"merhaba, ben fulsen. 32 yaşında bir kadınım. 14 yıldır tam zamanlı çalışan, emekçi bir kadınım. sağ olsun pizzacı bile bugüne özel 5 tllik kalp şeklinde pizza promosyonu ile dünya kadınlar günümü kutladı. bilenler bilir, ben kadın kimliğimi 21 yaşıma kadar reddettim. sıfatlarımın arasında cinsiyetimin yer almasını gereksiz bulup, eş dost sohbetlerinde östrojenime su katıldığını iddia ettim. kadın olmayı sevmem ise 30+ yaşlarımı buldu.
1998 yazı. çok sıcak bir yazdı. ben her yaz olduğu gibi, ıstanbulun sayfiyesi sayılan bir beldede tatil günlerimi geçiriyordum. 16 yaşında sorunlu bir ergendim. büyük isyanlarım vardı, her ergen gibi. şimdi hayranı olduğum pek çok yazarı henüz okumamış, kendimi bulduğum o filmleri henüz izlememiştim. yine de hayata dair sorulacak pek çok soruyu sorduğuma ve kati yanıtlarını bulduğuma emindim. bir ay sonra lise son olacaktım, sonra üniversite sınavına girip ıstanbulu kazanacaktım.
bir de erkek arkadaşım vardı, o yaz. yaz aşkı dediklerinden. aşık mıydım, değil miydim, bilemiyorum; o zamanlar aşkın ne olduğundan habersizdim. ama adı yaz aşkıydı işte, dinlediğimiz şarkılardan öyle öğrenmiştik. ben, benim yaşlarımdaki kuzenim ve ikimizin bir yazlık erkek arkadaşları ile aslında pek de fena sayılmayacak bir yaz geçiriyorduk. denize giriyorduk, saatlerce sahil boyunca yürüyorduk, bir yandan hayallerimizi konuşuyor bir yandan kimsenin bizi anlamamasına isyan ediyorduk ve gizli saklı yerlerde öpüşüyorduk. ikisinden biri babasının arabasının anahtarını çaldı mı, çok uzaklaşmadan hava kararana kadar arabayla geziyorduk. arabayla gezmek çok fiyakalıydı o zamanlar ama bizim hava kararmadan eve girmemiz gerekirdi ve kimseler görmesin diye aşağı mahallede veda ederdik birbirimize.
çok sıcak bir yazdı. yine bir öğleden sonra, beldenin yaslandığı dağın üzerindeki piknik alanına gitmiştik araba ile. doğan görünümlü şahinin motoru eve dönerken su kaynattı. kuzenimle erkek arkadaşı motoru soğutmak için su bulmaya gittiler. biz de arabanın arka koltuğunda oturmuş onları bekliyorduk ve tabii ki öpüşüyorduk. cinsellikten anladığımız tek şeyin öpüşmek olduğu yıllardı. pazar gecesi sinema kuşağında ailecek film izlerken, bir öpüşme sahnesi gördüğümüzde utanan, yanakları kızaran, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen bir nesildik biz. bir erkek arkadaşımız olunca, sevgili değildi o zamanlar adı, merakla, heyecanla, tutkuyla saatlerce öpüşürdük. hani şimdilerde liseli aşıklar gibi saatlerce öpüştük deriz ya, o öpüşmelerden işte. yanımızdan geçen iki arabanın sesiyle irkilip birbirimizden ayrıldık, koltuğun iki ucuna kaçtık. sonra anlam veremediğimiz bir şekilde arabaların geri geri gelişini izledik. o birkaç saniyede arabadan tanıdık biri inerse, bizi görmüşse, ne derim diye telaşlanmaya başladım. tam önümüzde durdular.
beldenin yerlilerinden iki arabaya tıka basa doluşmuş insanlar arabalarından inip bizim arabayı çevirdi. dağ yolunun ortasındaydık. bağırsam sesimi duyacak kimse yoktu, korkuyordum. o iki araba dolusu insan açık camlardan içeri girip bizi dövmeye başladılar. bir yumruk daha fazla atmak için neredeyse birbirlerini eziyorlardı. bağırsam sesimi duyacak kimse yoktu, ben dudaklarımı ısırıp sesimi çıkaramadan içime ağlıyordum. çok sıcak bir yazdı, üzerimize çullanmış insanların ter kokusu midemi bulandırıyordu. cenin gibi arka koltuğun ortasında kıvılmıştım, beni korumaya çalışan erkek arkadaşım üzerime kapanmıştı. onun kapatamadığı yerlerimden yakalayanlar etlerimi buruyordu. neden bize bunu yapıyorlardı? neyin hıncını bizden alıyorlardı? onlar hiç öpüşmemiş miydi? ne zaman bitecekti bu işkence? ne kadar sürdüğünü hatırlamıyorum ama sonunda hırslarını alıp yanımızdan ayrılırken üstümüzün başımızın paramparça olduğunu çok iyi hatırlıyorum. biz sadece öpüşüyorduk ama o iki araba dolusu insan bize o öğleden sonra tecavüz etti.
kuzenim ne zaman döndü, o halde nasıl dağdan indik, paramparça üstümüz başımız eve nasıl yürüdük, kime ne dedik içeri girerken, hafızamda hala kocaman bir boşluk. kendimi arkadaki küçük odaya kilitledikten sonra kapıyı zorlayan kuzenimin sesini ve sonrasını hatırlıyorum. birkaç dakika sonra, kendimi beşinci kattaki evin camından aşağı attım. o gün ölmediğim için bugün yaşıyorum. o gün ölmediğim için bugün yazıyorum.
çok yakınınızdan birini kaybettiyseniz eğer bilirsiniz, yetti artık dediğiniz anda gidecek bir yeriniz vardır: onların yanı. gidip de dönen, dönüp de anlatan yoktu, benimse ne cennete ne de cehenneme inancım vardı ama camdan atlarsam, halı silkelerken balkondan düşüp ölen annem ve iki aylık hamile olduğu cinsiyeti bile belli olmayan kardeşimin yanına gideceğime inandım. iki saniye sürmüyor beşinci kattan aşağıya düşmek ve hayatın film şeridi gibi gözlerinin önünden de geçmiyor. artık üniversite sınavına girip ıstanbulu kazanmak anlamsız oluyor. 18 yaşını doldurup, kimliğini göstere göstere bara gitme hayallerin şaçmalık oluyor. yatağını istediğin zaman toplayacağın, duvarları kırmızıya boyayacağın, yıllarca izin verilmeyen kedini besleyeceğin kendi evini tutma planların manasız oluyor. bugün bunları yazan fulsen, on altı yaşındaki fulsenin karşısına çıksa bak ne güzel bir kadın oldum dese, yine de istemem kalsın dediğin andır o iki saniye. nereye gittiğinin bilgisine haiz olmasan da her yer buradan daha iyidir dediğin andır o iki saniye.
ölemedim. beni hastaneye yetiştiren ambulanstaki görevliler geleceğim için ölüm ya da kısmi felç öngörmüş olsalar da ben vücudumda bir kırık bile olmadan iki gün sonra taburcu edildim. herkese ben yaramaz bir çocuktum diye yalan söylediğim tüm dikiş izlerim o günden hatıradır, oysa ben hiçbir zaman yaramaz bir çocuk olmadım. yalan söyledim hepinizden özür dilerim. ama oyun oynarken kayalardan düştüğüm yalanına o kadar inanmıştım ki, on altı yaşımda intihar ettiğimi ben bile hatırlamıyordum.
hastane yatağında ateş nöbetlerinde hezeyanlar geçirirken, saçlarımı okşayan kimse yoktu yanımda. utanç nesnesiydim. taburcu olup, on altı yaşında bir genç kız olarak camından atladığım eve, on altı yaşında bir kadın olarak döndüm. türkçede yaygın kullanım haliyle, ilk sevişme sonrasındaki kızlıktan kadınlığa geçiş değildi bu. o yıllarda evlenmemiş bir kadına, yanlışlıkla kadın denilse, hemen utanılıp kız diye düzeltilirdi. babamın bakire olup olmadığım sorusuna iki gün boyunca cevap vermeyi reddettiğimde suratımda patlayan tokatla kadın oldum ben. babaannemin bana itimadı tamdı. ben hastaneden çıkmadan tüm beldeye yayılan dedikoduların önünü kesmek, namusumuzu kurtarmak ve kendi inancının ispatı için mahallenin ebesini çağırıp kızlık kontrolü yaptırmaya teşebbüs ettiğinde ben kadın oldum. daha bir erkeğin mahrem yerlerine dokunmamışken, yeni yetme memelerimi daha kimse ellememişken kadın oldum. babamın, dedemi arayıp gelip alın bunu dediği gün kadın oldum. dedem gelip beni alana kadar evden değil, arkadaki küçük odadan bile çıkmam yasaklandığında kadın oldum ben.
dedem geldi, beni evimize götürdü. yolda açıklama yapacak oldum, susturdu. hiçbir şey sormayacağım sana. yarın sabah bu otobüsten indiğimizde yeni bir sayfa açacağız ve baştan başlayacağız dedi. biz de öyle yaptık. konuşmazsak herkes unutacaktı çünkü, hiç yaşanmamış olacaktı. yavaş yavaş silindi hafızalardan. bugüne kadar aile içi sohbetlerde çok az da olsa intiharım anıldı da iki araba insanın beni linç ettiği neden hiç konuşulmadı? herkes gerçekten unuttu mu? hafızam böyle bir anı, on yıl boyunca benden bile nasıl sakladı? bana bile nasıl unutturdu? neden kimse o insanların karşısına çıkıp hesap sormadı da benim intiharım utanılacak, unutulacak bir hikaye oldu?
ben mi? o günden sonra artık yaşamıyor olabilirdim. yaşadım. bir daha hiçbir adamı öpemeyebilirdim. öptüm. gecenin bir vakti boş bir sokaktan yalnız, hatta sevgilimle bile geçemeyebilirdim. geçtim. torun oldum, yeğen oldum, abla oldum, iyi arkadaş, sağlam dost oldum, çok güzel bir şey oldum da bir türlü kadın olamadım. kadın olduğum gün canım o kadar yandı ki kadın olmayı reddettim. ben mi? iki üniversite mezunu eğitimli(!), kültürlü(!), çalışkan bir kadın(!) olarak, on altı yaşında sadece öpüştüğüm için darp edildiğimi, on altı yaşında intihar ettiğimi utanarak unutmuş bir kadın olarak aranızda dolaştım.
bu akşam unuttuklarımı hatırlayarak, kadınlığımla barışıyorum. bu satırları yazan parmaklarımın ucuna sürülü 321 numaralı ojenin kırmızısında kadınlığımı seviyorum. sevgili pizzacı, lütfen bana ücreti mukabilinde kalp şeklinde bir pizza getir. hatta bir kadın tanıyorum, adı bende kalsın, her gece cinsel istismara uğrarken şu bu ne der diye yıllarca evliliğini sürdürmüş bir kadın; birazdan yönetim kurulu toplantısından çıkacaktır, onun için de bir tane getir. bir genç kadın bilirim, ayrılmak istediği için sevgilisi tarafından hanesine tecavüz edilmiş, sokak ortasında şiddet uygulanmış, yatakta neler yaşadıklarını annesine anlatma tehdidinin altında ezilmiş, aylarca sesi çıkamamış; vizeleri var bu hafta, onun için de alayım. ayrılmak istediği için kocası tarafından bunun bir hastalık olduğuna kanaat getirilmiş, tedavi adı altında yine kocası tarafından günlerce rehin alınmış bir kadın var, onun için de bir tane ekle. on yıldır tanıdığı ve kırk gündür kocası olan adamın falanca belediyenin vermiş olduğu yetkiye dayanarak boğazına yapıştığı bir kadın var, onun için de yap bir tane. şimdi hepsini saydırma bana, benim bilmediklerimi de ekle. sonuçta bizim günümüz değil mi, tüm gün çalıştık yorulduk, parası neyse verelim. yeter ki kadınlığımız bizde kalsın."
henüz okumuş olduğum ve etkisinden çıkmadığım bir yazı. iyi ki yaşamış. Bu yazının dikkatinizi çekmesi için ne yazılabilir buraya bilmiyorum fakat tek isteğim okunması. Lütfen sözlük, kadınlarımız için.
Genel olarak konuşacağım.
Herkesin anladığı kemalist farklı fakat ortak bir yerde buluşabiliriz sanırım.
Öncelikle; Atatürk'ü örnek alan insanlar onun içkisini ayakkabısını saçını sakalını değil, türkiyeye yaptığı inkılaplarla, getirdiği çağdaşlık düzeyini göz önüne alarak, liderliğini örnek alır.
yani siz şimdi atatürk namaz kılmıyormuş, atatürk masonmuş, atatürk ayyaşmış vs vs başlıklar açarak en fazla sözlükteki henüz aklı mantığı olgunluğa erişmemiş insanları etkileyebilirsiniz ki ben sanmıyorum o yaştaki insanlar ( yaş9-10) en fazla barbi giydiriyordur kral oyunda araba yarışı oynuyordur.
neyse efendim.
Atatürkün izinde olan insan her türlü izindedir. izinde olmayan ise zaten kendi çapında bir çizgi belirlemiş, atatürk'ü doğru bulmayıp sevmemiştir ne bileyim desteklememiştir.
Sizin bu karalamanız, sizi düşürmekten başka işe yaramıyor. bunu da nick altınızda görebilirsiniz. Diyeceğim o ki tarihi saptırmayınız. Atamın içtiği içki bugünün barında kadehlerce içilen saçma sapan içkiler değildir, sarhoş olup orada burada yığılmamıştır. kucağındaki manevi çocuğu da babası içerken onun ne olduğunu anlamamış anladıysa da rahatsız olmamıştır.
bilir babasının yaptığı yüce şeyleri.
deve kendi eğrisini görmez yılana boynun eğri dermiş.
ne allah bir liderdir, ne de atatürk ibadet edilecek bir varlıktır.
karşılaştırdığınız şey ne farkında değilsiniz.
atasını seven bilen her insan yine atasıyla ilgili her şeyi araştırıp bilmektedir, bir takım cahil insanların duyduğu gördüğü her şeye inanması sonucu atatürk şöyleymiş atatürk dinsizmiş demesi üzerine bu başlığı açtım
dinsiz ya da dindar ne değişebilir ki. inancı olsun olmasın, kimse atatürk'ü allah yerine koymayacaktır. rahat olun.
atatürk türk milletinin şüphesiz ki lideridir.
düşünce özgürlüğü varsa da bir sınır olmalı. kim atatürke iftira atacak kadar bilgili ki, sadece sanal aleme çok güveniyoruz ve en büyük sorunumuz da bu.
ya da herkesin geleneğinde göreneğinde vardır ''ölünün ardından konuşulmaz'' diye.
hangimiz buna uyuyoruz ki?
artık konuya nereden yaklaşacağımı şaşırdım, bazıları var ki anlatılmıyor onlara hiçbir şey.
diyeceğim o ki, herkes işini yapsın.
türk milletinin liderini yine türk milleti kötülediğinde iyi şeyler olmadığını bu zamana kadar gelmiş olduğumuz yerden gördük.
atatürk konusunda bir yalan bir iftira bir belli olmayan şeyin altında birleşmek yerine daha somut şeyler altında birleşip izinden gitmek daha mantıklıdır.
bugün ne oldu biliyor musun? panel vardı, arslan bulut, ilker yücel ve tayfun içli'nin konuşma yaptığı bir panel. ve tabii ki gittim.
bu paneli tgb hazırlıyor, ki mersinin bir ilçesi. küçük bir yer ve ülkücülerin ağır bastığı bir ilçe. salonu doldurabilir miyiz telaşı her neyse vakit geldi. tıklım tıklım! yer yok yer. tabii bir gururlandık, arkamıza yaslandık dinledik sayın konuşmacılarımızı.
beni şaşırtan... salona chp gençlik kolları da geldi. aynı doğrultudayız, tgb de chp de cumhuriyeti savunurken, gittik onlara böyle böyle konferansımız var dedik, bizi, pikniğe gideceklerini söyleyip, geri çevirdiler.
tabii bu arada şaşırıyoruz, nasıl yani? kendi milletvekilleri tayfun içli geliyor ve onlar gidiyor öyle mi? neyse dedik.
bugün de geldiler.
aman ne hoş! pankartlarını da almışlar gelmişler. pardon? bizim hazırladığımız bir panelde chp pankartı nedir? neyse ki onlar da anladılar bizi ve açmadılar pankartı.
biz tgbli gençler olarak en arkaya oturduk, onlar da. arkamda 3 tane chp'den. tayfun içli konuşmasını bitirdi hepimiz alkışlıyoruz. onlardan kimse de tık yok. arkadakiler de, hani bilirsiniz her şehrin vardır bi serserisi diyelim. onlardan. bunlar da alkışlıyordu, diğer arkadaşları uyardı;
- alkışlamayın olum başkan kızacak.
efendim? başkan? gençlik kolları başkanı, alkışlamayın demiş!
chp milletvekilini bile alkışlamadılar, bırakın arslan bulutu, diğerini..
neyse efenim, diğeri demişken, ilker yücel tgb'nin genel başkanı. ilker yücel konuşmaya başladı, bir baktım chp gençlik kolları başkanı kalktı ayağa gidiyor.
en arkada olunca izledim onu, kalktı, baktı arkasından gelen yok. bekledi orada. sonra bir kafa hareketi, haydi gidiyoruz dedi, herkes kalktı gitti.
vay arkadaş! bu mu cumhuriyet bekçileri? chp gençlik kolları demek ki bi 'reis' tekniğiyle yürütülen örgüt. aman alkışlamayın, aman kalkmayın aman oturmayın.
saygı duruşunda kıkır kıkır gülen,
bi yan koltuğa geçmek için başkandan izin alan,
bir cumhuriyet yandaşı, salonda konuşma yaparken kalkıp giden,
salonda kınanan gençlik; atatürkün bahsettiği gençlik değildir!
tepki gösterdiğini sanan gençler, tüm rezilliklerini gösterip, tgbyi yüceltmiş oldular ayrıyeten teşekkür etmeliyiz sanırım.
yani diyorum ki sözlük, chp gençlik kolları ilk başta bir 'fikre' sahip olsunlar, ondan sonra örgüt olmaya kalksınlar.
genelleme yapasım da yok, gördüğüm tek chp gençlik, bu ilçedeki. adamlar türkiye için değil çakallık için uğraşıyorlar.
bir solcu olarak bana da bunları söylettiler ya, diyecek bi şey yok.
oku da öyle oy ver arkadaşım. haksızsam özel mesaj olarak belirtirsen de sevinirim.
Seni tanımak. Oturup şu an bu hisle günlük gibi bir şey yazabilirim. Bitmiyor ki duygular. seni tanımak. tanrım ne geniş
bi anlam!
her şeyinle tanımak. nasıl baktığını nasıl güldüğünü nasıl sevdiğini... nasıl yediğini öğrensem başka bir şeyi merak ediyorum. duyguların bitmediği kadar sen de bitmiyorsun.
her geçen gün kendini daha çok seviyorsun. kendini daha çok sevdiriyorsun. günümüz aşklarına bakınca bizimki aşk değil diyorum. sahiden. çok farklı mı seviyorum, çok farklı mı seviyoruz, her neyse ne çok seviyoruz!
Ne çok istiyoruz. Biliyorum ki gideceksin. Başka şansımız yok.
Bir şeyin biteceğini bile bile devam etmek, şiddetle devam etmek ne kötüdür bilir misiniz?
dilerim ki hiç bilmezsiniz! Diyorum ki ben de mi gelsem. gelsem? başlar mı yine her şey yoksa sen yine her zamanki sahiciliğinle devam mı edersin? bitti mi bitmiştir. bitememiştir belki?
ân'ı yaşamak gerek derler ya. öyle olmuyor işte. yanındayken en güzel andayken aklına geliveriyor. o zaman güzel olan hiçbir şey kalmıyor! insan bir de üzülüyor be.
ilk defa duygu yoğunluğu beni hapsetti böylesine. geçer mi, etkisi azalır mı bilmiyorum ve korkuyorum da. kendimi düşündüğümden değil de ondaki etkim geçerse.
sonuçta gidecek olan o? giden unutmaz mı hep ya da giden mi sever bi tek?
Bunu hiç bilmiyorum. hiç tatmadım bu duyguyu. ben giden de olmadım kalan da olmadım sahiden.
anlatmakla bitmez bu his. bitmiyor yani bitmiyor. sonsuzluk bu olsa gerek?
Her neyse. istemekle de olmuyor. Secret kitabını çürüttüm. Ne diyorduk? Evet seni tanımak, benim için şans demeyeceğim elbette zaten başlı başına şanssın ve o cümle hiç hoş gitmez.
ama bende ki bu seni tanıma isteği, seni bilme, seni öğrenme. Harita gibi.
Anlıyor musunuz? ya da okuyor musunuz?
Tarife ve kampanyalarını tanıtıp duruyorlar. Tabii onların da işi bu ama iki güne bir aranmaz ki arkadaş. ve tabii hep aynı şeyler.telefonu açmaktan sıkıldım ve
telefonu açmamaktan sıkıldım .
'AKP'ye içiyoruz' grubuna şok
Facebook'ta 'AKP'ye içiyoruz adlı davet sayfasının ismi bir gecede değişti. Sabah saatlerinde Facebook'a girenler, sayfanın adının "Seçimlerde AK Parti'ye oy atmaya gidecem diyenler" olarak değiştiğini görünce büyük şok yaşadı. Davete katılanların aslında Ak partili bir kişi tarafından oyuna getirildiği anlaşıldı.
Yeni yapılan düzenleme ile alkol satışına sınırlama getirilmesine tepki gösterenler bu kararı protesto etmek için Facebook'ta bir araya gelmişti. Kararı protesto etmek isteyenler, 'AKP'ye içiyoruz' adlı davet sayfasına olumlu yanıt gönderdi. Etkinliğe göre, herkes 29 Ocak Cumartesi gecesi, bulunduğu şehirdeki belirli meydanlarda toplanıp içki içecekti.
Etkinliğe 1 günde 65 bin kişi kayıt oldu. Bu rakam bir süre sonra130 bine yükseldi.
Ancak herşey bir gecede değişti. Facebook sayfasına girenler sabah büyük bir şok yaşadı. Çünkü etkinliğine katılacakları davetin adı 'Seçimlerde Ak Parti'ye oy atmaya gidicem diyenler' olarak değiştirilmişti.
iddiaya göre, bu değişikliğin sebebi sayfanın AK Partili bir kişiye ait olması...
'AKP' ye içiyoruz ' adında bir fan sayfası kuran bu kişi ardından 'AKP'ye içiyoruz adında bir event sayfası açtı ve 130 bin kişiyi topladı. Daha sonra da üyeleri çığ gibi büyüyen etkinliğin ismini bir gecede "Seçimlerde AK partiye oy atmaya gidecem diyenler" olarak değiştirdi.
Etkinliği düzenleyen kişi sayfasına şu satırları yazdı:
'Benbir Ak Parti'liyim. Ülkemde 130 bin içme meraklısı ülkemde insan olduğunu bilmek üzücü.Rahatsızlığımızdan dolayı çok memnunum. Bu etkinlik hacklenmedi, bilerek yapılanbir oyundu. Kimileriniz çaktı kimileriniz çakmadı ama çok güldüm.'
ben de buna çok güldüm! 'oyum akpye' diye bir grup açtığında, bilmiş olsa gerek 130.000 kişiyi toplayamayacağını, zekasını(?) kullanmış bir vatandaş. Yine de bi cesaret, yapabilirdi ama kendisinin canı sıkılmış herhalde. bir çeşit ergensi tavır. ah ah.
Düşleri başka gerçekleri başka!
not: başlığa ne yazacağımı bulamadım. Zaten konuyu daha çok önemsedim. yazdıktan sonra da dönüp bakmadım ne olmuş diye. kusura bakmayın biraz anlamsız olmuş fakat anladınız siz beni.
yıllardır babanız,atanız. neye karşısınız? sahiden bu atatürk düşmanları neye karşı?
neyse bunu geçelim.
tutturdunuz bi sağ bi sol. solcular sağcılara laf atar, sağcılar koşar başka bi başlığa haydiii.
tamam sataşın.
ee ne olacak? yahu 68 kuşağı geri mi geliyor diyorum, 68de sınıfsız toplum mücadelesi vardı, bu son seneler neyin kavgası anlamadım.
he maksat kavga olsun gönlüm doysun.
biz kendi çapımızda sağ-sol kavgamıza düşelim, işimiz bitince bi bakarııız, kim öle kim kala. Türkiye mi kalmış, sağ mı kalmış sol mu kalmış.
Bilmiyorum, anlamıyorum. boşu boşuna zaman geçiyor. şimdi bi kaçı çıkacak oradan biliyorum, dalgaya alacak yazımı. alın istediğiniz kadar.
O -iğrenç- seks başlıklarında oturun hayallerinizi, düşüncelerinizi, yapamadıklarınızı, yapmak istedikleriniz paylaşın durun.
sonumuz muamma.
Bizlere boşuna genç kuşak demiyorlar, uzatmanın mantığı yok.
Başıma gelen şeydir. Bayram falan derken eve geldik, komşunun oğluyla konuşuyorum. tabii çocuk ergen, annesi falan üstüne gidiyor. en sonunda komik bir şey oldu. herkes güldü falan.
oğlanın verdiği tepki sadece bön bön bakıp, 'komik' demek oldu.
bi arkadaşım yapsa kalırım yerimde yahu. Kötü bir şeymiş.
Ben cumhuriyet kadınıyım
Takamam yüzüme peçeyi
Saramam bedenimi kara çarşafa
...Ve ihanet edemem yüce ataya
Ben cumhuriyet kadınıyım.
Laik yaşamak varken,
Şeriat diye bağıramam.
Ekmek özgürlük eşitlik savaşında,
Erkeğimle omuz omuza vuruşmak varken,
Boynuma zincir, ayağıma pranga vurdurup,
Sinemem bir köşeye.
Ben cumhuriyet kadınıyım,
inkar edemem nene hatunu, kara fatmayı,
Bebeği yerine mermiyi saran oyüce anayı.
Unutamam çanakkaleyi, dumlupınarı kurtuluşu,
Her karışı şehit kanlarıyla sulanan vatanı,
Satamam ne pahasına olursa olsun.
Ben cumhuriyet kadınıyım,
Değer görürken öpülürken elim,
Satılamam pazarlarda köle misali.
Dünya kadınlarıyla aynı safta olmak varken,
ikinci sınıf sıfatını yakıştırmam kendime.
Kadın erkek eşitliğini vermişken elime atam,
Yine on adım geriden yürüyemem,
Ben cumhuriyet kadınıyım,
Yürümek varken ilkeler elimde,
Uğraşamam sultanla sarayla hanla.
Değişemem özgürlüğümü parayla malla.
Ak güvercinleri uçurmak varken göklerde,
Dalgalandırmak varken o ayyıldızı gönderde,
Bakamam kapkaranlık semaya.
Ben cumhuriyet kadınıyım,
Sçme seçilme hakkım varken elimde,
Razı gelemem haksızlıklara.
Savunmadan suçsuzluğumu,
Boynumu vurduramam canice.
Ben anayım ben kadınım.
Hayat savaşında varım yiğitçe mertçe,
Susamam son sözümü söylemedikçe.
Ben cumhuriyet kadınıyım,
Atamın verdiği bunca nimeti,
Tepemem elimin tersiyle.
Göğsümü açsalar bağrımı dağlasalar,
Sürükleseler taşlasalar halide edip gibi,
Ölüm bile hoş gelir binlerce şehit gibi.
Ben cumhuriyet kadınıyım..
Ben cumhuriyet erkeğiyim diye bir şey olsa onu da aktarırdım fakat bu var gördüğüm. Merak ettim sözlük ne düşünüyormuş?
belki de çevrenizde çoktur.
hani şu Atatürk lafını bir tek on kasımda alan, on kasımda bir hüzne giren, 'saygı duruşu çok uzun ya' diyen, liselerde ilkokullarda, ikinci derse mi geliyo lan dokuzu beş geçe? aha matematik kaynadı oleeey diyerek aşağıya inen, bir günlük atatürk rozeti takıp, ertesi gün ben ülkücüyüm aabi, ben devrimciyim oluum diyerek atatürk'ü yine ağzına almayan insanlar.
bugün de törene katıldım.
neler neler fark ettim.
Artık her on kasımda ağlayanlar artıyor siz de fark ettiniz mi?
yakında on kasımda değil sadece. her gün ağlayacağız. Evet böyle düşünüyorum.
aramızda, hala on kasımda olay çıkartanlar var. resim dağıtıyoruz yakanıza takın diye.
adam ben bunu takmam diyor. kardeşim neden? altında '' Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisiyiz'' yazıyor.
yahu sen arapça mı yazmak istiyorsun, şu an giydiğin kıyafeti mi beğenmiyorsun, neyi beğenmiyorsun da bekçi olmuyorsun? sadece bunla kalsa neyse. diğerlerini de örgütlüyor.
devrim, türkçe bir kelimedir. Ki kesinlikle doğru bir kelimedir.
işte ben bunlara 10 kasım atatürkçüsü derim.
Adamlar 10 kasım atatürkçüsü gençler!
Ha bir de , 10 kasımcılar, lütfen görevinizi doğru yapın, yılda bir kere geliyor, onda da eksik yapıyorsunuz, olmuyor!
atam,
hüznümüz, yasımız, saygımız, sevgimiz bir gün değil her gündür!
Sana, bıraktıklarına sahip çıkmak için elimizden geleni yapıyoruz, ben ve benim gibi kişiler.
Ve atam, sakın gelme bir daha. gelirsen senle ya yaprak dökümü izlerler, ya da yemekteyizden yemek tarifleri alırlar, sen orada lütfen,
rahat rahat uyu!
Türkiye de başbakanın görevleri nedir?
Haberleri izliyorum, gazeteleri okuyorum, sahiden bi yöneticinin görevi,
kadınlara türbanı anlatmak
Açık bayanların kapalı bayanlara destek olmasını önermek
''islam islam'' deyip, bir çok kilise açtırmak
ne dediğini bilmeden konuşmak
düşünmeden planlamadan nüfus işlerine karışmak
gündemi meşgul edip ülkenin elden gitmesine yol açmak
hiçbir şey bulamadığında yine türbanı ortaya getirmke
karşıt partilerin genel başkanlarına benzetmeler yapmak
başkalarını kötüleyerek yükselmek ( gerçi siyasetin anası bu olmuş. )
gelen halka, ananı da al git demek
halkı kömürlerle kandırmak
geçici yardım yapmak, söz verip yapmamak
olmamalı!
bir başbakanın görevleri,
'' - başbakan, bakanlıklar arası işbirliğini, bakanlar kurulunun genel siyasetinin yürütülmesini ve yasaların uygulanmasını sağlar.
-başbakan, bakanların görevlerinin anayasa ve yasalara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek, bakanlar kurulunun çalışma düzenini ve disiplinini sağlamak ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür.
-başbakan, bakanlar kurulunun programından ve uygulanmasından veya önemli bir politika girişiminden, cumhuriyet meclisine karşı sorumludur.
-bakanlar kuruluna başbakan başkanlık eder. cumhurbaşkanı gerekli gördüğü hallerde veya başbakanın istemi üzerine bakanlar kuruluna başkanlık edebilir. cumhurbaşkanı oy kullanamaz.
-başbakan, resmi görevleri dışında başka bir iş yapamaz; devletin ve kamu kuruluşlarının herhangi bir yüklenme işini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kabul edemez. başbakanın maaşı, temsil ve hayat pahalılığı ödeneği ve yollukları yasa ile düzenlenir.
-başbakan bu anayasa ve yasalarla kendisine verilen diğer yetkileri kullanır ve görevleri yerine getirir. ''
bunlardır.
Yok yok. insan gündemi takip etmemeli. Hele ki bu ülkede siyaset hiç takip edilmemeli. Çok yorucu, çok düşündürücü, çok ilginç, çok farklı bir şey bu.