cennet ve cehennemin çoğu inançta var olduğunu cennetin ödül, cehennemin ise ceza çekilen yer olduğunu hepimiz biliyoruz. odak noktamız ise ödül ve ceza kavramının tüm inançlarda karşımıza çıkmasıdır. burada asıl olan ödülü ve cezayı verene karşı duyulan saygı, sevgi, korku v.b. duyguların sonucu olarak ona karşı duyulan sorumluluktur. sorumluluk bilincinde olan insanlar dünyadaki canlı - cansız tüm varlıklara karşı sorumluluk duyan insandır. vicdan bilincine erişebilmek için insanın sorumluluk sahibi olması gerekir. vicdani değerleri belirleyende bu sorumluluklardır, yaratıcıdır. "kimsenin olmadığı bir yerde içi dolu cüzdan bulunca alınmaması gerektiğini" vicdani değer olarak bize bildiren ve toplumca bunun yanlış olduğunun kabullenilmesi de inanca dayanmaktadır. cevabımın bu kısmına kadar genel olarak inançların görüşlerinden bahsettim. çoğu inanca göre yanlış olan bu eylemi tek bir inancı hedef alarak, ona saldırarak karalamakta vicdana, insanlığa aykırı bir eylemdir. inanç sahibi olmayıp vicdan sahibi olduğunu iddia edenlerin vicdanları "islam'a" karşı neden suskun kalıyor? vicdani değer sahibi olabilmek için öncelikle tarafsız ve sağlıklı değerlendirme yapmak gerekir, aksi takdirde bu yapılan eylem vicdansızlık olacaktır.
inananlar için açıklaması sebe-36 suresinde " de ki: rabbim, dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler". nitekim çalışan çalışmasının karşılığını alır fakat zenginlik allah vergisidir. o zenginlik onun imtihanı olup fakirlikte fakir olanın imtihanıdır.
kötü insan var mı dünya üzerinde? herkes iyi bu dünyada kim kendine kötü der? kim kendindeki eksikleri, hataları görür ve düzeltmeye çalışır? öyle olsa dünya zaten cennet olmaz mı? velhasıl kelam iyi olmanın ilk şartı önce kendindeki eksikleri, hataları görmek ve düzeltmektir.
"din, inanç"; insanın tüm yaşamını kuralları ile düzenleyen sadece kendisine değil topluma ve diğer canlılara karşıda sorumlu olduğu bilincine eriştiren kurallar bütünüdür, afyon değildir. bu özelliği ile insanı hayvandan ayırır. bir ülke liderinin umre yapması siyasi kimliği olmayan bir müslümanın umre yapması gibi olamaz. bunu "umre" ibadetinin ne olduğunu, nasıl yapıldığını bilenler, daha önce gidip umre yapanlar daha iyi kavraya bilirler, "klavye müslümanları" bu durumu riya ve gösteriş olarak görmeleri çok doğal bir durumdur. nitekim cumhurbaşkanı olması, gereklilik arz eden güvenlik önlemleri, içerisinde bulunduğu devletin üst düzey yöneticilerin refakati ister ister istemez durumu medyatikleştirmektedir. bunu aklı selim ile düşünen her insan idrak edebilir.
sonuç odaklı düşünecek olursak eğer, "laik devlet" politikasının bu zamana kadar sağladığı büyük bir başarı olmadığını görürüz. tamam, devlet tüm dinlere eşit mesafede olmalı, içinde barındırdığı tüm inançlara ve o inanç sahiplerine hoş görü ile davranmalı nitekim ecdadımızın sahip olduğu "insanı yaşat ki devlet yaşasın." görüşü ile insan odaklı olduğunu devlet içerisinde azınlıkta olan gayrimüslimlerin de özgürce yaşadığını göstermektedir.burada asıl ele alınması gereken konu ise laiklik ile beraber halifelik makamının'da kaldırılıp, islam'ın başsız bırakılması ve müslümanların başı bozuk bir hale düşürülmesidir. dünya'da akan müslüman kanları bunun apaçık delilidir.
erkek milletinin insanlarının içerisinde bulunduğu, şehveti arzularının çoğu zaman insani değerlerinden, inançlarından v.b. ağır basması neticesinde. insani niteliklerini kaybetmesi ve tek amacının biran önce bu ihtiyacın giderilmesine odaklanmasıdır. tabiri caizse cinsel organı ve yaverlerinin, beynine darbe yaparak yönetimi devralmasıdır.
inanmak, inanç bu konular şahsi konulardır. islam'a göre bir bayanın giyinme kıstasları bellidir. bu kıstaslara uygun giyinen türbanlı bacılarımıza saygımız sonsuz olmakla birlikte, "süslüman" olan bacılarımıza da tez zamanda akıl fikir diliyoruz.
o kız ki, dar kot pantolonundan dışarı fışkıran göbeğine aldırış etmez, o kız ki bacağında löp löp sallanan selülitlere, bıngıl bıngıl olmuş kollara ve vücudunun muhtelif bölgelerine aldırış etmez. o kızın tek amacı vardır, yemek. su içse yarıyordur o kıza, mutfağın önünden geçse kebapçının önünden geçse kilo alan kızdır, bu kız. hiç bir zaman yediklerini gözü görmeyen, yerken mutlu yedikten sonra hafif bir mide ağırı veya ekşimesi ile birlikte cüz-i bir miktarda pişmanlık çeken mutsuz olan kızdır. bu kızın kendi kadar büyük amaçları vardır. bu kız her hafta başı diyete başlayıp diyetin ilk günü sabah kahvaltısında bir paket peynir ile bir bütün kepekli somun ekmeği gömerek kendini mutlu hisseden kızdır. bu kız her düğüne gittiğinde, her yaz mevsimi geldiğinde "...ölmek istiyorum." diyerek feryat figan edip sonunda teselliyi hamburgerci'de veya kebapçı'da bulan kızdır. allah bu kızı ıslah eylesindir.
yaklaşık 3 aydır kullandığım ve beni yeterince memnun eden akıllı telefondur. ısınma, şarj, donma, kasma v.b. problemleri yaşamadım şuana kadar. fiyat ve performans açısından değerlendirecek olursak eğer fiyatı performansına göre çok iyi. ebat olarak zenfone 6 dan daha büyük bir telefon görmedim, büyüklüğünün tek dezavantajı taşımadır.
bedelli askerlik yapanları "hain" veya "potansiyel hain" olarak yaftalamak doğru bir davranış değildir. vatan sevgisi ve vatani görev sadece 6 ay veya 15 ay ile sınırlı değildir.
bu konuyu açman imanının taklitten tahkike(soruşturmak) çıktığını göstermektedir. elbette ki bir mümin kafasına takılan soruları araştırmalı, sormalı bunda herhangi bir beis yoktur.
iman kabul etmek ve inanmak anlamına gelir. mümin olarak bizde inanıyoruz ki allah c.c. her şeyi bilendir. nitekim bizim sonumuzu da bilmektedir. ama bu şu anlama gelmemektedir, allah c.c. yarattığı kullarını bunlar cennete, bunlar cehenneme diye ayırmamıştır. allah c.c. adildir, ve bütün noksanlıklardan münezzehtir. allah c.c. tüm insanları ihtiyacı olan tüm donanımları ile birlikte mükemmel bir şekilde yaratmıştır. külli iradesinden bir parça (cüz-i irade) vermiştir. bu cüz-i irade ile insanı yapmış olduğu hal ve hareketlerden mes'ul etmiştir. dünya hayatında uymamız gereken kuralları, nasıl yaşamamız gerektiğini ve kendisine nasıl ibadet etmemiz gerektiğini bize kuran-ı kerim ile bildirmiş ve peygamber aracılığıyla anlamamızı sağlamıştır. biz bu bilgilere yaratılmış olduğumuz ülke ve ailemizin etkisiyle biraz daha kolay ulaşmış bulunmaktayız. ama bu bizim kesin olarak cennete gideceğimiz son nefesimizde imanımızı kurtarabileceğimiz manasını taşımamaktadır. nitekim yabancı ülkede de başka dine mensup aile tarafından dünyaya gelmiş bir insanında kesin cehenneme gideceği manasını taşımamaktadır.
eğer ki allah c.c. kullarını direk olarak dünya hayatı - ahiret hayatı - hesap günü olmadan sizler cennete, sizler cehenneme diyerek ayırsaydı bu sefer insanlar "rabbimiz bize zulm etti" diyeceklerdi. dünya hayatında insanları imtihan edip yaşayışlarını münker ve nekir ile kayıt altına alıp ahiret ve hesap gününde herkes kendi amellerine bakıp "şüphesiz ki biz kendi nefsimize zulm ettik" diyecekler. aradaki ince çizgi budur. sonumuz elbette bellidir. ama o sonu nasıl hak edeceğimiz , bizi bu sona götüren tavır, davranış ve hareketlerimizi yaşamamız, bizi iyi veya kötü bir sonuca ulaştıran şeyleri cüz-i irademiz ile tercih etmemiz allah c.c.'nun bizim üzerimizdeki arzusu değil bizim kendi tercihimiz olmaktadır.
10 kasım 2014 saat 09:05, insanlar uyku sersemi binmişler otobüse kimi derse gidiyor, kimi işine gidiyor ve bir ses yankılanıyor tiz ve itici bir ses, diyor ki o ses "... saygı duruşuna geçmeyenlerin bir gün kafasına sıkacağız!" ve koca otobüste bir kişi bile çıkıp tepki göstermiyor. bu hadsiz insan atasının izinde, milliyetçi ve sözde kahraman oluyor, orada bu söz üzerine ayağa kalkan insanlar ne oluyor? bilmiyorum...
çok eşlilik konusu yıllardır tartışılmış ve sözüm ona sivri zekalıların ortalığı karıştırmak maksadı ile canları sıkıldıkça ortaya attıkları bir durumdur. inancımıza göre bir erkeğin kendi maddi ve manevi durumu göz önünde bulundurularak birden fazla evlilik yapmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. bayanlar için çok eşlilik neslin karışacağı için söz konusu değildir. erkekler içinde çok eşlilik bu kadar basit değildir. ilk eşinin kendi ihtiyaçlarını karşılayamaması, sağlık nedenleri, psikolojik nedenler, siyasi nedenler vb. nedenler ile kabul görmektedir. nitekim ilk eşinin gönül rızası olması, ilk eşinin tüm ihtiyaçlarını eksiksiz karşılayabilmesi ve onu hiç bir şekilde mağdur etmemesi gerekmektedir. çok eşlilik, günümüzde sadece belden aşağı (cinsellik olarak) düşünen sığ düşünceli insanların "dörde kadar yolu var." şeklinde boş ve inancı ile çelişen kirli düşüncelerine bir kılıf mahiyetinde gördükleri bir durum değildir. efendimiz hz.muhammed sav. ve sahabelerimizden bazıları çok eşli bir hayat yaşadılar fakat onların bu yaşayışları kendi nefsani arzularını tatmin amaçlı değildir. savaşta eşi şehit olmuş, sığınacak kimsesi olmayan, yardıma muhtaç durumda olan bayanların o zamanın şartları altında bir himayeye ihtiyaçları vardı ve bu evliliklerin büyük bir çoğunluğu bu amaçla yapılmaktaydı.
çok eşliliğin yasallaşması insanları çok eşliliğe teşvik edeceği kanaatinde değilim, günümüz gençlerinin çoğunun bir düğün yapabilmek için gelecek en az beş yıllarını borçlandığını ve ciddi zorluklar yaşadığını hepimiz biliyoruz. bunun yanı sıra günümüz de zaten çok eşliliği yaşayan insanlar var. sadece onlar açısından gayrimeşru olan ilişkileri meşru olmuş olacaktır. yasal olarak ikinci eşe de bir takım haklar verip belli başlı yaptırımlar getireceği için çok eşliliğin yasallaşması kendini akıllı zannedenlerin tercih etmeyeceği, çok eşliliği aynı şekilde gayrimeşru olarak yaşayacağı aşikardır.
evlilik gibi ciddi bir müesseseyi, ciddi ve doğru insanlar ile (bayan veya erkek) inşa etmek gerek. günümüzde doğru kişiyi bulmak geçmişe göre daha zorlaşmıştır. bunun nedeni ise insanların sürekli ben merkezli olmasıdır. kadının "kadın rolünü" erkeğin "erkek rolünü" yerine getirememesi aile içerisinde rollerin ve hiyerarşinin tam bir karmaşa olması günümüz evliliklerinin ya hiç yaşanmama yada yaşansa bile ömrünün kısa olma sebebidir. bu durumu sadece bir cinse yüklemek eşitlik açısından yanlış olsa da kanımca "yuvayı dişi kuş yapar" atasözünün boşa söylenmediği, bir ailenin en sağlam temel taşının kadın olduğu ve kadının bu ulvi görevi zamanımızda yerine getiremediği kanaatindeyim. tabi bu durum zamanımız bayanlarının evlenmeyi hak etmemesi değil, evliliğin ciddiyet istediğini ve evliliğin temel taşının kendileri olduğunu idrak edememeleridir.