türkiye'de yaşayan biri için çok da sorun olmayacak bir gelişmedir,hatta dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan biri için de bu böyledir.
ismet Özel'den dyduğuma göre,50'Li yıllarda bir imam cami kürsüsünden chp ve demokrat parti için "aynı dışkı ortasından kağnı tekerleği geçmiş"ifadesini kullanmış.oldukça yerinde bir ifade olduğunu düşünüyorum.nitekim dp ve chp her ne kadar iç siyasette birbirini yiyen karşıt taraflar olarak görünse de özellikle dış politika alanında aynı görüşleri paylaşıyorlardı.
üstte yapılan harika "dışkı ortasından geçen tekerlek"tanımını kısacık demokrasi(!)tarihimiz için de söylemek mümkün.bu sebeple birbirini yiyen yiyor,rantını elde edenler ahvali toz pembe gösteriyor,rantı elden gidenler de birtakım kavramları kullanarak "şu elden gidiyor,bu elden kaçıyor"yaygarası koparıyor.
politikayı bu şekilde okumak çok faydalı olacaktır,belki gündemi takip etmemek çok uygun ve isabetli birşey değil,ben saatlerce internet başında haber siteleri tıklayan bir insan olarak şunu da söylemeliyim ki,haberlerin en ince ayrıntısına kadar boğulunca kendini bir siyasi kanada mensup olmak zorunda hissediyorsun,halbuki resmin tümünü görmeye çalışınca bu durumun pek de sağlıklı olmadığı,ortada düşman gibi görünenlerin aynı dışkının iki yarısı olduğu zannı kafanı kurcalayıp duruyor.
hem türkiye'de ciddi bir ikiyüzlülük yapılıyor;gençler zamanı geliyor siyasi kamplara ayrılıyorlar,hem de tamamen semboller üzerinden,sadece aidiyet duygusuyla hareket ederek.böyle dönemlerde bazıları "bölünme toplumun her yanını sardı" diye hesapta feveran ediyorlar.sonra bir ihtilal oluyor,bir bakıyorsun memlekette siyasetin s'sinden anlayan genç sayısı yok denecek kadar az,bu sefer de yine aynı bazıları "gençler de çok apolitik canııım" diye geziniyor ortalarda.
kavramları hakiki anlamlarıyla algılamayı öğrendiğimiz anda herşeyin çok daha kolay olacağını düşünüyorum,ama bu bir düşünce değil,elan bir ütopya.
evet,pkk'lı olmak,bir alçaklığa dahil olmaktır."benim arkamda amerika-israil var,ben senden kopup devlet kurmak istiyorum"deme kancıklığında bulunmaktır.
pkk'lı olmak,kardeşliğe kurşun sıkmaktır,kalleş bir oyunun parçası olmaktır.
ama bu ülkede 85 yıldır öyle politikalar uygulandı ki,kürt kardeşlerimiz rencide edildiler,dışlandılar,insandan sayılmadılar,askeriyede üst düzey yerlere gelemediler.
istiklal harbi'nde kürt-türk sırt sırta,omuz omuza çarpışmıştı,ortak paydamız o kadar sağlam temellere dayanıyordu ki.(hala da dayanıyor)istiklal harbi'nin öncü kadroları,kürtlerin bu kardeşçe yaklaşımını öve öve bitiremiyordu.ancak gün geldi,vatan düşman işgalinden kurtuldu,yeni devlet kuruldu,her türlü söz bir kenara bırakıldı.oysa ki istiklal harbi'miz,tamamen bizi biz yapan değerler üzerine inşa edilmiş ve kazanılmıştı,hiçkimse ırk davası gütmemişti.lakin yeni "devlet baba",verdiği sözleri çabuk unuttu.hatta öyle politikalar uygulandı,öyle açıklamalar yapıldı ki,"ya bu deveyi güdeceksin,ya bu diyardan gideceksin,ya da istiklal mahkemelerinin darağaçlarında sallanacaksın"denildi.örneğin 19 eylül 1930 yılında dönemin milliyet gazetesi'ne açıklama yapan "adalet!"bakanı mahmut esat bozkurt aynen şunları söylüyor:"saf türk olmayanların,türk anavatanında sadece bir tek hakları vardır;hizmetkar olma hakkı,köle olma hakkı".
yanlış okumadınız,bunları bu memleketin 1930 yılının "adalet"bakanı söylüyor.
bütün ideolojik dogmalarınızdan,size ilkokulda öğretilen/ezberletilen ya ya ya şa şa şa'lardan arınarak,elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin;yıllar önce devleti kurma aşamasında iken canım kürtler-kardeşim kürtler edebiyatı yapanlar,bunu söyleme noktasına nasıl geldiler?
şimdi bazı akl-ı evveller hemen şeyh said olayı gibi hadiseleri gündeme getirecekler.ama ne yazık ki o konudaki hakikatler de oldukça karartılmış bir vaziyettedir.bu konudaki fikrimi (bkz: şeyh said isyanı) başlığında 9 no'lu yazıda ifade etmiştim,tekrar kastırmak istemiyorum.
bu ülkede 85 yıl önce böyle bir mesele yoktu,çünkü ortak paydamız konusunda hem türk,hem kürt aynı fikre sahipti.ama ilk yıllar cumhuriyet politikaları öylesine derin etkiler bıraktı ki...üstelik bu dışlamacı,hatta kimi zaman ırkçı uygulamalar 60'ta,80'de ve sonrasında da uygulandı.sonra elimize bi pkk bıraktılar.
elbette ki demek istediğim şu değil:"devletin ileri gelenlerinin uyguladığı politikalar,insanları pkk'lı olmaya mecbur kıldı". asla ve kat'a bunu söylemiyorum.ama biz kardeşliğimizi,bizi biz yapan değerleri,ortak noktalarımızı öne çıkarmadığımız ve asabiyet-mensubiyet-ırk davası güttüğümüz sürece bu meselenin hal yoluna girmesi pek de mümkün görünmüyor.
çok şükür ki halen doğudaki kürt kardeşlerimizin kahir ekseriyeti pkk gibi oluşumlara prim vermiyor.siz bakmayın dtp'nin aldığı oy oranına.dtp'nin oy almasının en iyi açıklamalarından biri,diğer partilerin bu meseleye yaklaşımlarındaki samimiyetsiz tutumdur.kürt kardeşlerimizin azımsanamayacak bir kısmı sırf tepkisel anlamda dtp'ye oy veriyor.bunu da doğru bulduğumu elbette söylemiyorum,ama insanların halet-i ruhiyesini de okumak ve ona göre çözümler üretmek mecburiyetindeyiz.
bazı şeylerin değerini,o şeyler elimizdeyken bilemezsek,kardeşlerimizi dtp'lerin,pkk'ların,barzani'lerin,talabani'lerin ve onların ağababaları'nın eline kaptırma tehlikemiz günden güne büyüyecektir.buna müsaade etmeyelim,kimseyi ötekileştirmeyelim.insanlarımızı bu duruma getiren,neredeyse düşmanlaştıran politikalardan,düşünce yapılarından vazgeçelim.
istiklal harbi'ne katılan,şehit düşen kürt kardeşlerimizle hangi ortak paydada buluşup bu vatan'ı bir kez daha vatan yaptı isek yine o değerlerimize rücu edelim.,urfa'yı "şanlı",antep'i "gazi",maraş'ı "kahraman" yapan bu kardeşlerimizi terör batağına düşmekten sakındıralım.istanbul ne ise,urfa'sı,diyarbakır'ı,tunceli'si o olsun nazarımızda.bu toprakları Allah'In inayetiyle hepimiz "bizim" yaptık,yine bizim kalsın.
veli küçük'ün belgeleri arasından çıkan ve yıllarca "sır" olarak bilinen korkunç cinayetin gerçek yüzüdür.
milliyet gazetesi'nin haberini aynen kopyalayıp,üzerine birkaç kelam etmek isterim:
"Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklu bulunan ve Ergenekon Örgütü'nün lideri olduğu iddia edilen emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün evinde bulunan bir belge gazeteci Uğur Mumcu cinayetine ilişkin tartışma yaratacak önemli bir detayı ortaya koyuyor.
13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde kabul edilen Ergenekon iddianamesi'nde, Veli Küçük'ün Gayrettepe Mahallesi Gönenoğlu Sokak Fidan A Blok No: 14/9 BEŞiKTAŞ adresinde yapılan aramada" elde edilen dokümanlara detaylı yer verildi. Bazı bakan ve bürokratlar ile bazı iş adamlarına ilişkin detaylı raporların da yeraldığı dokümanlar arasında en ilgi çeken ise MiT tarafından yazılan ve dönemin Başbakanı'na gönderilen 2 Şubat 1993 tarihli rapor.
iddianamede;Haki renkli ibaresi bulunan ajanda"da yeraldığı belirtilen rapora ilişkin bilgi aynen şöyle yer aldı:
Bu ajanda içerisinde bulunan doküman; 02 Şubat 1993 tarihli ve 01.789.0879/435 sayılı Milli istihbarat Teşkilatı'ndan, Sönmez KÖKSAL müsteşar imzası ile "ÇOK GiZLi" ibaresi ile Başbakanlık Makamına hitaben yazılmış, imzalı, Uğur Mumcu konulu resmi belgede; ABD'nin Ortadoğu'yu kontrol altına alıp Türkiye'nin dine dayalı bir yönetim altına girmesini önlemek amacıyla, ABD Haberalma Servisi CiA denetiminde, israil Kabine görevlisi HAiM BAR-LEV kontrolünde, israil OADNA birliklerinde eğitim gören altı kişilik özel tim Hayre deniz üssünden botla Türkiye'ye giriş yaptıkları, bahse konu timin hedefinin Gazetesi Uğur Mumcu ve Mehmet Ali Birand'ı öldürtmek olduğu, gazeteci Uğur Mumcu'yu öldüren tim elemanları ikinci görevleri Mehmet Ali Birand'ı öldürmek için ülkemizden çıkış yapmadıkları, Tim elemanlarının israil Hükümetinin Ankara temsilciliğinde kaldıklarının tespit edildiğine dair istihbarat raporu olduğu.."
RAPOR MUMCU'NUN ÖLÜMÜNDEN 10 GÜN SONRA YAZILMIŞ
Bu arada, iddianamede yeralan MiT ile ilgili bu belgenin yazıldığı raporun gazeteci Uğur Mumcu'nun öldürülmesinden 10 gün sonra yazıldığı anlaşılıyor. Turgut Özal'ın MiT Müsteşarlığına getirdiği ilk diplomat kökenli Müsteşar olan Sönmez Köksal, o dönem iş başında bulunan DYP-SHP hükümeti sırasında da görev yaptı. Bağdat Büyükelçiliği'nden sonra 1992'de bu göreve getirilen Köksal'ın raporu dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e verdiği anlaşılıyor."""
raporun uğur mumcu'nun hunharca katlinden 10 gün sonra yazılmış olması,bu olayın birileri tarafından en başından beri bilindiğinin göstergesi.bu rapor,bundan yaklaşık 15 yıl önce hazırlanmış.
yıllarca bu cinayeti "islamcı"lar üzerine yıkan,bu yıkımdan nemalanan,uğur mumcu'yu anma toplantılarında "kahrolsunlar"diye bağırtan güruh,gerçeği en başından beri biliyormuş,hatta en ince detayına kadar,katillerin kim olduğu,onları kimlerin organize ettiği,katillerin nerede konakladıkları,nasıl geldikleri...herşey en ince ayrıntısına kadar biliniyor.
neredesiniz ey yıllarca uğur mumcu'yu alçakça öldürenlere sözde tepki gösterenler?neredesiniz!katiller sizin yaftalamaya çalıştığınız masum insanlar değil diye,çok sevdiğinizi söylediğiniz merhum mumcu'nun katli hadisesini görmezden gelmeye devam mı edeceksiniz!
sizde omurga yok,şeref yok,haysiyet yok.siz en yakın dostum dediklerinizi bile ideolojik saplantılarınız uğruna gözardı edersiniz.
bir gram şerefiniz,onurunuz varsa çıkın ve yıllarca katil diye yaftaladıklarınızın masum olduğunu söyleyin.
ama nerede sizde o kalite,nerede sizde o delikanlılık,nerede sizde o insanlık!
siz değil misiniz,devletin bir kesiminin ürettiği aşikar olan "türk hizbullah"ını "işte şeriatçıların gerçek yüzü"diye lanse etme kansızlığında bulunan!
siz değil misiniz,danıştay saldırısını yapan zihniyetin ulusalcı olduğunu öğrenince ne yapacağını şaşıran!
siz ne uğur mumcu'yu,ne danıştay saldırısında "gizli ulusalcı" alparslan aslan'ın alçak bir planın parçası olarak katlettiği yücel özbilgin'i,ne necip hablemitoğlu'nu,ne bahriye üçok'u seviyorsunuz.siz sadece kendi çıkarlarınızı,kendi rahatınızı,kendi saplantılarınızı seviyorsunuz!
maskeleriniz bir bir düşüyor,birileri sizin yıllardır üzerinden siyaset yaptığınız şeylerin içyüzünü ortaya koyuyor.
bazı tiplerin -şiiri esas yazıldığı dilde değil de latinize okumalarından da kaynaklanıyor olabilir- anlamakta güçlük çektiği,"protest" tavırlara girdiği dizelerdir.
şairin "bedrin arslanları" ile "çanakkale'nin arslanları"nı aynı cümlede anması,doğrudan doğruya Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in "Ey Allah'ım!Eğer sen bu grubu helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacak" buyurmasıyla alakalıdır,nitekim çanakkale harbi'nde savaşan insanlar,hangi değerlerin taşıyıcısı olduklarını,hangi iddianın ve idealin parçası olduklarını biliyorlardı,aynı istiklal harbi'nde olduğu gibi,"Bedrin arslanları"nın yaptığı gibi,islam'In bir siyasi organizasyon ve askeri güç olarak yeryüzünden silinmesinin önüne geçmek için savaşmışlardı.
bunu inkar edenler çıkabilir,onlara tbmm'nin açılışından sadece birkaç gün önce mustafa kemal'in kaleme aldığı meclis açılış bildirgesi'ni okumalarını tavsiye ederim.
sırf islam'a,Müslümanlara,kutsala ya da bazı kavimlere ağızlarından köpükler saçmak için konuşanların tarihten,şiirden haberleri yok.
bazıları bu ülkede "düşünce özgürlüğü"nü pek de ateşli savunurlar,ancak sıra düşüncenin ifade edilmesine(sözle ya da davranışla)gelince "hoop,orada dur,biz sana sadece düşünce özgürlüğü verdik,içinden istediğin gibi düşün,ama bunu ifade etmek de nerden çıktı!"tutumunu sergilerler.
hem de sözkonusu özgürlük,bu milletin can damarlarından biri olan,yüzyıllardır büyük hürmet gösterdiği ve asırlarca bayraktarlığını yaptığı bir Dinin hükmünü yerine getirmek olunca,birtakım "elit"ler şahin kesilmekte ve her zamanki gibi olmamış durumlardan örnekler vererek baskının sürmesini şiddetle savunmaktadırlar.bugüne kadar görülmemiş teoriler üretirler,kendi yaptıkları baskıyı görmeksizin "bu özgürlükler diğerleri üzerinde baskı doğurur" gibi mesnedsiz,örneksiz ve sinsi fikirler ortaya atarlar.
islam Dini'ni anlatmak üzere Taif'e giden Peygamberimiz S.A.V.'in,orada kendisini taşlayan güruh için söylediği söz..üstelik Allah C.C. yeryüzüne Cebrail A.S.'ı göndermişti,"Resulümün tek damla kanı yere düşerse,yeryüzünde artık nebatat bitmez"buyurarak..
Cebrail A.S. , Efendimize"istersen şu dağları onların başına geçireyim"dediğinde,işte o cevap dökülür Efendimiz'in mübarek dudaklarından:"bilmiyorlar,bilselerdi,yapmazlardı.."
ayakkabısının içi tamamen kan dolan bir insan,anlattığı şey hak din,kendisi alemlerin Efendisi,yaratılanların en hayırlısı,ama taşlanıyor,istese dağları başlarına geçirtebilir,bir bedduasına bakar yerin yerinden oynaması,ama o alemlere rahmet,ama o eşsiz bir merhamet timsali,o anında bile ümmetinin selametini arzular halde..
ismet özel'in dizeleriyle bir parça da olsa anlatmak mümkün O'nu;
"söylemez kimse size dünyadaki ömrü boyunca
hiç bir insana yan bakışı olmayan kimdi
kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile"