denize işemek pisliklik falan degil utanilcak bir sey de degil, denize copunu atiyosan utan.
hatta denize işemek yararlidir ve zararsizdir
buyrun: http://www.evrimagaci.org/fotograf/109/6285
sıfırdan başlamak albümünü çok severim. orda anlattıklarını çok yakın hissetmem yüzünden mi bilemem.
çocukluğum parçasındaki ses tonu nasıl gerçek, nasıl içten. 1 ara siyah kedi parçasını kısa öykü haline dönüştürmeye kalkıştım baya aynısı olduğu için yalan olmuştu oda.
devamlı üstüne ekleyerek ilerliyo, tavrından ve tarzından ödün vermeden.
snippet ile birlikte albüm satışıda başladı. 3 farklı ödeme yöntemi ile satın alabilirsiniz. he 1 de ayrıca yakında şehir şehir gezip elden satıcak ki henüz planlanmamış nerelere gideceği, oda yakında.
indigo - Sokak Köpeği albümü enstrümantaller ile birlikte çift CD olup, bedeli 20 TL'dir. Satın almak için öncelikle üç adet ödeme yönteminden size uygun olanı seçip, ödemeyi yaptıktan sonra http://www.indigokarsiyaka.com üzerinden ulaşabileceğiniz formdaki gerekli bilgileri doldurmanız yeterli olacaktır. Kargo ücreti alıcıya aittir.
Eğer ATM üzerinden ödeme yapacaksanız;
Herhangi bir Finansbank ATM'sinden
4987 4939 3117 0175
No.'lu hesaba,
Eğer EFT yoluyla ödeme yapacaksanız;
TR80 0011 1000 0000 0060 1445 97
IBAN numarasına,
Eğer Paypal üzerinden ödeme yapacaksanız;
indigokarsiyaka@gmail.com
mail adresine ödeme yapabilirsiniz.
Ayrıca Sokak Köpeği albümüyle birlikte indigo'nun önceki 6 albümü tekrar basılmıştır. http://www.indigokarsiyaka.com üzerinden ulaşabileceğiniz formdan ücretlerini öğrenebileceğiniz albümlerin eğer istiyorsanız ödemelerini yaptıktan sonra Sokak Köpeği'ni sipariş ederken onları da gerekli yerde işaretleyebilirsiniz. Formu bir kez dolduracağınızı ve hangi albümleri almak istediğinize karar vermeden sipariş işlemini yapmamanız gerektiğini unutmayın. ATM üzerinden ödeme yapma hakkında bilgi sahibi olmak için açıklamalarda linkini bulabileceğiniz "'Mutsuz' nedir, ne değildir, nasıl alırım?" isimli videoyu izleyebilirsiniz. Herhangi bir sorunla karşılaşırsanız indigokarsiyaka@gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.
merakla beklediğim dizi. senarist, oyuncular, yönetmen behzat ç. den bildiğimiz harika insanlar haliyle insan onlardan mükemmel bir iş bekliyor.
breaking bad uyarlaması olarak gördüm ancak işin aslı öyle değil. erdal beşikçioğlu röportajında -breaking bad uyarlaması iddiası hakkında- "amcalar oynamış çok da güzel oynamış bir daha oynamanın ne anlamı var" diyor ve uyarlama dizi olması hakkında nokta vurulmuş oluyo.
özgün bir iş olacak. insan, insanın doğası ve adalet kavramlarıyla ilgileniliyor yine alışılmışın dışında bir dizi. ismi de bu yüzden 46.
-insanın kromozom sayısı-
erdal beşikçioğlu, çift ruha sahip bir genetik profesörünü oynuyor. teaser bize her ne kadar bir intikam alınacağı izlenimi yaratsa da salt intikam üzerine işlenmeyecek sanırım. behzat ç. den sonra hiçbir türk dizisi seyretmedim o yüzden haftalarını kovalayacağımız bir diziye hasretim. beklenti yüksek.
toplumdaki ahlaksızlaşmanın, terbiyenin bozulmasının sorumluluğu nasıl behzat ç. nin olabilir merak unsuru. acaba dediğine kendi inanıyor mudur?
hatta ankaraya gitmeyen insanları ankaralı gibi konuşmaya ittiğini söylerek kültürel emperyalizm uyguluyor demesi ne kadar sığ ve dar görüşlü olduğunu kanıtlıyor.
mcdonals, coca cola veya burger king hakkında ne düşünüyordur acaba? ankara dışında yaşayan ve ankaralı olan insanlara da sen benim yanımda ankaralı olarak konuşamazsın bu kültürel emperyalizmdir diyor mudur acaba?
dünya nüfusunun %1 lik kesiminin geliri, dünyanın toplam nüfusunun %99 una eşit.
buyrun size sosyalizme karşı savunduğunuz mülkiyet dünyası. aradaki bu uçurumun 'yanlış politikalar' sonucu oluşması mümkün değildir. kapitalizm, emeğin sömürüsüdür. enerji-petrol tesislerinde çalışanların emeğinin karşılığı bir miktar paradır. buna karşın enerji ve petrolün insana satışıyla döngü sağlanır. insan aslında modern köledir, ücretli köle.
çok uluslu şirket yöneticisi veya sahibi değilseniz 'insanın doğasına en uygun sistem kapitalizmdir' demeyiniz veya insanı köle olarak görmüyorsanız.
öncelikle bir aşırı dindar bir insanın yobaz olmasını anlıyorum artık çok şahitlik ettiğimden alışkınım.
ama ateistin de yobazlaşması durumu var ki beni bitiriyo.
yahu ortada savunduğun bir görüş var insanları 1 tarafa çekmek için 'muhammedin 9 yaşında karısı var işte peygamberiniz bu' gibi 1 örnekle ikna edebilceğini sanmıyorum. empati yap bence dindar bir yobazla aynısın.
'kendi haklılığımı nasıl kanıtlıcam lan ben' diyosan az evrim ağacına bak onlar ne yapıyor sen ne yapıyorsun?
ezhel in yeni dinlediğim 1 parçası. indigo nun ayrılığı atlatamamış insanlar açmasın günü zehir olur uyarısına karşın açtım parçayı.
gerisi bok. dinleyin,
uyarıyı.
indigo nun 7nci albümü.
gün içinde görülen ancak kendisiyle göz teması kurulmayan birisinin öyküsünü anlattığı albüme sokak köpeği ismini verdi.*
yaklaşık 1ay önce albüme ismini veren parçanın klip tanıtımı yayınlandı en sonunda bugün ise 10.12.15 - 19.12 itibari ile youtube da yayınlandı. tam olarak ne dediğini anlamak için mutlaka açın dinleyin. albümün ise çıkmasına çok az kaldığı haberini twitter hesabından aldık.
demişler ki;
"Bu işgal ve kitlesel soykırım ortamında, 1 mart 2009’da doğdu Alakır Nehri Kardeşliği; ‘inandığımız gibi yaşamadığımız sürece, karşı çıktığımız düzen kadar ikiyüzlü oluruz!’ desturuyla. Sevgi, barış ve kardeşlik içinde, özgürlük ve yaşam mücadelesi veren A.N.K, başını kaldıranların birlikteliğidir. Başını önüne eğecek hiçbir düşünce ya da eylemi olmayanların kardeşliğidir."
alakır vadisi'nin sınırları belirlenmiş, vadi talan edilmiş, ağaçları kesilmiş. vadide yaşamayan birilerine 49 yıllığına 'kullanım hakkı' tanınmış. böyle bir ortamda oluşmuş alakır nehir kardeşliği.
alakır vadisini yok edecek hes projelerine karşı masrafları karşılayabilmek için 'alakırın sesi' müzik albümünü çıkarmışlar. -ve yakın zamanda da alakırın sesi 4. müzik albümünü çıkardılar-
alakır vadisinde yaşamı savunan bir çifti cnntürk yeşil doğa programında tanıdım. derelerin özgür akmasını savunan, doğanın sermaye uğruna peşkeş çekilmesine karşı olan bu çiftin evlerine ateş açılmış hes aşkı yüzünden canları hiçe sayılmıştır. (kimin/kimlerin yaptığı bellidir)
program için: https://www.youtube.com/w...VWbg&feature=youtu.be
sunucu çok güzel özetlemiş aslında 'doğanın tadını çıkartırsanız, onu korumayı başarırsınız neden korunması gerektiğini daha iyi anlarsınız.'
berna laçin'in küba ziyareti sonrası yazdığı yazı. "Kübayı anlamak için 'Küba'da neler yok' bakmak gerek..." gerek demiş.
az çok biliyoduk da ayrıntısına sayesinde inmiş olduk.
yazının tamamı şöyle:
Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için... Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası. Rom, puro, dans-müzik ve neşe... Buram buram “gerçek” zenginlik... Küba’yı anlamak için Küba’da neler yok bir göz atalım.
“Çocuğum ne olacak” korkusu yok
insanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde. Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor. Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.
Sağlığın için endişelenmek yok
11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!
Açlık yok
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?!
işsizlik yok
Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.
Sokakta yatan evsiz yok
Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.
“Kadına şiddet” yok!
Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok. Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok. Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş. Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar. “Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.
Boşanma yok
Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.
Ter kokan kimse yok
Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.
Eğlencesiz gün yok
Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.
Tarlalarda organik olmayan gıda yok
Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.
“Kazık yemek” korkusu yok!
E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi. Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.
Para yok!
Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi! Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!
Reklâm tabelası yok
Asla yok. O yüzden Küba sokaklarını fotoğraflamak gibisi yok gerçekten.
nitelikli cinsel saldırıya 'suç' denilebilmesi için vücuda vajinal, anal, oral yoldan organ veya cisim sokulmasını oluşturur.
cisim diyorum çünkü vibratör, jop, sopa, salatalık ve benzeri neyse onlarda penis sokulması gibi eşdeğerdir fark yoktur.
suçun cezası ise 12 yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezası. tam olarak resmi bi yerde görmedim anca özgecan davası bugün sonuçlandı ve ahmet suphi 'nitelikli cinsel saldırı ve canavarca hisle öldürmek'ten ağırlaştırılmış mühebbet almış.
tabii, söylediğim özgecan davası sonucu verilen ceza sizi yanıltmasın şu suçun cezası bu ülkede tam anlamıyla uygulanıp/uygulanmadığı ciddi şekilde sorgulanması gerek.