Kış geliyorsa ve sabah olmuşsa, sınavınız ve dersiniz varsa, hava nerdeyse aydınlanmış ve koca çınar agacı karşınızda sallanıp duruyorsa yaşayacağınız tereddüttür. Varlığı ispatlanamayana yokla hüküm verilmelidir mantığıyla eylemsizlik korunarak son ana kadar dayanmalısınızdır. Romada tek günde alınmamıştır ama bir yerden başlamak lazımdır.
Yazdan sonbahara doğru olan günlerden biridir. Havalar soğumuştur ve o uyuz gün gelmiştir. Artık sabaha doğru soğuk olduğundan üstünüzü örtmelisinizdir.
Günün en soğuk zamanıdır. iyice üşüyüp kışlı geceleri hatırlayarak yaz için üzülürsünüz. Hasta edebilir çünkü uyku halindeyken sinsice yakalar. Ama napıyoruz bu saatlerde uyanık kalaraktan üşümeye hayır kampanyasını sonuna kadar destekliyoruz.
Kapıyı yarı açık bırakmasıyla hakkını verir. Tekrar kapatır mısın diye sorarsın, sanki tam kapatmış gibi yapar ama üç saniye sonra gıcırdamayla kapı tekrar aralanır.
Arkasında bekleyip ittiriyor mu ne yoksa benim artık uyku vaktim mi.
Aynı zamanda kanı çekilmiş, buz kamyonu katili tadında beden parçalarının yola savrulduğunu görmektir. Mesela dudak parçası bulup kadının dudakları ne kadar güzelmiş keşke ölmeseymiş diye düşünürken kemiklerinden ayrılmış pembe kaburgayı görünce adam baya yapılıymış acaba cenazesine kendi gibi kardeşleri gelir mi filan diye düŞündüğün rüyaysa ve rüyadayken rüyada olduğunun farkında olup müdahele edebiliyorsan ama bilinçaltında buna sebep olacak bir şey bulamadıysan, sınavın yaklaşmıştır ve streslisindir.
Havaların soğumasıyla kesinleşen üzücü durum. Üşümekli sabahlara merhaba, tatlı çiçeklere elveda. Terk etme mevsimi başladı sözlük. Yaz uzun süre aramızda olamayacak.
Sınavınız varsa, devasa konular sizi bekliyorsa, tek dakika kayba imkanınız yokken internette sabahlamışsanız, sabahın köründe dersiniz varsa, beş kahve içtiyseniz, stres stratosferi aştıysa artık yapacak pek bir şey kalmamıştır. iyi geceler sözlük.
En son özdemir asafla sorguladığım eylemdir. Ne kadar dogru sence sözlük, düşünsene belki hayatta olsan asla izin vermeyeceksin, odana girmelerine notlarına bakma ihtimaline bile izin vermeyeceksin, ama adam öldü diye insanlık uğruna güya günlükler, özel notlar bulunup paylaşılıyor. Ölünün de bir mahremiyeti olmalı, söz konusu insanlık dahi olsa yapılan şey çok bencilce gibi.
Bunun olacağını tahmin edip ölmeden imha eden yazarlar olsa da, insanı buna mecbur bırakmamalılardı.
Motivasyonu arttırır. gözümü her kapadığımda sıcak kumları vucudumda hissedip dalga seslerini duyuyorum. o kadar net ki istediğim şeyler hayalimdeki evin oturma odasındaki gazetelere kadar tamam. hatta bazen kendi kendimi azarliyorum, mzn atma onlari oraya kaldir diye.
tam uyuyacaksınızdır, o hafta gördüğünüz bütün rüyalar aklınıza gelir. örneğin geçen gece iki vagonlu gemide (rüyada öyleydi) içindeki binlerce insanı teker teker öldürmeye çalışan kaptan ve yardımcısının insanları kestiği mahsenin neden o kadar derinde olduğunu düşünüyorum. bunu daha gizli ama kolay ulaşılan biyere yapmak neden aklıma gelmedi acaba. gibi şeyler düşünürsünüz. acaba bu gece ne görcem diye düşünürken, her rüyanızın detaylı hayal kurma olduğu aklınıza gelir. sabaha kadar gördüğünüz rüyaları şekillendirir ve yorumunu eşzamanli yaparsınız. arada acaba sabah vakti filan mi diye hafif kontrol edip, muhteşem rüyalar dünyanıza geri dönersiniz. belki bigün ben de normal rüya görürüm deyip, eski rüyaları düşünüp, dua edip uyursunuz.
eğer uyunursa yarın ne yapacağini düşünenlerin akıllarından geçenlerdir. birazdan uyursam ve yarına kadar yaşarsam sorumlu biri olacağım. üşengeç olmayan ve sorumlu biri olmak. bide yarın yorulmak. sonuçta sorumluluk sahibi insanlar yatağa yorgun girerler. şimdinin planı ise 23dk hayal kurup uyumak. bide dünün rüyasını değerlendirmek.
sayemde değerlerini tekrar hatırlayan ve seven yazarlardır. doğu ruhumla reyhani, mardin kapısı, delilo, şemmame, trakyalı ruhumla çiftetelli, bonzai, sebastian, kaynana, damat halayı kendilerine hatırlatılmıştır. hasta halimle kara üzüm habbesi çaldım kasap havasına girdim sözlük, milleti coşturayım derken antebin hamamları ankaranın yolları derken, iyice halsiz düştüm. içimdeki bu insan sevgisi ve karşı konulamaz fedakarlık dürtüsüne dur demem lazım. hastayım ben ya. hohf.
not: söylemesi ayıp dün de iş teklifi aldım da, djlik, onun alıştırması olsun diye başlamıştım. ama kim çiftetelli çalarken battaniyesiyle sessiz sakin bi yaşam sürdürebilir ki?
mayışmanın bir türüdür. sıra beklerken, derste, insan dinlerken insanı pili bitmiş robot gibi oldugu yerde sızdırır uyur kalırsınız. alışkanlık yaparsa kan değerlerinde bozuklukla sebep sonuç karmaşası yaşatır ve kiminin hayatına renk katarken kiminin yaşam kalitesini düşürür.
bazı insanlar çok iyi sözlük. hatta o kadar iyi ki, insana ben neden varım diye düşündürtüyor yani o insan varsa ben neden varım? hayatım boyunca hep iyi insanlara denk geldim evet, sürekli ne kadar kötü olduğumu hatırlatıp durdular ama bazen şaşırıyorum acaba bu benim lanetim filan mı? düşünsenize hiç tanımadığınız bir insan, onu evinize alıyorsunuz, ailenizle tanıştırıyorsunuz ve her ihtiyacına koşuyorsunuz, yalnızlığını unutturup kahkahalarınıza ortak ediyorsunuz. çok duygulandım ya, fazla fazla teşekkür edemiyorum öyle yoğun duyguları pek gösterebiidiğim söylenemez de, öyle işte.
arkadaşımın arkadaşının babasının arkadaşının arkadaşı ile irtibata geçtim, daha doğrusu haber gönderdim onlarla hiç direk görüşmedim. sonuçta yabancı bir ülkeye gidiyorum tanıdık birilerinin olması iyi olur diye. havaalanından karşılamaya gelerek ilk golü attılar, sonuçta gelmeyebilirlerdi, öyle bişey istememiştim. gideceğim ev onların evine 40 dk uzaklıkta ama işyerlerine yakındı, evden çıkıp havaalanı ile birlikte 2 saatlik yol çekmişlerdi. ev sahibimle konuşup yalnız olmadığımı hatırlattılar. bu arada her hareketlerinden önce 15 kere hayır teşekkür ederim diyerek ısrar ediyorum istemiyorum diyorum ki gerçekten de istemiyorum sonuçta onlara karşılığında verebilecek bişeyim yok, bu kadar iyilik bende yan etkilerini fena gösteriyor da. neyse sözlük eve yerleştirdiler ki iyi de etmişler aslında yoksa ben ev sahibi olacak adamla kavga eder evsiz kalırdım, öyle huysuz aksi bir adam. çevreyi gezdirip nereye güvenip nereye güvenemeyeceğimi filan anlattılar. bir tanıdıkları varmış, onunla tanıştırıp numarasını verdiler, yalnız yaşıyorsun gece bişey olsa bizim gelmemiz 1 saat sürer ama ona güvenebilirsin hepimizi istediğin saatte ara diye. sonra sabah iş yerinde kahvaltı yapacağız seni de bekliyoruz dediler ve ayrıldılar. olayların şokuyla ilk gecemi geçirdim, acaba bu kadar iyi insanların benle işleri ne diye düşündüm ama verebilecek bir cevabım yok.
her yere geç kalmamla tanınırım, en az 1 saat havadan geç kalmamın lafını yakın çevrem artık yapmaz bile. bu sefer geç kalmak yok dedim, tam zamanında çıkacakken gözlüklerimi bulamadım. yarım saat kadar gözlük aradıktan sonra umudumu kesip gözlüksüz çıktım. tabi tabelaları karıştırınca biraz kayboldum bide, açık market aramıştım elim boş gidemezdim, o kadar uğraşmışlardı benim için. neyse artı hediyeyle uğraşınca yine geciktim, aradılar, geç kaldım diye kızarlar diye düşünürken acele etme kendini yorma yol yorgunusun biz bekliyoruz zaten sen rahat ol filan diye lafa başladılar. neyse sözlük sonunda yeri buldum ve hayatımda gördüğüm en çeşitli hamur işi barındıran sofraydı. kadın nasıl uğraştıysa artık, bir an unlu mamülleri kiraladık filan sandım.
anne baba, 3 çocukları, 1 gelinleri ve ben. normalde sadece 3 oğulları ve babaları işte oluyor kadınlar gelmiyormuş kendimi rahat hissedebilmem için ve tüm aileyle tanışabilmem için anne ve gelin de gelmişti. en küçükleri bendim ama yaşlarımız yakın sayılırdı. sözlük ben görmedim bu kadar şeker bi aile ya, baştan sona kadar o kadar eğlenceliler ki, sürekli birbirine takılan 3 kardeş ve birinin karısı, oğullarına sürekli ayar veren baba, babaya ayar veren anne. bide ortada şaşkın şaşkın izleyen ben. tabi onlar için misafir konumunda olduğumdan tüm sohbet benim üzerimden dönüyor.
sanırım şu diyalog yeterli:
-bak kızım, sen ailenden bize emanetsin artık burdaki baban benim, annen o, abilerin de bunlar. ablan da orda. günün her saati her an hepimizi arayabilirsin, diyen babadan sonra ortanca oğul devreye girer:
-bak rahatsız eden olursa, başın sıkışırsa hepimiz burdayız, abiniz, derken küçük oğul sözünü keser
-sen bakma buna bu iyilik meleğidir, biri rahatsız ederse adını vermen yeter, başka söze gerek yok derken baba araya girer:
-kızım ehliyetin var mı? varsa araba seç, metrolarla falan uğraşma buralarda.???!? yok artık dedim sözlük cidden bu kadarı da olmaz. cidden olmaz, iyiliğin bu kadarını dünyada bulmak zor, yani hala insanlık böyle insanları bünyesinde barındırıyor mu? yerimde gerçekten ihtiyacı olan bir insan olsa sözlük sanırım hayatı boyunca yaptığı en doğru şey onların yerinde olmak olurdu. ama yaptıkları hiçbir şeye gerek yoktu ihtiyacım da yoktu, sanırım tek ihtiyacım olan biraz samimiyetti, onu da öyle güzel verip mutlu ettiler ki galiba bikaç ay benim oyuncağı geri verilmiş çocuk sırıtkanlığıyla gezmem garanti. ki bunlar daha küçük şeyler sözlük, ben bu kadar iyi insan, bu kadar iyi bi aile görmemiştim. kendimi kötü hissediyorum, böyle yastığa başımı koyduğumda kendimi dünyada fazlalık gibi hissediyorum hatta, sanki bana birinin kalkıp sen köşede oyna demesi gerekmiş filan gibi geliyor. ihtiyacım yok evet ki anlattım da bişeye ihtiyacımın olmadığını ve anladılar sonunda ama burda önemli olan yardım almak yada almamak değil ihtiyacınız olursa etrafta ne kadar iyi insanların olduğunu bilmek. umarım her ihtiyacı olan onlarla karşılaşır, onlar da hep kendi gibilerle karşılaşırlar.
berbat hissediyorum. herkes bilsin istedim de. yani iğrenç berbat böyle çürümüş gibi ölecekmiş de ölemiyormuş gibi uyanmışsın da rüyan yarım kalmış gibi sanki yazacakmışsın da yazamıyormuş gibi konuşmak isteyip susmak gibi. yani can çekişiyor olsam en merhametli adam kalkıp vururdu beni öyle berbat hissediyorum. hayatında yolunda gitmeyen tek şey olmamasına rağmen mutsuzluktan yakınan bütün şımarıklar gerçekten acı çeksin istiyorum. gerçekten acı çekenler ödüllendirsin istiyorum sözlük. bazen ölmek istiyorum bazen inadına yaşamak istiyorum, bazen her şeyi başa sarmak istiyorum bazen ilahi varlıklara fıkra olsun diye benim hayatım seçilmiş diyorum, sonra acı çekenler ve hayatı alt üst olanlar adına saatlerce yüksek biyerlerden düşmek, en sonunda da kayalıklara çarparak parçalanmak istiyorum, parçalarım bütün dünyaya saçılsın, çayı çeken pamuk gibi, bütün acıları çeksin, yeryüzünde yaşanan ve yaşanabilecek bütün acıları sonsuza kadar çekeyim de en azından bir şeyde istikrarlı olayım, bitecekse de bitsin her şey istiyorum. hohf. rahatladım. teşekkür ederim.
uyumadan 1 saat öncesinde sözlüğe bakmayı kesmen gerektiği manasına gelir. rüyaya gelecek olursak:
şimdi zallın doğumgünüymüş işte biz de sevgili ulucuklar olarak aziz zall için bir kutlama planı yapıyoruz. gece 12'de bütün sözlük yazarları ışıkları 5 dk kapatıp açıyor falan. sonra o sırada ben çıkıp video çekiyorum çevredeki yazarları deşifre amacıylan. sonra zall mutlu oluyor, mutlulukla tencere tava çalıyor, sonra çok mutlu olduğundan ve sözlükteki ilahi gücünden dolayı hepimize tencere tava teşekkürü malum oluyor. sonra o ilahi ses beni rahatsız ediyor uyanıyorum. sıcacık uykumdan kahvaltı seslerine uyanmasaydım büyük ihtimalle rte girecekti bir yerlerden, kabusa bağlayacağını hissettim zira.
isviçreli bilim adamlarının büyük uğraşlar sonucu insanlığa armağan edilen araştırmalar listesine eklediği araştırmalardan birine göre, erteleme olayının sebebi aslında mükemmeliyetçi olmakmış. yani aslında başarısız olmaktan korkan ve ileri düzey mükemmelci olan insanlar, zamanla ertelemeyi bir kurtuluş olarak görüp alışkanlık haline getirir, tabi bunu fark etmeden yapar, bir gün bakar ki aslında o her şeyi erteleyen bir insan olmuştur. tabi mükemmeliyetçi olduğuyla bir alakası olacağı aklının ucundan geçmez.
zamanla, herkes ona üşengeçmiş gibi davranmaya başlar. tabi o da kendisinin üşengeç olduğunu düşünür. zamanla bu durumu öyle benimser ki, sanki ezelden beri üşengeçmiş, üşengeç ruhluymuş gibi davranmaya başlar. zamanla konuşmak bile üşendiği bir durum haline gelir. artık o bir kronik tembeldir.