ortak akıl biber gazı sıktığımız gösterici ve taş attığımız polisin aynı kişiler olduğunu kavrama yetisidir. yediden yetmişe herkes bütün ayrılıklara gayrılıklara rağmen ortak akıl çerçevesinde yavrularımıza bırakacağımız mirası korumanın yollarını aramalıdır.
bu model hayatı kolaylaştırsın diye vardır ama gel gör ki onun hayatı kolaylaştırması için devre dışı bırakılması gerekir. bir türlü söylemek istedikleriniz onda aynıyla makes bulmaz. garip garip çıkarımlar yapar beni devre dışı bırak dercesine.
zorumuza gitse de bir çıkış yolu bulma adına acilen kabullenmemiz gereken acı gerçektir. tarih boyunca en iyi olduğumuz dönemlerde bile diplomasi adına falsolar yaşamışızdır. muhtemelen öyle inandığımız için, bize öylesi doğru geldiği için bile bile lades derecesinde bir kabulle o yola girmişizdir ama artık hata yaptığımızı kabul etmemiz gerekiyor. buyurun en son yaşanan suriye örneğine; herkes kendi menfaatleri doğrultusunda adımlar atarken biz idealler peşinde koşuyoruz. yürüdüğümüz yol yanlış demiyorum ama diplomasinin dili farklı, orada hiçbir kapı sertçe kapanmıyor. savaşla barış kardeş, tek değer menfaat.
türkiye'de oluşan çin malı algısının desteklediği olağan bir durumdur. nükleer enerjiye karşı olan kesimin taraftar toplamasına yardımcı olacak ses getirecek bir kampanyanın sloganı olabilir. ancak çin'de her bütçeye uygun üretim yapıldığı gerçeğini gözardı etmemek gerekir yeter ki bizimkiler ucuz mantığına girmesinler malum nükleerin şakası olmaz.
sinir bozucu bir uygulamadır. günün anlam ve önemi üzerinden gidecek olursak misal kadınlar günü, 364 gün 6 saatten vazgeçip bir güne sığdırılmaya çalışılmak bana garip geliyor. listeyi uzatabilirsiniz, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, öğretmenler günü vs. geriye dönüp baktığınızda meselenin tiyatrodan farksız olduğu görülür. hatta oradaki sanata inat buradaki uygulamalar alabildiğine sıradandır. ben erkekler günü yoksa kadınlar gününün varlığını kabul etmiyorum diyen kadınların olduğunu düşünüyorum. buna böyle inanmak istiyorum. çünkü bir lütuf gibi sunulan şeyler güya değer atfettiğimiz zümreleri aslında değer kaybına itiyor. toplum olarak kişiye saygı duymayı öğrenmemiz, hele hele yaşama hakkına saygı gösterilmesi çok daha önemli. birbirimizi kadın, erkek, çocuk olarak değil birey olarak kabul ettiğimiz anda bu tiyatrodan, paçalarından gösteriş akan uygulamalardan uzaklaşmış olacağız.
(bkz: 1 gün yerine 364 gün 6 saatinize sahip çıkın)
köyün yaşlı semercisi bekir usta ölmüştü. tüm eşekler köy meydanında toplandılar, tepinmeye, oynamaya başladılar.
yaşlı, hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu. ona geldiler.
'haberin yok herhalde, semercimiz öldü.' dediler.
'ne olmuş öldüyse?'
'artık sırtımız yara bere içinde kalmayacak, özgür olacağız!'
'nasıl bir özgürlükmüş bu?'
'semerci olmayınca artık sırtımıza semer vurulmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız...'
yaşlı eşek gülmüş:
'şaşarım aklınıza ' demiş, 'bugün sevinçle tepineceğinize, aslında yas tutmalısınız. bekir usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. yarın bir acemi semerci getirirler, sırtınız yaradan kurtulmaz. iyisi mi, siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yollarını arayın. eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan bulunur.'
bir metrekareye altı bin merminin düştüğü ama bayrağımızın düşmediği çanakkale savaşları'nın olduğu bölgeyi ziyaret ederek kazanılacak ünvandır. her bir evladımızın okuldan önce bir ön şart olarak yerine getirmesi gereken milli bir vecibedir ve ancak o zaman birileri garip rüyalar görme sevdasından vazgeçip sahip oldukları değerin farkına varır ve gereğini yerine getirme uğrunda gayret gösterirler.
hesap uzmanı müslümandır. küçük hesapta karlı gibi görünse de evdeki pirinçten olma ihtimali tavan yapmak için kurbanı beklemektedir. adı geçen hesap uzmanı ibadet tüccarı 1 kg kıyma fiyatı ile payına düşen oranı çarparak ettiği müthiş karın hesabını yaparken kendisi dışında kalanların ibadetlerini heba ettiğinin farkında bile değildir. bu sebepten danaya girerken bir değil en az yedi kez düşünmek gerekir.
her fırsatta canımızı yakan kürt kardeşlerimizin çok uzağa gitmeden yanıbaşlarındaki suriye örneğini iyi irdelemeleri gerekiyor. demokrasi isterken, özerklik ilan ederken bakın komşuda neler oluyor? yorumsuz bakın, insana yaklaşımı tartın sonra dönün yine bişeyler isteyin ve unutmayın bu millet sizi öteki olarak görmüyor yeter ki siz öteki olmaya can atmayın.
genelde alakasızlığı ile eleştirilen bir eylemdir. alakasızlığına odaklanan bünyeler girişimin günlük etkilerden etkilenmeyen özgür ve güçlü yanını gözden kaçırırlar.
mynet habercilik anlayışıyla birebir örtüşen iddiaya göre polis, ligin ikinci yarısında oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçında ödenen şike parasının bir kısmının geri alındığını belirledi. Gerekçe ise Gençlerbirliği futbolcularının "para aldıkları halde" maça asılmış olması. değersizlik içinde değer kaygısı
aklın sınırlarına sığmayan bir durumdur. o yüzbinler milyon dolarlara sigorta vazifesi görsün niyetiyle sahne almış olabilir ama nereden bakarsanız bakın mesele aklın sınırlarına girememektedir. insan kendi emeğini nasıl heba eder? helali nasıl harama çevirebilir? sorularının cevabı işte bu sınırdışı edilmiş akla ziyan durumda saklıdır. sevinçlerimizi hüzünlerimizi kirlettiniz
şike tartışmalarında henüz ortada net bir durum yokken, hüküm verilerek adeta düşenin dostu olmaz sözü ivedilikle doğrulanıyor. halbuki çok önemli bir husus gözden kaçıyor. haksızlığa uğramış büyük bir camiaya defans pozisyonu aldırılarak suçluluk psikolojisi içselleştiriliyor. bir bjk taraftarı olarak bütün samimiyetimle camiaların kişilerin hatalarından arındırılmasını arzuluyorum. çünkü bütünü koruma görevi tüm parçaların önceliği olması gerekiyor.
aslında tam anlamıyla yapılamayan empatidir. örneğin bir ergen çıkıp baba yetişkin kızına sarılmamalıdır der. cinsel dürtülerden dem vurur. güya kendisini babanın yerine koymuştur ama ruhuyla değil bedeniyle koymuştur ve baba olmaya dair en ufak bir fikri dahi yoktur. kısacası ergenler yatay olmayan empatilerden uzak durmalıdır. yoksa çok yanılırlar.
biri heyecan uyandırır diğeri sıkıcıdır. biri canlı tutar diğeri öldürür. birinde yol alırsın diğerinde durursun. kısacası kovalamak yakalamak amaçlı olsa da ondan daha güzeldir.
rahat bir nefesin müjdesi üzerine kurulu büyük bir kampanyanın birazcık düşününce olumsuz eleştiriye davetiye çıkaran umut yerine soru işaretleri barındıran aslında ben tam olarak hazır değilimi seslendiren bir yapısı olduğu görülmektedir. maalesef güzel ülkemizin yönetme sevdalıları içinden çıktıkları halkı yeterince tanımamaktadırlar ya da cidddiye almamaktadırlar. karşılıklı beylik laflar ederek günü geçirmektedirler. ben bir vatandaş olarak alacağım rahat bir nefesin değil, dünyaya yön veren rüzgarın bir parçası olmak istiyorum. yakıp yıkmak için değil, adını, inancını bilmediğim insanlar diledikleri gibi yaşasınlar diye istiyorum. bunları düşlerken de rahat bir nefesin aslında bu dünya denen içi başka dışı başka yuvarlak bile olmayan bilinmezliğinde düşten öteye gitmediğini görüyorum ve başa dönüyorum. herkes rahat bir nefes alacak ya sonra...
temelde pek çok sebebi vardır çoğu zaman kimsenin izah edemediği. tolstoy bir eserinde neyin, nerenin, kimin daha önemli olduğunu vurucu biçimde açıklar. ancak bir düzen kurulmuş, birileri bizim yerimize öncelik sırasını belirlemiştir. gün gelir herkes şikayet eder ama çözüme kimse yanaşmaz. sözün özü herkes eşittir ama bazıları daha bir eşittir.
üretkenlik adına can çekişen yazar şahsın üretiyorum zannıyla ortaya attığı sözcük grubunu ifade eder. inanın sözcükleri kendi hallerine bıraksanız da bir tepeden yuvarlasanız da bu zorlama tamlama örneklerini elde edemezsiniz. bu sebepten ayrı bir saygı uyandırır zorlama tamlama erbabı.
ağızlarından demokrasiyi (tam olarak telaffuz edemeseler de) asla düşürmeyen bir kesim vardır. hayatlarını hayat kesmeye adamış olan. işte onların demokrasiden anladığı 7/24 terörün ta kendisidir. öyle ki onlarla uzak yakın teması olan herkes bu şiddetten nasibini alır. bu bazen bir kadın bazen bir çocuk olur. bazen de bütün bir ülke...