"şimdi sen gülüyorsun ve
böylece beni daha geniş bir salona almış oluyorlar"
kalbimin salonunda rüzgarlar geziniyor şimdi. at koştursan yeri var dediğin kalbim küçüldü ardından.
ardından tavan damlamaya başladı.
çatısı uçtu evimin.
yerde su birikintileri, buraya yazmak suya yazmaktan farklı değil çoğu zaman.
herkes bir yazma derdinde, selvi boylum al yazmalım en sevdiğimiz film.
üç oda bir salon kiralık kalp, kelepir fiyatına.
yalnızlığıma cephe, güneş almıyor.
her biri birer belge niteliğinde mektuplardır bu mektuplaşmaların ürünü.
artık sanırım eskisi kadar yok, şimdi e-mail trafiği var kişiler arasında.
bununla ilgili bir anektod anlatmak isterim;
eskiden şair şimdi stand-uc cı olan sunay akın her zaman şair olan akgün akova ile mektuplaşma sayesinde tanışır. sunay, akgün akova'nın askerlik yaptığı birlikte askerlik yapar tesadüfen, oradaki kayıt defterinden akova'nın adresini bulur. ona bir mektup yazar ve durumu anlatır.
cevabı gecikmez yazdığı mektubun, akgün akova şöyle der ilk satırlarda;
" şair arkadaşım sevgili sunay;
ben seni kadın sanıyordum".
üzüntüden farklı bir ruh hali. üzülmek gelip geçici gibi, bu değil.
elinden bir şey gelmemesinden duyulan sürekli bir hüzün hali.
babanızı bir daha göremeyecek olmanız mesela. üzüntü yeter mi? yetmez bence.
içinizde oturan büyük bir ıslaklık hüzüntü, böyle ciğerlerinizde sanki.
diyaframınızın üstünde.
her nefes alışınız hüzün. unuttuğunuz zamanlar hariç.
unutmasa yaşayamaz ki insan.
anlayamadığım yazar. yazarlar, öyle çoklar ki.
bir entry yazılmış ve sayfanın sonuna kadar inmiş. bildiğin forum entrysi, kimisinde bariz hakaretler , küfürler.
herkesin gammaz olduğu bir sözlükte nasıl olur da gammazlanmaz, anlamıyorum.
arkadaşlar, uludağ sözlüğün daha iyi, daha kaliteli, daha nitelikli bir yer olmasını istiyorsak bu tip entrylerin hızla temizlenmesini sağlamalıyız.
bunda yanlış bir şey yok.
tekrar ediyorum burası bir sözlük. bu tarzda yazılmış fikirler için forumlar var, kahvehaneler var en azından her mahallede. hem çay içersiniz.
sevdim sana, sana acılarımdan çiçekler, üç gün üstüste sulamayınca küsen çiçekler, ne zaman küssen, karşında hep çiçekler, bana aldığın çiçekli gömleğim. ilhan şeşen bu kadar meşhur değilken daha.
sevdim sana. sana ait ne varsa sevmenin altkümesi. herkes kendisine daha büyük sevgiler ararken, ben sana. sevdim sana.
şimdi kolları çekmiş bir gömlek yalnızlığım.
aklım bin derecelerde yıkanmaya elverişli.
sevdim sana. seni seviyorumdur. zamanlarım içiçe geçmiş. ben kendimden geçmişim.
sen yoksun.
miş'li geçmiş acılar, kimsenin dilini değdiremediği.
acı seven insanları neden anlamıyorum ben.
muş'lu geçmiş askerlik zamanlarımdı sanki. muş çok soğuk muş. -bayılıyorum türkçe'nin bu yeterliliklerine-
telefonda sesi kötü geliyormuş diye bir oğlan çocuğu.
türk askeri, elbet babayiğit ama bir oğlan çocuğu.
gözündeki damla soğuktan donmuş.
kart bitiyormuş, ses gelmiyormuş, "bitti" diyormuş bir nefes karşısındaki kız.
nefes al nefes ver döngüsünde
her türk asker doğuyormuş elbet ama
komutanlar ağlamaya izin vermiyormuş.
miş li geçmişten ne gördük ki yarın ne getir -ecek/-acak.
yanlış bir şey gibi geliyor insana öncelikle. ve fakat; ısrarla, emek vererek yazdığınız, önemli bulduğunuz , inandığınız bir girdinizin, hiç okunmadığını düşünüyorsanız, zaman zaman kimsenin kimseyi okumadığını düşünüyorsanız hatta olabiliyor bu.
elbette suya yazmaktan farklı olsun diye yazıyoruz hepimiz, ama herkes okunmak ister.
trollük müessesine bulaşmadan, ilgi çekmek istemekle yaftalanmadan, dedikodu yapmadan, insanların hakkında atıp tutmadan bunu burada beceremiyorsa sözlük kullanıcısı, bu yola başvurabilir.
entrylerini de al git buradan! demek yeterli değil. birisine yazdığım bir şeyi gönderirken utanıyorum artık.
oylanmak , oylanmamak umrumda değil. ama okunmuyor olmak, koyuyor adama.
olabiliyor bazen. insanın gözünü hırs bürüyor sanırım.
vicdansız sivrisineğin zalım uçuşlarına dur demek istiyor deli gönül.
o an için ampul , sabit durabilecekmiş, tavana çarpmayacakmış gibi geliyor.
yani o kadar gözünüzü bürümüş ki kan; düşünmeden hamle ediyorsunuz.
işte osman baydemir in küfürlü konuşması yaptığı tam olarak budur. halt etmektir açıkçası.
allah'ım ne çok kişiyi birden karşıma aldım, değil mi?
yanlış yapıyorlar çünkü, şair uuserlardan şiirler başlığı altına yazdıkları şiirleri ekliyorlar.
her gün yüzlerce.
böylece şair olduklarını bağırıyorlar bir yandan. yazdıklarının şiir olduğundan da eminler. çoğu yani.
peki neden şiir yazıyoruz biz, ve neden bunca istiyoruz okunmalarını.
bu platformda üstelik. yani kimsenin okumayacağını, çok az okuyacağını bile bile üstelik.
yani şiir çok zor bir şeyken üstelik. acı verirken çoğunlukla.
bana kızmayınız. cesaretinize hayranım.
ama şiir adına kaygılıyım biraz.
üç kere, üç nokta. dokuzun sonsuz kere üstü bir sessizlik içimde.
üşümüyorsun değil mi baba?
cümlesizlik, uzun zamandır mezarının başında. zaten konuşsam da cevap vermiyorsun.
su getirdim sana. annemin diktiği çiçeklerin pembelediğinden bahsettim. duymadın, kimse duymadı.
doktor abi, -bilal- az konuşmanın kötü bir şey olmadığını, ama hiç konuşmamanın kötü olabileceğini söyledi.
anneme söyledi duydum. konuşmuyorum diye , duymuyorum da sanıyorlar ardından baba.
halbuki o kadar çok , o kadar derin, ama bir o kadar yetersiz cümlelerim.
şimdi efendim insanlar doğuştan bir takım şartlara sahip olamayabiliyorlar. ve fakat zaman bize bir takım süprizler yapıyor, değil mi? hiç bir zaman hayal edemeyeceğimiz şeylere sahip olabiliyoruz , ne güzel bir şey.
dolayısıyla bunun neresi kötü. hiç görmeyeceğime sonradan da olsa görürüm.
ama edebimle görürüm, sanki en başından beri bu tip imkanlarla büyümüşüm gibi ukalalık yapmam,
afra tafra yapmam.
yapana da budaklı meşe odunuyla kafa göz girmek uygundur. ya bak hemen havaya girdim, fetva verir moda geçtim. yok yok, şiddet ne olursa olsun kötüdür arkadaşlar.
böyle provakatif, ilgi çekmek üzerine kurulu, çokca troll ve troll ürünleri soslu bir dolma bu.
yazar yazmaz nickinden (mahlas deyince geri kafalı oluyormuşuz) mütevellit başlığa bir dolu entry (girdi) yazıyor insanlar.
ve bu ilgi çekme ilgilisi arkadaş bir mutlu oluyor sormayın gitsin.
süper lezzetli bir dolma bu. yalnız fazla yediniz mi karnınız ağrıyor, dikkatli olun.
saçlarımı kesme bitlerim kalsın , son sözlerimdi benim.
gidiyorum şimdi bir tarih bir yerlerinden kanamayacak başlayacak otuz yıl sonra. hücremde sadece onlar vardı, sevgili bitlerim. sessizliğimin tıkırtıları ne olur kalsın. insan olduğumu hissettiğim koca bir yıl onların sayesinde.
kaşınmanın içimdeki mücadeleden vazgeçmemi sağladı bir yıl.
ama neden ellerim arkadan bağlı, sürekli verdiğiniz ilaçlarla hep bir güzellik uykusu.
öpünce çokoprens olan kurbağa öözlemiyle, yanan.
içimde hep bir susamışım hissi. dudaklarım çatlak. gözlerim hep sabit tavanda.
zaman zaman gelip giden doktorlar neyi hatırlayıp , neyi hatırlamadığımı merak ediyorlar ardından.
babamın bir gün kardeşime su tabancası alıp, oğlum sen büyüdün anlarsın dediği günü anımsıyorum mesela, oysa 9 yaşındaydım. hatırlıyorum elbet ama çaktırmıyorum. gözler sabit tavanda, kafamda tatlı bir kaşınma.
verilen ilaçları içmek istemediğimde, yatağa zorla bağlayışlarınızı bileklerimdeki izlerden hatırlıyorum. yanımda ölen sevgilime benzer bir doktoru kurnazca yanıma gönderişinizi. onu hiç unutmuyorum.
şimdi bana elektirik vereceksin sanırım birazdan, adına tedavi diyeceksiniz sonra, modern tıbbın bir türlü aşamadığı nokta. bir yıldan sonra bugün saçlarımı kesmek isteyeceksiniz ama yalvarıyorum beyaz gömlekli iri vucutlu amca;
-saçlarımı kesme bitlerim kalsın
+arkadaşım ne biti, biz her gün yıkıyoruz seni, tertemizsin, gel hadi
-hayır , bitlerim var, o yüzden kaşınıyorum tatlı tatlı boyuna, dayanamazdım ki yoksa ardından
-hadi gel bakalım keselim saçlarını, tedavi uygulayacaklar sana zorluk çıkarma
-lanet olsun, inanmadığım tüm şeyler adına, o düğünden seken kurşun, elbisesi vardı sarı, neden kanadı sonra göğsünden aşağısı, lanet olsun, bitlerime dokunmaaaaaaaaaaaaa.
*arkadaşlar , üç numaralı odaya yardım gerekiyor, sanırım yeniden bağlayacağız.o kadar üzülüyorum ki bu gencecik çocuğa, allah şifa versin.
sıklıla sözlükte rastlanılan bir durum bu. özellikle içinde mahlas -siz nasıl diyorsunuz, nick- geçen başlıklar açıldığında hemen birisi koşuyor ve "x kim lan" diye bakınız veriyor.
hemen örnekleyelim;
"author başlıklarını 10.000 metreden tanımak" başlığına "author kim lan"
"bluevelve ye eksi oy vermek" başlığına "bluevelve kim lan" bakınızı vermek gibi.
bence irdelenmesi gereken bir konu bu, çünkü sen eğer uludağ sözlük okuru isen zaten az da olsa biliyorsun bahsi geçen kişilerin kim olduğunu, eğer seni ilgilendiriyorsa açar okursun yazdıklarını.
ama sen sadece okumayan ve yazar bir kişi isen o zaman sana ne kim olduğundan değil mi? illa görüş bildirmek, bakınız vermek zorunda mısın?
nazarımca bu entryler tamamen çöp (garbage) entrylerdir. anlamsızdır, forum tandansındadır.
kimse kim, kilimcinin kör oğlu. diyerek bir atasözümüz (cem yılmaz) ile konuyu bitirelim.