ne var
322 (çok gezmiş çok okumuş)
yedinci nesil yazar 5 takipçi 82.74 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    20 yaşına gelip dünya turu yapmamış insan

    1.
  1. çok ezik insandır. ben yandex haritalar'la dolaştım hep. prag'a gitsem kaybolmam şu an.
    2 ...
  2. her sene yeniden çekilen ramazan programları

    1.
  3. Ramazan'da TV'ye çıkaracağınız hocalara vereceğiniz yüzbinlerce parayı dağıtın fakire fukaraya.Ben razıyım geçen seneki programları izlemeye. Haşa her sene ayet inmiyor ya.
    1 ...
  4. oyları bölen parti chp değil akpdir

    1.
  5. Şaka yapmıyorum ha, mecaz söylemde de bulunmuyorum. Nasıl mı? Yüzde 50 alarak, hemde tam ortadan bölen partidir.
    *
    0 ...
  6. doğu perinçek atatürk düşmanıdır

    1.
  7. Perinçek, onlarca yazısında birbiriyle çelişen fikirler, birbiriyle çelişen tespitler ve tahliller ileri sürüyor. Bu durum onun her dönemde ayrı bir maske takmasından ileri geliyor. Bu maske görev icabı takılıyor.

    Amaç derin devletin menfaatlerine göre konuşmak, menfaatlerine göre bir strateji-taktik izlemek olunca maskeler mecburiyet arzediyor.

    Perinçek in sadece savunduğu fikirler, tahliller, tespitler görev icabı; olmakla kalmıyor, aynı zamanda kurduğu illegal bir parti ve üç legal parti de görev icabıfaaliyet göstermiş partiler olarak tarihe geçiyor.

    ilk parti deneyimi olan (bkz: tiikp) savunsında, atatürk hakkında söylemlerini görmeniz, okumanız yeterlidir.

    Buyrun;

    Hızla büyüyen ve emperyalizmle uzlaşan Kemalist burjuvazi, toprak ağalarıyla ittifak yaptı.

    Toprak ağaları ve Kurtuluş Savaşının önderleri, mücadele sırasında köylülerin ve toprak sahibi olan azınlıkların mallarına ve topraklarına el koyarak güçlenmişlerdi. 1927de çıkarılan bir kanunla dağıtılan hazine topraklarının yüzde 90ını toprak ağaları gaspettiler (Türkiye ihtilalci işçi Köylü Partisi Davası/Savunma, s.166, Aydınlık Yayınları, ikinci Baskı: Kasım 1974)

    Kurtuluş Savaşının burjuva önderliği halk kitleleriyle birleşmedi, tam tersine toprak ağalarıyla ittifak yaparak halkı baskı altına alan bir diktatörlük kurdu. Sovyetle Birliği ve dünya halklarıyla dostluğunu sağlamlaştırmadı, tam tersine emperyalistlerle uzlaştı (TiiKP Davası / Savunma, s.167)

    Halkın sırtına basarak iktidara geldiler ve halkı ezdiler

    Kemalist burjuvazi diktatörlüğünü kurar kurmaz sosyal barış politikasıyla emekçi yığınları kendi iktidarına boyun eğdirmeye çalıştı. imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz sözleri burjuvazinin şiarı oldu (TiiK Davası / Savunma, s.168)

    1923 Temmuzunda Kemalist iktidar, Türkiye işçi Çiftçi Sosyalist Fırkası, Beynelmilel işçiler ittihadı ve ona bağlı sendikaları kapattı (TiiKP Davası / Savunma, s.168)

    Şimdi de ortaya çıkıp afedersiniz daşşak geçer gibi sloganlarını "Aslanlı yolun bekçileriyiz" yaptılar, haydi canım ikilee.
    1 ...
  8. boushret kheir

    1.
  9. günlerden beri dinlediğim, melodisi dilimden düşmeyen arapça şarkı.
    Mısır'da ki seçimlerdeki düşük katılımı önlemek, sandığa gitmeyi teşvik etmek için yazılmıştır.

    https://www.youtube.com/watch?v=QUBvVTNRp4Q
    2 ...
  10. harika sevişme taktikleri

    1.
  11. bana taktik verme bana karı ver.
    3 ...
  12. yolda vedalaşılan kişiyle aynı istikamette yürümek

    1.
  13. ara sıra yaşadığım durumdur. bir garip olurum. madem vedalaştık neden aynı istikamette yürüyoruz amk. neden beni bu saçma duruma düşürürsünüz. vedalaşıyorsak zıt yönlere gitmeliyiz.
    6 ...
  14. kainat sadece dünyadakiler için mi yaratıldı

    1.
  15. Bir karidese bakın, bir de kendinize. ikiniz de aynı dünyadan geliyorsunuz ama ne kadar farklısınız. Şimdi başka bir dünyadan gelen bir canlıyı düşünün, o size benzer miydi?

    Hollywood filmlerinde küçük yeşil, gözleri büyük insan betimlemeleri insana o kadar alışılır hale geldi ki; bir bakterinin, oksijen oranı fazla bir gezegende yaşadığı için daha büyük bir canlının uzaylı niteliğinde olmadığı bilinç altımıza resmen kazındı.Sürekli genişleyen bir evrende yaşıyoruz, başka bir bakış açısıyla bakarsak; böyle bir düzen sadece ve sadece dünyadaki varlıklar için mi yaratıldı?

    “Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allâh isrâf edenleri sevmez.” (A'râf Suresi 7/31) 

    Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür. (isra Suresi / 27)

    Dinen olayı ele aldığımızda aslında her şey gayet açık. Evrende başka yaşamlarda var. Yüce Mevla, israf konusunda çok ciddi uyarılarda bulunuyor. Koskoca evren sadece dünyadaki varlıklar icin yaratılmış olsaydı Kuran- ı Kerim'le çelişir ve en büyük israfkar olurdu. 

    Ne gariptir ki yokluğu koyan, varlığı olay olanlardandırlar "uzaylılar..."
    1 ...
  16. insanoğlunun yaşama sebebi

    1.
  17. zaman geçiyor, dünyaya gözlerini açan yaşadığını farkedemeden göçüyor. 4,5 milyarlık dünyada ne insanlar geldi ne insanlar geçti.Herkesin ortak bir amacı olmadı hiçbir zaman. Kimisi evlatlarına daha güzel bir yaşam sunmak için çabaladı, kimisi iyi bir mevkiiye gelmek için. Bir diğerinin amacı dünyevi güzelliklerin doyum noktasına ulaşmaktı, bir başkasının amacı ise koduğumun dünyasında hayatta kalabilmekti.

    Peki kimler bunu ne kadar başarabildi? Kimler artık ölsem de gam yemem diyebildi? Amaca ulaşmak yeni bir başlangıç mıdır yoksa gönül ferahlığıyla bu dünyadan göç etme sebebi midir?

    insan yaşamını gayelerine göre oluşturur, seçimlerini bu şekilde gerçekleştirir. Peki ya hayatta gayesi olmayanlar? Sonbaharda ağaç dallarının yitirdiği yaprak misali, bir sağa bir sola... Bu insanlar, her türlü suçu işleyebilecek, karışabilecek hale gelirler.

    Benim nesilim 20. yüzyılın sonlarına doğru yeşeren bir nesil. 4,5 milyarlık dünya da kimbilir kaç milyar insan geldi geçti. Yaşantımı bir partiye, bir spor klubüne, bir şovmene ve bunun gibi ipe sapa yaramaz şeylere harcayamam. Özgün olmalıyım, olmalıyız.Hayat senin, kimse senin yaşamından sorumlu olamaz.Reenkarnasyon yoksa eğer geri dönüşü olmayan bir yol bu, keşkelerinin olmadığı bir yol olmalı. Kararlarını özgürce verebildiğin ve pişmanlık duymadığın bir yol...

    Hayatını kendi isteklerinle senkronize et, mutluluk ister istemez yanında olur.
    1 ...
  18. otobüste 50 kuruşluk kek için tribe giren vatandaş

    1.
  19. her otobüs yolculuğunda görülebilen insandır.

    önce anons gelir, lütfen koltuklarınızı dik konuma getirin, açık büfe servisimiz başlamak üzeredir.

    adamımız hemen moda girer, koltuğunu bir hışımla dik hale getirir, heycanla bekler muavini. çaktırmamaya çalışır heycanını ama kabak gibi belli olur.
    muavin yanına gelince şöyle tok bir sesle, kek alayım yavv..
    2 ...
  20. ahmet kaya şarkılarının bireye etkileri

    1.
  21. ahmet kaya dinleyen insan derken ötekileştirilen insandır.
    hanginizin duygularını en güzel, en anlaşılabilir şekilde anlattı bir sanatçı ? hayata isyan ederken (bkz: nereden bileceksiniz) dedik. yeri geldi annemizi özledik (bkz: şafak türküsü) dinledik, yetmedi (bkz: beni bul anne) dedik. gidenin arkasından sessiz kalıp (bkz: kum gibi) ile dizginledik kendimizi. babamızı kaybettik (bkz: benim babam) ile andık yaktık bir sigara daha. büyüdük eskileri anar olduk (bkz: hani benim gençliğim) dedik sorguladık geçen yılları. çok sevdik olmadı (bkz: olmasaydı sonumuz böyle) açıp mutluluklar diledik.
    1 ...
  22. çoğu erkeğin yalnız olma nedeni

    1.
  23. Yalnızlık özgüveni eksik olan erkeklerin zorunlu seçimidir.
    7 ...
  24. türkiye tezatlar ülkesidir

    ?.
  25. Türkiye tezatlar ülkesidir... Madenciler ölür tedbir yinede alınmaz..Kurallar, yasalar vardır Kimse uymaz.. Çalışırsın para alamazsın.. Hastane vardır Doktoru yoktur. Binalar deprem olmadan yıkılır.. Vergiyi yoksul verir Zengine dağıtılır. Polis vardır. Maaşını veren halkı değil zengini korur. Hakimi savcısı vardır. Zengini korur.. Daha ne sayalım.. işçi 900 lira alır Bundan vergi kesilir. Ama pırlanta alandan vergi alınmaz... Bazı insanlar halkı uyandırmaya çalışır. işci gider kendini soyana oy verir.. Dostu düşman gibi , düşmanı dost gibi gösteren medyası vardır. Halkını kandırır...
    0 ...
  26. özgü namal ı özgün am al diye anlamak

    1.
  27. tami bir fiyaskodur, lakin başıma gelen durumdur. Kişinin zikri neyse fikri de odur yorumu yapılabilir.
    0 ...
  28. ankaranın suyu ve melih gökçek

    ?.
  29. Ankara'nın çeşme suyu en az sayın Melih Gökçek'in karakteri ve yaptığı siyaset kadar kirlidir.
    Ama şöyle bi baktığımızda ne melih gökçek suyun kirliliğini, ne de türk milleti melih gökçek'in karakterinin kirliliğini algılayabilecek kapasitede değildir.
    0 ...
  30. basketbolda hücum faul veren hakem sertliği

    1.
  31. Çok iyi bir basketbol izleyicisi ve yıllar öncede oynayıcıydım, lakin o kadar çok şahit oldum ki bu duruma...
    Dünyanın her liginde, her kupasında hücum faul çalan hakem sanki bir savaş kazanmış ya da 30 yılın ardından Türkiye kupasını kazanmış gibi seviniyor ve hareketlerine yansıyor.
    1 ...
  32. ziynet sali yapmacıklığı

    1.
  33. X factor star ışığı yarışmasında yaptığı hareketler o kadar yapmacıktır ki, direk nefrete dönüşür. konuşma tarzını geçtim o bakışlar, o numaradan timsah gözyaşları vs çok amatörce.
    1 ...
  34. iddaakolikten yazar olmaz

    ?.
  35. Gözlerinin içine her bakışımda içimden bir şeyler kopuyordu resmen, sesini kulaklarımda değil kalbimde hisseddiyordum.Saçların 715-2 422-1 463-2 yok abi beceremiyorum. Ben kendimi kelimelere, cümlelere veremiyorum. Gecenin bir yarısı iki bir şeyler döktüreyim dedim yine başaramadım ama neyse, yarın 2-3 bi şey atın da yolunuzu bulun.
    0 ...
  36. hala zu spat şarkısını dinliyor olmak

    1.
  37. gençliğinin, çocukluğunun şarkısını unutamamak demek.
    çetin çetinkaya söylerdi, bir de samsung e-250'den açar tripten tribe girerdim hey gidi günler hey.

    birde böyleleri var;
    hatun bundan sekiz yıl öncesine kadar, çetin çetinkaya'nın zu spat şarkısıyla ağlıyordu. şimdi çıkmış "arabesk çok avam yae" diyor.
    1 ...
  38. çak bi smaç

    1.
  39. Turkcell'in FIBA 2014 Dünya kupasın'da mücadele eden milli takımımız için hazırlamış olduğu, ayşe hatun önal'ın "çak bi selam" şarkısının yeni versiyonudur.
    Yine Ayşe hatun önal söylemektedir.

    Şarkının sözleri;

    Haydi şimdi tüm eller havaya
    Coş coş coş
    Sesin kısılana kadar durma
    Çıkıyor işte aslanlar sahaya
    Kalk kalk kalk

    Sakın ha aman oturma
    Kerem’e bak yıkılıyor
    Oğuz her an savaşıyor
    Sinan ölür takım için
    Ender’in şakası yok

    Cenk sazı ele alır
    Süper olur tadı kalır
    Sizin için yanar içim
    Bu yanışın sönüşü yok yok yok yok

    Çak bi smaç şimdi potaya
    Bizim için hiç acıma
    Tüm Türkiye senin arkanda
    Daima hep arkanda

    Çak bi üçlük şimdi potaya
    Bizim için hiç acıma
    Tüm Türkiye senin arkanda
    Daima hep arkanda

    1 ...
  40. game of thrones e başlamaya korkmak

    1.
  41. Aylarca the walking dead espirisi yaptınız sırf anlamak için diziye başladım espiriyi kestiniz. Buna başlayacagım ama bir süre daha game of thrones esprileri yapacağınıza söz verin önce. Dünyanın bölümü var. *
    0 ...
  42. nizamiyeden girdim içeri

    1.
  43. tarih 15 eylül çarşamba saat 12.00 civarları. elde bavul, akılda bin bir soru. yüzlerce hiç görmediğin, vatanın her köşesinden gelen yeni simalarla girdim içeri. kimse kimseyi tanımıyor. herkesin üzerinde bir utangaçlık, bir çekimserlik mevcut. askere gelmeden önce verilen nasihatlardan olsa gerek. hani askerde kimseye güvenme dediklerinden.

    ilk olarak elimizde bulunan sülüs kağıtlarını kontrol ettiler sonra kayıt kabule gittik. orada sivilde yaptığımız meslekler, sabıkamız olup olmadığı ve sonunda da hangi bölüğe düştüğümüzü belirlediler. damgalı eşek misali ''222'' damgasını dosyaya çaktılar.

    oradan çıktık elde dosyalar, bavullarla birlikle sanki müracaat etmişiz gibi teb'den bankamatik kartımızı aldık. herkesin kendi adına çıkmış kartları mevcuttu. ha bu arada 20 liraya sigortamızı da yaptılar. ölürsek eğer ailemiz 22 bin lira para alabilecek.

    büyük bir otobüse bindik. elde bavullar, dosyalar, kimse kimseyi tanımıyor, usta askerler memleketinden olan var mı diye soruyor. hızlı bir şekilde geniş bir binaya götürüldük. orada sıraya geçtikten sonra herkesi bir odaya aldılar. elde soru kağıdı, sorular da psikolojimizi ölçmek amaçlı.

    - hiç intihar etmeyi düşündünüz mü ?

    neyse oradan çıktık tekrar oturduk. üstlerimizin çıkarılmasını istediler. sadece fanila ile kaldık. sırayla aşı vurulacaktık. usta asker elinde bir bardak, ucu kalın bir bezle dolanmış sopa ile bize tendürdiot sürüyor, koltuğa oturup sağlı sollu 3 tane aşı vuruyorlar. tetanoz, kızamık, menenjit, difteri.

    sonra tekrar oturduk. aynı binada küçük bir kısma soktular. orada onarlı gruplar halinde sadece kilotla kalacak şekilde sıraya geçtik. karşımızdaki doktor, kafamızı yukarı bakmamızı istedi. aynı anda da donunu ucundan açın dedi. açtık bekliyoruz. kurbanlık koyun gibiyiz. biri höt dese al sana göt deme havalarındayız.

    sonunda çıktık oradan. beşerli sıra halinde hamama gittik. orada formalite icabı yıkandık. oradan da alıp bizi kantine götürdüler. bölük kaydımızı gerçekleştirecekler. sadece bizim bölükte yavaşlık vardı. sonunda oradan da çıktık. eşyaları almaya gittik ve arada da fotoğraf çekinecektik. girdik sıraya, kapıda bi usta asker, içeri girene en büyüğünden bi kamuflaj vermekte oradan bir odaya girip webcam ile vesikalık çekinip, çıkıp eline bi bavul alıp eşyalarını almakta.

    askeriyede her şey sırayla. su, tuvalet, yemek, konuşmak, hatta kavga bile etmek. çok şükür oradan da çıktık. elde 2 tane bavulla birlikle koğuşlara gittik. sıradan bi yatak verildi. biraz dinlenelim demeden hemencecik kıyafetlerimizi giymemizi istediler. açtık bavulu hiçbir şey bilmeden elimize elimize ne geldiyse giydik. kısa kollu kamuflaj, pantolon, siyah bere ve bot. yani artık bot bağlamıştık. askerlik başlamıştı.

    oradan alıp bizi yemekhaneye götürdüler. serseri mayın gibiyiz. yanımızdan rütbeliler geçmekte. ancak bişey bilmediğimizden ne yapacağımızı bilmiyoruz. yemekhaneye geldik. orada yemek yedik her ne kadar zor olsa da. akşam oldu hazır yemekten de çıkmışız sigara içiyoruz. onbaşı geldi aldı bizi götürüyor. adama soruyoruz nereye gidiyoruz diye cevap vermiyor. meğersem bizi baks denen yere yani bulaşıkhaneye götürüyor. ilk golü yemiştim. tam 4 saat bulaşık yıkadım. koskocaman bir lavabo, küvetleri alıp içine bandırıp yağlı suda sıkıyoruz. tam bitti derken diğer bölüklerin ki geliyor. en sonunda dayanamayıp kaçmıştık oradan. saat 11 olmuştu koğuşa geldik. içeri girdik tek tük ayakta olanlar var. günün yorgunluğuna hitaben kafamı koyar koymaz uyudum.

    - koğuş kalk.

    saat sabahın 5.30'u. akşam kafamı nasıl koyduysam öyle kalktım. nasıl yorulmuşum ki hiç hareket etmemişim. usta asker gelip dolaplara vura vura uyandırdı bizi. bi yandan da koğuş kalk diye de bağırmakta. hemencecik tuvalete gittik, traş olduk, ihtiyacımızı gördük ve sıraya geçtik. kahvaltı yapmak için yemekhaneye geçtik. ilk kahvaltımız tahin-pekmez, peynir ve yarım bardak buz gibi çaydı.

    oradan çıktık uygun adımda pistler bölgesine gidiyoruz. yemekhaneden pistler bölgesi yaklaşık olarak 2 km uzaklıkta. o kadar mesafeyi daha yeni yeni öğrendiğimiz uygun adımda geldikten sonra usta askerlerin tabiri ile acemi siken tepeye geldik. saat daha 7.30-8.00, sabah kahvaltıda tahin pekmez yemişiz, ağzımıza 2 yudum çay değdi onun dışında bişey yok. açık, ağaçsız, kurak bi arazide, güneşin alnında saat 12'ye kadar ayakta dikildik. en sonunda toparlan dendiğinde o an bana bayram gibi gelmişti. sonunda kıçımızı koyacak bi yere gidiyorduk.

    yolda düzgün yürümemizi istiyorlar, onun yanında da avazımız çıktığı kadar bağırmamızı.
    - her şey vatan için.
    - vatan sana canım feda.
    - şehitler ölmez vatan bölünmez.
    - siyah bere düşmez yere.
    - yürüyen palet zafere gider.
    sonunda gelmiştik. kimsenin aklında yemek yemek yoktu. herkes ilk iş olarak tuvalete koştu. tabi ki sırayla. sırayı bozarsak eğer su yoktu. girdik sonunda lavaboya. 450 kişi bir anda lavaboya girdi. kapıda izdiham oluştu. musluğa ulaşan bırakmıyor, içe bildiği kadar su içip pisuar sırasına giriyor. her ikisini de halleden yemekhaneye geçiyor.

    girdik tekrardan sıraya. elde tabaklar yemeklerimizi alıyoruz. 12 kişi bi masaya sıkışık tepişik şekilde oturduk. sadece önümüzdeki yemeği yemek derdindeyiz. kimse kimseyi tanımıyor. aç karnımızı doyuruyoruz.

    bu fasılda bittikten sonra tekrar acemi siken tepesine gitmek üzere sıraya geçtik. yolda tabi cezalar almaktayız. eğer üst yürüyüşümüzü beğenmezse kurduğu cümle şu;
    - yerinde say. kıt'a dur. çök. tut ayak bileklerinden. yürü.

    aman allah'ım eziyetin böylesi. daha yeni tıka basa yemek yemişiz. vücutlar ham, böyle hareketler de yapınca neler yapacağını şaşırıyorsun. güneş tepeden vuruyor, alnından, sırtından hatta kıçından terler akıyor.

    tepeye geldik, herkes sağındaki yada solundakiyle eşleşti. karşılıklı olarak birbirine tekmil verdi. akşama kadar, avazı çıktığı kadar. usta asker sırayla kontrol etmekte. eğer beğenmezse ceza olarak uzaklara yollayıp oradan düzgün şekilde duyacak halde bağırmasını emrediyor.

    sonunda akşam olmuştu. günün nasıl geçtiğini kimse bilmiyor ancak ilk günü kimse unutamaz.

    tabur arkasında bulunan içtima alanına geldik. orada bi sigara keyfi yaptık günde 1 paket sigara içen adam orada en fazla 5. sigarasını içmiştir.

    dizlerimizde derman kalmadı. işittiğimiz azarlamalar yanında kar kalır ancak gün sonunda yaşadıklarımızı anlatınca, tabiri caizse nasıl sikildiğimizi söyleyince içten içe bu daha ilk demekten alı koyamıyoruz.

    istirahat bitmişti. sıraya geçtik. kollar uzatıldı. istikamet yemekhane, uygun adım marş.

    yine aynı şekilde herkesin ilk işi su içmek oldu. tuvaletlerde bulunan muslukların üstünde aynı şu cümle bulunmakta.

    kuraklığın acısını çekmeyen, suyun kıymetini bilmez.

    susuz geçen bir gün olarak akıllarımıza kazındı. gün bir an önce bitse de koğuşlarda yatma derdine girmiştik. sonunda eşofmanlarımızı giydik, botlar yerine terlikler almıştı. aynanın karşına geçtiğimizde yüzümüzde bulunan yorgunluk anlatılacak şekilde değildi. dudaklardan kalkan deriyi gördükçe insan kendisine sormadan edemiyor.

    - ben nereye geldim ?

    ilk eğitim günü de böyle geçti gitti. askerlikteki temel kurallardan biri şu:
    ilk olarak sikiyim sonra siktiğimde neden sikiyorsun deme.

    60 gün boyunca düzen hep belliydi. sabah kalkılır, traş olunur, tuvalete girilir, kamuflajlar giyilir, kahvaltı yapılır ve ardından eğitime başlanır.

    2. gün temel görevler verildi. koğuş görevlisi, tuvaletçi, mıntıkacı, berber, yemekhaneci, tank temizleyici, manga başı ve kıdemli. ben manga başı olmuştum. manga başları sıranın en önünde bulunanlar olmakta yani o mangada bulunan en boylu insan ancak ben ortalarda olmama rağmen manga başı ben oldum. benim boyum 183 cm, manganın en uzun boylusu 189 cm. komutan kendi kafasına göre seçti beni.

    takımda 160 kişi vardı. her manga 40 kişiydi ve 4 tane manga başı vardı. komutan manga başının görevlerini sayarken acemiliğin biraz rahat geçeceğini düşünmeye başladım. nöbet tutmak yok, karavana yok, mıntıka yok. sadece sabahları yoklama alıp, görevlileri yazıp, o 40 kişiden sorumlu olacaksın o kadar. ancak birinin nerede olduğunu açıklayamazsan ayvayı yersin. çok şükür öyle bişey olmadı. bunun yanında da badiler belirlendi. yani birini birine zimmetliyorsun. o adam hasta olursa sende hasta olacaksın, o adam ölürse sende öleceksin, o nereye gidiyorsa sende gideceksin. yani kısacası sen onun diğer kısmı olacaksın.

    öğleye kadar böyle geçti ve yemekhane önünde sıraya geçtik. bölük komutanımız geldi. bize kendisini tanıttı ve askerliğin nasıl rahat geçeceğini izah etti.

    - yap deneni yap, yapma deneni yapma.

    işte askerliğin temel kuralı bu. sorgulama yok, düşünmek yok. ne deniyorsa onu yap o kadar. temelde çok basit. tamam diyorsan ben bu işi hallederim ancak her gün aynı kişiler karavana olursa, bulaşık yıkarsa yada mıntıka yaparsa problem çıkabiliyor. onun içinde bir an önce liste çıkarılması lazım. 3-4 gün sonunda bunu da hallettik. yavaştan düzene giriyordu.

    15 ekim cuma günü yemin törenimiz var. yaklaşık 25 gün öncesinden onun hazırlıklarına başladık. her gün sabahtan akşama kadar yürüyoruz. ondan önce celp açılış törenimiz vardı. ilk defa tümen komutanının karşısına çıkmıştık. yani tümgeneral.

    yürüyüş için en iyi yürüyen 240 kişi ayrıldı. bize hep 222'nin tümenin en iyi yürüyen bölüğü olarak lanse edildi ve buna uygun olarak yürümemiz emredildi. bizlerde bunu elimizden geldiği şekilde yapmaya çalıştık.

    celp açılış günü geldi. önceki gün son provamızı yapmıştık. günde en az 15 kez tören geçişi gerçekleştirmekteyiz. uygun adımda, zırhlı birlikler marşını söyleye söyleye kendimizi tümen komutanına beğendirmemiz gerekmekte. amaç bu.

    artık son provayı yapacağız. üsteğmen tüm bölüğü ikiye böldü ve yere çöktürdü. ortamıza geçip konuşmaya başladı.

    - evet arkadaşlar yarın tümen komutanının karşısına çıkacaksınız. bu tüm bölük için önemli bir gün. ne kadar iyi yürürseniz sizin için o kadar iyi olur. iyi yürümeniz içinde herkesin aynı anda aynı şekilde davranması lazım. burada 240 kişisiniz. ancak hepiniz tek vücutsunuz. biriniz el, biriniz kalp, biriniz beyin, biriniz parmak. eğer biriniz yanlış yaparsa tüm vücut cezalandırılır. eğer hepiniz geçerseniz vücudunuz kazanır ve şimdi çıkın tüm tümeni sallayın.
    gazı aldık ve yürüyüşe başladık. protokolün önünden geçerken aynı anda kollar önündekinin omzuna kadar çıkmakta, dizler göbeğe kadar çekilmekte, sağ baş sabit diğerleri kafalarını sağa doğru çevirmekte ve tek bir ağızdan zırhlı birlikler marşı söylenmekte.

    titrerler heybetinden mavi gökler şu yerler.
    bize şanlı kahraman zırhlı birlikler derler.
    yürüyen birer dağız, çoşkun deniz tufanız.
    kükreyen arslanlarız, deniz, ateşiz, dağız.
    …

    biz geçerken protokoldeki koltuklar sallanmakta, önceki geçen bölüklere bile bakmayan komutanlar tüm dikkatlerini bize vermekte. botlarımızın sesleri yeri göğü inletmekte. sanki bu işi yıllardır yapmaktayız. daha dün gelmemiş gibiyiz. bölük komutanımızın yüzünde bir tebessüm. tabi haliyle diğerlerinde de gülümseme.

    büyük gün geldi. tüm birlikler yerlerine geçti. çanakkale'de ölen şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunuldu. ardından istiklal marşı söylendi. tümen komutanı konuşmasını yaptı ve sıra bize geldi.

    biz sondan 2. yürümekteyiz. ondan önce 1. alay, sonra tabur, taburunda 2. bölüğü biz olduğumuzdan sondan ikiye kaldık.

    yola çıktık. önden 1. bölük geçiyor. ardından biz geliyoruz, arkamızdan da 3. bölük. protokolde yıldızlar bizi seyretmekte. sahne sırası bize geldi ve tüm gücümüzle bize düşen görevi gerçekleştirdik. birlikler yürüyüşlerini gerçekleştirdikten sonra tümen komutanı değerlendirme yapmakta. kötü yürüyenleri söyledi. sıra geldi en iyi yürüyene. 2. alay, 2. tabur. 2. bölük. tümen komutanı en iyi yürüyen olarak bizi seçmişti. bölük komutanının dünden kalan tebessümü bildiğin sırıtmaya dönmüştü. o an ki ifadesi anlatılamazdı. tamam dedik bu acemilik bitti. bizi rahat bırakırlar. ancak askerlikte mantık yok denmesi gerçekten doğru.

    yemekhaneye geldik ve cıvıma olmasın diye bize yarım saat o yorgunlukla çök-kalk yaptırdılar. bölük komutan geldi bize bizzat teşekkür etti. ne yapacağımızı şaşırdık. tümen komutanı beğendi, alay komutanı beğendi, tabur komutanı beğendi, bölük komutanı bizzat teşekkür etti. ancak uzmanlar, ast subaylar ve kadro askerler ceza vermekte. askerlikte gerçekten mantık olmadığını anlıyorsun.

    3-4 gün geçmeden tümen komutanı bize yemeğe geleceğini açıkladı. tüm alay için önemli bir durum. ondan önce alay komutanı gelmişti ve ona göre hazırlıklar yapılmıştı. tümen komutanının geleceği gün alay komutanı unutulmuştu. sanki normal bir ermiş gibi yanından rahatlıkla geçip gidiyorsun. eğer orada bulunan komutanın üstü gelirse onun forsu gidiyor ve o gün tüm general geliyor.

    işin ciddiyeti yemekhaneden bulunan yıldızlardan belli olmakta. albaylar, yarbaylar, binbaşıları, çelengi olmayanları zaten saymıyorsun. yerler tekrar tekrar silinmekte, duvarlara dokunmak yasak çünkü daha dün yeni boyanmıştı. sofraya dokunmak bile yasaktı. bizden istenen yemek boyunca sessiz olmak ve avazımız çıktığı kadar bağırmak.

    tümen komutanı geldi. bölük komutanımız karşıladı kendisini. bizler ayakla ona dönmüş şekilde bekler haldeyiz. önümüzde yemekler hazır, ayakta yıldızlar haricinde kimse bulunmamakta. sırada dua yaptırmaya geldi. bölük komutanımız dua yaptıracak ve tüm general tamamlayacak.
    - söyleyeceklerimi yüksek sesle tekrar et. tanrımıza hamdolsun. milletimiz varolsun. afiyet için dikkat.
    - afiyet olsun.
    - (tek bir ağızla) saol.
    camlar yerlerinden oynadı. diğer bölüklerin yemekhanesinden rahatlıkla duyulmuştur. herkes yerlerine oturdu. yemek yaklaşık olarak 20 dk sürdü ve çıt ses çıkmadı. tümen komutanı yemeğini bitirdikten sonra ayağa kalktı ve kısa bir konuşma gerçekleştirdi. bizleri gözlerimizden anladığı kadarıyla üstüne atlayacak kaplan olarak benzetti. ki bu da bölük komutanı için önemli bir durumdu. çünkü kendisi için rütbe atlamak demekti. giderken teşekkürlerini sundu ve tekrardan saol çektikten sonra gitti. 5 dk sonra bölük komutanı geldi kendisi bizzat tekrar teşekkür etti. biz ne kadar teşekkür alırsak bölük komutanı için okadar iyi olur ve kendisi için teşekkürleri toplamaktayız.

    aradan 1 hafta geçtikten sonra tekrar bir davetlimiz olduğunu öğrendik bu sefer yemeğe hepsinin üstünde biri gelmekte. edok komutanı ve muharebe ve muharebe destek komutanı gelecek. başka bir deyişle. orgeneral ve korgeneral.

    bir askerin tümgeneral görme ihtimali ancak tümende mevcuttur. bir başka deyişle kılıçlı çelenk ve 2 yıldız. bir askerin korgeneral görme ihtimali düşüktür yani 3 yıldız. bir askerin orgeneral görme ihtimali yoktur yani 4 yıldız. biz bunların hepsini bir göreceğiz. 1 gün öncesinden prova gerçekleştirildi. fena geçmedi.

    gün geldi ve işin ciddiyeti tekrardan üstümüze çöktü. yıldızlar havada uçuşmakta. gökyüzünde bile bu kadar yıldız bulunmaz. kafayı nereye çevirsen yıldız. komutan gelmeden 5 dk önceden son eksikler giderildi ve sonunda orgeneral geldi. en üst kimse onun altındakilerin etkisi gitmekte. yani daha bir hafta önce gelen tümgeneral'in forsu bitmişti. çünkü orada orgeneral bulunmakta. bir asker için orgeneral görmek imkansıza yakın bir durum.

    elimizden gelenin en iyisini yapmıştık. yemekhanede 3 tane general bulunmakta. sanki genelkurmayda yemek yiyormuşuz gibiydi.

    bölük komutanı'da bundan teşekkürünü aldı ve bizden bundan düşen payımızı aldık. ne olacağı belliydi. herkes gittikten sonra çok-kalk.

    önümüzde sadece tek bir şey kaldı oda yemin töreni. yani bir asker, bir insan için bir kere yaşayabileceği durum.

    hazırlıklar durmadan ilerlemekte. yapabileceğimizin en iyisini yapıyoruz. her seferinde de bizden daha iyi isteniyor.

    yemin törenimiz cuma gününe geliyor. pazartesi gününden provalar başladı. bende haftasonunu ağır hasta olarak geçirmiştim ve revire gitme ihtiyacı duydum. ne kadar şanssız olduğumu o zaman anladım. 240 kişilik yürüyüş paketinden çıkarılmıştım. kafamdan kaynar sular dökülmüştü. benim tekrar o listeye girmem gerekiyordu. gözlerim doldu. komutanlara yalvarıyorum. ne yapıp edip girmem lazım ancak aklıma bişey gelmiyor. salı günü oldu ve kaçak olarak listeye girdim ve o günden sonra ölmediğim sürece revire gitmeyeceğim dedim.

    ortaya masalar konmakta. provalar yapılmakta. ardından yürüyüş gerçekleştirilmekte. son cümlesi hariç yemin söylenmekte.

    cuma günü geldi. akşamdan traş olundu. hazırlıklar tamamlandı. herkes yürüyüş paketine geçti. yemekhanenin önünden tören alanı görünmekte. hınca hınç doluydu. sanki havalar nispet yaparmış gibi yağmur yağdı. hemde sağanak. ancak kısa sürmüştü. tekrardan dışarı çıktık ve yürüyüş şekline geçtik.

    komutan emirleri vermekte. herkes havaya girmişti. çünkü 25 bin kişinin önüne çıkacaktık. herkesin gözü bizde olacaktı.
    - 2. bölük istikamet tören alanı uygun adım marş.
    rap rap yürüyoruz. arada komutan bizlere slogan söyletmekte.
    - vatan sana canım feda.
    - ne mutlu türküm diyene.
    - şehitler ölmez vatan bölünmez.
    protokol yolundan alkışlar eşliğinde geçiyoruz, ellerde telefonlar, kameralar, fotoğraf makineleri… sağdan soldan bağırışmalar.
    - bu vatan size kurban olsun.
    - siz bizlerin evlatlarımızsınız.
    dua edenler, ağlayanlar, alkış tutanlar. sanki savaşa giden askerler gibiydik. ancak kimse istifini bozmamakta. herkesin yüzünde aynı ifade. ciddi, kararlı ve korkusuz.

    alkışlar eşliğinde yerimize geçtik. tören boyunca alkışlar hiç durmadı. insan ister istemez gözleri dolmakta ancak hareket etmek bile yasak.

    ilk olarak saygı duruşunda bulunuldu ardından istiklal marşı ve sancak'ın tanıtılması. ve işte beklenen an gelmişti. önümüzdeki masaya uygun adımda ilerleyip, ömür boyunca tutacağımız yemin etmeye gelmişti. bir elimizi silahlara bir elimizi de solumuzdakinin omzunda olacak şekilde pozisyon almıştık. mikrofonla söylenenleri harfiyen söylemeye başladık.
    - barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime, doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, türk sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim!
    alkışlar yeri göğü inletmekte. sanki kıyamet kopmakta. kimse istifini bozmadan yerine geçti ve sıradaki komutu beklemekte. yüksek tutuşa gelmişti sıra. komutan mikrofonla sloganı söyleyip bizde tamamlayacağız.
    - şehitler ölmez vatan-bölünmez.
    - şehitler ölmez bayrak-inmez.
    - şehitler ölmez hudutlar-geçilmez.
    - vatan sana-canım feda.
    - -ne mutlu türküm diye.
    mahşer günü gidiydi. kelimelerle ifade edilemez. ancak yaşanabilir. insan orada anlamakta neden bu kadar üstünde durulduğunu. sırada son olarak ailerimizin önünden yürümek vardı. onuda atlattık ve onları bulmaya geldi.

    birlikler yerlerine geçti. komutan ailerinizi bulun dedi ve herkes dağıldı. sıradayken bizimkileri görmüştüm ve hemen oraya gittim. telefonla konuşurken de dediğim yerde durmaları söyledim ancak ikisinde de yoktular. bana bir karamsarlık geldi. ne yapacağımı çok şaşırdım. gözlerim doldu, çelimsiz bir çocuk gibi sağa sola baka kaldım. sanki hiç bilmediğim bi yerde kaybolmuş gibiydim. en sonunda gördüm bizimkileri koşa koşa gittim yanlarına ve o andır bittiğim an. insan ne diyeceğini bilmiyor. aklından bişey geçmiyor. 1 aylık hasretten sonra onları görmek gerçekten paha biçilemez.

    sırada 2 günlüğüne evciye çıkmak kaldı. annemi alır almaz belgelerimi almaya gittik. yanlarında bir de bavul getirmişler. onu da alıp koğuşa gittim. koğuşta da 2 tane daha bavulum var. 3 tane bavul ile nizamiyeye kadar nasıl yürüdüğümü ben bile bilmiyorum. ancak kapıdan 2 günlüğüne çıkacağını bilmek paha biçilemezdi. sonunda çıkmıştım. 2 günlükte olsa özgürdüm.

    ilk olarak kızılay'a gittik oradan da anıtkabir'e. ardından metro ile onları aşti'ye yolladım. veda zor geldi ama görmek yetmişti.

    2 gün su gibi akıp gitti. teslim olmaya gittim. nizamiye'de tekrar sıra var. zar-zor girdik içeri. içtima alanına gidiyoruz. geriye 1 ay kaldı. bundan sonra yürüyüş yoktu. zpt kullanmayı öğrenecektik.

    artık alışmıştık. yemin de ettik. yani askerdik.

    her gün pistler bölgesine gidiyoruz. zpt kullanmayı öğreniyoruz. ileri-geri sürüşü ile başladık. ardından ileri sürüşü, değişik arazi sürüşü ve son olarak da gece sürüşü.

    artık son iki hafta sallamaz olduk. elden disiplin kaçtı. her allah'ın günü denetleme olunca da komutanlar olmuyordu. bizde ister istemez arazi oluyorduk. yakalanan olunca vay haline. çok şükür yakalanmadım yoksa. sürünerek koğuşlara giderdim. tabi bunun yanında manga başı olmamım da payı mevcut.

    işte iki ay böyle geçti gitti. acısıyla tatlısıyla, cezalar dolu, kahkahalar ata ata, bazen sürünerek bazen de savaş edalarıyla yürüyerek, kavgalı, dövüşlü, küfürlü ve emirlerle dolu, kimi zaman 50 kişilik hamamlarda, kimi zamanda 5. kez aynı filmi seyrederek, yemekhanede uyuyarak, elde tırmıkla mıntıka yaparak, 5 pisuvara 200 kişi sıraya girerek, gece 11'de içtimaya çıkarılarak, denetimlerle dolu, çamurda ördek yürüyüşü yaparak, son 1 lira ile sıcak cola içerek, son sigaranı 3 kişi paylaşarak, bazen tertibine kendi elinden vererek, gece yarısı hastaneye giderek, bazen kesik sularla, bazen de arazi olarak, botların vura vura, acı çekerek yürümeye devam ederek ve günün sonunda ayağında terlikle tepede elinde sigara ve 40 kuruşa aldığın sıcak çikolata ile gecenin karanlığında ışıkların aydınlattığı ankara'ya bakarak geçti gitti.
    1 ...
  44. bir çaresizlik olarak intihar etmek

    1.
  45. içindeki gücü keşfedememiş insanların, hayattan kaçmak için, gerçek tadına, damakta bıraktığı acı tadı almadan, nedense hep genç yaşlarda düşünülen hatta olayların üst üste gelmesi sonucu düşünceden öteye gerçekleşen korkaklıktır.

    -bir insan, bir kere yaşama hakkı olduğunu bildiği halde neden hayatına son vermek ister?
    -neden bir genç, gerçek sorumluklarından vazgeçip, göz yaşartmayacak sebeplerden dolayı gerçeği görmeden hayatına son vermek ister?
    -bir yetişkin, hayata meydan okumak yerine neden ondan kaçar?

    aslında hayatın bir yarış olduğunun bilincindesin. en başından beri bir yarış halindesin. daha gözlerini açmadan ipi göğüslemiştin. ilk adımını atarken, zorlanman, yapmak için çabalaman ve sonunda gelen sevinç ve zafer.
    ilk kelimeler, okulun ilk günü, ilk karnen, çocukluk aşkın, tüm sınıfça okulu asman,ilk öpücük, lise hayatın, aileden gizli içtiğin ilk sigara, ilk birlikteliğin, kazandığın ilk maaşâ€¦
    hayatta bu kadar güzellikler yaşamışken neden dahasını istemeyip bu kadar yeter dersin ki?

    yaşadığın her mutluluk, sevinç hayata bağlayan birer etken. küçük şeylerle mutlu olmaktır aslında hayatın anlamı ve kafaya takarak geçmez bu kısa ömür.

    bırak hadi kendini. rahatla. sal iplerini, yak sigaranı. elbet anlayacaksın hayatın ne kadar basit olduğunu…
    bir tebessümle başla yeni güne. kimseden karşılık beklemeden sev, yardım et. işte seni mutlu edecek etkenler. elinde birden çok seçenek var.

    bırak paranın amına koyayım. sana karşı gülen gözleri ne kadara alabilirsin ki, güvenini, kalplerini…
    bırak çıkarcılığı, fesatlığı, nefreti. bu dünyada yaptıklarınla anılacaksın, ölümsüz olacaksın.

    önüne bak sadece, yeni ufuklara, yeni zaferlere, yeni aşklara…

    ve hiçbir zaman da unutma. başka hayat olmadı ve olmayacak. doya doya yaşa.

    hiç kimsenin seni üzmesine izin verme.
    1 ...
  46. uzun yolda babam ve oğlum u izlemek

    1.
  47. artık bilindiği üzere çoğu seyahat acetantalarında yolculara özel küçük televizyonlar bulunmakta. uyumadan önce, can sıkıntısı gidermek için o küçük kutu açılır. bir çok kanal bulunur. müzik kanalı, film kanalı ve ulusal kanallar…

    yola çıktığınızda, sadece firmanın kanalları çekiyor. nede olsa dağlarlardan, tepelerden geçiyorsunuz. c.tesi gecesi okan'ın programını seyretmek istersiniz ancak otobüsün kanalına kalırsınız.

    işte o vakittir babam ve oğlum'u izlemek.

    güzel başlamak gerekir. http://fizy.com/#s/13pb8b

    uzun bi yola çıkıldığında, insanın üstünde biraz duygusallık vardır. o gardan ayrılırken, her ne kadar size el sallamasalar da üstüne alırsınız. derin derin gözlerinin içine bakarsınız. yüzünüzde tebessüm, gözlerinizde nem oluşur.

    otobüsün ışıkları hala yanmakta. kapatmadan önce su ve yiyecek servisi yapacak muavin. gözlerinizi dışarıdan aldıktan sonra, ekran açılır. 1-2 kanal değiştirilir, daha başlarında olan babam ve oğlum filmine denk gelinir. meyhaneden dönmekte. hafif sallanıyor ve film başlamış bulunmakta.

    kulaklık takılmış, seste biraz açılmıştır. yavaştan moda girilmekte. göz ister istemez , yanında oturan adamın ne seyrettiğine ilişir. nedense otobüste bulunan herkes, biraz kırılgan dönemlerinde. yoksa uzun yolda bu filmi seyretmek akıl değildir.

    sadık'ın karısının sancıları başlamıştır. olaylardan haberleri yok. taksi çağırmaya ulaşır ama nafile. yola çıkarlar. en sonunda bi parka geldiklerinde, doğumu gerçekleştirirler.
    sabah olur. askeri bir araç yanaşır ve darbe olduğunu söyler.
    sadık, kucağında el kadar çocuk, arkasında eşinin cansız bedeniyle, yere oturmuştur bir vaziyette şok etkisindedir. fonda çalan müzikte, ''hazır ol'' manasında seyircileri uyarmakta.

    filmin birçok can alıcı noktası bulunduğu, bunu da en güzel evde seyretmek olduğunu bilmek gerekir. sinema da bile en sert adam, istemeden bir dalgaya kapılabilir. bırak ben uzun yolda, sert kulaklık ve küçücük ekranda seyrediyorum.

    muavin, ilk olarak su servisi yapmakta. uzaklardan, elinde tepsiyle gelmekte. ekranda sadık'ın annesi ile uzun zamandır görüşememiş olmasının verdiği duyguyla ciğerlerini ezecek şekilde sarılmakta.

    -halletcez biz her şeyi dimi?
    -halletcez anne.

    muavin, durumun farkındaymış gibi, 2 tane su vermekte. ekranda duygu yüklü film, gözler camdan dışarı karanlığa bakmakta.

    zaman ilerlemekte. deniz, arka avluya gelmişti. bu arada muavin, yiyecekleri dağıtmış, çöpleri topluyordu. deniz merak edip konuşur.

    -atlar pabuç giymez ki !
    -giyer ama sen göremezsin.
    -neden göremem?
    -ordan göremezsin. gel yakından bak.
    -hani ?
    -ordan da uzak. iyice gel bak.
    (deniz yaklaşır)
    -gördün mü bak. pabuçları bunlar. nal bu.
    -hakkaten. demirden pabuçlar. yapıştırıyor musunuz ?
    -hehe. yapışır mı hiç. çiviyle çakıyoruz.
    -acımaz mı ?
    -acır mı hiç ? tırnak bu.
    -çakmazsanız ne olur ?
    -esas çakmazsak acır taşa ayağını sürttümü.

    küçük konuşmalarla sahne canlandırılmış ve atın ses çıkarmasıyla deniz korkmuş. garibim ani bir hareketle, o korktuğu dedesinin elini tutmuştur.
    dede, içtiği sigara titrer, gözleri dolar. tabi sende kötü olursun. ama zor tutarsın kendini. uzun bir yolculuktasındır. muavinde yavaş yavaş sana doğru gelir. sende tabi ki, sıkmaktan kızaran gözlerini dışarı salarsın.
    -korktun mu ha? erkek adam korkar mı hiç atlardan?

    sahnenin devamı daha da can alıcıdır. muavin gitmiş, yandaki herif ters kısma dönmüştür. son olarak ışıklar sönecektir. ama ondan önce;

    -adı var mı bu atın?
    -at işte. adı yok. sen koy hadi adını.
    -ıııı. düldül olsun.
    -nerden buldun bu güzel adı?
    -kitapta vardı. çizgi romanda. retkit'ın atının adı. düldül olsun mu ?
    -olsun ya. sen kitap okumayı mı seviyon ?
    -seviyorum. atları da seviyorum.
    -atlar sevilmez mi? sen gel hep, atları sevdireyim sana.
    -teşekkür ederim amca.
    -amca mı ? dedenim ben senin. amca da neymiş.
    -bi kere dede değince kızdım ama.
    -kızmam. kızar mıyım hiç. ben kızmam.

    hüseyin efendi, hiç görmediği torununa öyle bir sarılır ki, izleyenlerde tekrar kötü bir etki yaratır. fonda inceden girmiş müzik, sarılma anında yükselir ve damarlara işler. tekrar camdan dışarı bakılır. kulaklıkta takılıdır. burnunu da fırt fırt çekersin.

    uzun yolda acentalarla seyahat etmenin tek kötü yanı vardır o da istediğin vakit sigara içememen. evde bile seyrederken 2 saate 1 paket sigara içebiliyorsun. uzun yolda ne yapılmalı?

    filmde artık sahneler geçmiş. sonlara doğru geliniyor. sadık, demlenmiş ve babasıyla konuşmak için büyük avluya gidiyor.

    -baba buraya neden geldiğimi bilmiyorsunuz? deniz'e bir oda ver. onu yanına al. burada büyüsün. bir evi olsun. gidecek başka hiçbir yeri yok.
    -gördün mü evlat ne demek ? zor geldi değil mi ? bakamıyon dimi çocuğa ? gördün mü evlat ne demek ?
    -gördüm baba. görmem mi hiç? peki sen bir çocuğun büyüdüğünü görememek nedir bildin mi hiç ? hiç bilir misin bu duyguyu ? hayat devam edecek. birileri yeni kitaplar yazacak, okuyamayacaksın. yeni filmler çıkıp izleyemeyeceksin. sevdiğin bir şarkıyı bir daha dinlemek isterken, dinleyemeyeceksin. bunlar kolay alışır insan. ama onu büyürken izleyememek, yanında olamamak, ilk kız arkadaşını göremeyecek olmak…
    -baba, yüreğim yangın yeri gibi biliyor musun ? gözü arkada kalmak böyle bişey galiba. kaç gündür onu itmek istiyorum bana sarılınca. beni sevmesinde kaç gündür uğraşıyorum ama yapamıyorum. onun hayatında yutkunamayacağı bir yumru olduğumdan kendimden nefret ediyorum.
    -ona bir oda ver baba! bir evi olsun ama zaman zamanda çıkıp gidebileceği bir ev. ona söylemek istediğim o kadar çok şey var ki, sen söyle ona. ona de ki…
    -sadık…

    ve sadık yere düşer. insan artık camdan dışarı bakmak istemez ama elde değildir. hiç tanımadığı insanlara karşı kendini küçük düşürmek istemezsin ama yapamazsın. karşında gözlerini doldurduğu tek film. zaten yola çıktığında doluydun. artık son zerzenişler.

    -oğlum. ne oldu ? sakineee….

    baba bir şok geçirmiştir seyircilerle birlikte. o yutkunamadığın yumruyu, uzun yolda acentanın verdiği küçük bardaklarda gidermeye çalışırken;

    -doktor mapus şartlarından dedi. ciğerleri su toplamış. iyileşmiş ama 1-2 sene önce tekrar nüksetmiş. ödem yapmış. ciğerin biri gitmiş zaten. öbürsüne de zaten istanbul'da tedavi görüyormuş. sadık ilaç milaç kullanıyormuş. doktor elimizden geleni yapcaz diyo, durumu kötü diyo. hazırlanın diyo.

    salim tak diye masa vurur, zaten moda girmişsin. zor tutuyorsun kendini, hafiften o dolan gözler akar.

    -salim toparla kendini. bak ufacık oğlu var. onun yanında böyle edersen karışmam ha. toparla kendini acık.
    -nasıl toparlayım baba be. kardeşim ölüyor burada nasıl toparlıyım ?

    bu kadar toplananların bi yerden çıkması gerekiyor. insan yanındakine aldırış etmeden ne olacaksa olsun diyor. o kim ki? zaten bi daha görmeyeceğim diyor ama yine içinde tutan bişey var…

    sadık ölmüş, cenazesi kaldırılacak. hüseyin efendi giden aracı durdurur;
    -burda duraydım böyle. tam burda. böyle açaydım kollarımı iki yana. tutaydım onu. tutaydım onu ben. gitme diyeydim. gitme sadık. 15 sene evvelsi duraydım böyle nuran. tutaydım sadık'ımı. sarılaydım böyle evladıma. getme diyeydimm.
    -topla hüseyin kendini. başımızda sen kaldın. el kadar torunumuz var. yapma hüseyin. hüseyin topla kendini.
    -gitmezdi o vakıt. kalırdı. ağzım dilim kal olaydı. git diyen dilim kopaydı. benim yüzümdeeeennnn. benim yüzümdeeenn. sadııkkkk. tutamadımmm.

    göz yaşları kanalları açılmış, artık son dokunuş gerekmekte ve salim, babasına doğru koşmakta. tamamen ekrana kilitlenmiş durumdasın. her ne kadar gözlerini kaçırmak için uğraşsan da yapamazsın. kulaklıkta son ses ve,

    - babaaaaaaa.

    hüseyin efendi yere serpilir, artık akacak yaş gözlerde durmaz ve yolunu bulduğu gibi akar gider…

    şunu öğrendim ki uzun yolda böyle filmler seyredilmez. özellikle de ömrün boyunca tek ağlatan filmi seyrederek.

    en yakın mola vaktini beklersin. sigarayı...
    4 ...
  48. fethullah gülen in hacca gitmesinin yasak olması

    1.
  49. fethullah hoca, bu kadar dindarligina ragmen haci degildir. mekke'ye de medine'ye de, kesinlikle, giremez. neden mi? şeriat kanunlarına göre, fethullah hoca şeyh statüsüne soyunduğundan ve müritleri olduğundan, suudi arabistan sınırları içerisinde ele geçirilirse, hemen katledilir. çünkü; islamiyette, şeriatta ve kuran'da şeyhlere ve / veya tarikat liderlerine yer yoktur.

    kısaca; allah ile kul arasına kimse giremez! öğretisiyle yoğrulmuş bir dinin bu şekilde kullanılması ve bu kullanılmayı idrak edemeyen zihinlerin bu şeye kul köpek oluşu insanı insanlığından soğutan bir hadisedir.

    uyanın, ayık olun lan biraz!!! sorgulayın beyin kapasitenizi zorlayın demiyorum lakin; biraz idrak etmeyi, anlamayı deneyin...
    7 ...
  50. bayan kelimesinin morfolojik kökeni

    1.
  51. eski türkçe de "bay" kelimesi; zenginlik, şan ve mal anlamlarına gelmektedir..
    "an" eki ise azaltan, eksilten, yok eden anlamında kullanılır..
    "bay" kelimesine eklenen "an" ekiyle ortaya çıkmış olan "bayan" kelimesi de zenginliği azaltan yok eden anlamında kullanılır.. böle bir anlamdan ötürü bir aşağılama barındırır..
    kadınların neden bu şekilde bu kelimeye tepkili olduğunu umarım anlaşılabilmiştir...
    2 ...
  52. ismi duyunca oluşan ilk intiba

    1.
  53. bazı isimler insanlar için karakter belirlemeye neden olabilir. bir ismi duyunca bu isimler şöyledir denebilir. mesela;

    koraylar : zeki, yaratıcı, ince espri yeteneğine sahip *, karizmatik bir ses rengi ve düzgün bir konuşma stili olan erkeklerdir.
    sümeyyeler : muhafazakar bir aileden gelip üniversitede açılıp saçılan, ailesini farklı tanıtmaya çalışan, alkol almak sevgili bulmak gibi durumları kendi istediği için değil, insanların üzerinde uyandırmak istediği saçma intiba için yapan kızlardır.
    hazallar : çok şanslı, çok güzel, gizemli bir çekiciliğe sahip, ailesi tarafından şımartılarak büyütülmüş, eğlenceli kızlardır.
    mertler : açık ve net piçtir.
    0 ...
  54. cideliler

    1.
  55. istanbul-cide arası taşımacılık faaliyetini yürüten işletmedir.
    0 ...
  56. sevgilinin sözlük yazarı olma ihtimali

    ?.
  57. ben ki evreni bükebilmeyi düşünebilmiş insanım, ama sevgilimin sözlük yazarı olmasını düşünemiyorum.

    albert einstein, eddington'a mektuplar

    hahaha.
    girizgahta güleyim ki neşeli bir entry olsun benim açımdan.

    kötü bir şeydir dostlarım. sizlere böylesi olumsuz bir tanımla belirmek istemezdim ama içinde bulunduğum şerait beni buna itti, ben de üzgünüm. neden kötü bir şeydir sorusunu kendimce cevaplayım.

    sözlük yazarıyla tam takır bir ilişki yaşanamaz. çünkü sözlük yazarının tespit merakı ve "farklıyım ben davranışları" ilişkinin sağlıklı olmasına kat'iyen izin vermez. oturursunuz bi yere; başlar bulunduğu ortamdaki tespitleri yapmaya. yok garsonların şöyle olması, yok diğer masadaki sevgililere ithafen "ilk buluşma gerginliği", yok mekana gelene kadar yapılan gözlemler.. vs..

    eeeeeehhhh!!..

    doymadılar aga! sanki tüm bu söylemlerinin mucidi bu amınahavlayım. sanki zilyonkere yapılmış bir şey değilmiş de bir icada şahitlik ediyoruz. dudak parlatıcısı sürmüş ucuz bir umut sarıkaya'yla niye birlikte olmak istesin ki bir erkek?

    tamam anladık: sen çok zeki ve bir o kadar da farklısın. öyle çok sevilmelisin ki, kapında paspas olarak işe başlamalıyım. anladık yahu! tamam sensin amınakoyim.

    çözmüşsün aga her şeyi. ama bi soluklan. sen şimdi üzerimde yoğun baskı kurarak, zeka ispatındasın ya; ben onu zaten yiyeceğim. yemesem de yiyeceğim. o noktada sorun yok. asıl sorun; senin gün geçtikçe gerçeğine evrilişin olacak. işte o zaman kıyamet kopacak. "telefonu neden geç açtın.. neden geç cevap veriyorsun.. beni artık sevmiyorsun.. birazcık gayret göster bu ilişki için.."lerinle sikip atacaksın kozmosu. tespitlerinden ve de farklılık gösterisi olan neşenden zerre kalmayacak. adamı sikerim tavırların yerini, şu an ağlıyorum biliyor musun'a dönüşecek. niye yapasın ki bunu? gerçeğinden kaçmak niye?

    gerek yok bu tür vücut çalımlarına.. sik gibi insanlarız hepimiz.
    0 ...
  58. en yakın arkadaşın evlenme haberi

    1.
  59. telefonu açtığımda heyecandan ahizeden içeri girecekmiş gibiydi. "dur lan noluyo" dememe kalmadan "evleniyorum oğluuuumm" diye bağırdı. heh, yarrağı yedik! birimizi daha, bir kadının kafasını sime batırıp, kenarından tuttuğu kabarık gelinliğiyle pistte dans etme planlarına kurban vereceğiz.

    yüzyılın en istekli damadı olacak olan hüseyin'di. üniversiteden bu yana birlikte olduğu ayfer'le nihayet evlenme kararı almışlardı. aslına bakılırsa onlar çıkmaya başladıktan 4 ay sonra hüseyin "evleceğiz olm biz ciddi düşünüyoruz" demeye başlamıştı. ama bunu evvela hüseyin'in ayran gönüllülüğüne versem de, sonraları ilişkinin istikrarı, hüseyin'in niyetini açıkça göstermişti.

    hüseyin ve ayfer birbirine çok benzer karakterdiler. ve zaman geçtikçe tipleri bile benzeşerek, birbirlerinin aynısı olup çıktılar. ayfer, hüseyin'in biraz kısa boylusu ve kıvırcık saçlısı, öyle düşünün. ikisi de hayatlarında fazla birliktelik yaşamamış ve hatta diğer ilişkilerinde de belirli bir istikrarı yakalamış kişilerdi.

    -bu hafta sonu annemleri tanıştıracağız
    +peki ya babalar?
    -abi onlar daha sonra. şimdilik annem gitsin bi tanışsın, söz için ne düşünüyorlar öğrensin diyorum
    +e iyi madem

    1 hafta sonra...

    annemin yatağımın yerini değiştirirken kırdığı baza başlığıyla cebelleştiğim anda telefon çaldı. telefondaki ağlamaklı sesin sahibi hüseyindi:

    -abi nerdesin
    +evdeyim... noldu lan?
    -abi sen hazırlan, ben almaya geliyorum seni... can'ı da sen arasana, o da hazır olsun
    +tamam da oğlum nereye gidiyoruz, noluyo lan?
    -ya gelince anlatırım, bir şeyi de uzatma amınakoyim!
    +haydaaa!

    içi yarıya kadar su dolu karton bardakların küllük niyetine kullanıldığı, sonradan şarap evine dönüştürülmüş, eski bir istanbul evindeyim. içkiler söylenmiş, herkes olanca gerginlikle neler döndüğünün masaya yatırılmasını bekliyor. "noldu lan anlat" diyeceğim, ama bir önceki telefon görüşmesinde terslenmiş bir adamın gururuna sahip olduğum için, diğerlerinden bekliyorum ilk ateşi. ve ilk ateş ondan geldi: oğlum sakın ha evlenmeyin!

    önce, daha evlenmeden bize evlenmeyin nasihatını veren hüseyin'e, sonra tabağın köşesindeki mayoneze patates daldırıp çıkarmaktan büyük keyif alıyor gibi görünen can'a anlamsızca baktım.

    -abi bu haftasonu annemi ayfer'in annesiyle tanıştırmaya götürdüm
    +eee biliyorum
    -annem ayfer'in ailesini beğenmedi
    +nasıl lan, niye ki?
    -ayfer'in annesi gelenek göreneklerinden dem vurmuş. ayfer'in geçtiğimiz yaz evlenen amca kızının sözlenme merasiminde, erkek tarafının taktıklarını falan anlatmış. anneme göre, ayfer'in ailesi açgözlü ve soyguncuymuş.

    hüseyin'in annesi nurdan teyze'yi tanırım; dominant bir kadındır. o'nun onayı olmadan, o evde televizyonun ekranına yapışan toz zerresi bile yer değiştirmez. her ne kadar despot bir görüntüsü varsa da, nurdan teyze'yi severim. nurdan teyze bu olaya muhalif bir tavır sergilemişse, o ilişki için tehlike çanları çalmaya başlamıştır demektir. "nasıl lan, ne istiyorlarmış ki?" diye sormamla birlikte, hüseyin ağzındaki adana burmalarını masaya tek tek çıkardı. masaya akan ziynetten etkilenen ben; "oha lan, o fiyata kate hudson gelir!" dedim. hüseyin; "ya ne diyosun amına koyim" der gibi baktı. "hiiiç öyle bir an coştum" der gibi bakarak, onun içindeki zehiri masaya kusmasına şahitlik etmeye devam ettim.

    hüseyin'i anlıyordum, ama nurdan teyze'yi daha iyi anlıyordum. çünkü nurdan teyze de istenenleri duyunca, ayfer'in önce ince ayak bileklerine, sonra boynundaki et benine odaklanmıştır. ve eminim ki kate hudson, gelenekçi bir ailenin kızı ayfer'den daha ideal bir yatırım aracı olacaktır.

    +eee ayfer ne diyor?
    -o da trip atıp duruyor
    +o niye?
    -annem güya ayfer'in ayak bileklerine manidar manidar bakmış
    +yapma yaa, tuhaf tabi...
    0 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük