türkiye, söyleme cesaretine erişemeyip söylenme esaretine tutulmuş milyonlarla doludur.
söylemek; dik durmaktır, düzeltmeye çalışmaktır, hakkı haykırmaktır, sineye çekmemektir, çözüme odaklanmaktır ve en önemlisi de sessiz kalma acziyetine tutulmamaktır.
söylenmek ise bir nevi sinmektir. korkaklığın, acziyetin ve nice alçaltıcı niteliklerin insanda tezahür etmesidir.
söylenen değil söyleyen bir vatan hayal etmekteyim.
kibir kulesi sakinlerinin bir kuruş seçim yardımı almadan yıllardır seçime giren ve teşkilatçıların cebindeki parayı çıkartıp vererek yaptırdığı bayrakları indirmesi için halkın en büyük düşmanı olan zabıta teşkilatına emir vermesi sonucu gerçekleşmiştir.
korkunun ecele faydası yok. dün adalet partisi, ondan sonraki gün anavatan partisi, bugün ise siz zulmediyorsunuz. nasıl ki adalet partisini ve anapı tarihin karanlık sayfalarına gömdüysek sizi de gömeceğiz. esameniz okunmayacak. ilçe binalarınızda fareler koşuşturacak.
lider mahlaslı güzide mc'nin yazdığı, kendisinin ve protest rap türünün tartışmasız en güzel şarkılarından biri.
sözleri;
Alışırsın zamanla canın yanar yazarsın
Açık kalsın gökyüzünde penceren istersin bakarsın
izlersin bir gün bizi de bizdensin esasen
Dert değil mesafem bir çocuksun lakin bulunmazdı cenazen
Utanmaz ki elalem ve madem yanındayım
Bugün yanılabilmek isterdim hüzün güneş boynunda pürüz
Felaket birden ikiye dünya savaşı
Galip olan gudoman yönetim ordusunun hiç bitmeyen kumbarası
Zaman dilimi zalim zararlar ahir
Zamandan misafir mizahi değil fikrim ve izah ettim
Duymadınız ALLAH'tan hiç korkmadınız zıkkım olsun
Aç köpekler susmadınız öldürmeye doymadınız
Cinayet bir bebekten kustuğunda bir annenin döşünde bin eziyet
Ben her birisi sustuğunda
Zahmet edip bahseder mi insan oğlu kusrundan
Dünya'ya ağız eğip, öfke içtik musluğundan !
nakarat : vay dünya
Vicdanının komutanıyım yere düş ve koy kanını
insan dedik savaş, zulüm, ölüm verdin soytarısın
Şimdi bak bana ve cesaretlen oğlum sor nasılım
Dünya savaşı haysiyetin bahsi geçen son masalı
El kadar çocuktum yaşardım düşünmem sonrasını
Gözlerimle gördüm anamın göz yaşıyla solmasını
Köpek soyuna mezeydim bir tepsideydim sormadınız
Benim ailem kuru soğanla gün ederdi sofrasını
(üstteki iki kıta favorim)
Bir baktım karakterim yok alnımdan akan terin
Çok soğuk ve çok kindar çok yol yok çokça çöktü ruhum
Benim adım utanç adım mayonezli kirenaKeşke olmayaydı yazmayaydım kırılsaydı elim vay
Hayallerim var benim bir yar sevipte badesinden öpmemiştim
Gümüş tepsilerde yandım hey hat
Hayallerim bayat benim bu çöplük bu pislik
Her neyse bir günlüğüne zulüm ömürlüğüne hayat dedim
bir amacı gerçekleştirmek için en kısa ve en az maliyetli olan yolu tespit etmek için gereken aklın kullanım biçimine araçsal akıl denir.
araçsal akıl machiavellinin amaca giden her yol mübahtır önermesiyle apaçık bir şekilde tecelli etmiştir.
araçsal akıl genelde tüm dünyada özelde ise türkiyede hayatın her alanına nüfuz etmiş durumdadır. temelini faydacı dünya anlayışında bulan aklın bu kullanım biçimi insanı hayvandan aşağı bir haleti ruhiyeye sürüklemektedir.
araçsal aklın en tehlikeli yönü ise konformizmin etkisiyle yaşananların ideal olduğu yanılsamasına insanları sürüklemesidir. böylece ideale ulaştığını ve doğal olanın bu olduğuna kani olan bireyler içinde bulunduğu düzenin adaletsizliklerine karşı dehşet bir tepkisizlik içine girmektedirler. isyan kültür ve ahlakının yok oluşunun önüne set çekmek ancak aklın itidalli kullanımı ile mümkündür.
aklın itidalli kullanımı ise ancak allah azimüşanın peygamberlerin serveri aracılığıyla bize ilettiği temel ilkelerin hazmedilip yaşantının bu ilkelerin süzgecinden geçirilmesi ile mümkündür. bireyin şahsiyete, topluluk yığınının ümmet seviyesine yükselebilmesinin; yani iki dünya hayatının kurtuluşu bu şekilde mümkün olacaktır.
bangladeşte şirk düzeninin banisi işbirlikçi başbakan hasina tarafından 2009 da kurulan sözde mahkeme tarafından yargılanıp idama mahkum edilen ve 18 mayıs 2016 da hakka yürüyen asrın muvahhid ve mücahidlerinden biri. şehadete yürüyüşünü 1.5 milyarlık alemi islam seyretmeye bile tenezzül etmemiş, doğru düzgün kimsenin haberi dahi olmamıştır.
son mektubu ibret vericidir:
BEN GiDiYORUM..
Doğduğumda nikâhlandığım ve son nefes diye zaman tayin ettiğim buluşmaya gidiyorum.
Korkmuyorum. Ardımda pişmanlıklarım var ama üzgün değilim. Kırgınım. Sözünü unutanlara, kardeşinin elini tutmayanlara, düşeni kaldırmayanlara, Allah için gözyaşlarını sakınanlara, resimlerimizi “layk” için kullanıp gördüklerini yaşanmamış kabul edenlere, zalimin yanında durup mazluma timsah gözyaşları dökenlere, kıyama kalkmayı kolay zannedip elindekini muhafaza etmek için bahane satanlara, alanlara kırgınım. Bu kırgınlıkla kavuşacağım Rabbime. Söyleyeceğim bunları.
Vuslat bu. Nerede buluşacağı belli olmuyor insanın. Bazen 14 yaşındaki bir kızı Kudüs’te pazarda buluyor. Kafasına sıkılan bir kurşunla göçüyor. Elbisesine bulaşıyor kan. Huzura çıkmadan önce melekler yıkıyor onu.
“Senin kardeşin benim. Bu katillerle niye anlaşıyorsun?“ diyemiyor.
Bazen vuslatına yürümen gerekiyor. Seni evinde bulsun istediğin buluşma için önce evinden ayrılman gerekebiliyor. Sonu görünmeyen bir yolu merakla yürümen gerekiyor. Yol bitip de deniz başlayınca acı acı yutkunmak serbest suya atlamadan önce. Bir kıyıya varıyor elbet denizin sonu. Kıyıya ya canlı varıyorsun ya da cansız vuruyorsun.
“Benim evim sizin hesaplarınızdan daha anlamlıydı. Hırsınızdan büyüktü odalarımız. Niye yaktınız çocuklarımızın gözlerimizin önünde büyüyecekleri resimleri? Mutlu musunuz şimdi?” diyemiyorsun…
Bazen evinde de buluyor seni. Dumanlar yükselmeye başlıyor birden. Zaten taş binada oturmasına izin verilmeyenlerin çabuk tutuşan evlerine ateş sıçrıyor. Bütün seslerin gökyüzünde toplandığını düşünürseniz günü her saati bir “ah” asılır Arakan’dan o gökyüzüne. Çocuklar ölür. Çıplak ayakları ve toza bulanmış yüzlerine bakmayın. Tertemiz gider onlar. Kadınlar ölür. Adamlar ölür. Yanarak ölür, kahırla ölürler. Cennet meyvesi pahalıdır. Kalp, asıl sahibine dönene kadar acır insan. Sonrası umman, kevser, Peygamber (s.a.v)!
Ahzab suresinde övülen adam ve kadınlardan çok anlatabilirim size. Sizin üzüldükleriniz için son diye yazılan haberlerin “son” olduğunu mu zannediyorsunuz? Acıyı onlar çekiyor da size pay düşmeyecek mi zannediyorsunuz? Daha ilkokulda öğretmene şikâyet edilmekten korkanlar! Sizi Allah’a şikâyet etmeye gidiyoruz. Her yaptığınızı, her yapmadığınızı, her söylediğinizi, her sustuğunuzu, her gördüğünüzü, her gözünüzü kapadığınızı, her oturuşunuzu, her kalkmayışınızı bir bir not aldım. Her şeyi anlatacağım.
Ben gidiyorum…
Ardımda bir fikir kalsın istiyorum. Zorla karşılaşınca ölüm korkusundan istikametini şaşıranlarla biz ölümden aynı şeyi anlamıyoruz. Bu bir imtihandı. Kolay olacağını söylemedi kimse. Sancısız olacağını, bedelsiz olacağını. Bu yola baş koymak, sonunda gerekirse bu uğurda o baştan vazgeçmek demekti. Bizim için karar aldıklarını zanneden ahmaklar var. Bu karar ancak göklerde alınmış olabilir. Siz kimsiniz ki..!
Kulunu razı etmek için Yaratıcıyı üzecek değiliz!
Ben gidiyorum…
Benden önce giden arkadaşlarımın yanına, Rasulullah’ın yanına. Siz kalacaksınız. Kimin doğru olduğu benim gittiğim yerde çıkacak ortaya…
Ben gidiyorum…
Çeki düzen verin kendinize. Sıranın size de geleceğini unutmayın. Şehadetin şehid gibi yaşayanlara nasip olacağını, Allah’tan başkasına kul olunmayacağını hatırlayın her daim.
Ben gidiyorum…
ibret alın bu yolculuktan. Bir araya geldiklerinde sadece aynı anda ayaklarını yere vursalar dünyayı sallayacak kalabalıktaki sizler, kardeşlerim. Sizin gözünüzün önünde yürüyeceğim ipe. Korku görmeyeceksiniz. Endişe sezmeyeceksiniz. Öfkemi de beraberimde götüreceğim.
Ben gidiyorum…
Dilerim bu gidiş size kim olduğunuzu hatırlatsın. Mazlumlar için ayağa kalkmanın bir yolunu bulmanızı sağlasın. ipler adedince baş istense, ama deseler ki bu bedel kıyam içindir, az kalır giden başlar! Boşuna terk etmez canımız bedenimizi. Mükâfatını O’ndan biliriz. Kalanlara ibret olmadığı üzer bizi…
Size son sözlerim şudur;
“Her zaman batılın, zulmün ve haksızlığın karşısında ilmi mücadeleye devam edeceksiniz. Bir mümin asla Allah’tan ümidini kesmez. Hayatınızın sonuna kadar Allah yolunda bir gaye ile görevinizi sürdüreceksiniz. Batılın tüm tuzaklarına ilim yoluyla cevap vereceksiniz. Kadınlarımızın yetiştirilmesine ve ahlâk yoluna önem vereceksiniz. Cemaat-i islami’de asla bir lider problemi yaşanmayacaktır. Durum ne kadar kötü olursa, o kadar iyi ve kaliteli liderler yetişecektir. Ben yaşlandım. Rabbim her an canımı alabilir. Ben şehit olarak Allah’ın huzuruna gitmek istiyorum. Benim şehadetim ile beraber değişim başlayacaktır. Halkım ve dünya Müslümanlarından dua istiyorum. Eğer dünyada bir daha görüşemezsek, cennette görüşeceğimizi ümit ediyorum inşallah."
sputnik'in iddiasına göre büyük birlik partisinin genel merkezinden bir yönetici, akpnin aday listesinde sadece desticinin seçilebilir yerde olması üzerine şöyle konuştu:
'sıralamanın düzeltilmesi talebi çok yüksek, mevcut listeyi kabullenen yok. tabanda büyük infial var. yönetime kırgınlık ve kızgınlık hakim. saaadet partisi kadar olamadık. hemen teslim olduk. bir tek başkan (destici) kesin seçilecek yerde. oyuna, satışa geldik'
islam hukukunda kullanılan bir kavram. evlenmenin şartları inikat, sıhhat, lazım ve nefaz şartları olarak ayrılır.
lazım şartından kasıt evlenmenin feshinin mümkün olmaması için gereken şartlardır. bunlar da kefaetin sağlanması ve buluğ muhayyerliğidir.
ebu hanifeye göre kefaet de 6 unsur vardır. bunlar soy, hür oluş, müslüman oluş, dindar oluş, servet ve sanat. bu unsurlardaki denkliğin olmaması bir görüşe göre kadının velisine evliliği zifafa kadar feshetme hakkı verir. zifaf gerçekleşirse fesih gerçekleşir fakat o ana kadar evliliğin sonuçları doğar.
denklik hususuyla ilgili hadis olsa da detayları tartışma konusudur. ibn-i teymiyye, ibn-i kayyum gibi müctehidler denkliği daha dar yorumlamışlardır.
bir belgesel. olay tanzanyada geçiyor. izlerken gözümden birkaç damla yaş aktı.
evrim teorisine inandırılan afrikalıların batı zihniyeti tarafından nasıl sömürü altında tutulduğunu anlatıyor.
çok çarpıcı kareler mevcut. halk, batı zihniyetinin üstünlüğünü kabul etmiş durumda. bunun en tehlikeli sonuçlarından birisi yaratıcının dünyayı sınırlı kaynaklarla yarattığını düşünmektir. bu nedenle orman kanunu, insan insanın kurdudur gibi vahşi batı fikirleriyle donatılmışlar. ikinci tehlike ise misyonerlik faaliyetleri. halkı hristiyanlığa yönlendiriyorlar. insana bir yanağına tokat yiyince öbür yanağını çevirmesini öğütleyen bozulmuş bir dine inanıyorlar. bu nedenle isyan kültürleri yok olmuş durumda.
olay daha çok victoria golünün çevresinde geçiyor. victoria gölü dünyanın balıkçılık açısından en zengin yerlerinden biri(imiş). şeytani zihniyet bilimsel araştırma adı altında gölün ekolojik yapısına tamamen aykırı olan nil levreğini victoria gölünde yetiştirmeye başlamışlar. yapısı gereği çok vahşi olan bu levrek en fazla yarım asır içerisinde göldeki 210 adet balık çeşidini yok etmiş. bütün ekosistem alt üst olmuş ve balıkçılıktan başka geçim kaynağı olmayan göl halkı açlıktan kırılmıştır.
bu felaket itibariyle tek geçim kaynakları nil gevreği olmuştur. nil gevreğinden başka üretimleri yok ve ürettiklerini satabilecekleri kadar geniş bir pazarları yok. avrupa-abd-rusyadan günde ortalama 2 uçak gelir. halkın bir kesmi uçağın boş geldiğini düşünürken diğer bir kesmi uçakların silahlarla dolu olduğunu ve bu silahların kongo ve tanzanyadaki iç karışıklıkları körüklemek için kullanıldığına dair ciddi belirtilerin olduğunu düşünmektedir.
önce kendi halkını sömüren ve sömürüye doymayıp bütün dünyayı ifsad eden bu şeytanlaşmış insanlardan dünyanın yönetimini sağlam bir intikam ile birlikte almayı ve yeryüzünde hakka dayalı bir düzen tesis edebilmeyi cenabı allahtan bize nasip etmesini niyaz ediyorum.
milli görüşün kurduğu siyasi partinin amacının iktidarı kazanmak olduğunu sanan kendi deyimiyle milli görüş çevresinde büyümüş lakin milli görüşten nasibini alamamış yazar beyanı.
milli görüşün 40 tane kuruluşuyla toplumun bütün kesimlerine nüfuz etmeye çalışıp burada gerçekleştireceği sosyolojik dönüşüm ile Allah'ın hükümleriyle yönetilmeye layık seviyeye gelmeyi amaçladığını öğrenememiş yazar beyanı.
saadet partisinin, anadolu gençlik derneğinin, cansuyunun ve dahi birçok kurumun araç olduğunu asıl amacımızın allahu tealanın emri üzerine toplu ve teşkilatlı bir şekilde yapılması farz olan cihad ibadetini gerçekleştirmek olduğunu bilmeyen yazar beyanı.
siyasal islam denilen şeyin dinin belli yönlerini ön plana çıkartıp kalan kısımlarını geri plana atan bir ideoloji - dikkat edin ideoloji- olduğunu ve bunun da düpedüz şirk olduğunu bilmeden bu memleketin yetiştirdiği en ihlaslı evlatlarına batıl yolda nitelemesinde bulunan yazar beyanı.
eğer sen bu camianın içinde bulunmana rağmen amacı kavrayamamışsan bu husustaki ilk nasipsiz seni yetiştirenlerdir. ikincisi ise sensindir.
ben ailesi pkk sempatizanı olan ve daha 4 yıl öncesine kadar ateist olan bir insan olarak bu bayrak altında allah yolunda mücadele etmekten beri durmayacağım. nefsine yenilip mücadelede geride kalanlar suçu milli(dini) görüşe değil kendisinde arasın vesselam.
kutuplaştırmadan,
borçlanmadan,
kırmadan ve dökmeden,
hak yemeden,
hakkı ve adaleti üstün tutarak,
işi ehline vererek,
hazırız, geliyoruz.
amacımız, iktidarı değil, Allah'ın rızasını kazanmaktır. bu nedenle her seçimin kazananıyız.
lutfeden değil hizmet eden olacağız.
tüm ittifak ve koltuk tekliflerine yüz çeviren, milletvekili olacağı kesine yakın iken bu makamdan da feragat eden cumhurbaşkanı adayı bilge başkan temel karamollaoğlu.
ne zaman birileriyle konuşup iktidarı topa tutsam bana sert bir şekilde cevap veriliyor. konuşup bütün tezlerini bir bir yıktıktan sonra ise aldığım cevap:
'ben zaten akpyi savunmuyorum.'
abartısız seçmen kitlesinin %80 i böyle. savun(a)madığı bir partiye oy veren milyonlarca insanla aynı topraklarda yaşıyoruz.
baksan hiç kimse savunmuyor ama seçimlerde görüyoruz ki iki kişiden biri akpye oy vermiş.
kavramlarla yaşar, konuşur ve düşünürüz. medeniyet kavramlarla kurulur.
kavramlarına sahip çıkamayan, kavramlarına yüklediği anlam hazinesini gün geçtikçe tüketen ve medeniyetinin kavramları yerine ithal deyimleri kullanmayı tercih eden bir toplum bir gün benzemeye çalıştığı toplumun boyunduruğu altına girmeye mahkumdur.
gelişmişliğin reel ölçütlerinden biri de kavram portföyü ve kavramlar arasındaki ince nüanslara dikkat edilerek konuşma dilinde bu kavramları yerli yerinde kullanabilme yetisidir.
aynı dili konuşmamıza rağmen bir türlü anlaşamamamızın sebebi kavramlara hakim olmayışımızdır. bu noktada iki sorun ortaya çıkmaktadır. ilki şeklen aynı cümlelerin kurulmasına rağmen manada anlaşamamak durumudur. sorun cümlede kullanılan kavramların kişilerin anlam dünyasındaki tezahürünün farklı olmasından kaynaklanır. özellikle siyaset konuşulurken bu tarz bir sorunla çok karşılaşılır. bu nedenle bu tarz tartışmalara ya hiç girmemeli ya da tartışma adabına sahip bir kimse bulunup üzerinde konuşulacak konulara ait temel kavramlar daha tartışmaya başlamadan tanımlanarak belirgin hale getirilmelidir. ikinci bir hususta aslında manen aynı şeylerin anlatılmasına rağmen şeklen -kavramlara farklı manalar yüklendiğinden- ulaşılması beklenen noktaya ulaşamamaktır. bu da taraflardan birinin veya her bir tarafın kavramları yerli yerinde kullanmamasından ileri gelir ki bu kökleri melez medeniyet buhranına dayanan bir sorundur.
saadet partisi genel başkanı temel karamollaoğlu'nun son zamanlarda sürekli artan cumhur ittifakına katılım baskısına rağmen saadet partisinin bu ittifaka katiyetle katılmayacağı; eğer bir ittifak kurulacaksa bu ilkeler ittifakı olmalı dedi.
Karamollaoğlu, "Biz uyum yasalarının çıkacağını düşünürken ortaya ‘Cumhur ittifakı’ çıktı. Ya bırakın bunları şimdi. Milletin derdine bakın. Ülkenin derdine bakın” dedi.
Karamollaoğlu, "Eğer kurulacak bir ittifak olacaksa o da ‘ilkeler ittifakı’ diyoruz. Bu ilkelerde öyle ‘beş milletvekili ver, on bakanlık al’ pazarlığı ile de ölçülemez. Bu memleket değil 20 milletvekiline, 120, 200 milletvekiline bile satılamaz" ifadesini kullandı.
kalifiyeli, çalışkan şahısların doğup büyüdükleri ülke ile aralarındaki aidiyet bağının kopması sonucunda beyin göçü oluşur.
aşağıda da bu beyin göçlerinin sonucunda ülkedeki beyin sahibi insanların azalması nedeniyle oluşan insanımsı varlıkların büyük resmi görmelerine şahit oluyoruz:
sözde islam ve müslümanları temsil ettiği söylenen fakat yaptığı icraatler ile islama ve müslümanlara en büyük zararları veren; buram buram ılımlı(!) islam kokan ve dolayısıyla Allah'ın asla affetmeyeceği günah olan şirkin içinde barındığı sözdür ve bunu bu ülkenin cumhurbaşkanı söylemiştir.
insanlar bu islam düşmanı kadroyu devirmek için bir musibet mi bekliyorlar diye düşündürür.
bizim insanımız tanımak istemez. anlamak istemez. tahlil istemez. düşünmek istemez. kolay yoldan karşısındakini kalıba oturtup, şahsiyetleri kalıplara mahkum etmek ister. onun fikirlerini anlamaya çalışmaktansa kalıba sokup o kalıba dair düşüncelerini kişiye atfetmek nefsine daha kolay gelir.
oysa insan bir okyanus, kalıplar ise bir deniz dahi değildir.
yapılması gereken bir çay eşliğinde konuşmaktır. Allah'ın hepimize biçtiği kaderin tecellisi ile bu coğrafyada toplandik. yapmamız gereken birbirimizi kalıplara mahkum edip güce kavuştuğunda diğerlerini boğmak değil, birbirimizi koruyup kollamaktır. aksi Allah'ın kaderine isyandır.
analitik düşünüşün kaynağı batıda descartes olarak görülür. bu düşünüş tarzında bütün parçalara ayrılır ve bu parçalar kanıtlama veya tanıtlama yolu ile anlamlandırılarak bütüne ulaşılır.
tıp ve kimya(eczacılık) alanında yaşadığımız temel sıkıntıların sebebi bu anlayıştır. enerjinin kaynağını ve ne olduğunu anlamada büyük bir bunalıma düşen batı bu çıkmaza düştüğünden parçayı anlayamamış ve bütüne ulaşamamıştır.
bu nedenle tıp, uyguladığı tedavi ile bir uzvunuzu geçici olarak düzeltirken diğer yandan uyguladığı tedavi nedeniyle birçok uzvun yara almasına sebep oluyor vesselam.
Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! - şeyh ahmed yasin
temennimiz: dünyada bu kadar zulüm varken bunu engelleme konumunda olmasına rağmen amerikaya stratejik ortağız diyen yöneticilerden Allah'ın kısas almasıdır.
temennimiz: yoksulluk bu kadar geniş bir tabana yayılmışken ve insanlar borçları yüzünden intihar edecek hale gelmişken ,allah'ın emanetini savsaklayarak, girdikleri mekanda 5-6 bin lira hesap ödeyecek kadar müsrif olanlardan allah'ın kısas almasıdır.
temennimiz: hakkın hakim kılınıp batılın zail olması yolunda çalışmayan herkesten allah'ın kısas almasıdır.
temennimiz odur ki siz bizi bu dünyada zayıf bıraktınız. allahta sizi kendi katında yalnız bıraksın.
çoğu zaman ikisi arasındaki fark anlaşılamamaktadır. şöyle anlatayım:
-laik devlet bilinenin aksine dinle devletin ayrı olduğu devlet şekli değildir. dinin devletin kontrolü altında olduğu devlet şekline laik devlet denir. mesela türkiyede bu diyanet aracılığı ile yapılıyor. bu nedenle diyanet laik devletin öz çocuğudur.
-seküler devlet ise gerçek manada dinle devletin ayrı olduğu devlettir. ne dini kurumlar devlete ne de devlet dini kurumlara müdahale eder. devlet halkın çoğunlukla inandığı dini piramitte en üste koyar ve halka hizmet olarak bu piramidin tepesindeki bağımsız kuruma gerekli yardımı yapar. avrupa devletlerinin birçoğunda böyledir. bu ikili ilişki anayasa ile de güvence altına alınır.
teog kaldırıldı, üniversite sınavı için çalışma yapılıyor şeklinde bir açıklama yaptı rantiye şefi mr. president
aileler aylardir çocuklarını teog için kursa kaydetmişlerdi, başarılı olmak isteyen çocuklar (mesela benim kardeşim) yaz boyu tatil yapmak yerine o salak saçma testleri çözdüler.
yetmedi mi eğip büğdüğünüz şu eğitim sistemini? yetmedi mi devlet kurumlarındaki torpiller, liyakatsizlikler? adrese dayalı kayıt sisteminin tek anahtarı olan para ile devlet okullarını da zenginlere mi peşkeş çekeceksiniz? nerede kaldı fırsat eşitliği?
ey halkım! bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan! dövecek dizinizi de sizden almadan önce tek çözüm kapısına gelin, gelin ki daha fazla geç olmasın.
2011 yılıydı. emperyalist güçler Irakta işini bitirmiş, gözünü suriyeye çevirmişti. 18 maddelik reform istediler, bunun dayatmasını da davutoğlu aracılığıyla yaptırdılar.
biz milli görüşçüler olarak en başından beri olayların diyalog ile çözülmesinden yanaydık. bu nedenle bir heyetimiz esad ile görüşmeye gitti. bu işin diyalog ile çözülmesi için mesai yaptı.
bizim bu girişimimize, saf akp düşmanlığımız var diye baktılar. katilin yanındalar dediler. işbirlikçi dediler. aldırmadık. kinayicinin kinamasindan korkmadık. dua ettik öngörümüz gerçek olmasın onlar haklı çıksın diye. lakin müslüman yine allahın nuru ile baktı.
Biz katillerle görüşmeyiz dediler;
Yüzbinlerce Müslümanın katledilmesine,
Milyonlarcasının yurtlarından olmasına AB'nin dayattirdigi 18 madde uğruna vesile oldular.
davacıyım! hem bu dünyada hemde obür dünyada! hakkım helal degildir.
aslolan ihtiyacın küsüratlı bir fiyata sahip olması halinde 5 ve 5 in katlarına alışveriş sepet tutarının istemsiz bir şekilde tamamlama hissiyatinin ortaya çıkması ile olur. bendenizde mevcuttur.
hazinenin verilerine göre 2017'nin ilk çeyreğinden itibaren türkiyenin toplam dış borcu 412 milyar dolar. yani türk lirasına çevirirsek yaklaşık 1.5 trilyon lira yapıyor. bu borca iç borçlar dahil değildir ona ait bir veri bulamadım. bulan arkadaş eklerse durumun vehametini daha iyi anlarız.
bu borçların ortalama %10 faiz ile alındığını düşünürsek türkiye yılda 150 milyar lira sadece borcun faizini ödüyor demektir.
türkiye geçen yıl 120 milyar lira ötv vergisi, 54 milyar lira civarında ise kdv vergisi toplamıştır. arkadaşlar düşünün bir araba aldığımızda devlete de bir araba aldığımızı düşünüyoruz. aslına bakarsanız bir araba kendimize bir araba da yahudi-siyonist bankalara alıyoruz. çünkü bunlar faiz olarak o bankalara ödeniyor. bakkaldan bir çikolata dahi alsanız devlet sizden kdv vergisi alıyor ve bu vergiyi alıp yahudi bankasına veriyor.
sonrada muhafazakar kılıklı liberal islamcı bukalemunlar diyor ki ben kredi kartı kullanmıyorum faizle işim olmaz. nah işin olmaz sen aldığın her üründe, her toplu ulaşıma bindiğinde kdv ödüyorsun.
imf'ye borcu kapattık diye nara atanların imf dışında borç almadığı/dilenmediği yer kalmamıştır.
not: güzel bir bakış açısı geldi. borcu nüfusa oranlarsak kişi başına 18.750 liraya yakın bir borç düşüyor.