kutulanmış vaziyette satışa sunulanların gerek ağzını açarken -kapağındaki ambalajı kaldırmak suretiyle- gerekse bardağa doldururken mutlaka ama mutlaka 1-2 damla da olsa dışarıya dökülmesi yasa haline gelmiş besin değeri yüksek sıvı.
Gözden düşen bir kadının hikayesi. Genç kızların mutlaka okuyup ders çıkarması gereken bir eser. Zaaflarınızı törpüleyin; Gençliğiniz, güzelliğiniz ve tutkunuz acı yıkımınıza sebep olmasın.
"o da kadınların çoğu gibi tümüyle başkalarının ruh halinden beslenirdi. arzulandığı zaman güzeldi, zeki insanların arasında nüktedandı, gururu okşandığında kibirliydi, sevildiği zaman aşıktı."
"tek bir insanın diğeri için neler ifade edeceğini hiç bilmemişti, çünkü hiç yalnız kalmamıştı."
Yaklaşık 4 ay sonra 30 olacağım. "Yaş 35 yolun yarısı eder." diyen şair 46 yaşında öldü. Bence siz içinizden nasıl geliyorsa öyle yaşamaya devam edin. Hayatınızı planlamaktan vazgeçin.
"Biz bir plan yaparken, kaderin de bir planı olduğunu unuturuz."
Dün geceden itibaren yine takıldım. Sürekli dinliyorum, söylüyorum. Frollo'ya üzülmeli mi kızmalı mı? Ama nasıl kızabilirsin ki? Ah, Güzeller güzeli Esmeralda!
Bizim insanımızın karakteriyle alakalı bir durum olduğunu düşünüyorum. Sadece Cahillikle ilişkendirilmesini doğru bulmuyorum. Bilgi bazı şeyleri düzeltmiyor maalesef. Bizim kendini aydın atfeden insanımızda bile çözülmesi güç problemler var. Toplumu bozan şey cahillikten ziyade kıskançlık, gıybet, ego, nefret, insanlara üstten bakma (kibir), çıkarcılık, tembellik, tahammülsüzlük...
Hugo'nun notre dame de paris isimli kitabından uyarlanan disney yapımı animasyon. Yapım yılı Meşhur müzikalden 2 yıl önce olup Türkiye'de 1997'de vizyona girmiştir. Hikaye Her ne kadar kitaptan ayrı düşse de, çocuklar için travma yaratacak düzeyde aktarılmıştır beyaz perde'ye. Ayrıca benim sinemada izlediğim ilk uzun metrajlı animasyondur. 8 yaşında bir çocuğu farklı dünyalara götürmüş, anlamlandıramadığı duyguları hissettirmiş, kavrayışını bir hayli zorlamıştı. Aksi mümkün mü ki? Şu anda bile gözlerimi doldurur.
Victor Hugo'nun, insanın ruhuna dokunan eseri. 20 yaşındayken okumuş ve bir hayli etkilenmiştim. Aradan yaklaşık 10 sene geçtiği halde, hâlâ ara ara sayfalarını aralar ve birkaç paragraf okurum. Şimdi ilk gözüme çarpan şu satırları paylaşmak isterim:
"Quand vous aurez des enfants, Oudarde, vous saurez que rien n’est plus joli que ces petits pieds et ces petites mains-là."
"Çocuğun olduğu zaman Oudarde, o minik el ve ayaklardan daha güzel hiçbir şey olmadığını göreceksin."
Ateizmin aslında tanrının yokluğunu kesin olarak iddia etmediğini bilmeyenlerin öne sürdüğü iddia. Ateizm gnostic ve agnostic olmak üzere 2'ye ayrılır. Agnostik ateizm, hem ateizmi hem de agnostizmi kapsayan bir felsefi görüştür. Agnostik ateistler tanrıyı kabul etmez çünkü herhangi bir tanrının varlığına inanmazlar çünkü tanrının varlığının prensipte bilinmez olduğunu veya şu anda bilinmediğini iddia ederler. Bu yüzden bir tanrıya inanmanın mantıksız olduğunu öne sürerler. Bu tanrı yoktur demek anlamına gelmez. Bu şu anda bir tanrı yoktur, bir tanrının olduğuna inanmak için bir sebep olmadığı anlamına gelir. Unutmadan, bu dinlerin doğru olduğu anlamına da gelmez. Bir tanrı düşüncesine dinlerden bağımsız olarak bakılır.
iş yerinden bir kadın arkadaşım günde 3 paket içiyor. Ben üzülüyorum verdiği paraya. Parasını geçtim günde 1 paket içen ortalama 20-30 yılda kanser oluyorsa kendisinin ciğerleri ne durumda merak ediyorum. Bu meraka kayıtsız kalmayıp doktordan randevu alması için ikna ettim. Beraber gideceğiz. Bakalım sağlık durumu nasıl? Bu arada tek bir öksürme bile yok kendisinde. Umarım bırakmasını ya da azaltmasını sağlayabilirim.
“sevilmemek yalnızca şanssızlıktır. hiç sevmemek mutsuzluktur. bugün, hepimiz bu mutsuzluktan ölüyoruz. kan, kin , yüreğin kendisini de kurutuyor da ondan; uzun süren adalet isteği aşkı tüketiyor, oysa aşk doğurmuştu onu.”
ilk kez teen'likten çıktığım zaman tam olarak tarif edemediğim büyük bir hüzün yaşamıştım. Öyle ki 20 yaş günümü kutlamadım bile. Şimdi 29 yaşındayım ve yaklaşık 4 ay sonra 30 olacağım. Her şey daha dün gibi oysa. Hayat gerçekten çok garip. 29 yaşından bahsedecek olursam benim için depresyonla mücadele ile geçti. Sadece ruhsal promler de değil. Çeşitli sağlık sorunları ile uğraştım. Şimdi tek istediğim 30 yaşına girmeden önce tüm sorunlarımı halledebilmek. Hayat ilerliyor. Yapabilecek bir şey yok. Umarım bundan sonrası benim için güzel olur.
Ömrünün yüzde 80'ınını doldurdun. Peki neden hala doymuyorsun? Bu hırsın, bu öfkenin nedeni ne? Neden demokrasiye bu kadar öfkelisin? Bilmiyor musun ki amacına ulaşsan bile sen öldükten sonra her şeyin altüst olacağını? Bilmiyor musun ki tarihte hiçbir diktatörlüğün sonsuza kadar sürmediğini? Bilmiyor musun ki dünyanın sürekli değiştiğini, bu değişikliğe engel olamayacağını? Neden bu çaba, neden?
uçan daire gözlemlerinin, dünyasal zekanın irrasyonel karakteristiklerinden kaynaklanıyor olması, dünya dışı zekanın rasyonel karakterlerinden kaynaklanıyor olmasından çok daha olası geldi.
“Adını 'istanbul Mektubu' koyacaktım bu yazımın. Sonra düşündüm, beğenmedim. istanbul'u mu anlatacağım ben? Bana mı düşmüş istanbul'u anlatmak? Siz onu şairlerden dinleyin. Güzelliklerini, eğlencelerini, cana can katışını söyleye söyleye bitiremiyorlar. Doğrusu, ben pek göremiyorum o güzellikleri; ama inanırım. Neme lazım, şairlerle tartışmaya mı gireceğim? Söz ebesi onlar, onlarla başa çıkabilir miyim?”
Böyle insanlarla aynı ülkede yaşamak... Bir insanın aklına nasıl böyle hastalıklı düşünceler gelir hatta daha da kötüsü düşüncelerini diğer insanlar açacak duruma gelir insan şaşıyor doğrusu. Ne yaşamak, nasıl bir psikolojiye sahip olmak buna sebep oluyor; bilemiyorum. Sağlıklı bir insanın durduk yere aklına böyle şeyler gelmesi bana pek olası gelmiyor.