mystiko
219 (power ranger)
altıncı nesil yazar 0 takipçi 14.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    doğa üstü güç hastalığımız

    1.
  1. aslında tanıma başlık koymakta zorlandım ama sanırım en yakını bu olur. insanlar olarak doğa üstü güçlere, mucizelere pek bi meraklıyız. meraklı olmakta sorun yok ama gördüğümüz yerde bunları putlaştırmaya çalışıyoruz. istiyoruz ki bunlar irdelenmesin, sorgulanmasın, aman eleştirilmesin, aman toz kondurulmasın, aman kusursuz olsunlar, aman kimseler tarafından anlaşılmasınlar, vs.

    olayın derinine inersek kanımca bu merak olayı insanın acizliğinden kaynaklanıyor. acizlikten kastım insanların bilimde çok ilerlemesine rağmen kilit noktalarda hala soru işaretlerinin bulunması ve aslında hayati sorularına cevap bulamaması. cevabını veremediğimiz bu sorular karşında korkuya kapılıyoruz ve içten içe biri çıksın da bize bu cevapları versin isteğiyle yanıp tutuşuyoruz. biri çıksın ve herşeye meydan okusun, hayata meydan okusun, maddeye meydan okusun, bütün sorularımıza cevap verebilecek güçte olsun. sanırım bir yaratıcıya inanma ihtiyacı ve dinlere bağlanma eğilimi de tam olarak bununla alakalı. bu noktada hiç bir sorun yok. altını çizerek tekrar söylemek istiyorum, bu bir içgüdü meselesi ve herhangi bir tehlikesi yok.

    lakin tehlikeli olan bir durum var ki o da kendisinde doğa üstü bir güç cevheri gördüğümüz her varlığı sorgu sual etmeden abartmaya, yüceltmeye, putlaştırmaya çalışıyoruz. hele ki bizim gibi bu güce inanan insanların sayısı çok ise, yandı gülüm keten helvası. artık bu konuda ne bir eleştiriye, ne bir karşı görüşe, ne de bir fikre saygı duymayız. bu konuda negatif tek bir kelime dahi duymak istemeyiz. hatta eleştiri getirenlere karşı önyargılar oluşturur, nefret besler ve bu kişileri düşman belleriz. aynı inanca sahip olanlar olarak kutuplaşır inandığımız gücün önünde bir duvar olur çıkarız. bu davranışımızın nedenine gelirsek, basit olarak bilgi eksikliğimizdir kanaatimce. yeterli bilgiye sahip değiliz. o kadar eksiğiz ki beynimizi nasıl kullanacağımızı yani nasıl düşüneceğimizi bile bilmiyoruz. insanoğlu bu kadar ileri gitmişken neden bu haldeyiz peki. sanırım bilimde gelinen noktalar bakımından tam bir dağılım eşitsizliği sözkonusu bireyler açısından. dünya nufusunun çok az bir kısmı, kalan kısmın çok çok ilerisinde bilgi bakımından. çözüm tabi ki tek kelimeyle eğitim. biraz derininde aileden başlayan eğitim. biraz daha derinin de ailenin de iyi eğitim verebilecek sevide bilgiye sahip olması. biraz daha derinin de ilerde ebeveyn olacak kişinin eğitime zaman ve kafa ayırabilecek standartlarda yaşaması ve gerekli bilgiyi alması.

    elimizdeki şartları göz önünde bulundurarak bu soruna bir çare arayacak olursak, çözüm zor gibi gözükse de, gittikçe çığa dönüşecek bir kartopunu doru yönde ve ivmede atmak kadar basittir aslında. tek yapmamız gereken, ileride ebeveyn olacak kişileri, çocuklarına iyi eğitim verebilecek seviyede bilgi ve yaşam standartına sahip olmaları gerektiği konusunda eğitmek ve bu fikre sahip çıkacak eğitim seviyesine çekmektir. yani ilerde anne-baba olacak kişiler, ebeveyn olmanın sorumluluğunu kavrayacak ve yeterli olmadığı takdirde yapacağı çocuğa kötülük edeceğini bilecek seviyede eğitilmelidir. eğer bu kişiler bu fikrin arkasında durarak hareket eder ve anne-baba olabilecek seviyeye gelmeden çocuk yapmayı reddelerse, küçük kartoplarıyla başlayan bu oluşum bir kaç nesil sonra karşı konulamaz çığlar haline gelir ve kendisini engellemeye çalışan düşünceleri de içine katarak bizi kurtarır. bu kadar kolay mı peki? tabi ki değil, çünkü arazi buna hiç uygun değil. hem kartopunu çığa dönüştürecek eğimde değil, hem de kartopunun büyüyemeden yok olmasına sebep olacak engellerle dolu. en büyük engel ise dağın tepesine çok yakın bir noktada çin seddi gibi yükselen din duvarı. çözüm aradığımız sorun öyle bir sorun ki, bu sorunun yarattığı sonuçlar, bu sorunu çözme yollarını tıkamış vaziyette. bilgisayarıza, anti-virüs programı yüklemenize engel olan bir virüsün bulaştığını düşünün. tek farkı, bilgisaraylara format atılabiliyorken, bu virüse bulaşmış insana format atılamaması ve üstüne üstlük kendini kopyalarayak bire üç oranında çoğalması. yani olayımız kartopuna hendek atlatmaktan çok çok çok daha zor beyler.

    bakın bu üç oldu, bi yerden başlıyorum alakasız yerlere gidiyorum, bu sefer bi votka yollayın bakalım. hava buz kesti içimiz ısınsın bari. bakınız sözlükte ikram uygulaması demiycem korkma, sıkıldım artık. hadi kal sağlıcakla,
    2 ...
  2. aref ghafouri nin abartılması

    1.
  3. yetenek sizsiniz'de yaptığı illüzyon gösterisiyle gündeme oturan odtü'lü elemanın, dibi düşen izleyiciler tarafından neredeyse peygamber ilan edilmesi.

    bu arkadaşımız katıldığı programın seviyesine göre iyi bir gösteri çıkarmıştır ve ilizyon konusunda yeneteklidir fakat bu kadar büyütülecek yetenekte değildir ve yaptığı numaralar o kadar da iyi değildir. amacım bok atmak değil ama bu kadar abartıldığını görünce şaşırdım ve yazmadan edemedim. ayrıca sadece tv'de zaplarken elinde kaşık gördüğüm için takılı kaldım ve sonradan tekrarını izlemedim. yaptığı numaralara gelirsek,

    kaşık bükme olayında seçime zorlama durumu var youtube'dan kaşık bükme derslerine ulaşabilirsiniz, oldukça bilinen bir
    numaradır.

    brad pit numarası zaten bariz bir el çabukluğu, şaşılacak hiç bir şey yok.

    19 bilmem kaçlı numarasında eleman zaten numarayı yaparken kendini ele verdi, daha sayıları yazdırırken kamera yaklaşınca eliyle kameranın sayıları çekmesini engelledi. üç kişi tarafından yazılan sayılarla, toplanan sayıları el çabukluğu ile değiştirdi. ayrıca bu numarada ince bir detay yakaladım, yanılmıyorsam eleman matematiği kuvvetli birisini sordu sayıları toplamak için, bunun amacı matematiği kuvvetli olanı üçlü grupta bırakmamak ve olası bir akıldan toplama ihtimalini aza indirmek olmalı. üstünde düşünmedim ama sayıların dört basamaklı olmasının da mantıklı bir açıklaması vardır.

    son olarak, sözlüklerde okuduğum kadarıyla en şaşırtan numarası maça kızlı numarasıymış. eleman farklı bir yöntem denemiş olabilir ama ben böyle bir numara yapacak olsam işi çok kolay çözerdim. bir deste kağıdın her kağıdının arkasına belli bir düzenle ters yüzleri yapıştırılmış bir deste daha kağıt düşünün. ters duran alttaki kağıtlar hafif bir güçle yapıştırıldığı veya iliştirildiği üstteki kağıttan ayrılabiliyor ve yukardan bakınca destenin içinde ters çevrilmiş bir kağıt gibi gözükebiliyor. belli bir düzenle yerleştirildikleri için size söylenen seçeneğe göre üsteki kağıdın bilgisinden nerede olduğunu bularak kolayca çıkartabilirsiniz. ya söylenen kağıt üsteki kağıtlarda da çıkarsa demeyin, bu desteyi sizden istenen seçeneğe göre çift taraflı kullanarak ve önceden iyi bir şekilde düzenleyerek, seçilen kağıdı fazla kağıt açmadan yakalabilir ve bu ihtimali ortadan kaldırabilirsiniz. yanlış hatırlamıyorsam zaten eleman kağıtları ağır ağır itinayla açtı ve söylenen kağıt hemen hemen başlarda çıktı. belki de bu kadar ince düşünmedi ve belli bir düzene sokmadı. sadece kağıtların sırasını biliyordu ve üstteki maça kızını açmadan geçti.

    kısacası eleman yetenekli ama bu kadar abartılmaması gerekir. yarışma jurisinin ve seyircilerin fazla tepki vermesi tv başındaki izleyicileri de yanılttı diye düşünüyorum.

    yine çok yazdık bi çay daha söyleyin bakalım.
    (bkz: sözlükte ikram uygulaması)

    edit : bazı kardeşlerime burdan çok içten bir yuh çekmek istiyorum. yazıyı okumadan başlığa göre ne de güzel altını dolduyorsunuz. ulan orda kocaman harflerle amacım bok atmak değil, adam yetenekli ama o kadar da değil demişim. hala biri diyor niye bok atıyon, biri diyor madem abartma diyosun neden o kadar yazıyosun. be aklına şaştığım adamda bi şeyler gördük ki bu kadar yazdık, yetenekli ama daha kırk fırın ekmek yemesi lazım. tabiki ben bu adamın yaptığının onda birini yapamam, ama hayatında sadece sermet erkin izlemiş sen biraz araştırırsan dünyada bu dalda neler yapılabildiğini görürsün. gidin bi çay daha getirin şimdi, kalmadıysa yenisini koyun, koymadan önce de ne yapacağınızı biliyorsunuz herhalde.
    16 ...
  4. muhteşem yüzyıl gerginliği

    1.
  5. televizyonda yayınlanmaya başlanan bir dizi için yaşanan saçma sapan kavga gürültü.

    diziyle ilgili rtük'e 80.000'e yakın şikayet ulaşmış. bunların yarısından fazlasının daha dizinin ilk bölümü yayınlanmadan yapılmış olması, gerginliği yaratan grubun ne kadar önyargılı ve çıkarcı bir yaklaşıma sahip olduğunu belgeliyor. çoğunun gösterdikleri ana gerekçe ise, neymiş efendim kanuni'nin, osmanlı'nın tarihi saptırılıyormuş, insanlar yalnış bilgilendiriliyormuş. sanki adam tarih profesörü, sanki bu konuda bu diziden başka kaynak yok, sanki bunu izleyenlerin hepsi gerizekalı anasını satayım. eğer sen bu tarihi o kadar biliyorsan ve tarihin saptırıldığını düşünüyorsan ve bu diziyi izleyen insanlar, okumayan, araştırmayan, düşünmeyen, kendilerine verileni sorgulamadan alan ve sadece aldıklarıyla kanaat getiren insanlardır diyorsan, diziye bahane bulma suç dizide değil bu insanlarda kardeşim. ama sen bu değilsin ki, senin parmak bastığın nokta bu değil ki, senin cümlelerinin asıl anlamı şu: " ya ben şimdi kanuni, osmanlı filan pek anlamam ama, bunları bu halde görmek benim zoruma gidiyor, kendime yediremiyorum, öyle özgür düşünceyi filan da pek sevmem ben, ayrıca dini duruşum ve siyasi görüşüm açısından hakkında pek bi şey bilmeden de olsa bu tarihin tamamen arkasında durmalıyım. o yüzden bu konuları hiç açmayalım, açsak da benim işime geldiği gibi açalım, öyle fazla kafa bulandırmayalım."

    bu, tepki verenlerin çoğunluğunun sıkıntısı. bir de bu tarihe, dolayısıyla kanuni'ye taparcasına inanan bir grup var ki bunlar üzerinde zaten konuşacak bir şey yok. çünkü bir olguyu sorgu sual etmeden taparcasına kabul eden bir insana, bu olgu hakkında laf anlatmak ütopik olmaktan öteye geçemez. bu adam inançlarının önüne öylesine kalın bir duvar çekmiştir ki duvarın arkasından avazın çıktığı kadar bağırsan sesin diğer tarafa ulaşmaz.

    olayın asıl tartışılması gereken tarafına gelirsek, olay, televizyonun evlere izin almadan misafir olabilme durumudur. bu nedenle televizyon sektörü, sinema sektöründen farklı olarak bu özelliğinden kaynaklanan sebeplerle dikkatli olmak zorundadır. eğer televizyondaki bir yayın, bilinçli bir şekilde karşısına kanıt sunulabilecek seviyede amacından sapıyorsa, bunun karşında durmak en doğal hakkınızdır. şimdi adı geçen diziyi bu açıdan değerlendirelim:

    a) dizi bir tarih belgeseli olduğunu iddaa etmediği gibi, bir tarih romanı olarak algılanılmasını istiyor.
    b) dizinin hemen hemen tamamını izlememe rağmen dizide anlatılan döneme ait şahıslara subjektif bir yaklaşımla hakaret edildiği görmedim.
    c) dizideki bazı noktaların hakaret olarak addedilmesi, kişilerin kendi tasarruflarında olup, anlatılan döneme ait detaylı bilgiye sahip olmasam da osmanlı saray yaşantısı hakkındaki genel bilgim, bana bu noktaların gerçeği bariz bir şekilde çarpıttığını söylemiyor.
    d) yine izlediğim kadarıyla, dizide erotizme kaçacak kadar açık sahneler mevcut değil.

    aslında bana göre bu dizinin önemli bir faydası var ve bu hissedildiği için bu kadar tepki alıyor bazı kesimler tarafından. birincisi, izlediği filmlerden, okuduğu ders kitaplarından ve etraftan duyduğu hikayelerden etkilenerek osmanlı tarihini gereğinden fazla yücelten insanlar, bu tarihi daha iyi öğrenme, bu tarihin kusurlarını görebilme hususunda tetiklenmiş olacak ve gerçekleştirirlerse bu tarihten daha iyi dersler çıkarabilecek duruma gelecekler. ikincisi, bu tarihi emellerine alet edip çıkarına göre kullananlar, bu tarih üzerinden prim yapmaya çalışanlar, karşılarında daha uyanık, daha bilgili, bakış açısı genişlemiş zihinler bulacaklar.

    son olarak yazdığım kelimeler sadece bu diziyle alakalı olmayan genel bir değerlendirmedir. gündem maddesi bu olduğu için, bu dizi üzerinden örnekler verilmiştir. bahsi geçen yalnışlara düşenlere cevap olarak onların dini veya siyasi görüşlerini hedef alarak bok atarcasına cümleler sarfedenler, en az onlar kadar yanlış içindeler. zamanında mustafa filmiyle ilgili de aynı durumlar yaşanmıştı. o zaman da aynı yanlışa düşüp gereksiz tepki veren bir grup vardı ki, şu an bu diziye verilen tepkiye sidik yarıştırarak cevap vermeye çalışan grubun ta kendisidir.

    eğer objektif davranılıyorsa, hataları kadar doğruları da gösteriliyorsa, sezarın hakkı sezara veriliyorsa ve hakaret sınırı geçilmiyorsa dünya üzerinde hakkında eleştiri yapılamacak bir olgu olmaması gerekir. bahsettiğim sınırlar dahilinde ele alınan bir dogma, örneğin islam veya çok önemli bir şahsiyet, örneğin muhammed veya atatürk dahi olsa bu dogmaya gönülden inanmış veya bu lidere sonuna kadar bağlı kişilerin bile en fazla yapabileceği, aynı yaklaşımla, aynı incelikte, nefret etmeden, hakaret etmeden eleştirmek ve en nihayetinde saygı göstermek olmalıdır.

    açıkçası bu hataya düşmeye ilk kendimizde başlıyoruz, yanlışlarımız söylendiğinde, yaptıklarımız eleştirildiğinde, kusurlarımız gösterildiğinde bunu kabul edemiyoruz ve bir kılıf uydurmaya, örtpas etmeye çalışarak kendimizi kandırıyoruz. sonra sevdiklerimizde uygulamaya başlıyoruz bu davranışı, sevgilimize veya eşimize en kusursuz sıfatları yakıştırıyoruz, değer verdiğimiz kişilere karşı en güzel cümlelerimizi kuruyoruz.

    sonuç, bütün konuştuklarımızı kaza kaza kaza en derinde yine bencillik çıkıyor karşımıza, yine kendi çıkarımız çıkıyor, egomuzla yüzleşiyoruz. bizim savaşımız ruhani bir savaş olmalı artık, birbirimizle savaşmayı bırakmalı ve elele verip kendimizle savaşmaya başlamalıyız. gerçekte ne olduğumuzu kabul ederek, gerçek anlamda sevmeye başlamalıyız kendimizi ki diğer insanları da gerçekten sevmeye vaktimiz kalsın.

    nerden nereye geldik la, yaz yaz sonu gelmez bu hikayenin! yeter bu kadar, bi çay yollayın bakalım ağzımız kurudu.
    (bkz: sözlükte ikram uygulaması)
    4 ...
  6. sözlükte ikram uygulaması

    1.
  7. sözlüğün gereksiz karma sisteminden kurtulup hayata geçirmesini istediğim uygulama. bi ara takıldığım meşhur zynga poker'de görmüştüm bunu. böyle çay, kahve, bira, şampanya, sigara, nargile, zehir, car curt gibi ikramlar vardı. tabi ordaki gibi resimli olacak hali yok. yazınızı beğenen kişi size çay ikram ettiği zaman özel mesaj alırsınız. x arkadaşınız size bir çay ikram etti filan der. illa bir sınıflandırmaya gitmek istiyorsanız bu ikramlara puanlar atarsınız ve alınan ikramlar üzerinden kişinin sözlükteki sevilirliğini belirlersiniz filan. iyi olur, daha samimi olur ve eksiyi gördüğü andaki kadar gıcıklanmaz insanlar. işin içinde hafif bir espri, bir hoşluk olmuş olur. demek istediğim sözlük arayüzlerinde genel tavır olan espriyle yaklaşma durumunu oylama safhasında da uygulamış olursunuz. bir uktem ukte olsun gibi, bir dön bebeğim gibi, bir kanka olayı gibi vs vs. geliştirin işte sözlüğe uyarlayın ne biliyim, en azından şu karma saçmalığından kurtulmuş olursunuz.
    2 ...
  8. gülme yaşanmış olay bu

    1.
  9. kendisinin bile inanmadığı olaylar anlatan kişinin kahkaha ile karşılaşması sonucu verdiği ani tepki.
    4 ...
  10. avusturalyalılaştırabildiklerimizden misiniz

    1.
  11. çocukkene bir oyun olarak belleyip, önümüze gelenden telaffuz etmesini istediğimiz cümle. bir de "çekoslovakyalılaştırabildiklerimizden misiniz" versiyonu vardı ki çekoslovakya dağılınca kayboldu gitti.
    0 ...
  12. ben drew

    1.
  13. benjamin paul ballance drew

    1.
  14. facebook query language

    1.
  15. facebook'un veritabanını sorgulamaya yarayan, facebook'a has sorgu dilidir.
    3 ...
  16. fql

    1.
  17. fettucine

    1.
  18. italyan makarna çeşididir. daha ziyade alfredo sosu ile hazırlanmış şekli olan fettucine alfredo olarak bilinir.
    0 ...
  19. chris anderson

    1.
  20. wired dergisinin editörü ve the long tail isimli kitabın yazarı.
    0 ...
  21. calipso

    1.
  22. imla ve yazım kurallarına hakim yedinci nesil yazar.
    0 ...
  23. uktenin hakkını vermek

    1.
  24. yazarın gerçekten içinde ukte olarak kalmış bir durumu, sözlükteki ukte bölümüne girerek uktesinin giderilmesini istemesidir.

    ukte : bir kadına ihtiyacım var
    uktecinin notu : kadın lazım
    ukteyi veren : psychedelic grunge
    1 ...
  25. yılbaşında noel baba yerine müslüm babanın gelmesi

    1.
  26. çocukların hüsrana uğramasına, büyüklerin sevinç çığlıkları atmasına sebebiyet verecek vaziyettir. kafası güzel olduğu için baca olayına pek sıcak bakmayacak olan müslüm baba, muhtemelen zili çalmayı deneyecektir. böyle bir durumda megafondan kim olduğunu anlamaya çalışmak oldukça vakit kaybetmenize neden olabilir. elindeki naylon poşetten çıkaracağı rakı ve tepsi yoğurdu evdeki yetişkinler için alabilecekleri en güzel yılbaşı hediyeleridir. bir de "az soluklanayım çocuklar ağzım kurudu yavvv" diyerek gülmeye başlarsa demeyin keyfinize, hayatınızın en makara yılbaşı eğlencesi başlıyor demektir.
    0 ...
  27. black and yellow

    1.
  28. wiz khalifa

    1.
  29. asıl adı Cameron Jibril Thomaz olan 87 doğumlu amerikalı rapper.
    (bkz: black and yellow)
    http://www.youtube.com/watch?v=UePtoxDhJSw
    4 ...
  30. yazarları aptal yerine koyan moderasyon

    1.
  31. yazarlara aptal muamelesi yapan sözlük yönetimi.

    tam 25 saat önce bir derdim var tabına kendileriyle ilgili sıkıntımı yazmama rağmen hala cevap vermeyen lafım ona yönetici topluluğu. akılları sıra cevap vermeyerek olayı soğutmaya, örtpas etmeye çalışıyorlar. bir değil iki değil kardeşim o kadar da aptal değiliz ki biz. günlerce açıkta kalan dertlerimizi kapatıyorsak sündüğümüzden değil sizi ciddiye almadığımızdan ve sizinle zaman harcamayı vakit kaybı olarak görmemizden. madem bu ortam böyle işliyor biz de sözlüğü çıkarımıza göre kullanır, çıkarımız kalmadığında da siktiri çeker arkamıza bakmadan gideriz. tamam, bu kadar insanın girip çıktığı bir oluşum da ufak tefek sorunlar olabilir hatta bazen istenmeden büyük hatalar da yapılabilir fakat siz artık belli bir kitleyi arkanıza alarak büyük bir ortam oluşturmuşsunuz ve bu ortamın otoritesini sağlayacak kadar para da kazanıyorsunuz, hala bu saçmalıklar, bu amatörlükler, bu basit ticari oyunlar niye. disiplini sağlayabilecek sayıda profesyonel moderator çalıştıracak paranız mı yok nedir sorun? yaptığınız işe bir bakın. size yazdığım mesajın sonunda da belirtmiştim, yakışıyor mu size? sol frame'i takip edip işinize gelmeyen başlıkları dakika geçmeden sayfalarca geriye atmayı biliyorsunuz ama başlık sahibi neden böyle yapıyorsunuz dediğinde günlerce çıtınız çıkmıyor. tabi verebilecek bir cevabınız yok. yazılı olarak sözlükte böyle bir kural yok. madem başlıkta problem görüyorsunuz silin o zaman sıkıysa. silemiyorum bari gözden kaybedeyim. bu mudur yani? bunun adını biliyor musunuz siz? o kadar alçak olduğunuzu düşünmek istemiyorum doğrusu. şimdi ben bir derdim var'daki şikayetime mesaj eklesem, ısrar etsem ne olacak? üzerinden dünyanın zamanı geçmiş. ya yalnış görmüşsünüz diyeceksiniz ve ben ispatlayamıyacağım bu saatten sonra, ya şikayetiniz gözden kaçmış diyeceksiniz, ya da o zaman dilimindeki moderator şu an da yok diyeceksiniz. silinen entrye itiraz edince de aynısınız siz. gecenin dördünde beşinde saçma sapan bir nedenden entry silersiniz ama itiraz edildiğinde cevap vermezsiniz. hadi ihtiyaç molası verdin bekleyeyim, e hadi büyük abdest olsun biraz daha bekleyeyim ama 2-3 gün bekleyip basit bir enrty için şikayetimde ısrar etmekten utanıp şikayeti kapatmayayım be kardeşim. sözlükte trafik yok, e sen de ordasın ki entryi silmişsin, peki neden cevap vermiyorsun be mübarek. duvarla mı konuşuyoruz, yoksa çoluk çocukla mı?

    he ben bunu sözlüğü sahiplendiğim için,çok sevdiğim için, çok umrumda olduğu için mi yazdım? alakası yok, gram umrumda değil. sadece şu an bolca vaktim olduğu için ve hiç uğraşmadan benim adıma yazdıklarımın kaydı tutulduğu için buradayım. insanların nabzını ölçmek ve arada eğlenmek de işin cabası. yarın birgün açıp baktığımda eskiye dair görüntümü veren bi aynam olsun, eski beni görebileyim tek faydası bu olur bana. fakat benim gibi ortamla işi gücü olmayan birini bile sinirlendirebiliyorsa bu yönetim, benim gibi takılma statüsündeki biri bile bu kadar haksızlığa uğruyorsa, eminim burayı seven, sahiplenen, devalı aktif olan yazarlar neler çekiyordur.

    son olarak duvara anlatıyorsun birader diyenler olabilir. ben bunu karşımda bu işi ciddiye alan yöneticiler topluluğu olduğunu düşünerek mi yazdım? tabi ki hayır. fakat tek bir kişi dahi olsa, bu oluşumun bekası için kafa yoran birisi vardır ve belki okur diye düşünüyorum. zall mıdır nedir bir kurucu var sanırım, belki o, belki ciddi sorumluluk yüklenmiş veya üstlenmiş birisinin kulağına küpe olur. he zaten olayını ciddiye alan bir kişi dahi yoksa haklısınız boşa konuştuk o zaman, sağlık olsun.
    3 ...
  32. korunmadan sanal ilişkiye girmek

    ?.
  33. hukuki.net forumlarındaki bilişim hukuku forumunun altında bulunan sabitlenmiş konu başlığı. türkiye'nin en populer hukuk portalında ciddi bir konuda araştırma yaparken böyle bir başlığı hem de sabitlenmiş şekilde gördüğünüzde ister istemez şaşırıyorsunuz.

    http://www.hukuki.net/for...y.php?28-Bili%FEim-Hukuku
    0 ...
  34. kendimi ispatlamak zorunda değilim

    ?.
  35. kendini ispatlamak, kendini kabul ettirmek için kıçını yırtan boş insanın beceremeyeceğini anlayınca başvurduğu kaçış cümlesidir.

    (bkz: emmagoldman/#10306831)
    1 ...
  36. ayşe sucu

    1.
  37. türban hakkındaki düşünceleri yüzünden görevinden alınan Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Merkezi Faaliyetleri Müdürü.
    --spoiler--
    Kulislerde Sucu'nun başörtüsü konusundaki yaklaşımı ve örtünme şekli nedeniyle görevden alındığı iddiaları konuşulurken, Diyanet işleri Başkanlığı olayı "yeniden yapılanma" olarak gerekçelendirdi. Görevden almanın, Diyanet işleri Başkanlığı'na Mehmet Görmez'in atanmasından hemen sonra gerçekleşmesi dikkati çekti. Merkezin kuruluşundan beri 14 yıldır birlikte çalıştıkları Sucu'nun görevden alınmasına tepki gösteren Kadın Merkezi Faaliyetleri Yönetimi'nin pazartesi günü toplu istifalarını açıklaması bekleniyor.

    Diyanet Vakfı Kadın Merkezi Faaliyetleri Müdürü Sucu'ya dün öğleden sonra görevden alındığına dair tebligat yapıldı. Yönetimini çoğunlukla kadınların oluşturduğu merkezde ve Diyanet teşkilatında görevden alma kararı şaşkınlık yaratırken, kulislerde, 1996'da merkezi 20 kişiyle birlikte kuran ve 14 yıldır başkanlığını yürüten Sucu'nun, başörtüsü konusundaki yaklaşımı ve örtünme şekli nedeniyle görevden alındığı iddiaları yayıldı.
    Kadın Merkezi Faaliyetleri Başkan Yardımcısı Vildan Karabulut, görevden alma gerekçesi ve görevden alma yöntemi konusunda rahatsızlık duyduklarını belirterek, toplu istifa sinyali verdi. Karabulut, yeni Diyanet işleri Başkanı Görmez'le Sucu arasında bir sorun yokken neden böyle bir tutum sergilendiğine anlam veremediklerini söyledi.

    Ayşe Sucu, son olarak, CHP'nin sıcak baktığı "Butto modeli" başörtüsü takması ile dikkati çekmişti.
    1996'da kurulan ve 12 bin üyesiyle Türkiye'nin en büyük kadın kuruluşu olan Diyanet Vakfı'nın Kadın Faaliyetleri Merkezi Başkanı Sucu, kısa zaman önce "Türban islam'ın önşartı değildir" sözleriyle dikkati çekmişti.
    --spoiler--
    http://www.milliyet.com.t....2010/1330718/default.htm
    0 ...
  38. uzun ince

    1.
  39. (bkz: fight club/#10299180)
    ironi yaptığını düşünmek istediğim yazar arkadaşımız. yoksa kendi deyimiyle zavallı.*
    1 ...
  40. boğan başlıklar

    ?.
  41. gördükçe yeter lan çektiren başlıklar.
    0 ...
  42. kadın erkek hak eşitliği

    ?.
  43. kadınla erkek arasındaki diğer hususlarda sidik yarıştırmayı bırakıp, üzerinde düşünülmesi ve eşitlenmesi gereken tek konudur.
    0 ...
  44. kararsız geceler

    ?.
  45. klibi tam bir ünlüler geçidi olan, ercan saatçi parçası.

    http://www.youtube.com/watch?v=Dulr6Yt2lyg
    0 ...
  46. istanbul yosmaları

    1.
  47. sarı kart görmem lazım oğlum

    1.
  48. kim sünnetli kim sünnetsiz

    1.
  49. ertuğrul özkök'ün 15.07.2007 tarihli sünnetin tarihi konulu köşe yazısının başlığıdır.

    Kim sünnetli, kim sünnetsiz

    MiLATTAN Önce 2000 yılında, Terah adlı bir lider, başında bulunduğu kabilesini, Fırat Nehri'nin kuzeyine geçirip bugünkü Türkiye topraklarına soktu.

    Terah, Asurluların zulmüne uğrayan bir Yahudi kabilesinin lideriydi.

    Yanında oğlu ibrahim ve gelini Sara ile torunu vardı.

    Kabile, Harran Ovası'na yerleşti.

    Terah bir süre sonra öldü ve yerine oğlu ibrahim geçti.

    işte o günlerde ilginç bir olay meydana geldi.

    ibrahim bir gece, Tanrı Yehova'yı gördü.

    ibrahim'in, "Yehova"yı görmesiyle tek tanrılı dinlerin ilki olan Yahudilik doğdu.

    Tanrı Yehova o gece ibrahim'e bir emir verdi, bir de vaatte bulundu.

    Verdiği tek emir şuydu:

    "Seçilmiş halkın bütün erkekleri, doğumlarının sekizinci gününde sünnet olacaktır."

    Vaat ettiği şey ise onlara ait bir topraktı.

    ibrahim o günden itibaren Hazreti ibrahim olacaktı.

    Peki Hazreti ibrahim neden, erkeğin bir organının kesilmesi gibi bir geleneği başlatmıştı?

    Cevabı basitti.

    Çünkü başında bulunduğu insanları "seçilmiş bir halk" olarak görüyordu ve onları bir şekilde öteki insanlardan ayırmak gerekiyordu.

    "Sünnet" böyle doğdu.

    * * *

    Yahudiler 400 yıl boyunca, Hazreti ibrahim'in koyduğu kurallarla yaşadılar. Ancak Milattan Önce 1600 yılında, o bölgelerde kuraklık ve açlık başlayınca Mısır'a göç etmek zorunda kaldılar.

    Bu göç sırasında başlarında Hazreti Yusuf vardı.

    ilk dönemlerinde Mısır Firavunları onlara çok iyi davrandılar.

    Sonra ne olduysa, Yahudiler birden köle muamelesi görmeye başladılar.

    Hatta yeni doğan bütün erkek Yahudi çocuklarının öldürülmesi emredildi.

    O günlerde Levi isimli bir Yahudi, aynı kabileden bir kızla evlendi ve bir erkek çocukları oldu.

    Çocuğun adı Musa'ydı.

    Çocuklarını üç ay boyunca sakladılar, ancak tehlike büyüyünce annesi, Musa'yı bir sepete koyarak Nil Nehri'ne bıraktı.

    Firavun'un kız kardeşlerinden biri çocuğu buldu ve ona baktı.

    işte bu çocuk büyüyünce, Yahudilerin en büyük peygamberi olan Hazreti Musa oldu.

    Tahmin ediyorum, benim aklıma gelen soru sizin de aklınıza gelmiştir.

    Dini gereği "sünnetli" olan bir Yahudi çocuğu, nasıl olup da tanınmamış ve kurtulmuştu?

    Yahudilerin bütün erkek çocukları öldürülürken, o nasıl korunmuştu?

    Bu sorunun cevabı, tek tanrılı bütün dinlerin açıklanması güç gerçeklerinde yatıyor.

    Hazreti Musa kurtuldu, çünkü sünnetsizdi. Sünnetsiz olduğu için büyük bir ihtimalle Mısırlı çocuk sanılmıştı.

    Yani onu "seçilmiş halkının" en büyük peygamberi haline getirecek olan şansı, dininin ilk emrini yerine getirmemiş olmasıydı.

    * * *

    Tek tanrılı dinlerin "sünnet" hikáyeleri bundan ibaret değil elbet.

    Hıristiyan áleminin en büyük peygamberi Hazreti isa'dır.

    Ama Hıristiyanlığı din haline getiren kişi "Aziz Paul"dur.

    Aziz Paul'un, isa'nın ölümünden sonra bütün Hıristiyan álemini bir araya toplamak için verdiği ilk emirlerden biri neydi?

    "Sünnet olmamak..."

    Çünkü, kurduğu dinin halkını, ancak bu yolla Yahudilerden ayırabileceğini düşünüyordu.

    Ama şu ilahi kadere bakın ki, Hıristiyan dininin en büyük peygamberi Hazreti isa sünnetliydi.

    Çünkü Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, Yahudi bir insan olarak çarmıha gerilmişti.

    Sünnetli Yahudilerin peygamberi sünnetsiz, sünnetsiz Hıristiyanların peygamberi ise sünnetliydi.

    * * *

    Bu bilgileri, geçen hafta "Yahudiler, Tanrı ve Tarih" isimli bir kitapta okudum.

    Kitabı kapattıktan sonra bazı sorular aklıma takıldı.

    Erkek çocukların "sünnet" olması ádeti Müslümanlığa nasıl girdi?

    Ve ikinci soru?

    Hazreti Muhammed sünnetli miydi?

    Bu soruyu da bilen birine sordum.

    Cevabı şu oldu:

    "Hazreti Muhammed'in sünnetli doğduğuna inanılır."

    (*) Max I. Diamont: "Jews, God and History", New American Library, 2003
    2 ...
  50. 11 aralık ahmet kaya yı anma etkinliği

    ?.
  51. bir çok sanatçı ve siyasetçinin katılacağı etkinlik 11 Aralık 2010 tarihinde Lütfi Kırdar Kongre Sarayı'nda gerçekleşecek. başbakan recep tayyip erdoğan ve hrant dink'in eşi rakel dink'in de katılacağı etkinlik, ahmet kaya'nın eşi gülten kaya'nın sahibi olduğu gam production tarafından tertip ediliyor.

    http://haber.gazetevatan....-acilimi/345249/9/Siyaset
    1 ...
  52. o kalemler kırılır

    ?.
  53. ibrahim tatlıses'in, "küçük .rospu" sözünü eleştiren balçiçek ilter'e telefon vasıtasıyla ilettiği tehditvari sözleri.

    http://haber.gazetevatan....r-kirilir/342846/11/Haber
    2 ...
  54. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük