HAZAL
Ne necm-i tali var gecemde artık ne hilal
Başka bir kasvet sarar günü, zulmet hep leyal
Dur hele, dehr-i birahim nedir bu istical
Hazanı yaşattın yine, bahar oldu hayal
Rüzgârınla kırıldı hak-i dildeki nihal
Anla bir, yazılı berg-i sevda buldu zeval
Nedendir bir ömrü seninle paylaşmak muhal
Nedendir söylesen de bilsem, ah bilsem hazal
Leyl-i derunuma derdimi ederim pinhan
Nicedir olsada nar-ı aşkın ile suzan
Güftarı sana, meskûndur hep âleme lisan
Vakt olsa anlatsa sana seni dil-i revan
Âlem-i misalde oluruz iki kahraman
Efsus ki, bu vuku-u hayale yok bir imkân
Nedendir bir ömrü seninle paylaşmak muhal
Nedendir söylesen de bilsem, ah bilsem hazal
Çah-ı dehanın yanında bir siyah hal vardır
Ruhsarında berg-i gülden kalma bir al vardır
Handan çehrende afitab misal bir hal vardır
Avaze-yi güftarında sanki zülâl vardır
Şaşma hale kim, her mevsimimde hazal vardır
Öyle lakin sende bilinmez bir kural vardır
Nedendir bir ömrü seninle paylaşmak muhal
Nedendir söylesen de bilsem, ah bilsem hazal
Hicr-i pertev-i ayn iken, lütfun görsün ağyar
Bigâne edasın, ne fayda etsem ah u zar
Mevsim hazan, rengi hazal, umulur mu bahar
ikliminde, hüzn içinde bülbül-ü nalekâr
Hışmetme cana, olma sakın bana sitemkâr
Bela-yı gamdan etti Fadi aşkın aşikâr
Nedendir bir ömrü seninle paylaşmak muhal
Nedendir söylesen de bilsem, ah bilsem hazal
2001 yılı, temmuz ayında gittiğim ve dışarıdaki o kavurucu sıcağa rağmen içinde üşümekten titrediğim muhteşem mağara. söylenene göre en uzun mağaralardan biriymiş.
"türkiye'de futbol hakkında futbol adamları konuşur, siyaset hakkında siyaset adamları, bilim hakkında bilimadamları, din hakkında ise herkes konuşur" sözünü destekleyen bir durum.
adının bile bir tuhaf olduğu, var ile yok arasında bir şehir hatta ülke ve hatta dünya efsanesi haline getirilmiş olan rejim taslağı veya laf kalabalığı. ismi "islami siyaset" olsa sanki kulağa daha usturuplu gelir gibi. ama şu var siyasetin bütün kafaları tesiri altına aldığı bir dünyada yaşıyoruz ve bir insan fırına ekmek almaya gitse bunun bile siyasi bir mana taşıdığını söyleyenlerin çıkmasından korkuyorum. ama yapılan komik ötesi saçma yorumlara bakınca gülüp geçiyor ve "ne var canım" diyorum. korkacak bir şey yok, kedidir kedi.
daha önce de defalarca münakaşası yapılmış bir konuyu komedyen levent kırca tekrar gündeme taşımaya çalışmış. bu ve benzeri sözler kasıtlı olarak bir zamanlar gündeme getirilir ve insanların karınca kararınca yaptığı ibadetlerde şüpheye düşmesi sağlanmaya çalışılırdı.
öncelikle, levent kırca bu konuda konuşma ve söz söyleme selahiyetine sahip biri değildir çünkü o ilahiyatçı değil, komedyendir. ve ister sanatçı deyin, isterse komedyen, bu vasiflar insana her konuda laf söyleme hakkı vermediği gibi her söylediğinin de doğru kabul edilmesini zorunlu kılmaz.
Allah türkçe'yi de bütün dilleri de bilmektedir. bu bilmeye her şeyi katabilirsiniz çünkü Allah'ın ilmi hudutsuzdur. kişi allah ile arasında ister urduca, isterse kuş dili ile dua edebilir lakin dinin kitabı olan kuran diline söz söyleme hakkı yoktur. bu bir terminoloji yani ortak bir dildir. bütün müslümanlar için allah gönderdiği dinin dilini, arapça olarak seçmiştir. bu insanlar adına bir kolaylıktır. örnek olarak: tıp terminolojisi ekseriyet itibariyle latincedir, bütün doktorlar bu ilim dalının ortak diliyle kolay bir şekilde anlaşabilmekte ve meramını rahatça dile getirebilmektedir.
son olarak, kişi allah'a herhangi bir dilde dua edebilir fakat allah'ın şartlarını belirlediği bir şeyde aksi yapılması da doğru değildir.
Monna Rosa, Sezai Karakoç'un yazmış olduğu ve hikayesiyle dikkati çeken bir şiirdir. Şiire isim olmuş Monna Rosa ise "siyah gül" manasına gelmekte olup, ümitsiz aşkı ve imkansızlığı çağrıştıyor. Bu şiiri Sacit Onan'ın yorumuyla dinlemenizi tavsiye ederim.