neretva
318 (vizyon sahibi)
dördüncü nesil yazar 2 takipçi 28.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    zeytinin hayali

    1.
  1. 1940'lı yıllarda Kudüs'ün Ayn Karim köyünde doğan bir kızın gerçek hayatından uyarlanan çizgi sinema. 4 Eylülde gösterime giriyor...

    Bizim zamanımızda Hay vardı, Emre vardı (gerçi daha sonra Osmancık diye seslendirildiğine şahit oldum ama) ne de güzeldi. O iki çizgi film apayrıydı. Hay şu an bile bilgisayarımda kayıtlıdır, sıkıldıkça açar izlerim. Görelim bakalım bu da onların tadını verecek mi.

    http://www.zeytininhayali.com/
    0 ...
  2. allahuekber diyen adam

    1.
  3. etrafına bakıp allahuekber dedi
    ve o aşamada
    aslında bütün aşamalarda
    ekleyecek bir şeyi yoktu

    hakan albayrak
    0 ...
  4. murat kosovanın cahit zarifoğluna dönüşmesi

    1.
  5. an itibarıyla ntv ekranlarında müşahede edilebilecek durum.
    1 ...
  6. boğazın üçüncü örgüsü ikinci abdulhamid köprüsü

    1.
  7. Boğaza yapılacak bir köprüyü ilk kez planlayan olması ve zamanında giriştiği kalkınma hamleleri münasebetiyle yeni köprüye ikinci abdulhamid köprüsü adının verilmesi.
    2 ...
  8. kuran ın anlamıyla buluşma platformu

    1.
  9. KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞMAK (KAB) PLATFORMU

    ''Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerde olan (kötü duygulara, batıl inançlara, dert ve sıkıntı)lara bir şifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet (olan Kur'an) gelmiştir.''

    (Yunus Suresi/57. Ayet)

    Üzerinde iyiden iyiye düşünmek, okumak, anlamaya çalışmak ve anladıklarımızla, öğrendiklerimizle amel etmek üzere indirilmiş olan Kur'an-ı Kerim'i acaba ne kadar okuyoruz? Okuduklarımızı ne kadar anlamaya çalışıyoruz? Ve okuyup, anladıklarımızı ne kadar hayatımızda tatbik edebiliyoruz?

    Acaba Kur'an-ı Kerim'i okumak demek, sadece Arapça mübarek kelimelerini tekrar etmek mi demektir? Rabbimiz'in iKRA emrinden kasdettiği murad bu mudur?

    Acaba Allah Teala Hazretleri Kur'an-ı Kerim'i bize hatimler indirelim, sevap kazanalım diye mi indirmiştir?

    Acaba Kur'an-ı Kerim, sadece mübarek gecelerde Cuma gecesinde, Berat kandilinde, Ramazan ayında okuyalım diye mi indirilmiştir?

    Acaba Kur'an-ı Kerim'e saygı göstermek demek, onu belimizden yukarıda tutmak, onu duvarda işlemeli örtüler içinde muhafaza etmekle mi hasıl olur?

    Yoksa Rabbimiz bu kitabı ölülerimizin ardından okuyalım diye mi indirmiştir?

    Yoksa Kur'an'a dokunursak çarpılır mıyız?

    Kur'an-ı Kerim'e abdestsiz dokunabilir miyiz?

    Acaba Kur'an-ı Kerim bizim kutsal kitabımız olmasının öncesinde kılavuz kitabımız değil mi?

    Kur'an-ı Kerim sadece hocalar mı anlayabilir? Biz anlayamaz mıyız? O zaman neden,

    ''Andolsun ki, biz, Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Hani düşünüp öğüt alan (yok mu?)'' (Kamer Suresi/17.Ayet) buyuruluyor?

    Türk halkının % 94'ünün evinde Kur'an-ı Kerim varken, % 78'inin evinde meal ya da tefsir varken, 1/3'ü Arapça orijinalinden okuyabiliyorken, acaba neden sadece ve sadece % 5'i Kur'an'ı anlamanın gayreti içerisinde kaynaklara başvuruyor? Oku emriyle başlayan kitap acaba neden okunmuyor?

    Bu tabloda görünen hal-i pür melalimize çözüm bulmak gayesiyle 2007 yılının Haziran ayında Zinde Sosyal Gelişim Derneği öncülüğünde Kur'an'ın Anlamıyla Buluşmak Platformu teşekkül etti.

    Hayat kılavuzumuz kitabımızı gereği gibi okumanın, okuduklarımızı anlamanın, anladıklarımızı ihlasla uygulamanın, uyguladığımız güzellikleri de tüm insanlara ulaştırmanın idealiyle yola çıkan platformumuz bütün bunları yaparken olmazsa olmaz şartın bu dinin önderi Hz. Muhammed Mustafa'ya (sav) tabi olmaktan geçtiği bilinciyle hareket etmektedir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayan O'dur. Çünkü Kur'an-ı Kerim O'na indirilmiştir. Çünkü O'nun ahlakı Kur'an'dı.

    ''(Kur'an) mübarek bir kitaptır ki, onu sana ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve aklı olanlar öğüt (ve ibret) alsınlar diye indirdik. ''( Sad Suresi/29. Ayet)
    2 ...
  10. hata hesabı

    1.
  11. - peki ya hata hesabını hesaplama hatasının hesabı...

    - götürün bunu, reklam metni ne bileyim beşiktaş şiirleri falan yazsın... mühendis olmaz lan bundan.
    0 ...
  12. yuregimin ucu kaniyor

    1.
  13. Yüreğimin ucu kanıyor

    O iktidar zamanında devlet adına birileri şunları yaptı, türünden şikâyetler fazla bir şey ifade etmez. Önem taşıyan husus genel ve toplumsal bir dışlama tavrının var olup olmadığıdır.
    işadamı işçi alırken, okula-sınıfa yeni bir öğrenci gelince, mahalleye bir aile taşınınca, kızımızı birisi isteyince yahut oğlumuza bir gelin alırken, herhangi bir kamu görevine eleman atanırken, biriyle dostluk kurarken; şu ülkede, herhangi bir dönemde, "hayır o kişi Kürt kökenlidir" diye bir ayrım, bir dışlama yapılmış mıdır? Önemli olan bu. Halkımızın, milletimizin, toplumumuzun bir gönül kusuru olmuş mudur, bir "öteki" itelemesi görülmüş müdür? Önemli olan bu.

    ...Mehmet Altan, "istanbul'a elektrik 1938'de geldi, Doğu'ya bilmem kaç yılında.." dedi. Hem haksızlık, hem bilgisizlik. Doğu'yu bırak, Trakya'ya ne zaman gelmiş elektrik acaba? Menderes devrinde Lüleburgaz gibi bir ilçede bile elektrik yoktu!

    1950'li yıllarda, bizim Trakya'daki köyümüzde amcamın bakkal dükkânında çarık satılıyordu! Denizden 90 km, havadan belki 40-50 km'lik mesafeye üç vasıtayla iki günde gidiliyor, kışın o da mümkün olmuyordu. Doğu'da yokmuş; burada var mıydı? Yazlığa giderdim, gazetesizlikten bunalırdım... Onu bırakın, 1950'lerde istanbul'un susuz ve kanalizasyonsuz semtleri vardı. istanbul'un diyorum, istanbul'un! Bizim ev öyleydi, neden sonra geldi. Sakalar, lağımcılar dolaşırdı, istanbul'un sokaklarında! Çöpler at arabası ile toplanırdı. Meyve sebze hali, 1960'lara kadar at arabalarının hâkimiyetindeydi. Demokrat Parti gelmeseydi biz 80'li yıllara kadar öyle kalabilirdik!

    ...Ben bütün ömrü hayatımda, Orta Asya kökeni ile övünen bir tek kişi görmedim! Ne mahallede, ne okulda, ne semtte, ne akrabalarda... Bir tek kişi! Hangi etnik kimlik nasıl ne zaman dayatılmış? Siirt Arapları, Karadenizliler, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Çerkezler; üç dört yüz metre ötede Romenler! Aklım almıyor inanın ki. Teyzem Küçükpazar'da otururdu, orası Arap mahallesi gibiydi. Bizim mahalle mescidinin sol tarafındaki gecekondularda Boşnaklar yaşardı. Benim bir kardeşimin eşi Pomak, diğerininki Boşnak kökenlidir. Ablamın damadı Kürt kökenlidir, amcamın eşi Arap kökenli, halamın eşi Arnavut kökenlidir... Bunları şimdi düşünüp sayıyorum, o zaman hiç dikkate almazdık.

    ...Sevgili Korkut Özal, "Etnik kimlik bir zamanlar dayatıldı, 1946'da Kürtçe konuşuluyor diye birisinin dövüldüğünü biliyorum" dedi ve ben çok üzüldüm. Bunlar münferit, geçici, gelgeç örneklerdir. Hakikati, "güneş-dil teorisi" gibidir, yoklanıp bırakıldı; topluma yansımadı, yansıtılmadı.

    Biz Türk kelimesini, hayatın tabii akışı içinde, hiçbir zaman etnik anlamda kullanmadık. "Türk kim? Hepimiz!" toplumun ruhundaki tanım buydu. Bunu kimse benimle, "bilgi, tecrübe ve gözlem" açısından tartışamaz. Hiçbir konuda iddialı olmadım, burada iddialıyım. Bazılarının söyledikleri, mahalli darlıkların ve gözlem yetersizliklerinin eseridir. Çocukken Lüleburgaz'a gittiğimizde beni de oranın "yerel" çocukları "istanbullu, istanbullu!" diye kızdırmaya çalışırlardı. Çünkü istanbul onlara km olarak değil ama, erişim imkanı olarak çok çok uzaktı. O durum bunun, bu psikolojinin sonucuydu. Bazıları "şu yıllarda istanbul'a geldim, gördüm, biliyorum" diyor. Geldin, gezdin de, neresini gördün, bildin? istanbul'un içini, mahallesini, ruhunu, evini tanıdın mı? Kenarında kıyısında dolaştın. Sen benim çocuklara Kur'an öğreten Hoca Anne mi, Muhsine Abla mı Esat Dede mi bilir misin? Adap disiplini, liyakat hiyerarşisini bilir misin? Yardımlaşma ve dayanışma kültürünün zarafetini bilir misin? Yerleşmek için gelmemişsen istanbul'un içine giremezsin ki bilesin. "Kimi arıyorsun?" diye sorarlar! Bilseydin, istanbul'un içinde Anadolu'nun var olduğunu da bilirdin...

    Ahmet Selim
    1 ...
  14. n f k com

    1.
  15. çok genç yaşta olmalarına rağmen iki satır kelam ile muhatabının takdirini kazabilecek kadar birikimli bir yönetim kadrosuna sahip internet sitesi.

    ''

    n-f-k.com, ülkemizin 20. yüzyılda yetiştirdiği en büyük sanat, fikir ve aksiyon adamlarından olan Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek anısına yayın yapmaktadır.

    Ana sayfamızdaki linkler vasıtasıyla Üstad'ın fotoğraflarına, kısa bir biyografisine, hakkındaki dosya arşivimize, şiirlerine, kaleme aldığı bazı yazılarına, hakkında yazılanlara ve fikirlerinin, kişiliğinin, aksiyonunun, hayatının, eserlerinin etrafında paylaşım ve tartışmaların yapıldığı forumumuza ulaşabilirsiniz.

    Umarız ki bu çalışmamız, yeterince anlaşılmamış olan bu dahi fikir ve sanat adamının hakkıyla idrak edilmesinde bir nebze de olsa katkı sahibi olur.

    Yarın elbet bizim, elbet bizimdir;
    Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!..

    ''

    (n,f,k harfleri arasında çizgi vardır)
    2 ...
  16. gerardin portakal suyunu fazlasiyla haketmesi

    1.
  17. istikrar senin neyine vesayet

    1.
  18. ''

    * **

    Yahu şiir gibi cümle; Teşhis, istiâre, Târiz, Tenâsüb, Tevriye, Hüsn-i tâ'lil, istifham, Terdid, Kinâye, bilumum edebî sanatlar cümlede resm-i geçit halinde... Al edebiyat dersinde evire çevire okut:

    -istikrar senin neyine Vesâyet, istikrar senin neyine?..

    -Çoğulculuk senin neyine Vesâyet, şeffaf toplum neyine?

    -Din ve vicdan hürriyeti senin neyine Vesâyet, fikir hürriyeti neyine?

    -Bunlar kaka şeyler Vesâyet; al sana yargıç devleti; al sana otokrasi, al sana Köy Enstitüleri, Halkevleri, 10. Yıl Marşı, al sana altı ok!

    Haddini bil Vesâyet; vesâyet altında yaşa; "vasîler"ine dua et!

    ''

    A. Turan Alkan
    13 ...
  19. rektör git bi çay demle

    1.
  20. ahmet turan alkan'ın rektör be başlıklı yazısıyla doğması muhtemel, kinaye kavramına yeni soluklar getirebilme potansiyeline sahip ünlem.
    1 ...
  21. cemaatlerin kişiliksiz insan yetiştirmesi

    1.
  22. Kasıtlı olarak karikatürize edilen bir tip ele alarak, bu örnekten genellemeye varan müthiş tutarlı(!) iddiadır.
    2 ...
  23. the road to mecca

    1.
  24. Muhammed Esed'in içersinde müthiş tahliller barındıran, neredeyse bir senaryo tadındaki, edebi bir uslupla kaleme alınmış tarihçe-i hayatı.
    1 ...
  25. kurban ve sizi

    1.
  26. Kurban ve Sızı
    isfendiyar dark tarafından Cum, 2006-12-29 15:17 tarihinde gönderildi
    ---

    Modern Yahudiliği anlamıyorum. Eğer kurban terk edildiyse, geriye bazı dualar ve ilahilerden başka ne kalır?

    Ludwig Wittgenstein

    ---

    Kurbanın ibadetten çıkıp bir çocukluk travmasına dönüşmesi, içinde bulunduğumuz âhir zamana has bir hal. Psikologların ve onların tavsiyelerinin varolmadığı devirlerde, insan yetiştirme kavramı çocuğu suya atıp yüzmeyi öğretmekten ibaret değilse de, elinden tutularak camiye, kabir ziyaretine götürülen, daha ufak yaştan çarşı pazar işine, pazarlık yapmaya, ''insan içine karışma''ya alıştırılan, büyüğüne, hocasına, ustasına saygıyı, konuşmadan evvel susmayı, edebi ''yazıya dökülmemiş'' yollardan öğrenen çocuğun ruh hali, 18 yaşına kadar el bebek gül bebek yetiştirildikten sonra şu modern ormanın içine düşüp feleğini şaşıran, küçüklüğünde tam bir çocuk olamadığı için büyüdüğünde tam bir adam da olamayan çocuğunkinden elbet daha sağlamdır. Ömer Seyfettin hikayelerinin toplum nazarındaki yerinde zaman içinde görülen değişim misâli (ki burada genişçe bir parantez açmak lazım; arkadaşı için canını feda edenleri, devleti için hayatını ortaya koyup vereceği mükafata itibar etmeyenleri, hem vatan ve iman sevgisini hem de savaş denen şeyin ne derece nemrut ve korkunç olduğunu, velhasıl hayatı, ölümü, hakikati böylesine ustalıkla anlatan hikayelerin şimdi çocuk gelişimine zarar verdiğini iddia edenler var; Allahlarından bulsunlar, ne diyeyim) aslında gayetle insanî, dahası fıtrî birçok müessese, bu sapık seküler-hümanist anlayışın kurduğu dünyada yıkılıp bizi de altında bırakıyor. Öteden beri milletin hassasiyetinden ve sadakatinden çekinip dine alenen saldırmaktan beri duran, onun geleneğin içine karışmış taraflarını, daha doğrusu islam'ın halkın dilinde tecessüm etmiş güzelliklerini törpülemeye çalışan bu anlayış, son birkaç yıldır gemi azıya alarak hedef tahtasına kurban ibadetini yerleştirdi. Mevzu kurban olunca ithamlar, dini yanlış yorumlamaktan Allah'a bu şekilde yaklaşılamayacağına, hijyen endişesinden hayvan haklarına riayetsizliğe, oradan düpedüz barbarlığa varacak şekilde, meşrepler adedince sıralandı.

    Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz fehvasınca, kalpleri kararmış, inâyet-i ilahîden nasiplenememiş, içlerinde Allah'a ve ona kulluk edenlere karşı dinmek bilmez bir kin (belki de kıskançlık?) besleyenlere söylenecek söz yok. Çoğunluğu, sebat ile üzerinde bulundukları bataklıkla müsâvî bir şekilde, bu meselede de öteden beri sergiledikleri düşmanca tavrı iğnelemelerle, istihzalarla, hatta fırsat buldukları yerde alenen hakaretlerle, ama en tehlikelisi oyunlarla devam ettirirler. Bunlar, tarihte olduğu gibi her zaman azınlıktadır, ve öyle kalacaklardır; ama mevzubahis oyunları da her zaman imanı yalpalayanlar için birer imtihan vesilesi olacaktır.

    Yukarıdaki gruba dahil edilemeyecek çok daha zayıf bir grup vardır ki, bunlar da kendilerince, inandıkları ''tanrı''yı evirip çevirerek, ''kan görmekten hazzetmeyen'', barışsever bir şekle sokarak, şekilden, ibadetten, iradeden arındırılmış naif bir din icad edip bu gibi ibadetlerden beri durmak suretiyle tavırlarını ortaya koyarlar. Diğerlerinden farklı olarak, çoğunlukla bu gibi kimselerden başkasına zarar gelmez, ''benim dinim bana, senin dinin sana'' anlayışını halisane benimsemişlerdir. Zaman zaman, müslümanların niyeti halis ama ilmi zayıf kısmından bunların meşreplerine meyledenler olur, gazetelerde, medyada '' malum sebeplerden '' kendilerine yer bulurlar, ama yer bulmaları sadece bu tartışma çerçevesinde cereyan eder ve nedenini-niçinini belki de hiç sorgulamazlar. Bir de mezhep ve meşrepleri itibariyle yolları bunlarla kesişenler vardır ki, onlar çok başka bir tartışmanın konusu.

    Bütün bu taarruzâtın ve hakaretin olmadığı, veya en azından böyle zekice ve sinsice yapılmadığı devirlerde, yaptığını açıklama, dahası derûnunu, mahiyetini söze dökme ihtiyacı duymamış, işin ilmini ulemaya havale etmiş müslümanlar, ilk defa üzerlerinde durdukları mirası anlama, tanımlama ve bir yere oturtma ihtiyacı ile karşı karşıya kalmışlardır. Başlangıçta birkaç soysuzun ve mukallidin işi olan bu taarruzât zamanla ilimden doğru dürüst nasiplenememiş çoluğa çocuğa ulaşınca, hanenin içine girince, dahası insanın nefsine karanlık sözler ilham edince, bir savunma güdüsüyle de olsa ''ilmî'' bir cevap verme ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu refleksle hareket eden kimi ''teorisyen"lerimiz, kan görme / kan dökme gibi fıtrî ihtiyaçlardan dem vurarak çoluk çocuğun bunu görmesinde nice faydalar olduğunu ifade etmişler, ve kanaatimce müslümanları kolezyumda gladyatör mücadelesi seyreden Romalılarla aynı mesabeye indirmişlerdir. Bunlardan başkaca, meselenin inceliklerinden bîhaber, hayvanın hakkına hukukuna riayet etmeden, veya çevrenin zamanın şartlarını düşünmeden bu işe girişen müslümanlar da saldırı için bahane arayanlara nice fırsatlar vermişlerdir.

    Peki ya kurban keserken içlerinde '' hafif de olsa '' bir sızı hasıl olanlar? (burada ikinci geniş parantezimizi de açalım, malum şimdilerde kesme işi kasaplara, bu işin uzmanlarına havale edilmiş vaziyette, hatta eski mahalleler, bahçeli evler ortadan kalktığından beri artık tamamen ''profesyonel'' şekilde ''parasını ver, etlerini al'' mantığıyla gerçekleştirilmekte. Belki bu zaman için böylesi daha evladır; ama aslolan, öteden beri yapılagelen, herkesin veya her aile reisinin kurbanını kendi kesmesidir, Efendimiz (s.a.v.) dahi böyle yapmıştır) Burada kastedilen elbette ''hayvana yazık oldu'' diye vahlanan, üzülüp pişman olanlar veya geleneğe uyarak bu işi yapmak zorunda olduğunu söyleyenler değil. Zaten bunu söyleyen kimselerin kurbanla ilişkisi problemli ve ibadete bakışı oturmamış demektir. Ama bunların yanında, insan fıtratındaki merhametin neticesinde, bir iç sızısı, bir acıma hissi duyanlar vardır ki, belki de kurbanı hakkıyla idrak edebilecek yegane zümredir onlar. Zîra kurbanın manası, tam olarak o acıma hissi ile Hakk'ın emri arasındaki ince çizgide tezahür eder. Hele çocuklar, en çok da çocuklar. (bilemem, belki Hz. ibrahim'in tereddüdü yanında Hz. ismail'in teslimiyeti de bununla alakalıdır)

    Tamam, bayramdan üç-beş gün önce alınmış, çoluk çocuğun elinden yemeye alışmış sevimli kurbanı isterseniz onların önünde kesmeyin, hatta zor geliyorsa siz dahi kesilirken başınızı öte yana çevirin. Yine de, zaten apartman aralarında, şehir kaosunda, sanal dünyalarda ruhları yeterince hasarlanmış çocuklarınızı bu hakikatten uzak yetiştirmeyin. Ta ki sofranıza gelen etin nereden nasıl elde edildiğini unutmasınlar, kurban bayramını bir kavurma-mangal, hatta bir tatil bayramı bellemesinler. Dahası, bir gün anne-babalarının cesetleri gözleri önüne geldiğinde, veya daha vahimi çocuklarınınki anne-babaların önüne geldiğinde ''bu ne demektir, neden böyledir'' diye isyan etmesinler. Doksan dokuz isminden en çok ''rahman ve rahim''i bildikleri rablerinin rahmetinden şüpheye düşmesinler.

    Çünkü kurban, her şeyden evvel bir fedakarlıktır. insana emredilişinde milat olan hadise bunun böyle olduğunun ispatıdır. Hz ibrahim'den istenen, aslında bu dünyada bir insandan istenebilecek olan en büyük, en zor şeydir belki de, ve insanın sahip olduğu nimetin şükrünü hiçbir zaman tam manasıyla yerine getiremeyeceğinin de ifadesidir. insanın kurbanı sadece Allah içindir (Enam/162), öyle ki Allah adı anılmadan canı alınmış hayvanın eti haramdır. (buradan ''ibadet amacıyla hayvan kesmeyi anlamsız buluyorum'' diyenlere selam ederim, ki aslında anlamsız olan tam tersidir) Bunun da ötesinde, Allah'a ulaşan, yalnızca insanın niyeti, gayretidir (Hac/37)

    Bütün bunlardan sonra, hala kurban kesilirken içinizde bir sızı beliriyorsa, hatta içinizde hafif bir ürperti, gözlerinizde bir iki damla yaş peyda oluyorsa korkmayın. imanınızın zayıflığından değil ibadetinizin ihlasındandır bu. Yaptığınız şeyin ne kadar fıtrî, ne kadar insanî, ama aynı zamanda ne kadar da ulvî olduğunun bir göstergesidir. Oğlunun kurban edilmesiyle emrolunmuş bir peygamberin sünneti olmasındandır. Ve hayvan da olsa bir canı almanın ne demek olduğunu, Allah'ın emrinin karşısında hiçbir şeyin duramayacağını da artık sizden iyi kimse anlayamaz.

    Kurbanınız mübarek olsun...

    kaylule.com'dan iktibas edilmiştir
    3 ...
  27. neslihan kısakürek

    1.
  28. necip fazıl'ın kendisinden asil ve çilekeş diye bahsettiği eşi.

    fotoğraflarını görünce insan, 'anaaa, hani şeriatçılar başı açıkları doğruyordu' şeklinde derin taaccüplere gark olur.
    3 ...
  29. estanzu billah

    1.
  30. doğrusu estauzu billah şeklindedir. kur'an okunurken ayet yarıda kesilirse, okumaya devam edilirken söylenir. bir çeşit özür dilemedir.
    kötü işlerimizden, nefslerimizin şerrinden allah-ü teâlâya sığınırız anlamındadır.

    * *

    düzeltme: vaay be abi, sözlüğe karşı beslediğimiz duygular ne kuvvetliymiş öyle, ne 'ölüm gelse ayıramaz' kabilindenmiş.
    uludağ farkı diyen bi yıldız konduruverince; sıradan, sadece bilgi içeren bir girdiye bile seri şekilde iyi oy gelebiyormuş.
    5 ...
  31. k v irak filminde gecen dua

    1.
  32. '' Ya Rabbi, işittik ve itaat ettik. Allah muhakkak işinde galiptir.
    Görünen ne olursa olsun, kim yenerse yensin, kim yenilirse yenilsin, galip olan, hakim olan, yapan ve yaptıran Sen'sin.
    Ya Rab! Sen ki, Muhammed Mustafa'ya dahi yenilgi sınavını yaşatansın.
    Sen zulmetmezsin Ya Rabbi!
    Ya Rabbi! inandık ve tasdik ettik.

    Zulmeden biziz Ya Rabbi! Senin yolunda kenetlenmeyip, benlik hevesiyle ayrı düştüğümüz ve bölündüğümüz için kendimize zulmettik.
    Biz, bize zulmettiğimiz için, düşmanda şimdi bize zulmediyor.
    Bütün zalimlerden ve Sen'den sana sığındık Ya Rabbi!
    Bizler gafil olduk, günahkar olduk, mahkum olduk, mağlup olduk
    Kur'an ve Sünnet'in hikmetleriyle uyanmadık, Sen bizi düşmanın saldırılarıyla uyandırdın.
    Şimdi de lutfet Ya Rabbi!
    Bize bu saldırıları defedecek güç ve enerji ver.
    Bilinçli sabır ve sebat ihsan eyle!
    Ya Rabbi! bize barış dini islam'ı getiren kutlu Peygamber'in hürmetine, onun mecbur kalıp savaştığı zaman titizlikle sadık kaldığı vuruşma hukuk ve ahlakından ayırma Ya Rabbi! '' şeklindedir.

    Harap illerin, serilmiş hanumanların, başsız ümmetlerin, tegallüplerin, esaretlerin, tahakkümlerin, mezelletlerin, ekinsiz tarlaların, ot basmış evlerin, küflü harmanların, ıpıssız aşiyanların, kimsesiz köylerin, çökük damların, düşünmez başların, aldırmaz yüreklerin, paslı vicdanların sebebini teşhis etmenin yanında, 'gaza namıyla, dindaş öldüren biçare dindaşlar' a birilerinin anlatması gereken gerçekleri dile getirmektedir.
    3 ...
  33. cinnet mustatili

    1.
  34. sıradan bir hatırat değil, bir hasbihal. bir babanın, manevi evlatlarıyla dertleşmesi.
    4 ...
  35. © 2025 uludağ sözlük