dün, 40 gündür birlikte yatıp kalktığım, yiyip içtiğim kardeşim taylan'dan ayrıldım. eşekten düşenin halinden kader ortağı anlarmış. ey eşekten düşenler; zemin sertti ve eşek bir hayli yüksekti. asker arkadaşından ayrılmak ne zormuş.
kardeşim, dün sen gittikten sonra kızıltepe aniden soğudu. okuyan yalan sanır ama gerçekten soğudu ve bu asla meteorolojik bir olay değildi. birden bire "derik askerleri valizlerini hazırla! konvoyun geldi, koş koş!" diye bağırdılar ya hani, içim burkuldu lan. sarılamadık bile. sizi gruptan ayırdıklarında göz göze geldiğimiz an, o zaman, of aman... yandım ulan.
sizin aracın kalkacağı yere tesadüfen geldik kardeşim. bir uzman çavuş beni ve 9 askeri alıp 3 römork çakıl döktürdü. o gece beni oraya götüren uzman çavuşa çok duua ettim. bilirsin normalde küfür etmem gerekirdi. seninle sarılıp vedalaşmama vesile oldu ya; on römork daha taşımaya razıydım. allah kısmet ederse, yine burada kızıltepe'de görüşmek üzere. allah'a emanet ol kardeşim.
4.yazı: her yazıya ayrı bir isim vermek zorda değilim.
televizyonda izleyecek bi' şeyler aradı. kanalları gezdikten sonra, stv'deki gunuların hikayesini anlatan belgeselde karar kıldı. ve o an aklına o saçma mesaj geldi. şöyleydi;
"yağmurda avuçlarını aç ve tutamadığın damlaları say, işte seni o kadar seviyorum." bu gerçekten çok fazlaydı. o kızla yürümezdi zaten. özlü söz manyağı, hazır mesaj müptelası biriyle yapamazdım diye düşündü. birinin kendisini çok fazla sevmesi onu hep ürkütmüştü. daha önce 38 defa izlediği gunuların günlüğü belgeseline odaklandı.
öncelikle rezerve. ayrıca; uludağ sözlüğün satılması durumunu ifade eden hede.
sıkıcı bir öğleden sonraydı. zaten öğleden önce de pek eğlenceli geçmemişti. moonlight sonata aradı, "zall'la geliyoruz, dükkandasın di mi?" dedi. evet, gelin dedim.
2 gün önceki gitti gidiyor.com ilanım:
--spoiler--
satılık nalbur. sözlükle takas olur.
--spoiler--
dükkandan içeri önce moonlight girdi. peşinden nur yüzlü zall.
musluk: hoş geldiniz.
x5: hoş bulduk.
sonata: hoş bulduk. burası kaç para eder.
x5: dur sonata, bi soluklanalım.
musluk: ne içersiniz arkadaşlar?
x5: bi çayını içeriz.
sonata: ben oralet içicem.
telefon çaldı, izin isteyip konuşmaya başladım: "efendim. merhaba sedat bey. hmm anlıyorum. çok üzgünüm, daha önce de söylediğim gibi ismail beye söz verdim, eğer anlaşamazsak söz veriyorum önceliğim sizsiniz. evet, anlıyorum, hıhı, evet, tabi tabi. zaten ismail bey ve sonata burada. efendim? neden zall'a bey dedim sonata'ya bey demedim mi? nasıl? yok efendim yok, ona da derim bey. yok yok aslan gibi delikanlı. kocaman boyu var. esmer yağız bir çocuk. onlar söylenti efendim, sözlükten arkadaşları öyle şakalaşıyorlar kendi aralarında hop hop sonata top sonata diye. aslı yok. evet ben de kadın nicki sandım başta ama. peki, görüşmek üzere."
sonata: kim aradı?
musluk: ssg. illa bana devret nalburu diyor.
x5: önce biz geldik ama.
musluk: tabi, biz bi görüşelim hele.
x5: neden sözlük, neden sözlükleri alıyorsunuz? bildiğim kadarıyla deniz sözlük de devir oldu.
musluk: evet, deniz sözlüğü pazardaki balık tezgahımız karşılığı devir aldık. bu bende bi tutku sanırım. biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde inci sözlük satıldı haberi çıktı.
sonata: evet sazan.avi çıktı o.
musluk: hayır, gerçekten satıldı.
x5: nereden biliyorsun?
musluk: ben aldım çünkü. serkan inci'ye tekirdağ'da bi çiftlik sattık. parası çıkışmayınca sözlüğün %35 lik hissesini bana devir etti. sonra tepkilerden çekindiği için sazan.avi bu ehehehe yaptı.
sonata: hadi hemen alalım nalburu. talibi çok.
x5: lan sussana, pazarlıkta elimi güçsüzleştiriyorsun.
sonata: ben dükkanı gezeyim o zaman.
x5: 10.534.460 entry, 27.619 yazarlı sözlük. nalbur, nasıl desem bira az kalmıyor mu? üstü biraz-
musluk: lütfen, lütfen beyefendi. istemiyorsanız almayın.
x5: fakat moonlight sonata benimle kalacak, nalburu birlikte işleteceğiz. eğer istersen onun yerine bir moderatör önerebilirim.
musluk: gerek yok. ailemden biri yönetimde olsun istiyordum zaten. onun yerine ekşi sözlükte çaylak sırası 90.348 olan halaoğlumu moderatör yapacağım. kadronun geri kalanı aynı kalabilir.
x5: peki, biz sözleşmeyi yanımızda getirmiştik zaten.
musluk: peki, atalım imzaları.
--spoiler-- uludağ sözlük imtiyaz sahibi ismail alpen tarafından şahin nalbur karşılığı muslukbasi nickli girişimciye devir olmuştur. işbu sözlük, her kime ait olursa olsun asıl sahipleri olan yazarlarındır ve öyle kalacaktır.
mailleri kontrol et.
penis büyütücü maili gelmiş, sil.
ayca_22 seninle tanışmak istiyormuş, tanış.
dur lan dur, yalan o. sene oldu olacak 2012 ayça_22 torun sahibi olmuştur.
facebook'u aç.
framville isteğini yoksay.
mesaj zaten gelmemiş.
kimse durumunu beğenmemiş.
zaten sen de bir şey paylaşmamıştın, geç.
twitter'ı aç.
rt ? yok. ahh bebeğim, çok yazık sana.
oranın da mesaj kutusu var onu da kontrol et, cıkk.
@bahsedenler ? lan kimse benden bahsetmemiş mi?
gel gel sözlüğe gel, sözlüktekiler kankardeşler.
mesaj kutusu yanıyor mu ?
yanıyorsa; ohh ne ala kurtardın bugünü.(1)
yanmıyorsa; hadi bee. ben butonuna tıkla.(2)
var mı iyi oylananlarda bir değişiklik?
varsa; olsun, bu da güzel.(3)
yoksa; okumuşlardır ama oylamayı unutmuşlardır.
kötü oylananlarda bir değişiklik var mı?
varsa; iyi lan ipleniyorsun demek ki.(4)
yoksa; iyi yok, kötü yok. en azından zarar etmedin topla tezgahı.(5)
kimbilir belki de? tıkla lan nick altına.
nickaltıma güzel yazmışlar: süper.(6)
nickaltıma sıçmışlar: (4)
nickaltımda değişiklik yok: (5)
velhasıl insanda beklentiye sebep olur bu internet. ulan bir gelişme, bir değişme var mı diye oradan oraya tıklar durursunuz. unutmayınız ki, bunu siz yaptınız.
öncelikle t bag nickli arkadaşımıza ve 28.03.2007 02:00 tarihli arkaya takilan var başlığına selam olsun. ama biz burada farklı bir hikaye anlatacağız. aramaya inanmak bizim bu sözlüğe ve bu sözlüğün yazarlarına saygımızdandır. bir cümle önce de söylediğimiz üzere biz başka bir hikayeden bahsedeceğiz.
küçük yaştaki çocukların arabanın arkasına takılan arkadaşını şoföre ispiyon ederken sarf ettiği cümle.
tanım tamam, ustalara saygı kuşağı tamam. entryi okumaya başlayanların yarısını kaybettiğimiz noktadayız. hadi, başlıyorum hasan abi.
her zamanki gibi sıkıldım ve onun yanına gittim. üç gündür üzerinde çalıştığı masayı paketliyordu. çay iç dedi, reddettim. bilirdim ki; o, kalmış çayı bana itelemekten imtina etmezdi. bu gece seninle dışarı çıkıyoruz taksime akacağız, dedi. önce heyecanlandım, sonra 33 yaşındaki evli, iki çocuk babası, yozgatlı bir marangozla taksime gidecek olmanın tanımsız mutsuzluğu ve yalnızlığı kapladı meme uçlarımı, ürperdim.
benimle ilgilensin diye çok mutsuzum hasan abi, dedim. koli bandını ver ordan, dedi. koli bandını uzatırken "beklemeden yapamıyorum, ama beklemekten başka bir şey de yapamıyorum, işte bu canımı çok sıkıyor" dedim. yüzüme bakmadan "bütün sıkıntını alacak bi gece yaşayacağız seninle, sus da tut şu masanın ucundan" dedi, tuttum. o tut dediğinde tutar, sus dediğinde susardım. masa, 1996 model kia besta, ben ve hasan abi çıktık yola. bekle bizi taksim.
arabaya bindikten sonra ne kadar boş bi adam olduğumu bir kez daha anladım. hiçbir planım yoktu geceye dair, eyvallah. ama anam, babam, evim barkım da mı yoktu? ne televizyona hiç bakmayan enteller gibiydim, ne de her hafta takip ettiği bir dizisi olan ortalama bir insandım. her şeyi, ama her şeyi arada yaşayan bi adamdım ben. hasan abi damar fm i açtı. her şarkıda biraz daha daraldı içim. torpidoyu karıştırmaya başladım. torpidosunda kaset olan, hala karışık kaset dolduran nadir adamlardandı hasan abi. müslüm gürses, mahsun kırmızıgül, alihan. "alihan ? hani şu kendini köprüden atmaya çalışan adam mı?" dedim, ses etmedi. kasetleri yerine koydum. trafik sıkışıktı. yanımızda duran arabadaki kızın kucağındaki ipad'e takıldı gözüm. itü sözlük açıktı. 34 jke ... plakalı araçtaki sarışın kız, eğer bu giriyi okuyorsan ve yazarsan bana mesaj at lütfen. yazar değilsen 10 entry gir, cümle sonlarına nokta koymayı unutma yeter. yazar ol ve bana ulaş.
arabayı park ettik. masayı kucaklayıp bir süre yürüdük. taksime akmak? tabi, elbette. istiklaldeki caddelerden birine girdik. sonra bir iş hanının dar merdivenlerinde masayı yukarı taşımaya başladık. "sen piçsin hasan abi" dedim. pişkin pişkin niye lan, dedi. istiklale akıcaz dediğin bana iş hanının 5. katına masa taşıtmakm dedim, dayan az kaldı, dedi.
5. kata ulaştığımızda dayanamadım ve hasan abi'ye "götüm ayrıldı çok ağır bu " diye bir serzenişte daha bulundum. bir kadın sesi duyuldu o anda "biraz dinlenin sonra içeri alın isterseniz hasan bey" dedi o ses, afalladım. herhangi bir eşya taşırken götümün aldığı şekili duymuştu kız. ofise girdik, masayı yere bıraktık. hem yorgunluğun hem de utanmanın verdiği kızarıklıkla hatunla göz göze geldim. konuşmaya başladık.
hasan abi: bildiğin hasan abi.
ben: düz ben, muslukbasi.
kız: konuşma esnasında hakkındaki bilgiler güncellenecek olandır.
mimar kız: hoş geldiniz.
ben: hoş bulduk.
hasan abi: hoş buldum.
26 yaşındaki mimar kız: biraz dinlenin isterseniz, yoruldunuz.
ben: iyi olur, sanrılar görmeye başladım. bi şey sorucam. bu beni karizmatik yapar mı?
26 yaşındaki parmağında evli olduğunu gösterecek bir yüzük bulunmayan kız: bilmem, bence yapmaz çok klişe.
ben: nasıl yani?
26 yaşındaki parmağında evli olduğunu gösterecek bir yüzük olmayan kumral kız: bi şair düşün mesela, sürekli dehliz kelimesi geçiyor şiirlerinde. yeni öğrendiği kelimeyi yerli yersiz kullanan ergen gibi. sanrılar görmek de böyle. çok klasik. elif şafak biliyor musun?
ben: evet.
26 yaşındaki parmağında evli olduğunu gösterecek bir yüzük olmayan kumral orta boylu kız: o mesela bi ara pelesenk kelimesine sardırmıştı, onun gibi.
ben: çok saçma...
hasan abi elektronik eşya mağazalarındaki satış elemanları gibi masanın özellikleri anlatırken kızın gösterdiği koltuğa oturdum. sinirliydim. kız masayı yerine yerleştirmemizi istedi, kalktım. hasan abi hala masadan bahsediyordu. fabrikasyon masalardaki ruhsuzluğu anlattı. masaya terini akıttığını söylerken kızın yüzü ekşidi. ikea'ya biraz laf sokup kapitalist düzene de küfürünü ettikten sonra sunumunu bitirdi. kız da çıkmak üzereydi. bilgisayarı kapatayım, dedi. o an ekrana baktım, itü sözlük açıktı. masayı yerleştirik. ofisten çıkarken kıza dönüp ben de mühendisim aslında, dedim. kız gülümsedi bir şey söylemedi. marangoz değilim ben, dedim, tamam, dedi. marangoz olsaydım ondan utanmazdım. benim ekmeğe saygım vardır, öyle bir insan değilim, yanlış anlaşılmasın, dedim. hıhı, dedi ve kapıyı kapattı.
merdivenlerden inerken sessizce "orospu" dedim. hasan abi "ney" diyince ona da dönüp "piç" dedim. ona kızgın olduğumun farkındaydı. bana hamal lazım deseydi yine onunla taksime giderdim ama beni kandırmıştı. iş hanından çıkarken kolumdan tuttu bana bak, dedi, baktım. güzel kızdı di mi lan, dedi. ben ondan dostluğa dair güzel bir söz, bir özür beklerken o bana "güzel kızdı di mi lan" demişti. "bırak ya artisin teki" dedim.
istiklale çıktık. yanımızdan tramvay geçerken cümlesini yarım bırakıp koşmaya başladı. tramvayın arkasına sıçrayıp arkasına takıldı. işte o an iç ses benimle konuşmaya başladı.
+ hadi bağır.
- yapamam çok kalabalık.
+ aptal, bağır !
- abi arkaya takılan var !
+ tekrar, daha yüksek sesle.
- istiklal'in ortasındayız.
+ bağır ulan !
- abi arkaya takılan var !
+ daha yüksek sesle.
- çok güzel kızlar var etrafta bana bakıyorlar utanıyorum.
+ sana mı verecekler, bağır !
- abi arkaya takılan var !
+ aferin şimdi bir daha.
abi arkaya takılan var. arkaya takılan var ! vatman arkaya takılan var !
27 yaşında koskoca adam, istiklal caddesinin orta yerinde bas bas bağırıyor. utanmadan, kabuğunu kırarak, usanmadan, abi arkaya takılan var.
işte o gece biz, istiklal' e akmadıysak da damladık, yağmadıysak da gürledik. bir insanın içindeki duvarları nasıl yıktığına şahitlik ettik.
o gece orada olan, bütün esmer, sarışın, kumral, çinli, melez, siyahi kızlar;
put the end of the sentence you point. after you make the author.
contact me. fuck you google translate.
telefonunuza bir mesaj gelir ve heyecanlanırsınız. belki birinden mesaj beklersiniz o an. belki beklemediğiniz bir anda mesaj gelmesini bekler, ve yine aslında bir beklenti içine girer, şu mesajı okursunuz:
" hey eski turkcelli, geri dön bebeğim. vodafone geçtin de ne oldu ? eğer geri gelirsen sana sinema salonlarının en boş olduğu saatlerde ve senin için sinemaya gitmenin en imkansız olduğu günlerde bedava bir sinema bileti vereceğim. "
yine mesaj gelir, yeniden heyecanlanırsınız ve okursunuz:
" vodafone dan herkese hem çok yakışıklı/güzel hem de çok anlayışlı, zeki, esprili sevgili ! bizde kal bebeğim. "
tekrar tekrar mesaj gelir ve okursunuz:
" rüzgar küçük hoşlantı alevlerini söndürür, büyük aşkları alevlendirir. çok güzel söz di mi kanka. "
bip bip ve okursunuz:
" lan abi gelirken sigara al. "
bip... okursunuz:
" bu ay 56,74 tutarında fatura borcunuz var. "
daha mesaj gelmeden titreyen bilgisayar ekranından anlarsınız durumu ve okursunuz:
" lütfen sizi arayıp kontör isteyen kişilere aldanmayın, sonra çok üzülüyoruz e.g.m "
gün içinde böyle mesajlar okumak yalnızlığın kuytu kutusuyla mesaj kutunuz arasındaki ilişkiyi anlamanıza sebep olur. siz gün içerisinde aslında şahsınıza yazılmayan en aşağı 5 mesaj okuyarak bir gününüzü daha kutuya yerleştirip yatağın altına, kendinizi de yatağın üstüne atarsınız. siz yalnızsınız.
tanımsız kapatmayalım. telefona gelen mesajların içinde özlem, sevgi, nefret ya da buna benzer hiçbir insani duygu barındırmamasıyla bastıran yalnızlık hissi.
bir yazarın bizi bariz bir şekilde keklediğinin ispatı olan hayali arkadaş.
yazıyla ilgili fikirler açılan başlıkta beyan ediliyor. başlığı açan yazara saygısızlık etmek istemediğim için bu konu hakkında bir şey söylemeyeceğim. ayrıca yazı iyidir kötüdür de demiyorum, herkesin fikri kendine, saygı duyulması gerekir. benim daha çok dikkatimi çeken nokta yazarlıkla ilgili kısım. kendi çapında sözlükte entryler giren bir yazarım ve hiçbir zaman ayşe arman' ın ortaokul arkadaşı gibi arkadaşlarım olmadığı için hayıflanıyorum. ayrıca kimler orta 1 de böyle edebi şahsı yüksek bir arkadaşa sahiptir onu da merak ediyorum. belki de ben ve ayşe arman arasındaki en büyük fark budur. benim aşağıdaki cümleleri kurabilecek bir ortaokul arkadaşım olmadı ne yazık ki.
yüksek bir merdivene tırmanıyorsun sanki... tırmanıyorsun, tırmanıyorsun... kalbin küt küt atıyor... birden, o da ne... merdivenlerin en tepesine geliyorsun... son basamağa ulaşmış olmanın verdiği rahatlama ve huzur... ve sonra o merdivenlerin tepesinden, kendini derin sulara atıyorsun... bütün bedenin ürperiyor... müthiş bir gevşeme hissediyorsun...
--spoiler--
bu arkadaşınız nerede ayşe hanım ? ortaokulda bu kadar başarılı yazabilen bir çocuğu okumak herkesin hakkı, lütfen bize onun yazdığı gazetenin, derginin ya da internet sitesinin adresini verin.
evet kısa entry sevdalıları, size hitap eden kısım yukarıdaki dört kelimelik tanımla sona erdi. teşekkür ederim. kib. bye. zırt, zibil.
gel bebeğim seninle bi şey konuşacağım.
+ lan olm ciddi ciddi okunmuyorum.
- ya sen bu entryleri okunsun diye mi yazıyosun ?
+ evet. kısa net, evet.
- ya abicim sen çözememişsin olayı. kendin için yazıcan. yazıp çıkıcan, dönüp arkana bakmıycan. ben öyle yapıyorum.
+ o zaman s.ktr git bilgisayarında bi word dosyası aç oraya yaz.
- ehömmm. yani abi şimdi şöyle bi şey var.
+ tamam kes kes. burdan sonrasını dialogsuz devam edeceğim.
var mı lan öyle dalga ? it gibi okunsun diye yazıyorsun. sözlükte geçirdiğin zamanın yarısını ben butonuna basarak geçiriyorsun. kusura bakma ama sen yalansın dostum, kocaman bi yalansın. şimdi ben düşünüp taşınıp başlık açıcağım. altına emek edip entry gireceğim sonra çıkış butonuna basıp çıkacağım öyle mi ? duracak var düğmesi mi lan bu ? otobüs mü burası ? hem benim açtığım başlık damacanaya sokan adam vs eşşek ziken adam başlığının karşısında nasıl dirensin. başlıktaki heriflerin performansına bak. hem eşşek hem damacana, 'waaooow' dedirten hadise *.
- açma zorla mı açtırıyolar ?
+ yok hayır. ama ben gerzek gerzek başlık açan adamlara açmayın demiyorum. sen niye bana açma diyorsun ? yani ben bu adama başlık açma deme hakkını kendimde bulamazken sen bana açma diyebiliyorsun öyle mi ? adaletini öpeyim senin.
- öhömm.
+ he y.rram he.
he bi de o kitle seni bulur durumu var. sen kaliteli yazınca o insanlar seni bulurmuş. tamam doğrudur, şahsen bu tip mesajlar alıyorum:
gerçekten yarmışsın,
süpersin,
burası kasıyor msn var mı,
benim bedavam var sen numaranı ver ben ararım,
sanal şey yapalım mı,
cam var mı,
kitabın ne zaman çıkıyo,
tüm entrylerini okudum,
google a muslukbasi yazdım her yere baktım seni aradım beni cepten ara,
başka sözlüklerde girdiğin tüm entryleri de okudum,
geçen gün anneme senin entrylerini okudum,
burcun ne,
yaza evlenelim mi,
ve buna benzer yüzlerce mesaj alıyorum. tamam eyvalah ama bu adamlar bu kızlar beni nerde buluyor ? telapatik yolla entrymi okuyor olamaz di mi ?
- biz o başlıklara ayar vermek için entry giriyoruz mal herif anlamamışsın.
+ yine mi geldin sen ? ulan senin o başlığa ayar vermek için girdiğin her entry, benim ohio üniversitesi hakkında yarım saat bilgi edindikten sonra açtığım geyik ama kanırta kanırta yazdığım başlığı ikinci sayfaya taşıyor. anket başlıklara niye entry giriyorsun ? anketçi öğrenci çocuklar harçlık kazansın diye mi ?
- malsın lan sen, çok gülüyorum sana.
+ niye lan ?
- birincisi başlığın yazma konusunda yeteneksiz olan herkese kapalı. anket değil, çok ayıp şey dedirten olay diye tanımlanacak bir şey hiç değil. yani yine akıp gidecek sol framede. ikincisi-
+ ikincisini ne abi ?
- bu entryi sen yazmıyor musun arkadaşım sen fark et.
+ heeee laa. kaptırdım kendimi yine uzun yazdım.
- up up up yaparsın artık.
aslında kimseyi takip etmeyen insandır. bize bir örnek gerek.
funda: twitterda çok fazla insan kendisini takip etsin isteyen genç kızımız. burak: twitterda çok fazla insan kendisini takip etsin isteyen genç oğlumuz.
funda' nın twitter yolculuğu
funda twitterı bir süre dışarıdan takip etti ve kendisine bir hesap açtı. çok şahane ve çok açılı bir fotoğrafını profil resmi yapıp twitterdaki arkadaşlarını takip etmeye başladı. takip ettiği bazı arkadaşlarına " seni takip etmeye başladım sen de beni takip eder misin ? " mesajı yolladı. bazı arkadaşları onu takip etmeye başladı. ve tabi ki bu vesileyle dostunu düşmanını öğrenme fırsatı bulan funda, kendisini takip etmeyen arkadaşlarıyla ilişkisini kesti. onları facebooktan sildi. ama en çok burcu' nun kendisini takip etmemesine içerledi ve ortak arkadaşları olan berna' ya " onunla ilişkimizi ikinci katip düzeyine indirdim " beyanatı verdi. ilk haftayı hayata dair tespitlerini ve akşamları yediği yemekleri twitterda yayınlayarak geçiren funda, bir süre sonra kimsenin kendini iplemediğini farketti. sadece 18 takipçisi vardı ve bu şekilde twitter fenomeni olamazdı. o ara ortalıkta gezen takip edeni takip ederim akımını fark etti ve denk geldiği herkesi takip etmeye başladı. bu yöntem meyvelerini verdi üstelik. twitterdaki 2. haftasının sonunda 1200 kişiyi takip etmeyi başaran funda 589 takipçiye ulaştı. daha şuh bir profil fotosunun çok birçok kapıyı açabileceğini farkedince takipçi sayısı 3. haftada 1516 ya ulaştırdı. bir taraftan yeni insanlar takipleyen funda, artık twtterdan zevk almaya başlamıştı. 4. hafta burak' ında aralarında bulunduğu 314 kişiyi daha takip etmeye başladı.
burak' ın twitter yolculuğu
burak ilk olarak hilal cebeci' nin panpişlerile paylaştıklarını görmek için girditwittera. ortalık twitter, hilal cebeci ve meme haberleriyle çalkalanırken bu genç delikanlının olaylara ve memelere karşı duyarsız kalması mümkün değildi. zaten burak her toplumsal olaya bu tip tepkiler verir, facebookta yeri geldiğinde terörü lanetleyip çok duyarlı şeyler paylaşır, hemen iki dakika sonrasında " çooook mutluyuuuuum " tanıtımı yazdığı ajda pekkan' dan yakar geçerim şarkısını paylaşırdı. twitterda çok karı var dediler geldik düşüncesiyle ve hasan abisine ait olduğunu sandığı, hasan abisinin de can yücel' den arakladığı cümleyle ilk twitini attı. funda' nın yaşadıklarının benzerlerini yaşayan burak, son kertede aralarında funda' nında bulduğu 1502 takipçiye ulaştı. gerçi 1502 kişinin kendisini takip etmesi için 3278 kişiyi takip etmesi gerekti ama olsundu, bunu başarmıştı.
2 ay sonra
burak: funda adında bir takipçisi olduğundan haberdar değil.
funda: burak adında bir takipçisi olduğundan haberdar değil.
ben: hem funda hem de burak adında iki takipçiye sahibim.
muhabbetin orta yerinde bi sigara ihtiyacı hasıl olduğunda karşındaki senden hızlı hareket eder ve sigarasını uzatır. paketin kapağını açıp sana doğru uzatırken çok davetkardır. hatta bazen direk sigarayı paketten çıkarıp dal olarak sunar. işte o anda, o adama " abi ben bunu içemiyom " diyemezsin. diyeceksen de çekinerek dersin. sen onu gerçekten içemiyorsan bile adamın bunu öyle algılamayacağını bilirsin. bilirsin ki adam içinden " sigaramı beğenmedi piç " der. ya da daha mahcup edici bişey söyler içinden: " içmez tabi, fakir sigarası benimki ". işte o an, o macubiyetin yaşandığı an perişan eder insanı.
işte bu yüzden tesisatçı halis abinin verdiği uzun samsun' u içiyorum şu an. bu arada bilenler bilir, yol biter uzun samsun bitmez. iki şarkı dinledim, bi entry girdim bana mısın demedi zalımın sigarası.
bilindiği üzere uludağ sözlükte her gün yüzlerce yazar binlerce başlık açıyor ve bu başlıklar sol frame denilen kurt kapanında doğal yaşam mücadelesi veriyor. açılan başlık,
ilginç olmama,
herhangi bir yazarı yaramama,
anketler içerisinde kaybolma,
sıçık başlık ithamı,
altına yazılan entry uzun olduğu için okunmama,
ironinin anlaşılmaması,
tek harfi eksik açılma,
tdk uzmanlarınca yerin dibine, yazarın itin götüne sokulması gibi birçok tehlikeyle karşı karşıya.
bu tip durumlarla karşılaşmamak için daha dikkatli başlık açmak gerekir, koskoca insanlarız netice itibariyle. bir yığın hata arayan yazar ayarlık başlık koş koş koş diye haykırarak başlığınıza çökebilir. şahsen hatalı bir yazım gördüğümde mesaj yoluyla yazarı kırmadan uyarmaya çalışıyorum. size de tavsiye ederim. insana kendini iyi hissettiriyor, yazar size teşekkür ediyor falan, güzel şeyler bunlar. ayrıca, çoğunlukla ironiden uzak durmanın sığınılacak ilk liman olması son derece üzücüdür ama gerçektir sözlüklerde.
not: şu başlığı tek harf eksik açıp onları buraya dökmek vardı şimdi. ironi yapıp doyasıyla eksi almak falan. ama senin keyfin için karmamı yerle yeksan edemem sayın yazar, bunu benden isteme.
not 2: esasen ilk notu yazarak bu riski göze aldım.
ayrılık nasıl yaşanırsa yaşansın daha hızlı yürümeye sebebiyet veren durumdur.
lan acaba ?
kilo mu almış ?
o değil yaa.
çok özledim.
evlendi mi acaba ?
saçları, yürüyüşü aynı o.
yanına gitsem ?
tersler mi beni ?
uzaklaşıyo.
hızlıca yanından geçeyim, geçerken yüzüne bakarım.
her kitap çıkaranın ve çıkardığı kitabın kaliteli olacağını düşünmemekle birlikte, böyle seri şekilde kitap çıkaran bir yazar topluluğuyla yazmak hoşuma gidiyor. ama bi sorun var sanki. sanırım bi kaç hafta önce kitap çıkaran bi yazarın entrylerini inceledim. inceledim dediğim 12 dakika falan sürdü. en uzun entrylerine baktım 5 adet kısa cümle.
fenerbahçe çok baskılı oynuyor an itibariyle,
bir tanım cümlesi olarak; çok ayıp edilmiş durum,
size ne dedirten durum,
ve benzeri entryler girmiş bi adamın çıkardığı kitap beni iki farklı düşünceye sevk ediyor.
1) adam berbat bi yazar, bi şekilde yayınevini keklemiş, parayı bastırmış kitabı çıkarmış. eğer girdiği entrylerle kitabı aynı paraleldeyse ancak eşe dosta bedava dağıtabilir, zaten kimse almaz. bu kimseyi ve tabi ki beni de ilgilendirmeyen durum.
2) kitap çıkarmaya yakın yalandan bi sözlük hesabı açıp, tırt entryler girerek sözlük yöneticilerine ben kitap çıkardım mesajı yollamak. işte bu üzerine konuşulası bir karakterdir, esasen karaktersizliktir.
halk arasındaki deyimle "asitsiz kola" bulunduran şişe.
çok önemsiz birşey gibi gözüküp size hayatınız ve yaşadığınız insanlar hakkında birçok fikir verebilir bu şişe. kola şişesinin kapağını tam olarak kapatmayan insan sorumsuzdur. tıpkı birlikte olduktan sonra horul horul uyuyan koca gibidir. işini bitirir ve daha sonra onunla ilgilenmez.
kimseyi düşünmeyen bu insanlar, diş macununu ortadan sıkanlar familyasındandır. oturup ona bunu anlatsan "hiieeeaaa bunu mu anlatacaktın" der, insanı yaşamdan soğutur. kola içmeye heveslenmek diye bişey var. o an kola içmek istiyorsanız ve kendinizi buna hazırladıysanız önünüze en iyi içecek konulsa kar etmez. şişenin kapağını çevirdiğiniz an o sadece asitsiz bir kola değildir, hayal kırıklığıdır. o, çok fazla önemsenmediğinizin ve sorumsuz insanlarla birlikte yaşadığınızın ispatıdır.
"aliiiim bi kola sus" diyecek insanlarla yaşamak sözlükte yaptığınız ironinin anlaşılmaması gibidir. siz, sizi eksileyenle aynı şekilde düşünürsünüz. ama aynı fikri savunduğunuz insan, aynı şeyi düşünürken biraz az, biraz kıt düşünür. başlığı içip entrynin ağzını açık bırakır.
ebeveynler tarafından şaşkınlıkla karşılanacak durumdur.
sözlüklerde fazlaca vakit geçirmek suretiyle fazlaca etkilenen yazarların, gayet kurufasülye yenilen bir sofrada tuz isteyen babaya "bakınız orda kendin al" demesi,
derdini tasasını anlatan arkaşına "bakınız özet geç piç" demesi,
haklı olan bir minibüs şoförü için arkadaşa dönüp "bakınız adam haklı" demesi,
gibi örnekler verilebilen durumdur. bu kimseler ortalarda "ben sözlük yazarıyım" diye dolanıp sözlük yazarlığı hakkındaki kanaati zedeler. yapmasınlar böyle şeyler, çok kötü, çok kakaç.
yakacağı mumun değil dibini, kendini bile aydınlatmayacağını anlayıp kenara çekilmiş insandır.
genellikle bir mumum aydınlatamayacağı kadar karanlık ortamlarda bulunurlar. mumu yakacak tek kişi olduklarını fark ettiklerinde eylemlerinden vazgeçerler. keşke geçmeseler.
cebinde taşıdığı bütün para ile duygusal ilişki içine giren adamdır.
sürekli " aaa bende bozuk yok yaa " der. elleriyle ceplerini dışarıdan avuçlayıp " sende bozuk var mı ? " cümlesiyle meşhurdur.
+ hacı bende bozuk yok sen versene yol parasını.
- ne demek kardeşim.
+ şurda bi çay içelim, anaa simitçi iki simit alalım mı ?
- olur.
elini cebine atar, bi 50 lik çıkarır, simitçiye uzatır. simitçi kabul etmez. senin suratına bakar, senden bozuk para bekler. o bakışı bilirsin, " sende bozuk para vardır " bakışını tanırsın. üçünüzde bilirsiniz o 50 lira orada bozulmayacak. o şerefsiz arkadaşın cebinde ilelebet muhafaza edilecek.
oturur çayı içersin. kalkarken adisyonu aldığı gibi kasaya koşar.
dandik bi kahvede iki çay içtik. kaç para tutacak ? senin o 50 liğini bozabilecek bi babayiğit bulunabilecek mi ?
hayır.
+ ya kusura bakma hacı bugün hep sana yüklendik, bozamadılar parayı. memlekete ekonomisi ne kötüymüş lan, hiç bi esnafta 50 lira bozuk yok.
- hahaha. önemli değil ya.
+ neyse başka sefere inşallah, bi dahaki görüşmemizde ben yine bu 50 lirayı getiricem yanımda. bakalım ne kadar dayanabileceek. harcamasam bari.
- yok yok merak etme. sen harcamazsın onu. yani harcayamazsın.
+ ya şimdi minibüste yine sorun olacak bu para. bozuk varsa versene.
- .........
edit: hep bozuk parası olmayan adam. düşün biraz, düşün. "hep" e kafan mı takıldı ? hadi birlikte ilerleyelim.
her seferinde,
her zaman,
sürekli,
daima,
always coca cola,
hep.
"hiç bozuk parası olmayan adam" la "hep bozuk parası olmayan adam" birbirinden farklıdır. entry okunursa "hiç parası olmayan adam"ı anlatmadığım anlaşılır. gül gibi entrymi edite boğdurdun ey okumayan yazar.
sözlükteki saçmalığa dur demenin saçmalık olduğunu fark edip kendine küçük bi rüya kuran yazardır.
bu arada hemen açıklayayım " dur " demenin neden saçma olduğunu. bu sol frame terörüdür. siz yazdıkça, onlara yüklendikçe amaçlarına ulaşırlar. terörün en büyük besleyicisi gündemde kalmaktır. siz yazdıkça onlar gündemde(sol framede) kalmaya devam edecekler ve siz bunu farkedene kadar bitmeyecek.
ilkokuldan beri bi yerlere bişeyler karalıyorum. o zamanlar tatil dönüşü kompoziyonları vardı. öğretmen tatil dönüşü ne yaptınız niye sorar, millet,
meybuz yedim,
kola içtim,
halamlara gittik,
top oynadım,
terledim, benzeri şeyler yazardı. ben öyle şeyler yazmazdım.
artık devrik cümle kurabilme yeteneğinden mi bilinmez kompozisyon yazmayı çok severdim. türkçe ve edebiyat hocalarım da beni severdi. karşılıklı sevişme hali.
lisede başkasının yerine kompozisyon yazmalar, üniversitede " hacı bana güzel bi mesaj yazsana orjinal olsun " diyen arkqadaşları kıramamalar öyle gitti. sik gibi yazdığımı anlatamadım kimseye.
evvelden sözlükleri bilirdim ama sadece okurdum, o da çok çok az. pek elimi ayağımı sürmedim. şimdi yazmaya üşendiğim bi sebepten dolayı bir kaç sözlükte yazmaya başladım.
üşenmek tam ifade etmedi aslında. gel şöyle gel, otur yamacıma bişey söyleyeceğim. sen kimseye söyleme ama aslında bu üşenmek değil. hani bişeyin hakkını veremeyeceğini düşündüğün için o işe hiç kalkışmazsın ya, işte öyle bi şey. bi ilişkiye başlamazsın ya onu üzmekten korktuğun için, heh işte. o yüzden şimdi burda hakkını veremeyeceğim şeylerden bahsetmek istemiyorum.
bi kenar çekilme hadisesinin temelinde de bu gerçek yatıyor. yani ben hakkını veremeyeceğim düşüncesiyle bişeyi yazmaktan vazgeçebiliyorum. ama adam salak salak başlıklar açıyor, entryler giriyor. kimseye saygısı yok, en başta kendine saygısı yok. bu kadar dingilin arasında kaybolmayı tahammül edebimiyorum. ama şunu biliyorum, uzun enrty girmeye çekinmeye başlayan yazar başlığını açtığımda benim gibi çok fazla insan olduğunu farkettim. hatta bi dostla tanıştım, o bile yeter bana.
en nihayetinde benim burada bulunma sebebim boşalmak. ama öyle sol frameye boşalmak değil. kendimi, yazma isteğimi dizginlemek.
işte bu sebeplerden kafamı kuma gömüyorum çoğu zaman. mühendislik diplomasını nalbura asan adam başlığının altında kendi kendime konuşuyorum, kendime anlatıyorum kendimi. sıkılıp kendimi okuyorum, öyle bi yaşam alanı kurdum.
o başlık altında sövdüklerimi ve övdüklerimi ayrıca bi konu olarak açtığımda daha çok artı alıp daha çok okunuyorum. ama bunu hiç umursamıyorum. orayı seviyorum.
ıssız bir sözlükte yanıma üç şey alıyorum.
mühendis,
nalbur,
adam.
aslında iyi bi şey değil bu. sonuçta orayı bloga ya da günlüğe çevirme tehlikesiyle karşı karşıyayım. sırf sözlüğe saygımdan kimse okumasa da, siklemese de girdiğim her entrye tanımla başlıyorum.
biri böyle bi tavsiyede bulunmuştu burada. ama genele doğru bi tavsiye " oo çok şahane yazıyosun kalk blog aç " demedi adam. yazdıklarım ancak bir sözlüğün siklenmeyen başlık altını doldurabilecek seviyede ve ilginçlikte. hakkını veremeyeceğim işleri yapmıyorum dedim ya yukarıda işte, o yüzden açmam blog falan. iyi mühendislik diplomasını nalbura asan adam bana yeter, iyidir iyi.
ben kaldıramayacağım şeylerin altına girmiyorum. sessiz sedasız, " ben sözlüğü bırakıyorum, allah belanızı versin " çığırtkanlığı yapmadan üstüme çekiyorum başlığımı.
iyi günlerin olsun sözlük.
edit: uslu bir yazar olursam belki başlıktaki hatayı düzeltecek bir moderatör bulabilirim. kimbilir belki birlikte şirinleri bile görebiliriz.
lüks bi araba, belirsiz iş saatleri, değişik olduğu herkes tarafından onaylanan bi tip üçlemesiyle " heh tamam, oldu " denilen zengin tipi.
ne ayak lan bu adamlar ?
uyuşturucu mu satıyorlar ?
nerenin ihalesini kovalıyorlar ?
mafya bağlantıları var mı ? sorularıyla çıldırtan, gizemini koruyan tıbılar.
genellikle halı sahalardan görülen, mide bulantısına sebebiyet veren futbolcudur.
50 yaşındaki harun abinin boş kaleye attığı golün peşine gerçekleştirdiği eylemdir.
yaşına başına bakmadan, göbeğinden, sarkan ve koşarken sallanan memelerinden utanmadan, vücudunun kılla kaplı bölgelerini izleyiciye gösteren harun abinin halı sahayı çevreleyen tellere doğru koşurak yaptığı eylemdir.
bir an önce düzenlenmesi gereken, mümkünse masai mara' nın en kurak dönemine getirilmesi gereken zirvedir. aşağıdaki başlıkları açabilecek kadar zeki olan sözlük yazarlarının biletleri, sözlük bünyesinde organize edilen sözlük kart uygulamasından elde edilecek gelirle finanse edilecektir.
(görüldüğü gibi burayı hoşlanılan kıza boğacak bir çok başlık açabilecek yeteneğe sahibim. bu bi meziyet değil. şu an online olanların yarısı bu tip başlıklar açabilir)
sözlüğün ufak ufak kahvehaneye döndüğünün resmidir.
ne yazık memleket insanı futbolu tartışacak düzeyde değil. bi tane fenerbahçeli çıkıp " abiler bi dakka yaa belki bu işin içinde iş vardır " deyip serin bi şekilde yaklaşmıyor olaylara.
bi tane galatasaraylı, beşiktaşlı ya da trabzonlu,
" abilerim ablalarım böyle de saçmalama olmaz bu ne basiretsizliktir. herifler bi gün kala kuraya katılamayacaklarını öğrendiler yazıktır, ayıptır, günahtır " demedi.
demek ki neymiş, memleketde şartlar henüz futbol konuşmak için olgun değilmiş. ben şimdi hatırladım neden ortaokuldan beri kimseyle takım muhabbeti yapmadığımı, kendi takımımı içten içe, bazen dıştan içe, bazense içten dışa destkleyip sevdiğimi.
rıdvan dilmen' e bahşedilmiş golü önceden bilebilme özelliğinin rüştü reçber' e faal futbol hayatında verilmiş olması.
gol yiyeceğini kestirdiği an elini havaya kaldıran ünlü kaleci, beşiktaş taraftarlarında ırsi olmayan saç kayıplarına ve saç baş yolmalara sebebiyet verir.
ömrünü gider borusuna bakıp hüzünlenmekle geçiren adam.
o gün çok yorgundum. çektim kepengi arkamdan bi ses,
" kapattın mı delikanlı ? ".
döndüm gözlerinin içine baktım adamın. ben yüklü mal alacak müşteriyle, artık o bazayı üreten fabrikada bile bulunmayan baza başlığının zamazingosunu isteyecek müşteriyi gözünden tanırım. belliydi, bu adam nalbura hayatının anlamına yakın bişeyi almaya gelmisti.
zımpara almak istediğini, evde ustaların beklediğini mağdur olduğunu anlattı. eğer zımparayı alamazsa ustaların yarın tekrar gelmek zorunda kalacağından, bunun aile ekonomisine vuracağı darbeden bahsetti.
tamam kusura bakma dedi ve döndü arkasını. " ben sana arkadaş gözüyle bakıyorum " cevabı alan ergen gibi, gitti. içim burkuldu " sen bu değilsin oğlum iyi adamsın sen " dedi içim. döndüm içime,
" ya bi git " dedim.
öylece baktım adamın arkasından "gel dayı gel" dedim. kepengi yarım açtım girdim aldım zımparayı. çıkarken kafamı yarım açık kepenge gömdüm çok canım yandı.
o adamın ısrar etmeyişi, beni zorlamayışı ne kadar etkiledi beni. döndü gitti. nasıl böyle kolay kabullendi. belki ısrar etse açardım dükkanı tekrar. ama nasıl becerdi bunu ?
sanırım ona özendiğim, onu kıskandığım için açtım o dükkanı tekrar. hiç kalkıp giden adam olamadığım için. yeni gelen tramvaya binmek yerine oturup durakta gidene zırladığım için. nasıl gitti o kız öyle,
tanışılan anda umursamama sebebiyle unutlan insan olabilir. yeterince yakışıklı olmamak ya da güzel olmamak da bu duruma sebeptir.
yeterince güzel olmayan herhangi bir kızla (unuttum şimdi adını) tanışma:
+ merhaba ben adını az sonra unutacağın kız.
- evet, emre ben de.
+ evet emre bende.
- anlamadım.
+ emre bende. yani emre' yi kaptım, bende o manasında.
- evet.
yeterince güzel olan pınar' la tanışma:
+ pınar ben.
- ben de emre pınar. nerelisin ne iş yapıyosun alışabildin mi buralara pınar ?
+ yavaş ol yaa.
- olur pınar, tamam pınar. pınar.
+ anlamadım.
- burcu, evet evet burcu.
+ ne diyosun sen yaa.
- adını unuttuğum kız, hatırladım adını, burcu. tribini s.keyim pınar senin. ben burcu' ya gidiyorum.
bazen isim hafızanıza güvenemezsiniz ki bu en iyisidir. adını unuttuğunuz elemana bir türlü ismiyle hitap etmediğiniz saçma sapan bir muhabbet döner. belki adamla ya da kızla sağlam geyik çevirdiniz. belki bi an falan paylaştınız ama adını hatırlamazsınız.
+ emre naber yaa?
- iyi senden naber ?
bu içinde isim bulunmayan senden naber soğuk olmuştur. o da siz de bunun farkındasınz. ama artık gülhanede bir ceviz ağacı olmak için çok geçtir. bir şekilde tanışmışsınız arkadaş olmuşsunuz ve o size isminizle hitap ediyor. işte bu noktada bi takımın penaltısını vermeyen, devre arasında yaptığı hatayı anlayan hakem gibi davranmaya başlarsınız. olur olmadık yerde samimi hitaplar kullanıp elemanın lehine penaltı çalarsınız.
+ iyi ne olsun. akışkanlar sınavı nasıl geçti ?
- bana geçti be hacım. o nasıl soru sormaktır kardeşim. kanka sen ne yaptın, seninki nasıl geçti ?
görüldüğü üzre iş kankalığa kadar uzar, artık bacanak olur, memlekete göre bebe olur, uşak olur ne denk gelirse onla hitap edersiniz karşınızdakine.
kendinizi suçlu hissetmeyin, muhakkak birileri sizin de adınızı unutacaktır sevgili kanka, bebe, hacı, uşak okur kardeşler.