müthiş keyiflidir ve insana şanslı olduğunu hissettirir. kaldırımda yürürken yoldan geçen araçların çamur sıçratması stresine maruz kalmadan, radyonun sesi silecek sesine karışır, öyle yolda akar insan.
"hayatta hiç keşkelerim olmadı.", "hayatta yaptığım hiç bir şeyden pişman olmadım, hepsi iyi ya da kötü birer tecrübe benim için." diyen insan kadar yalancının önde gideni yoktur. yahu arkadaşım, en basitinden bir mağazadan çıktıktan sonra, keşke şunun siyahını alsaydım, dediğin de mi olmadı? herkes hayatının bir döneminde bir şeyleri yapmamış olmayı, ya da daha farklı bir şekilde gerçekleştirmiş olmayı istemiş, pişman olmuştur. insan bu neticede. boş yere kendimizi kandırmayalım. bu cümleler özellikle büyük pişmanlıkların ardından söylenen yalnalardır zaten.
bayansanız eğer beraberinde bir yığın avantajı getirir. erkeklerde kısa boya hiç değinmedim farkındaysanız çünkü hiç bir güzel yanı yoktur, kenara çekilebilirler. neyse gelelim kısa boylu hanım kızlarımıza. efendim şöyle ki;
anneniz uzanılması gereken yerlere (perde asmak gibi) sizi koşturmaz.
erkek arkadaşınızdan uzun olma tedirginliği yaşamadan apartman, dolgu, sivri topuk giyip kırıtabilirsiniz.
yine aynı erkek arkadaşla beraber yatakta bir pire misali ordan oraya uçabilir, kazulet gibi yatağı boylu boyunca kaplamazsınız.
alışveriş esnasında, sırf boydan kurtarması bir büyük beden almak zorunda kalmazsınız.
uzun boyun getirdiği fırıncı küreği gibi ayaklara hiç bir zaman sahip olmazsınız.
bugüne kadar tattığım en lezzetli biradır. en unutamadığım ise heineken experience müzesini gezerken ikram ettikleri taze taze bardağıma doldurulandır. *
son zamanlarda üç büyüklerin abuk sabuk maç skorları sebebiyle bir türlü tutturamadığım. bir zevkim vardı şöyle elime gazeteyi alıp, sağı solu tükenmez kalemle karalayıp, öf püf edip kuponu yatırmaya gitmek ya da mahallede kuponu yatırabilecek potansiyel velet bulmak gibi, bu seneki lig bütün hevesimin içine gitti. bundan sonrası için avrupa liglerine ağırlık vermek farz oldu.
catering konusunda ciddi adımlar atması gereken havayolu şirketi. son iki yıldır belirli aralıklarla yurtdışına bu havayolu ile uçuyorum. verdikleri akşam yemekleri, sabah kahvaltıları hep aynı ve beş para etmez. hele kahvaltıda omletin üzerine yapışık şekilde gelen içinde yumurta sarısı kaşar olan tostları size daha o anda evinizi özletir.
maça saatler kala hala twitter'de takılan takımım oyuncusu.
şu takımda bir türlü disiplin kurulamadı arkadaş. aziz başkan şu oyuncuların twitter sevdasına bir çözüm bulsun artık. adam antreman yapacağına internette yeni ergen gibi eğlencelik peşinde.
o ilk dakika içinde iki olasılık vardır, kendimden biliyorum.
birincisi: "oh be sonunda bitti, üstümden yük kalktı, keşke daha önce ayrılsaymışız, neden çekmişim bunca zaman, salak kafam, gelsin yiğidolar, holeeey!"
ikincisi (ki bu daha sık gerçekleşir): "hö? nası ya? yok len iki gün sonra arar o beni, daha önce de ayrıldık kaç kere. ama bu sefer öyle değil, aramaz beni bu şerefsiz, al işte mutlu olmuştur inşallah, kesin aldattı beni eööüğğğğğ, anneeeeeeeğğğğ, ühü ühü ühü, biz x'le ayrıldık, bitti işte, napçam ben şimdi, gidiyim bileklerimi kesiyim mi he anne, öüğğğğ!!"
ilkini diyebilenlere hep imrenmişimdir. hiç bir zaman geniş bir insan olamadım be sözlük.