en çok özlediğim; dünyanın en keskin yeşilini temsil eden nane, dünyanın en güzel sarısını temsil eden limon. ben nane limonda takılı kaldım, sarı ve yeşilde.
karnını bir güzel doyurup, cebine 3 5 uzaylı kronu konularak misafir edildikten sonra yollanmalıdır. Anadolu halkımızın samimiyeti karşısında adeta dumur olacaktır uzaylı kardeşimiz.
eşittir ama aynı değildir. Milyonlarca kelime varken neden eşittir diye kocaman anlamlar barındıran bir kelime ile açıklıyoruz bu durumu. sorun orda bence, yoksa çoğu insan aynı şeyi düşünüyor diye düşünüyorum.
tecrübe diye kazandığımı sandığım şeyleri tekrar tecrübe etmek zorunda kalmak. Bir nevi tekrar salak durumuna düşmek. iyi mi kötü mü bilemedim ama beni çok korkutur.
Öz saygıdan geçen olgu. Öz saygısı olmayan insanda barınamayacak kadar nadide bir olgu. Herkeste olması gerekir aslında. Kalitesiz bireylerde bulunmaz. Uzak durmak gerekir kalitesiz bireylerden.
yaşamıyor gibiyim, çoğu şeyi hissedemiyorum. Bunlar hep çok düşünmekten valla. Ha bir de değişken ruh halinin yanında yalnızlık. Çokken bile yalnızlık. ismet Özel yalnızlığı gibi bir şey.
Fotoğraflar, kaybedilince bir daha erişilemezler çünkü. Bünyeniz kaldırabiliyorsa fotoğrafları saklamak, ilerleyen günlerde bakınca yüzünüzde anlık gülümsemeler oluşmasına vesile olur.
Sorunsal problematiği de kapsayan bir sıfattır. her sorunsal problematiktir lakin her problematik sorunsal değildir. Ayrıca problematik sorunsalın çözümüne de bir nevi katkı sağlar, sorunsal ise sadece tanımlayan bir sıfattır.
terk edilmek karşı taraftan ihanete uğramaktır. sevilmeden sevmek ise kendin tarafından ihanete uğramaktır. Kendiniz karar verin, gururunuz hangisini kaldırıyorsa o sizin için daha kaldırılabilir durumdur.
Türkçemizin yavaş yavaş elimizden kaydığını, halkımızın diline sahip çıkmadığını gösteren farklardır. Hayati inanç, oktay sinanoğlu gibi fikirleri paha biçilemez olan prof.larımız Türkçemizin etkin kullanılması konusuna inanılmaz fazla önem verir. Çünkü Türkçemiz yozlaşırsa, eskirse; gündelik hayatta sağlıklı iletişim dahi kuramayız. Bu durumun bizleri mutsuzluğa itmesinin yanı sıra, ülkemizin de işgale açık hale gelmesine sebep olur. Sömürgeler ilk önce dillerinden kopar, unutmamalı.
esnemek bulaşıcıdır. Ayrıca esnemek için başkasının esnediğini görmek veya esnemeyi düşünmek yeterlidir. mesela bu entry'i okuduktan sonra esneyebilirsiniz. kusuruma bakmayın artık.
Yaşamaya yarar. Felsefenin ilk basamağı düşünmektir; düşünmek de yaşamanın ilk basamağıdır. Düşünmeyen bireyler yaşayamaz. Yaşadım zanneder lakin sadece soluk alıp veriyordur fazlası değil. Hatta düşünmeyen insan çevresine de zarar verir, yaşamamalıdır.
Ülkedeki kuşak değişiminin en iğrenç etkisi de bu. Tamamen birbirinin zıttı görüşler meydanda. Bir grup tamamen güveni savunuyor, diğeri ise sadakati vb. kenara koyup kimseye güvenilmemesi gerektiğini savunuyor. Yok öyle bir şey dostlar. Herkes yeterince değer verirse, gerektiği adımları atarsa zaten en iyisi siz olursunuz. Daha iyisi diye bir şey ortaya çıkamaz ve terkedilmezsiniz. Çünkü karşıyı kendinize bağlamışsınızdır. ikili ilişkilerde karşı taraf tamamen sizin eserinizdir. Yok güven vermiyor, yok terkedildim, yok benim değerim bu muydu vbvb.. tamamen sizin elinizde ipler ve başaramadınız kabullenin. bir dahaki sefere tecrübe kazandınız en azından. En önemlisi de bu. Kendinizi önemseyin ve mutlu olmak için mutluluğunuzdan vazgeçmeyin.
Kendi hayatını kararttığının farkında olmayan insandır. Zamanla, benimsemediği düşünceleri -fark etmeden ve hazırlıksız bir şekilde- benimseyecektir. Bu düşünceleri kaldıramayacak; ruhsal yorgunluk ve baskıya maruz kalacaktır. Öz güven sorunları yaşayıp hayata küsecektir belki de.
Herkes kendi penceresinden bakmalı hayatına. Yeni açtığınız pencereleri de bir tetikleyici olmadan, akışına bırakarak kendiniz inşa etmelisiniz. Aksi halde o pencereden görünen portreleri bünyeniz kaldıramayabilir.
Ortada bir yalan sezdiysem iyisiyle kötüsüyle ölene kadar araştırırım. Çoğu zaman da yalanı sezerim. Eğer uzun süre boyunca doğruyu bulamazsam düşünme krizlerine girerim.
ne yaptığının farkında olup kendin olmak. insan, yaptıklarının karşıda bıraktığı etkiyi bilmemeli. Sonra bilinçaltının yönlendirmeleriyle istemsizce karşıya göre hareket etmeye başlayıp özgünlüğünü yitiriyor. O noktadan sonra gizemli de olsan, konuşkan da olsan nafile. Çünkü artık kendin değil, başka birisi olmuşsundur.
Hayattaki en güzel karşılık alınan şeyleri karşılık beklemeden ve özgün davrandığımız için alırız.
Bu durumun birçok nedeni olabilir. Artık insanlara güvenememek, yorgunluk, kişisel takıntılar, uyumsuzluk, kötü edinilmiş tecrübeler vb. insan kendisini köşeye çekip tembih ettiyse, tercihen gerçekleşen olaydır. Zorunluluktan diye düşünürsek de en önemli faktör kötü tecrübelerdir diye düşünüyorum. Yaşadıkları insanı her yere savurabilir. Aşktan soğutmak da dahil. Lakin aşk eşsiz bir şey arkadaşlar; bulunca kovalanası, ağzın yerine kalbin konuştuğu, gözlerin yerine kalbin gördüğü, insanı dünyanın en mutlusu eden garip bir olay, alkol almadan sarhoş eden tek güzelliktir.
ortalama bir asansör 1200kg varsayalım. asansörün yere düşerkenki hızını basitçe hesaplayalım. Öncelikle biz de asansör ile beraber olduğumuz için beraber aşağı düşeceğiz. Asansörün kazandığı Kuvveti hesaplamamız maximum olacağından asansörü hesaplamamız yeterlidir. Diğer türlü olsa kendimizin kazandığı kuvveti de hesaplamamız gerekirdi lakin zaten asansörden küçük olacağı için gereksiz bir hesaplama olur.
Kuvvet = kütle*ivme'dir. asansörün kütlesi=1200kg, ivmemiz(yer çekimi ivmesi)=9.81 ele alacağız.
1200kg*9.81m/s2=11722 N çıkar sonucumuz. Yani aşağı yönde etki eden 11722 N'luk bir kuvvetimiz var.
bizim zıplayabilmemiz için zıttı yönde yani yukarı yönde en az 11722 N'luk bir kuvvet elde etmemiz gerekir.
Kendimizi 75 kg varsayalım. 75 kg olan vücudumuzu hangi ivme ile yukarı atmalıyız ki ayağımız asansörün zemininden kalksın onu hesapalayalım. Onu da basitçe şöyle hesaplarız; 11722/75= 156.3 m/s2 çıkar.
anlık olarak bu ivmeyi yakalayabilen birisi varsa ben onu kutlarım. zaten o insan ölmemeyi hak etmiştir.
çoğu hayattan zevk alamayan insanın başvurduğu yöntemdir. Aslında çare değildir yeni insanlarla tanışmak, geçici bir etkidir. ilaç gibidir bir nevi. ilaç gibi de bağımlılık yapar. Sonra size etki ettiği çare miktarı zamanla azalır ve sonunda biter. Tekrar başa sararsınız kaydı. Böyle böyle daha da karamsarlaşırsınız. insan kendine yetebilmeli. Hayatının merkezine kendisini koymadığı sürece yeni tanıştığı insanlar sadece geçici bireylerden ibaret olacaktır. insanlar, -yani dostlar- hayatın merkezinde değil, bizzat hayatın merkezinin çevresinde olmalıdır.