecralara taşımak niyetinde olmasam da anamlandıramadığım sözleri haklı bulanlar ya da ona boş denemeyeceği düşüncesinde olanları anlamak mümkün değil.. bir komedyenin bir şekilde alkışlanmalıyım isteğinin kendisini düşürdüğü zavallı yerde, kendisine boş denemeyecek olması hissine kapılanlar neye istinaden bunu savunurlar? bizler yeterince iyi olmadığımızda nasıl işimizi kaybediyorsak, sahnede olanlar da doğru işleri yapmadıklarında alkışı ve desteği kaybederler.. sorun kırca'nın muhalifliği değil, sorun kırca'nın sürekli surette muhalifliği halk adamıyım ayağına halktan uzak söylemlerle seviyesiz dile getirişi. sorun kırca'nın muhalefeti çok yanlış algılaması, sorun kırcanın güldürürken düşündüreyim anlaıyışının aslında ne güldüreyim ne düşündüreyim çizgisine gelmesi, sorun aslında uzun zamandır kırca'nın ta kendisi..
aslında kendisi bir süredir dikkat çekmeye çalışıyor.. oya başar'la bir dargın bir barışık günlerin kaymağı o günlerde tükendi.. üstüne uzun süre bir şey çıkmadı reklam malzemesi olarak.. hülya avşarın jüri üyeliği meselesini çıkardı yakınlarda.. orda da pek iplenmeyince "karı düzme" işini dile dolamayı keşfetti sanırım.. e bu ülkede cinsellik prim yapar! bi de üstüne "ne mutlu türküm diyene" dersen sadece mynet ya da posta gazetesinin belirlediği gündemde üst sıralarda yer alabilirsin.. aklımda küçük bir mahalle mi ayarlasak bunlara diyorum.. levent kırca'yı, fazıl say'ı, yılmaz özdil'i, müjdat gezen'i, benzerlerini ve destekçilerini koysak buraya birbirlerine ne kadar tahammül edebilirler acaba?
muhalefetin kurtuluşu olarak görülmesi zavallılık ve chpdeki adamsızlığın göstergesidir. sevilay yükselirin yazısında başbakanın padişahlıklığından dert yanıp küçücük seçim bölgesinde aynı haltı kendisinin yemesinden bahsediliyor. bu da kendisinin ne denli sinsi olduğunun ve desteklenmemesi gerektiğinin açık kanıtıdır. kemal kılıçdaroğlu gibi bir beceriksizin eline dosyaları verip medyaya sunanların yeni düşüncesi, aynı şekilde ince'yi piyasa sürmek sanırım. ama uyarmak lazım kılıçdaroğlu'nun ellerinde patlaması gibi, incenin patlaması da çok sürmez. itici bir üslubu ve kötü bir geçmişi var çünkü. chpnin başına geçecek adamın biraz ahlak, biraz konuşma, biraz
hitabet, biraz da siyaset bilmesi lazım ki adam gibi bir muhalefetle ülke de rahata çıksın.. ama hala ince'den yana medet ummak gibi hatada ısrara devam ediliyorsa biz daha çok seçim akp ile %50 bareminde seyrederiz. zaten muharrem ince gibi bir kahve siyasetçisi geleceğine, akp ile devam edelim daha tercih edilir bir sonuç olur.
şimdi yayında olan teyze; "sahibi varsa yaşlılık da güzel diyor" eşini kaybedince oğlu yanına almış teyzeyi.. mutlu.. yüzündeki gurur okunuyor.. hayırlı evlat yetiştirmenin gururu, tek başına kalmamanın şükrü.. bir yüz çizgisinde bu kadar net görünen iki duygu.. izlerken içinizi titreten nadir programlardan biri ömür dediğin.. trt'nin en iyi işlerinden..
an itibari ile trt haberde sosyal medya programında konuk. kanda promil seviyesi mi yüksek yoksa algıları kapatıp mı çıktı bilemedim ancak programı çekilmez hale getirmeyi başardı. keyifle izlenen programı yedi adeta! her şeyi üstüne alıp bana mı dedinneden dedin tadına getirdi! çekilmiyor velhasıl..
şuan trt haber yayında olan program hayli konuşulabilir niteliğe gelmek üzere.. zira hasan kaçan tüm anlamazlığı ve baltaları ile orada oturuyor.. ısrarla soruları şahsi algılayıp saçma sapan zemine getiriyor! ne demeye çıktı ki herşeyi üstüne alınacaksa! hani kafa güzel sanki! yoksa böyle bir saçmalamayı nasıl açıklar anlamak mümkün değil!
5.720 milyar dolarlık bir rakamla köprü ve otoyolların işletme ihalesini alan holding. türkiye'de yapılan özelleştirmelerde ikinci büyük bedelmiş ödedikleri rakam..
edit: rakam o kadar büyük ki yanlış yazmışım editi..
(uyarı için sadaeke'e teşekkürler)
dilini bilmediğim bu melodiyi söyleyenin üşüdüğünü hissetmemek ve üşümemek mümkün değil. ırkçılığın günlük kavga haline geldiği şu zamanlarda kalan nadir ortak dillerden birisi de şarkılar, türküler... faşist yorumlarla kirlenmemesi ise çoğu insanın tek dileği..
An itibari ile 32.gün programında uzman mehmet Ali Birand tarafından tartışmaya aÇılmış camiidir. Diyor ki hazretleri´Birand ´ yürüme mesafesinde bu Camii'ye ihtiyaÇ olacak kadar nüfus var mı? Eğer bu düşüncesinde samimi ise bütün istanbul'da her yürüme mesafesine camii yapılmasını savunduğu söylenebilir ki Taksim'e camii yapılması konusundaki düşüncesini soralım o zaman kendisine. Ya da adımbaşı camii yapılması konusunda da konuşmaması gerekir kendisinin. Günlük ziyaretÇi sayısının bu denli yüksek olduğu bir bölgede yürüme mesafesinden bahsetmek Birand'ın samimiyetsizliğinin en büyük göstergesidir. Projesi kötü olan bu camii ile ilgili yapılacak programda silüeti, projeyi tartışmak daha yapıcı iken zeminin bu seviyeye kayması Birand tadındaki bir adamın nasıl haberci üstat sayıldığını uzun uzun düşünmeme sebep oluyor!
"düşünsene, neden bu memlekette en hızlı yayılan ve kabul gören özgürlük, cinsel özgürlük? neden, düşünce özgürlüğü değil, eleştiri özgürlüğü değil, inanç özgürlüğü değil de, cinsel özgürlük? neden, bir dönmemin, bir homoseksüelin ekrana çıkma hakkı, bir sıkmabaşın ekrana çıkma hakkından önce geliyor?
...
kadının cinsel özgürlüğünün hızla kabul edilmesinde, bu olgunun erkeği sorumluluktan azat ediyor olmasının payını sorguluyordu. "ben sana kızlığımı verdim", diye ağlayan bir genç kadına, borçlu olmakla, "beden senin kızım istemeseydin vermezdin" diye omuz silkip sırt çevirmek arasında yaşamsal fark yok muydu? "
Uydu arkeolojisi yardımı ile yer altında kalan yenileri keşfediliyormuş. An itibari ile ´ntv´de ´bbc´ yapımı bir belgesel yayinlanmakta ki ilgilenenler icin ilginÇ bilgiler iÇeriyor.
bugün not defterine albert camusun şöyle bir sözünü not almış. ve babasının istek şarkısı ile ilgili yazdıkları ile yine içime işlemeyi başarmış yazar. hepimiz birileri için şarkılar dinliyor ya da dinletiyoruz ama böyle dile getiremiyoruz sanırım..
"Huzur, sessizce sevmek olabilirdi. Ama insan işte! Bir bilinci var ve konuşması gerekiyor. Sevmek, böylece cehenneme dönüşüyor."