bir şeyi çok istemekten vazgeçtiğinde elde etme sanatına hayat denir diye bir küçük aforizmayla özetlenen durum.
şahsi kanaatimiz hakkıyla isteyenin istediğini her daim hak ettiği yönündedir ki inananlar için rableri ne diyor? yok mu benden isteyen? isteyin ki vereyim.
şöyle bir iki deneme, bir iki küçük hikaye, divan edebiyatı olur, felsefe olur, bu ve benzeri satırlarla katkıda bulunabilmeyi arzu ettiğimiz oluşumdur. bundan gayrı gündemin sıkı takipçisi olmamamız hasebiyle katkı sağlayıp faydalı olamayacağımız hususlardır.
"fakat, allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarum o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size:"nasıl?" kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım."
.
.
"kelimeler, albayım. bazı anlamlara gelmiyor."
bilinemzecilik. varlığı kesin olarak bilinemeyecek bir şeyin yokluğunun da kesin olarak bilinemeyeceği sonucuna varmış ve siz neyi tartışıyorsunuz beyler demek suretiyle sıyrılmıştır varoluş sorunsalından.
bir sevmek bin defa ölmek demekmiş diyordu bir şarkı.
sevmek bir kere yer etti mi bir bünyede telafisi mümkün değil neticeler bırakıyor geride. sevmek ve sevilmek büyük müptelalık. iyisinden kötüsüne her insan sevmeyi sevilmeyi istiyor kendince. ve garip bir şekilde ölümü bile yenmeyi başarmış insan evladı evladını toprağa koyup yaşamaya devam edebilirken "artık sevmiyorum" şeklinde vuku bulan irade beyanının altından kalkamıyor.
her durumda...
sevmek kalbi yumuşatır, iyi gelir hem bedene hem de ruha.
adam diyor ki: "ben ömrüm boyunca her nerede değilsem orada olmayı istedim."
kanımca özü bu insanın.
biraz tasavvuf dersek mesela; malum... dünya gurbet yeri. her nerede olursa olsun insan sılayı özlüyor.
biraz modern insanı yorar, hırpalarsak mesela; o da malum: elindekiyle yetinmeyen ayağının altındaki yerin kıymetini bilir mi?
sevdiğinin yanındayken mesela sorsalar adama, şu an nerede olmak isterdin diye. kaçımız tam olarak burada olmak diye cevap verir? ben verdim, samimiyetsizlikle suçlandım.
nerede olduğumuz mu nerede olmadığımız mı daha önemli acaba? bi ona bakmak lazım.
yakub peygamberin oğludur. güzelliği dillere destan olmuş kardeşlerinin de ötesinde baba sevgisine mazhar olduğu için kardeşleri tarafından bir kuyuya atılmıştır. evlat acısından babasının gözlerine perde inmiştir. rivayet olunur ki hz. yakub evlat acısı ile öyle ah etmiştir ki Allah katından bir haber gelmiş ve evladı için böyle ah etmeye vah etmeye devam eder ise adının peygamberler arasından silineceği vahy olunmuştur.
ardından züleyha çağı başlamıştır. firavun diyarında idareci olmuş memleket idare etmiştir. rüya tabir etme yeteneği ile sivrilmiştir. derken zindan günleri ki "biz gömleğini önden yırttıranlardan değiliz" sözü hazretten yadigardır.
nihayetinde züleyha yusufuna kavuşur ki ettiği bir duanın kabulü ile mümkün olmuştur vuslat.
yusuf diyince; anmadan olmaz ki, yunus emre ne güzel demiş:
Yusufu kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz
Bu aklı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus öldü deyu selan verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez
iskender pala külliyatı.
filibeli ahmet hilmi - a'makı hayal.
oğuz atay - korkuyu beklerken - tehlikeli oyunlar - tutunamayanlar.
ferudun attar - mantık al-tayr.
i. oktay anar - suskunlar.
ve daha niceleri.
böyle birden sorunca akla ilk gelenler bunlar efendim.
sevdiğimden ayrı düşüp on gün senelik izinle baba ocağına gittim. uzaklaşır biraz olsun nefes alırım diye.
on günde on yedi kitap bitirdim. biri çok yakın iki arkadaşımı toprağa verdim ve geri döndüm. dört balığımı kaybettim. ikisi okunmamış altı kitap kaybettim. saksısını yeni değiştirdiğim peygamber kılıcı çiçeğimi kaybettim.
bir dostumla uzun bir süre hayat felsefesi ettiğimiz bir söz var idi o kaldı elimde avucumda...
kazandıklarımız aslında kaybedeceklerimizdir.
gerisi hikaye canlar.
der ki:
"beni arayan beni bulur.
beni bulan beni bilir.
beni bilen beni sever.
beni seven bana aşık olur.
bana aşık olana ben de aşık olurum.
aşık olduğumu öldürürüm.
öldürdüğümün diyeti bizzat benim.
diyetini kendim ile öderim."
mecazi aşk o kadar net değil ve fakat; ilahi aşkta aşık olan aynı zamanda maşuk olmayı da hak eder.
en tehlikelisi ve bertaraf edilmesi en zor halidir yalnızlığın bu hali. kalabalıkları niteliksiz yığınlara çevirir aniden.
sonra bir şair çıkar ve avaz avaz bağırır.
Tanrım ne kadar yalnızız.
Tanrım ne kadar yalnız!
oysa hep bir aradayız.
bir yaşama biçimi değildir yalnızlık.
en doğal ve en hakiki neticesidir yaşamın.
hiç gitmeyecek gibi gelirler. hiç bitmeyecek gibi sürerler.
ve fakat bir yarıları hep yolu gözler, yolculukları özler.
her sevişme geçicidir, her gidişme bir o kadar kalıcı...
ve her bir yaranın müsebbibi yalnızlığın keskin kılıcıdır.
pervaneden sor aşkı. ateşledir imtihanı da mükafatı da. aşıklık nimettendir. maşukluk firkatin habercisi.
bir aşık vardır bir de ondan içeri maşuku.
zamane sözler ile; bazen... bir hülyaya dalıp bir tene aşık olur insan, o teni bir ruha kılıf eder. hasretlik çeker ve fakat her ne zaman biter ise hasretlik ve vuslat her ne zaman vuku bulursa aşk müsade ister. parmaklarının ucundan su gibi akar gider.
aşk vardır mecazidir. kul ile kul arasındadır. aşk vardır ilahidir.ve Allah der...
Beni arayan beni bulur.
Beni bulan beni bilir.
Beni bilen beni sever.
Beni seven bana aşık olur.
Bana aşık olana ben de aşık olurum.
Aşık olduğumu öldürürüm.
Öldürdüğümün diyeti bizzat benim!
Aşk ister beşer ile ister rab ile olsun...
aşk nimet-i cennettir.