stefin spilborgun yahudi temali ilk filmi. ikincisi icin munich
halen surdurdukleri filistin zulmunu hakli cikartmaya calistiklari fikrini veren her on yilda bir olmazsa olmaz diye cevrilen yahudi soykirim filmelrindne birisidir. 2009 oscar odullerinden yine ayni temadna oscar i kapmayi basardilar
14 temmuz pazartesi sabah gazetesinde yazı yazmayıp tatil gunu olan lakin hem 15 temmuzda hem de 16 temmuzda sabah gazetesinde köşe yazıalrını göremeyince kovuldu mu acaba dedirten yazardır?
Sport Day gazetesi, tarafından asagıdaki yazıda anlatılan futbolcudur.
Ulkemize gelen yıldız oyuncuları irdelememiz lazım. kimi ünlü futbolcunun emeklilik ikramiyesi için geldiği katar haline gelmemek için futbol dünyamızı ileriye götürecek şekilde değiştirmemiz gerekiyor. Futbol federasyonu da bu konuda çalışmalar yapmakta oldugu soyleniyor.
şimdi gelelim roberto carlos gerceğine. Brezilyanın dunya futboluna armagan ettigi ünlü futbolculardan birisidir. kariyeri real madrid ve brezilya milli takımları formasıyla kazandıgı basarılarla doludur.bu gercekleri her bilinçli futbolsever kabul etmektedir.
real madrid, yeni sezonda onu gormek istemedigini ilettiği zaman fenerbahceye imza attı. her sene fenerbahceye transferi gazete baslıklarında verilmekteydi. sadece 1 sene evvel kesin fenere geldiği yazılıp çizilmişti.
dogruya dogru; hangi futbolcu lüks yasam tarzını, el üstünde tutuldugu bir dunyayı ozellikle kupa kaldırması kesin bir yıldız toplulugu olan takımı bırakıp gelir ki?
cevap: sadece istenilmediği yerde durmamak için.
Ulkemize gelen yabancıların yasattıgı sorunların en beterlerinden birisi olarak karsımıza cıkabilirdi. (bkz: yabancı futbolcular sorunsalı)
asagıdaki aslında cogu futbolseverin düşündüğünü barındırmaktadır. bir beşiktaş taraftarı olarak aynı seyi rüştü rencber için düşüyorduk. koskoca senede ikinci yarıda oynana trabzonspor macıyla gercek rüstüyü gorebildik. 34 lig macı 4 sampiyonlar ligi öneleme, 6 sampiyonlar ligi maçı, sanırım 5 federasyon kupası maçı yer alıyor beşiktasın portfoyunde gerisini siz hesaplayın. aynı seyler fenerbahce-roberto carlos ilişkisi için de gecerli.
fenerbahce forma satıslarıyla zaten maliyeti kurtarıyor, fenerbahce zengin kulüp, roberto carlos kendisini önemli maçlarda gösteriyor diye dusunulebilir.
"fenerbahcenin hangi maçlarında roberto carlos iyi oynadı ve fenerbahcenin kazanımları nelerdir" sorunsalı ortadadır.
değişmesi gereken aslında ulkemiz futbolu ya da futbol dünyasından çok ona prim veren futbolsever kitlesidir.
--spoiler--
Roberto Carlos'u iğnelemekten geri durmadı. "O... Artist" başlığını kullanan gazetede, Brezilyalı ünlü yıldız için şu ifadeler yer aldı:
"34 yaşında, emekli maaşını almak için istanbul"a gelen Carlos, 3 milyon euro gibi senelik maaşı var. Fenerbahçeli taraftar, 15 Şubat'tan beri onu statta göremedi. Çünkü devamlı sakat. En büyük maçlarda da Teknik Direktör Zico'yu çıplak bıraktı. Allah'tan son maçta kız arkadaşıyla birlikte stattan geçti de, Zico onu görmüş oldu!"
--spoiler--
danımarkanın ender yetiştirip dünya futboluna sundugu nimetlerinden birisidir. futbolcuların doğup yetiştigi bir aileye mensup olup barcelona altın yıllarında görev yapmıştır.
futbol oynarken kazandıgı basarı, tecrübe ve yetenekleri teknik adamlığına da taşımayı bilmiş ve getafe basında bunu göstermiştir. gelecekte futbol dünyasında adından söz ettirecek teknik adamlardan birisi olacagı aşikar.
adnan polat'ın galatasarayın başına getirebilmesi için paradan cok hangi transferleri gercekleştirebilecegi önemlidir. zira kendisini bir marka haline getirebilmesi için bir kaç iyi futbolcuya ihtiyacı olacaktır.
dolayısıyla hakan şükür, ümit karan gibi asların oyun tarzını yansıtabilecekleri bir maç olacaktır *. hakan şükür'ün kendini göstereceği, galatasaray'ın kesinlikle kazanacagı maçtır.
cunku oyuncular feldkamp gittigine gore artık istedigimiz gibi oynayabilir, göz doldurabilir, prim kazanabiliriz anlayışındalar. üstelik karşılarında adnan polat gibi bir açık çek duruyor.
4 nisan 2008 günü canlandırılan ıssız adaya düşme, yeşilçamdan bir film çekim sahnesi konualrıyla bizi gülme krizine sokan programdır. dost elverin canlandırdıgı jön rolü ile kırık gecirmiştir. mubarek sanki ediz hun ile cuneyt arkin kokteyli.
beşiktas'ın yeni sezon için yapacagı transferlerdir.
fotomacın verdigi habere göre Ertuğrul Sağlam'ın Ümit Milli Takım'dayken izlediği Ceyhun Gülselam ile Mevlüt Erdinç için harekete geçen Beşiktaş'a iki genç yıldızdan da olumlu yanıt geldi. Underachting ve Sochaux'dan olumlu yanıt alan Kara Kartallar Gurbetçileri sezon sonunda resmen Kartal yuvasına katacak..
eduardo cisse ise eve dönüş için gün sayıyor. özellikle marsilya kulubü ısrarcı oldugu haberlerde yer almaktadır.
--spoiler--
Arçelik tarafından yapılan açıklamaya göre, Beko Elektronik A.Ş. nin alba ile ortaklaşa aldıkları grundig elektronik şirketinde, Aralık 2007'de yüzde 50 Alba hissesini de satın almasıyla başlayan süreçte, Grundig Multimedia B.V. ve Grundig markasının tek sahibi olmasının ardından ticari ünvanını, Grundig Elektronik A.Ş. olarak değiştirmiştir.
--spoiler--
ekonomi
iktidara gelen yeni yönetimin hem politikalarına destek olması hem de kendi burjuvazisini yaratma psikolojisiyle iktidar politikası haline getirdigi bir dizi işlemler bütünüdür.
aşağıdaki yazıda da okuyacagınız gibi herhangi bir devletin her daim ayakta bulunan milyarderleri gibi dönem dönem ortaya cıkan, iktidarın kollamasıyla gücüne güç katıp iktidarın el değiştirmesiyle düşüşe başlayan milyarderleri yahut her yeni iktidar sırasında azar azar elini güçlendiren yavas yavas agır adımlarla yukarı cıkan milyarderleri bulunmaktadır.
uzan ailesi ise tam bir istisna oalrak tüm sınıflara örnek olabilecek cinsten bir milyarder haline gelmiş ancak sonucları ülkemiz açısındna degerlendirildiginde felaket olmuştur.
bunun yanında lokal bölgeleri birer devlet olarak incelersek yerel belediyelerle sıkı fıkı olan kişilerin de aldıkalrı ihalelerle birer zengine dönüştügü aşikardır.
ister iktidar-işbirlikçi ilişkisi ister iktidar-destekçi ilişkisi olarak adlandıralım ülke yahut yerel bazlı farketmeden kendisine yakın kişilere verilen ihale, özel teşvikler ve önünü açma politikası yöntem kısmının bilinen kısımlarıdır.
--spoiler--
Forbes dergisine göre, dünyanın ikinci en zengin insanı Meksikalı Carlos Slim'dir.*
Slim, servetini kendi kazanmadı. Meksika telekom şirketini, rekabet ortamı yaratmadan özelleştirerek onu Meksika hükümeti zengin etti. Telekom şirketini ele geçirdikten sonra Slim tarifelere Meksika gibi yoksul bir ülkede aşırı sayılabilecek oranlarda zam yaptı.
Bunlar size bir şey hatırlatıyor mu?
Piyasayı serbestleştirmeden telekom şirketi özelleştiren bir diğer ülke Türkiye'dir. Mimarı da AKP hükümeti.
Rekabet ortamı yaratmadan telekom özelleştirmesi yapmak, devlet tekelinin yerine bir özel sektör şirketi ikame etmek, devlet eliyle trilyoner yaratmaktır.
Rekabet ortamı yaratmak, tarifelerin mümkün olduğu kadar düşük, hizmetin kaliteli olması için değişik oyuncuların telekom hizmeti vermesini sağlamak demektir.
Meksika hükümeti hiç olmazsa Meksika telekom şirketini bir Meksikalıya verdi. Kasım 2005'te özelleştirilen Türk Telekom'un yüzde 55 hissesinin alıcısı Suudi-Lübnan ortaklığı Oger Telecoms'du.
Kapitalistlerin çıkarını korumak!
AKP hükümetini esas bu ve buna benzer hareketlerinden dolayı değerlendirmek ve hakkında hüküm vermek lazım. Ama fikir önderlerinin çoğu ekonomik konuları anlamaktan uzaktır. Onun için AKP ile ilgili tartışma laiklik/dincilik gibi konulara münhasır kalmakta, ekonomik alanda doğrudan yapılan sapmalar gözden uzak kalmaktadır.
Her kapitalistin rüyası rekabeti ortadan kaldırıp tekel kurmaktır. istenen fiyatı belirleme avantajı en iyi tekel durumunda elde edilir.
Ama hükümetin görevi kapitalistlerin değil, tüketicilerin çıkarlarını korumaktır.
O zaman AKP hükümeti Suudi/Lübnan ortaklığına tekel ortamını neden hazırlamış olabilir?
Diyeceksiniz ki "Ne dırdır edip duruyorsun, Telekom özelleştirilmesi şeffaf bir biçimde herkesin gözleri önünde televizyonda yapıldı."
Doğrudur. Açık artırma yapıldı. En çok parayı ödeyen kazandı. Ama ne özelleştirilmeden önce ne de sonra telekom sektörü liberalleştirilmedi. Rekabet yaratılmadı. Küçük operatörlere hayat hakkı tanınmadı. Kablo gibi alternatif telekom araçları devlet elinde öldürüldü. Sektörü düzenlemek üzere kurulan Telekomünikasyon Kurumu görevini yapabilme gücünden mahrum bırakıldı.
Tüketicinin aleyhine bir durum
Bütün bunların sonucunda da tüketiciler telekom hizmetlerinde vermeleri gerekenden çok ücret ödüyorlar. Aldıkları hizmetin kalitesi ve sürati düşük. Özelleştirmeyi kazanan şirket de vaat ettiği kadar yatırım yapmadı.
Rekabetin mantığı rekabeti ortadan kaldırmaktır. Ama bu mantık kapitalistler için geçerlidir. Devletler için değil.
Telekomda tüketicinin açıkça aleyhine olan, Avrupa Birliği prensiplerine aykırı olan bu durumun sürdürülmesinin nedeni ne olabilir?
Bu ve yarınki yazımda hatırlatacağım bazı başka soruları sorup cevaplandıracak kurum kaldı mı Türkiye'de, basından başka?
* 1) Warren Buffet (spekülatör), 62 milyar dolar, 2) Carlos Slim Helu, 60 milyar dolar, 3) Bill Gates (Microsoft), 58 milyar dolar.
--spoiler--
4 nisan 2008 tarihli mmiliyet gazetesi Metin Münirin köşesinden alıntı
sergio leone yapımı spagetti western.james coburn, rod steiger, maria monti, romolo valli, antoine saint-john nin başrolerini paylaştığı filmde biri ira militanı ve dinamit uzmanı devrimci, diğeri kanun kaçağı iki ikişinin meksika devrimi sırasında yolları kesişmesiyle yaşadıkları maceralar yer yer komik öğelerle anlatılmaktadır. leone'nin tipik western yapımlarından biridir. özellikle devrim hakkında yapılan tanımlamalar ilginçtir.
--spoiler--
john: Burada bir devrim gerçekleştiriyoruz.
juan: Devrim mi? Devrim de ne oluyor?
Sakın bana devrimden söz etme. Ben devrimleri ve nasıl başladıklarını çok iyi bilirim. "Kitap okuyan" insanlar, "kitap okumayan" insanlara giderler. Fakir insanlara "Artık değişim vakti geldi" derler.Ben devrim derken neden bahsettiğimi biliyorum.Kitap okuyan insanlar, kitap okumayanlara gider.Fakir insanlara gidip, "Değişiklik yapmamız gerek" derler.Böylece fakir insanlar değişikliği yapar. Sonra kitap okuyan insanlar büyük, cilalı masalarda oturur, konuşur, konuşurlar.Yemek yiyip dururlar.
Peki fakir insanlara ne olur? Onlar ölmüştür.
işte sizin devriminiz bu!O yüzden sakın bana devrimden söz etme!
Ya sonra ne olur? Yine aynı şeyler yaşanır!
--spoiler-- devrim/@mustaine
Nazi döneminde ülkelerinde çalışma ve yaşama şansları ellerinden alınınca Türkiye'ye sığınan bilim ve sanat insanlarının yaşadıklarının, tanık ve resmi belgelerin eşliğinde anlatıldığı ve Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen tarafından derlenen kitaptır.
--spoiler--
faruk şen "Bu olay, Türkiye Cumhuriyeti tarihimizin büyük bir yüz akıdır. Almanya'da bu durum yaşanırken bu bilim adamlarına kimse sahip çıkmadı. Tek sahip çıkan Türkiye Cumhuriyeti'dir" dedi. Söz konusu sürgün yıllarında Türkiye'ye 400'e yakın Alman bilim insanının gelerek, üniversitelerde ders verdiklerini kaydeden Prof. Dr. Şen, henüz 10 yaşında olan Türkiye Cumhuriyeti'nin Alman bilim adamlarına üniversitelerinde kucak açtığını, kendilerine vatandaşlarının 4 misli ödeme yaptığını, bu bilim adamlarının da Türk akademik hayatına büyük katkılar sağladıklarını dile getirdi. Alman nasyonal sosyalist hükümeti tarafından görevli olarak Türkiye'ye gönderilen Scurla'nın Türkiye'de sürgündeki Alman bilim adamlarının hayatlarını incelediğini, raporun amacının Türkiye hükümetini geri gönderilmeleri yönünde uyarmak olduğunu anlatan Prof. Dr. Şen, kitapta yer verilen Scurla'nın teklifine karşı Türkiye'nin "hayır" demesini onur verici olarak niteledi. Kitapta adı geçen 315 öğretim üyesinin 1953 yılına kadar ülkelerine geri
döndüklerini anlatan Prof. Dr. Şen, bunların içinde Ernst Reuter'ın Türkiye’de şehircilik konusuna, Fritz Neumark'ın Türk maliyesine, Ernst Hirsch'in Türk hukuk düzenine katkıları bulunduğunu söyledi
--spoiler--
3 nisan 2008 milliyet gazetesi.
uzun yıllardan sonra 3 nisan 2008 günü itibariyle açılan kapıdır.
ana haber bultenlerinde kapının açılmasıyla ilgili görüntülerde kktc'liler şarkılar söylemekte, gülüp eglenmektedir, yıllar önce atalarının kanı akarken, köşe bucak saklanıp türkiye'den yardım bekleyen hallerini unutup ab fonları ve kimi sözde aydınların ipiyle kuyuya inmektedirler. halbuki slavlaşan türkler gibi bir gün rumlaşan türkelr haline gelecegini bilmemektedirler. (bkz: para her muslugu acar)
oynadıgı dönemde ingiltere'nin yetiştirdigi en büyük futbolculardan biri olarak görülen ancak yaşam tarzı ve saha içinde-dışındaki hareketleri nedeniyle cokca afaroz edilmiş futbolcudur.
sergen yalcin gibi tanrı vergisi yetenegini kullanmasını bilememiş, degerine yaraşır bir noktaya ulaşamamıştır . lakin şans ona ingilterede oynaması sebebiyle gülmüş ve tüm dunyaca tanınmıstır.
babanin oglu filmindeki repliklerden birisidir. mapustaki aga ile sucsuz yere mahkum olan cuneyt arkin arasında gecmektedir.
karısının kötü yola düştügünü ögrenen koğuş agası onunla dalga gecer. o ana kadar dayak yiyen cuneyt baba bir anda "susun!" diye bagırır ve sozkonusu diyalog yasanır. cuneyt baba bu diyalog sonrasi agaya bir temiz döver ardından agalıgı da üzerine alır.
yukarıdaki bkz lerden de ogrenebileceginiz gibi asırlık kulüp özelliği kazanan fenerbahcenin türkiye sınırları dısında avrupada basarısının tek tük, tesadufi yahut bir kibrit alevi gibi parlayıp söndüğü gercektir. tartıstıgımız türkiye'de basardıgı işler degildir, avrupadaki basarılarıdır!
düşünün bir asırlık kulubün avrupa kupalarında sagladıgı en önemli basarıların kulubün son 2 (yazıyla iki)*,
oyunculuguyla futbol dünyasının önemli yıldızlarından gösterilen lakin teknik adamlıgında japonyadan kovulurcasına gönderilen antrenörün takımın basında bulundugu 2 *,
takımın yıldızı olarak gosterilen futbolcunun takımda bulundugu son 2 senesinde gercekleşmesi ve bunun çok iyi pazarlanmasıdır sorun.ortada evliya çelebinin seyahatnamesini aşan tarzda bir mübalağa vardır. son ki bir asır boyunca tüm fenerbahce kulübü tüm taraftarlarınca bu son iki yılı beklemiş gibidir.
işte böylesine bir heyecanla spor medyası ve kulübün tüm gücüyle bunu iyi bir şekilde pazarlayarak endüstrileşen futbolun nimetlerinden faydalanmaya çalışmasıdır. fenerbahce taraftarı bunu ancak son iki yılda tadabildiginden bu derece sevinmesi, sanal ortamda bunu dile getirmesi normal bir durumdur.
ugur meleke/#3224601 nolu entryde bulunan yazısında da belirttigi gibi önemli olan bunu surdurup surduremeyeceğidir. işte o zaman gercek fenerbahceyi gorecegiz.
hıncal uluc'un turkcell super ligi 2007-2008 sezonu sampiyonunu şimdiden belirledigi, fenerbahce hakkında yine komplo teorileri ortaya attığı (ki bunların komplo teoriden öte gercekler oldugunu tum futbolseverler biliyor) yazısıdır.
--spoiler-- 90 Dakika'da Mehmet Yılmaz "Hıncal Ağabeye katılmıyorum" dedi. "Ben Milliyet Genel Yayın Müdürüyken, üzerimde Fener forması ile maça giderdim, ama spor sayfalarım, yöneticilerim, yazarlarım, muhabirlerim tamamen özgürdü.."
Acaba öyle miydi Mehmet?..
Senin tamamen hoşgörülü olman, en ufak baskı imasında dahi bulunmaman, onların özgür olmasını sağlamaya yetti mi?.
Bunca yıllık deneyimlerin, sana oto sansürü öğretmiştir, mutlak..
Senin yanına bile yaklaşmamış, elini bile sıkmamış genç bir Fenerbahçe muhabiri, Genel Yayın Müdürünü Fener forması ile maça gidecek bir fanatik olarak görür ve tanırsa acaba "27 yıla kadar hapsi istenen Nihat Özdemir'in Fenerbahçe'de asbaşkan olması camiada hoş karşılanmıyor" diye haber yapabilir mi?. Spor müdürü o haberi manşete taşıyabilir mi?.
Günümüzde işsiz gazeteci kol gezerken, boşalan bir yer için en az "10 aday" beklerken, gazetecilik okulları her yıl yüzlerce mezun verirken, insanlar en azından bilinç altında "Ne olur ne olmaz" önlemi almazlar mı?. Haluk Ulusoy Federasyonu'nu Aziz Yıldırım'ın yıktığı biliniyor, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı da yanına alarak ve hatta Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın'ı kuklaya çevirip kullanarak.
Şimdi bu Yıldırım Federasyonu, Gözlemciler ve Temsilciler Komitesi Başkanlığı'na daha düne kadar Yıldırım'ın maaşlı Fener Meneceri, babadan Fanatik Fenerli Kemal Dinçer'i getirirse, onun seçip atadığı gözlemci kardeşim hayli yağlı bir kapıyı kapatmayı, hafta sonların ek getirisini kaybetmeyi ülkenin bu ekonomik krizinde riski göze alır mı?.
Kafasında, Aziz Yıldırım'ın kurduğu, Şekip Mosturoğlu'nun şekillendirdiği federasyonda, gözlemcileri atayan kurulun başına Fener'in maaşlı menecerinin getirilmesini yorumlamaz mı?.
"Neme lazım" demez mi?..
Lugano'nun sahada beş dakika söverek, ağzından salyalar saçarak hakem kovaladığını görmez, ceza almasını önlersin. Saraçoğlu seyircisinin Servet'e ağız dolusu koro küfrü ettiğini duymazsın, ama tam da "Galatasaray'ın fikstür avantajı var" denilen günlerde, bir Ankara deplasmanında 30 saniye süren bir koroyu anında duyup rapor eder, Ali Sami Yen'i kapatırsın.. Kemal Dinçer'in ruhu bile duymaz.. Kraldan fazla kralcı sen, maç almaya devam edersin.
Fatih Altaylı televizyonda "Kemal arkadaşım. Tertemiz bir pırlantadır, ama ben bir Galatasaraylıysam, Kemal on Fenerlidir" dedi.. "Şimdi bu komitenin başına ben getirilseydim, medya neler yapmaz, Aziz Yıldırım neler etmezdi" diye sordu. Çıt yok!..
Çünkü, Kemal Dinçer olunca, Kutsal ittifak susar. Seyrantepe ile kuyruğu sıkışmış Galatasaray, Hazreti isa'ya döner, öteki yanağını da uzatır, bir daha vursunlar diye..
Fener kalecisi Volkan'ın altı maç cezası dörde indi ve Beşiktaş maçında sahada olması sağlandı. indirme sebebi tahrik. Kim tahrik eden?. Lincoln tabii. Olaylar öyle başladı. Civarda başkası da yoktu. Peki ayni Lincoln'un suç işlemediğine ayni ceza kurulu karar vermedi mi?. Lincoln'un suçu yoksa, Volkan'ı tahrik edip cezasını indiren kim?.. Ceza ve Tahkim Kurulları mı?.
Beşiktaş için de durum farklı değil..
Colin Kazım'ın ayni anda yaptığı hem de iki penaltıyı "En iyi" denen hakem ve yardımcısı göremiyorsa, Fener iki puan kaybından kurtulurken, Beşiktaş sıfır puanla yarıştan uzaklaşıyorsa, daha ne?..
Tabii hatalar olacak.. Ama ligin kaderi olacak hatalar hem de bu en kritik haftalarda arka arkaya hep Fener lehine oluyorsa, safoşluğun da alemi yok..
Kaldı ki..
Fener zaten şu anda ligin en iyi takımı.. Gole çok yakın yıldızları sayesinde kötü oynadığı maçları bile kazanabiliyor.
Beşiktaş kötü yönetim içinde çürüyor. Del Bosque'ye servet kaptıranlar, üç otuz para alacağını ödeyemedikleri Rico'yu en kritik maç öncesi kadro dışı bırakıp takımı ve puanları satma pahasına, paçalarını kurtarmaya bakıyorlar ve hâlâ o kulübün başında kalıyorlar. Bunlar mı şampiyon olacak?. Güldürmeyin beni..
Galatasaray Kalli ve ona seyirci kalan ve de hatta arkasında durmakta ısrar eden Adnan Polat tarafından darmadağın edildi. Kongre bu Polat'ı mükafaten bir de başkanlığa getirdi. Bu Kalli ve bu Ahmet Akçan'la Galatasaray seneye Avrupa'da oynama hakkını kazanırsa, Eyüp Sultan'da 50 koyun kessinler..
Yani..
Nerden baksanız iş bitmiştir. Ne sahada, ne masa başında Fener'in eline su dökme imkânı yoktur.
Bundan sonra lig, kim ikinci olup Şampiyonlar Ligi'ne, kim üçüncülükte UEFA'ya gidecek onun için oynanacaktır.
Şampiyonlar Ligi adayım ve arzum, Sivas.. UEFA'ya da Beşiktaş ile Galatasaray'dan hangisi daha az dökülürse o gider.. Aslında Ertuğrul Sağlam, Kalli'den kat kat sağlam ama, onun da elindeki malzeme yetersiz.
--spoiler--
3 nisan 2008 tarihli sabah gazetesinden alıntıdır.
3 nisan 2008 tarihli milliyet gazetesinin konuyla alakalı son haberi.
--spoiler--
ilk görev yeri Ağrı'da, evini boyarken yaptırdıkları yedek anahtarla kapıyı açıp gelen iki zorbanın saldırısına uğrayan kadın öğretmen E.B. (24), kenti terk ederek memleketi Konya'ya gitti.
Matematik öğretmeni E.B., yaşadığı dehşeti "Örgüt üyesi olduklarını söylediler. Tehdit ettiler, dövdüler, paramı, dizüstü bilgisayarımı aldılar. Ama tecavüz yok” dedi.
Ağrı'da ve tüm eğitim camiasında infial uyandıran saldırının sanıkları Muharrem Seven ile Barış Torun tutuklanırken, psikiyatri servisinden iki aylık rapor alarak memleketi Konya'ya dönen E.B., bir daha Ağrı'ya gitmeyeceğini söyledi. Olayın şokunu henüz üzerinden atamayan E.B. şunları anlattı:
"Beni aklınıza gelecek her türlü tehdit ettiler. Tecavüz edeceklerini, annemi, babamı, kardeşimi öldüreceklerini söylediler. Birinin elinde bıçak vardı. Diğeri silahı olduğunu söyledi. iki gün saklanıp gideceklerini söylediler. Tecavüz etmediler. Fakat tecavüz edeceklerini söyleyerek tehdit ettiler. Evde bulunan dizüstü bilgisayarımı, cep telefonumu ve 600 YTL bulunan cüzdanımı alarak, 2 saat sonra evden çıktılar. Giderken, pazartesiye kadar kimseye birşey söylememem konusunda da beni tehdit ettiler."
E.B., doktor muyayenesinden geçirildiğini ve tecavüze uğramadığına ilişkin rapor verildiğini söyledi. Saldırganlara karşı karşı kentte öfke ve tepki çığ gibi artarken Ağrı'da görevli diğer kadın öğretmenler arasında da korku başladı.
--spoiler--