gece yarısı "kontörüm yok. beni ara da doğum gününü kutlayayım" şeklinde yaptığım öküzlüğü bile hoşgörebilen kanka.
daha önceden " kızım ben unuturum doğum gününü, bana bi gün önceden hatırlat" şeklinde de bi önöküzlük yapmıştım zaten.
gayet sakin bi şekilde " bak nada 13 uğursuz bi gündür. 13'ü ordan hatırla. mart...hmmmm...mart da işte az kaldı zaten kediler falan. unutmazsın sen benim doğum günümü" diyerek ezberletmiştir bana.
nitekim işe yaradı.
kemik erimesine doğru emin adımlarla ilerleyen yeni yaşında daha az "ama" lı ve "soru" lu... gerisini getiremedim.
baştan alalım;
yeni yaşında daha az "ama" de.
daha az soru sor.
-ben cidden bu işleri beceremiyorum-
mutlu ol emocanım, diğer dileklerimi burda yazamam, sen zaten biliyosun. *
menfaat değil o nazın geçmesi, bir olmaktan gelen imtiyazlar...
-abla * bu allığın rengi çok güzel ya, benim tenime çok güzel oluyo bence sen bunu bana vermelisin.
+o allık itin olsun da bu bi set, tamamını sana vermem gerekir.
-e olsun tamamını ver, senin makyaja ihtiyacın mı var. taş gibisin...
+ olmaz meltem de istiyodu onu, haksızlık olur, küser.
aradan aylar geçer;
-abla dişim kırıldı, beni dişçiye götür.
+tamam kuzum, du hemen randevu alayım.
-oley
+aradım yarın 14.30 da gidiyoruz...
unutmayan sabahın köründe markete nada'ya poaça almaya gider. döndüğünde nada'nın suratı beş karıştır;
-bugün dişçiye gittikten sonra, seninle aramızda ki her şey biticek.
+(şok ifadesi ile) n'oldu ki?
-(unutmayan'ın elindeki poaçayı çekiştirerek) o nadide makyaj setinde bulunan ve benim bittiğim allık artık yok nedense.
+ya sorma düştü, allıkların hepsi kırıldı.
-artık senle görüşmemin bi anlamı kalmadı, dişçide ki görüşmemiz son görüşmemiz olacak.
+hayır da yani neden dişçiden sonra, küsüyosan şimdi küs.
-olmaz, dişçinin yerini bilmiyorum.
evet yaptım.
doğduğum yeri hiç sevmediğim için her fırsatta ordan kaçmaya çalıştım.
her fırsatta da kaçtım.
her kaçışımda yarım kaldım.
yarım olmaya ne kadar alışkın olduğumu fark ettim sora.
yarım başlamıştım zaten en başlangıçta.
evet yaptım.
babamın yaptığı tercihleri okulun önündeki otobüs durağında silip kendi istediğim yerleri yazdım.
evet yaptım.
öğretmen olmak istemediğim için kpss de ara verildiğinde olan dikkatimi de dağıtmak için okey oynamaya gittim.
dağıttım.
evet yaptım.
tüm öğrencilik hayatım boyunca saman altından yaramazlık yapıp kendimi hanfendi öğrenci gibi tanıttım.
evet yaptım.
benim park yerimi kapan sigortacıya bu bina benim patronun, seni çıkarttırrım burdan diye tehdit ettim.
hala sallamıyo, hala yer yok.
evet yaptım.
teyzemin benden habersiz numaramı verdiği damat adaylarıyla dalga geçtim böyle bi yolla tanıştıkları için, çok ciddi konuştuğumu söyledim teyzeme de.
bu ara pek bişe yapmadım, evet yaptım diyebileceğim bir şeyler yapmak için kasmaya karar verdim.
çocuk bu, koşanı, kıranı, dökeni makbuldür.
ne o öyle ben gibi anne " arkanı dön, gözünü kapat, uyu" dediğinde korkup hemen uyuyan, uyumasa bile sıkıla sıkıla yatan çocuk mu olur.
korkudan anacım.
ben bi kere kızartma tenceresindeki yağı bildiğin devirdim halıya. annem ki elim yağ olduğunda elimi döven bi tip, halıyı o halde görse ne yapar...
düşünmek isteyen var mı? varsa kabus görmeye de hazırlansın uyuduğunda.
neyse ben devirdim, alel acele siliyorum deterjanlı suyla, su kaynar ama elim yanmıyo, yanıyosa da hissetmiyorum o biçim. halı ıslak halde tabi, ben sanıyorum ki sildiğim için ıslak, bildiğin yağ ıslaklığı...
hemen ütüyü getirdim, kurutcam aklım sıra... halı ütüye yapıştı.
tek seçenek kaldı kendini intihar etmek... yani nasıl anlatılır o duygu bilmiyorum, bilemiyorum.
o an samara saçlarını önüne düşürüp üstüme yürüse o kadar korkmam.
araya babam falan girdi, bişiler oldu ama yeminle hatırlamıyorum filmin sonunu. öyle silmişim beynimden...
bide bunun matrak olanı var. benim deli kuzen koştur koştur teyzemin yanına gitmiş;
-anne gel anneağğ çok kötü bişi oldu ühüü.
+oğlum n'oldu, ağlama anlat.
-ühüüü anne gel de gör, çok kötü.
+yangın mı çıktı?
-daha kötü.
+su mu bastı evi?
-daha kötü.
+hırsız mı girdi?
-daha kötü.
benim yukarda ki korku halim var ya... hıh aynısı teyzeme olmuş, tansiyon düşmüş falan, bi acele gitmişler eve.
teyzem bir de ne görsün, kuzen müzik setinin- ki o zamanlar az bulunan bişiydi- bi yerindeki vidayı çıkarmış, vida çıknca orda bi yay fırlamış. yay kaybolmuş... kaybolan yayın yerine tükenmez kalemin içindeki yayı çıkarmış yerleştirmeye çalışmış, o da olmamış. bu arada nası becerdiyse müziksetini paramparça etmiş...
yangından, hırsızdan, evi su basmasından daha kötü olan şey de buymuş...
tabi kendini en kötü şeye hazırlayan teyzem hiç sinirlenmemiş.
teyzem yerinde annem olsaydı mı?
bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.
o artiz bi ara da kitap okuyordu metroda.
level atlamış, vay anasını.
bi ara kitapla hatun kaldırmaya çalışıyordu, şimdi bi üst seviyede ki hatunlara sardırmış demek ki...
benden o artize tavsiye; yavrum onlar metroda olmaz, ciks cafelere gidip aç laptopu. ama ordakiler de laptopa bakmaz...
napcaz şimdi.
e hatun kaldırmaktan başka hangi amaç için kullanıyo olablirsin ki laptopu? başka işlevi de mi var?
ne bileyim belki bi toplantıya gidiyosun, metroda da laptopu açıp gerekli evrakları inceliyosundur belki. ama bu kimin aklına gelir ki?
bana terliği o atsaydı, omzuma çarpsaydı da en büyük acı o zannetseydim.
oyun oynarken kırdığım onun bibloları olsaydı, başkasının değil.
o başıma kaksaydı, annem der geçerdim,
annem der unuturdum,
annem der sinirinin geçmesini beklerdim,
annem der sevimlilik yapardım...
uzayıp giden bir anne parantezi işte.
içindeki her cümle can yakan, yürek acıtan.
en yakınım olsa ne, acıkınca söyleyemedim,
özelim en özel kaldı hep, paylaşamadım...
gerçek sırlarım oldu sadece kendimin bildiği...
hastalandım...
kendi nane limonumu kendim kaynattım,
derdime kendim çare oldum,
arkamda güveneceğim biri olmadı...
annesi ne iyi yetiştirmiş derlerdi ya hep arkamdan...
yetiştirilmekten değil o mecburiyetten.
her şeyi yapabilmem becerimden değil,
sorumluluk sahibi olmam istediğimden değil...
bunlar hep mecburiyetten...
başka şansım olmadığından.
olsaydı yemeğimi yapan, söküğümü diken, sorumluluklarımı paylaşan
belki ben de sıyrılır kaçardım "ben onu yapmasını bilmem diye"
annesiz büyüyen çocukların özlemleri yoktur, o bi kere en önemlisine sahip olmamıştır, sahip olduğunda yitirmiştir...1-0 yenik başlamıştır, eksik.
özlemleri yoktur onların.
yürek acıları vardır.
ya gittikleri yerde dövülecek çocuk yoktur ya da evin kızı çok sabırlıdır çocuklarla uğraşmıyordur.
mesela gittiği evde ben olsam hem onu eğlendiririm, hem kendim eğlenirim.
oyun oynayarak ya da bi uğraş bularak mı?
alakası yok.
kürtleri savunuyorum deyip pkkya iş yapanlar da var, ama söyleyince kızıyorlar.
geçenlerde pkaka ya kaka dedim, ırkçı dediler bana.
şimdi pkk ile ırkın ne alakası var?
üstelik belirtmiştim pkk ya iş yapmayanla kardeşiz diye.
ben pkk deyince kürt savunucuları bir kardeşlik kürtlük türküsü çığırmaya başladılar. e ne bu şimdi?
ben yapsam üstüme gelirsiniz, barırsınız ühü-
çelişkiler içinde yaşayıp gidiyoruz, bakalım şimdi kimler zıplayacak.
voltran nedir, yenir mi?
ya da bu voltran kaç kişiden oluşur, bi alt ya da üst sınır var mıdır?
voltranı oluşturmak için gerekli nitelikler nelerdir ve voltran ne zaman oluşturulmalıdır?
voltranın bir rengi var mıdır?
farklı görüşte ki insanlar voltran oluşturabilir mi,
voltran oluştururken objektif olunmalı mıdır?
istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz, başarılar.
voltran oluşturmadan önce bilgi sahibi olmak isteyen yazar başlığı.
geçenlerde benimsediğim tarz olan emoca ile konuşuyorum, yazıyorum falan bi baktım laf sokmuş bana.
ne bu ben anlamıyorum diyor, açıklıyorum "anlmyck bişi yogh pepemm" diyorum alık alık bakıyor.
ben de onun ne dediğini anlamadım pek, bakışlarından anladım beni anlamadığını.
neyse saygı göstermek lazım, ben de her lisanı anlayamıyorum.
geçenlerde burda birisi bi entrysinin açıklamasını yapmış, ben açıklamayı da anlamadım.
ama öğrencem, öğrencem.
son bir paragraftır emo dili kullanmadım, yarebbim.
beş tane kitap okudum geçen alelacele, dedim hemen bok atayım 5000 tane okuyanlara.
5 tane okumak varken gitmiş 5000 tane okumuş.
bide benle sidik yarıştırıyo.
terbiyesiz.
böyle her fırsatta türklere, türklüğe laf söyleyenler olur...
laf söylerler, sonra da aman efendim ben öyle mi dedim sen faşistsin derler,
yangın yanar, ölü ölür, deprem olur...
ne alaka şimdi dimi?
bence de alakası yok.
en büyük yaramız, can acımız...
en iğrenç yaratıklar...
pkaka...
lan aklından çıkmıyo işte o pislikler ve yaptıkları.
unutamıyo işte var mı dahası?
unutan mı iyi olur?
sevcen mi onu pkakadan bahsetmezse?
ya da
sevsin mi pkakayı?
vallahi anlamıyorum.
pkaka yazarken bile kan beynime sıçrıyo benim.
nada: tatlım unutmayan istanbulda, şimdi beyoğlu'nda çay içiyomuş. bi msj atsana duygulanır, nada ve ben de olsaydık de.
melankolik: tamamdır, hemen atıyorum. yarın işim yok görüşürüz mutlaka. -melan eminim pişmansın bunu söylediğine-
aradan beş dakika geçer...
melankolik: unutmayandan mesaj geldi " yooo siz disko kralına giderken hiç haber falan vermemiştiniz, neden birlikte çay içecekmişiz ki beyoğlunda" yazmış. ben daha da bişi yazmam, giderim.
nada: ahahaha tatlım dilimizi bi tarafımıza sokup oturalım o zaman, ayarın hasını yemişiz.
sol üst dişimi kırdıran konuşma.
kendimi öyle sıkmışım.
ya hayır işte, hayır.
faşistlikten ya da ahmet türk nefretimden değil, kürtçe olduğu için de değil.
anlamıyorum ne dendiğini, anlamıyorum.
bilgi üniversitesine kayıt yaptırcam.
-ühü-
edit: sağ üst dişimmiş, şimdi fark ettim. sağımı solumu karştırmışım anlamaya çalışırken.
böyle kalbim sıkışır gibi oluyor, öyle iğreniyorum.
kusar gibi oluyorum, midem öyle bulanıyor.
aklım almıyor, anlamaya çalışıyorum.
yokmuş gibi davranmaya çalışıyorum, herkes gibi okuyup ya da okumadan geçeyim istiyorum.
şurda geyik çevireyim, eğlenceme bakayım, ama görmezden gelemiyorum.
hümanist olmak istemiyorum.
tavşanboku gibi olayım istiyorum, kokmaz bulaşmaz...
dayanamıyorum.
küfür etmek istiyorum, yakıştıramıyorum.
sevmiyorum.
can alanları sevmiyorum.
herhangi bir hayvana ya da eşyaya ya da pis bi şeye; mesela kokan ya da estetik olmayan benzetilmekten değil de dağdaki itlere- dağda olmayan türleri burda da mevcut-
-ama yine it-
benzetilmekten ürken yazar.
bilen bilir, dağda ve burda bulunan bikaç ite "it" olduğunu söylediği için gönderilmiştir bengidemem'iken.
hayır bi şeye cevaben yazmadım, aklıma geldi.
rüyamda gördüm.
şiir yazıcam.
yazarlığımı silersiniz şair olucam.
sonra geri dönücem.
saçmalatmayın beni.
-nası bi kelimeyse bu-
entryleri incelenirse - göz ile- sözlükle ilgili eksiklikleri her fırsatta dile getirdiği kolayca fark edilebilecek yazar.
yine öyle yapmış, eksiklikler giderilsin, sözlük en medeni * sözlükler seviyesine ulaşsın demiş.
daha zamanı var demek ki...
böyle haberlerde falan çıkıyorlar ya, zaten bi orda gördüm.
hani onların da ağzı var burnu, iki tane gözü...
ayağı, kolu...
kalbi bile var, atıyo hemde.
garip geldi bana.
bildiğin sen, ben gibi bi insan görüntüsü var.
şimdi haberlerde izledim de, değişik geldi.
tanım: kıytırık sebeplerden can alan.
edit: bildiğin eksilenmiş, burda bildiğin terörist var.
azizliği desek de olur, verdiği hüzün olur, hatta yeri gelir küfür olur.
promosyon ne abicim, güzel arkadaşım? önce bi onun tanımını beynine oturt sonra bana promosyon tatil ver.
bak bu kelime olumlu hissiyatlar verir insana, hem psikolojik hem finansal çökertmez insanı.
-hayri abi bu ne surat?
+ya sorma promosyon tatil çıktıydı, yengenle gittik. 3 yıldır borcunu öde öde bitiremedim.
-ne diyon abi, promosyon dedin ya?
+ her şey dahil dediler de, ben mi yanlış anladıım, onlar mı eksik anlattıı, yengen çok mu alışveriş yaptı bilemedim. limon kolonyası süren kadın firişop mu neymiş ordan doldurdu parfümleri, millete hediyeydi, çocuklara oyuncaktı...
sanki burda yok... beni konuşturma ibrahim küfür edicem, sana ayıp olcak.
-abi ben sana bi çay vereyim.
+yok ibrahim firişoptan aldığımız içkileri içiyorum ben, çay falan içmez olduk.
-promosyon tur a gittim hayatım değişti-
yapmayın, etmeyin... özellikle avrupaysa oralar yurdum tükanlarına benzemez, çok pahalıdır. 40 euroya kebap yediğimi bilirim, yeminle.
-bi gün yine avrupadayım kebap yiyorum- *
bak sen türksün, ordaki yemekleri genelde yemezsin, olmuşken iyi olsun der masraftan kaçmazsın.
onun için boşver, kır dizini otur memleketinde. o promosyon turu da sevmediğin birine hediye et, gitsin, gezsin, masraf yapsın... hem sana da bi parfüm getirir firişoptan...
sonra demedi deme.
onlukten kast ettiğim şey tabii ki çalışırken ya da temizlik yaparken kullanılan üstünde çilek resmi olan mutfak önlüğü ya da firma ismi yazan iş önlüğü değil.
bahsi geçen önlük artık unuttuğumuz okul önlüğü.
az önce gelen bir maille fark ettiğim... unuttuğumu bile fark etmediğim.
önce siyah olanını unuttuk. ben mavi olanını hiç giymediğim için kendimi hep şanslı hisseden bir çocuktum, mavi önlük "çakma" gibi gelirdi nedense, sevmezdim mavi önlük giyen çocukları. havalı gelirlerdi...
peki ya şimdi?
mavi önlüğü bile göremez olduk.
etek- ceket şeklinde olmuş artık okul kıyafetleri.
siyahı da mavisi de artık fotoğraflarda kalmış...
2009-2010 eğitim öğretim yılından itibaren hiçbir okulda giyilmeyecekmiş önlük.
bizim çocukluğumuzdan kalan birçok şey gibi bunu da yitirdik.
artık kimse yaka takmayacak, bembeyaz yakaları...
gögsümüze takılan kırmızı& beyaz kurdela devri kapanalı zaten çok olmuştu...
"boynuna silgi yerine flash bellek asıyor artık öğrenciler" diyor önlük...
bir bkz ile başlamak istiyorum;
(bkz: nada)
ya da
(bkz: ben)
ya tamam format denen bi şey var, uymak da lazım ama yapamıyorum. çünkü bilgi içerikli bişiler yazmıyorum, geyik yapıyorum sürekli.
yani tanım olsun diye de tanım yapınca daha salak olmuyo mu ama?
benden önce 652 tane entry var mesela, ya o kavram, cümle, kelime artık neyse işte 652 kere tanımlanmış. bi kere daha tanımlansa nolcak yahu.
geçenlerde yazıyorum bi başlığa, galiba misafirliğe gittiğimiz evin çocuğunu dövmek idi başlık.
yazdım, aceleyle ekledim. başlık sahibi arkadaşım da uyardı tanım yap hemen, silerler diye.
ya ne tanımı yapayım, dövüyorum işte çocuğu. bunun tanımımı olur.
ya allasen bişiler yapın, bakın sırf bu yüzden yazasım gelmiyo, benden mahrum kalmayın. ben size lazımım, beni kazanın...
hayır sinirli değilim.
tanım: entynin kendisi.
bak, bak... gördün mü? gerçekten özürlüyüm yapamıyorum tanım.