Anladığımı düşünmüyor musun? Var olmayı boş yere hayal etmek. Öyleymiş gibi görünmemek, gerçekten olmak... Uyanık olduğun her an. tetikte... Başkalarına karşı sen ile yalnızkenki sen arasındaki uçurum. Baş dönmesi ve sürekli açlık, açığa vurulmak için. içinin görülmesi için... Hatta parçalara ayrılmak ve belki de tümüyle yok edilmek için. Sesin her tonu bir yalan, her davranış bir aldatmaca, her gülümseme aslında yüz ekşitme. intihar etmek mi? Oh, hayır. Bu çok çirkin. Sen yapmazsın. Ama hareket etmeyi reddedebilirsin. Konuşmayı reddedebilirsin. O zaman en azından yalan söylemezsin. Böylece düşünceye dalıp, kendi içine kapanabilirsin. Artık rol yapmaz, herhangi bir maske takmaz ve yalancı davranışlarda bulunmamış olursun. Sen öyle sanırsın. Ama gerçek inatçıdır. Saklandığın yer su geçirmez değildir. Yaşam dışarıdan sızar içeri. Ve tepki vermek zorunda kalırsın. Hiç kimse de bunun gerçek olup olmadığını, sen içten misin yoksa yapmacık mısın diye sormaz. Bu soruların önemsendiği tek yer tiyatrodur. Hatta orada bile fark etmez. Seni anlıyorum Elisabet. Kendini bırakmanı, hareketsiz kalmanı, hayali bir sistem içinde apatiye girmeni anlıyorum.
(bkz: persona) (bkz: ingmar bergman)
Özellikle nişan- söz merasimlerinin, instagram takipçi kutlamalarının, baby showerların olmazsa olmaz dekoru. Doğum günü partilerinde gördüğümüz rakam folyo balonlar var bir de.
Bi tarafımla güldüğüm hede. Hayatınıza aldığınız kızları tanıyamamanın cezasını sözüm ona Kalitesiz olarak tanımladığınız yeni nesil kızlardan çıkartamazsınız arkadaşlar.
daha fazla canını sıkmak istemediğiniz insanların bunu istenmemek ve nankörlük olarak algılamasıdır. Kendinize laf anlatamazken diğerlerine laf anlatmaya çalışmak hiç de kolay şey değildir.