toplumun yarısını oluşturan kadınlara saygı istiyorsunuz, ki buradaki haklılığınız tartışmaya bile açık değil.fakat kalkıp yaşadığınız ülkenin neredeyse tamamının inandığı bir dini sembole bu şekilde saygısızlık yapıyorsunuz.
pırıl pırıl bir nesil.
neresinden düğüm atsam hayata
ilk oradan kopuyor bağım.
''hayat!'' diyorum;
rüya neyse o.
neye yorulsa avunmak için
sonunda ona yorgun yaşanıyor.
nedensiz bir soğuma evresine duruyor dünya,
kördüğüm hislere dolandırıyor kendini,
çözmeye korkunun korkusu peyda!
benimse durmuyor aklım,
durmadan koşuyor kalbime yetişmek için.
''kalbim!'' diyorum;
ellerim neyse o.
neye tutunsa bırakmamak için
sonunda ona yorgun düşüyor.
soluğumdan kor sözcükler taşıyorum,
topraktan havaya, ordan muammaya.
ey çakılmaya müsait zemin
ayağımın altından çekil
dizlerim hiç olmadığı kadar esrik
algım, elmadan değil
üzüm taneciğinden evrik!
sahih bir yanılsamadır artık cemrenin düşüşü
boşluğa ilk çığlık sesimle düşüyor çünkü
''boşluk!'' diyorum;
bilincim neyse o.
neye meyletse tamamlanmak için
sonunda ona yorgun yalnızlaşıyor.
uyandırın beni artık şu kabustan
yoruldu el, yoruldu bilinç
uyandırın beni
yoruldu çivi, yaşasın umut!
Efkarın, çaresizliğin ve hüznün bir bedende buluştuğu iranlı şair. Öyle ki ömrü boyunca öz oğlunu görememiştir. Oğlunun yokluğunu ise cüzzamlı bir ailenin Hüseyin adındaki çocuklarını evlat edinerek gidermeye çalışmıştır. Şu an kendi yetiştirdiği çocuk Almanya'da refah içinde yaşarken, bütün ömrünü onu görememenin acısıyla geçirdiği oğlu ise iran sokaklarında gitar çalarak yaşamaya çalışmaktadır. Sanılanın aksine bunca aşk şiirinin ilhamı fırtınalı aşkları değil, kendi çelişkilerinden, bunalımından ve iç çatışmasından kaynaklanıyordu. Füruğ hayatı boyunca zamansız ölmek korkusuyla yaşamış ve otuz iki yaşında bir trafik kazası sonucunda hayatını kaybetmiştir. Çok sevdiği oğluna ise şu şiiri ithaf etmiştir;
"en küçük marşın
öpücük olduğu gün
ve insanın
insana kardeş
evlerin kapısını artık kapatmadıkları gün kilit
söylencedir
ve yürek yaşamaya değer
tüm sözlerin anlamının sevgi olduğu gün
son sözcük için söz peşinde olmayasın diye
tüm sözcüklerin melodisi yaşam olduğu gün
son şiir için uyak peşinde acı çekmeyesin diye
tüm dudakların şarkı olduğu gün
en küçük marş öpücük olsun diye
senin geldiğin ve
herzamanlığına geldiğin
ve sevecenlik
ve güzellik beraber olduğu gün
güvercinlerimize yeniden tane serpeceğiz
ve ben o günü bekliyorum
benim
belki bile
olmadığım günü"
Bir zamanlar çok uzak bir köyde Rada diye bir kız yaşarmış, Rada'nın köyüne bir gün bir kumpanya gelmiş. Bütün ahali merakla köy meydanında toplanmış kumpanyayı izlemek için. Sonra meydanın girişinde koskocaman bir kutu belirivermiş. On atın anca çektiği dev bir kutu. Kutu açılır açılmaz rengarenk ışıklar saçılmış içinden, küçük adamlar çıkmış, kanatlı kızlar, dans etmeye başlamışlar. Derken içinden bir adam çıkmış. iplerin üzerinde gezinmiş, ateşler yutmuş, aslanlara hükmetmiş. Gece bitip kutu kapandığında herkes evlerine dağılmış. Rada hariç. Büyülendiği o adamı beklemiş Rada, adam gelmiş. Önce ürkmüş, korkmuş geri çekilmiş. Korkma benden demiş adam,korkma. Gel benimle. Gün ağırmadan yollara çıkacağız, seni hiç bilmediğin diyarlara götüreceğim. Rada hiç tereddüt etmeden kabul etmiş. Girmiş adamla kutuya. Girer girmez şaşkına dönmüş, dışarıda gördüğü o rengarenk hayattan eser yok. Hayvanlar kafeslerinde ağlıyorlar, o küçük adamların her biri sarhoş olup bi köşeye sızıp kalmışlar, kızlar kanatlarını çıkarmışlar her biri birer yaşlı cadıya dönüşmüşler. Rada kaçmak istemiş, çıkmak istemiş kutudan ama çıkamamış. Adam bir çift kanat vermiş Rada'ya. Gitsin kurtarsın kendini diye. Ama Rada gidememiş. Her gitmek istediğinde kanatları o kutunun duvarlarına çarpa çarpa kırılmış. Çünkü o duvar aslında Radanın aşkından ibaretmiş.
ciddi bilgi birikimine sahip gazeteci ve ekonomist. eğitim alanında da özeleştiri niteliğinde tespitleri vardır. şimdilerde kanal d'de irfan değirmenci'nin koltuğunu doldurmaya hazırlanıyor. her ne kadar alanında önde gelen isimlerden olsa da daha şimdiden muhalif twitlerini silerek, sistemin çarklarında ezilip gitmiştir.
geçen seneki zirvede, abazadan geçilmez mantığıyla kimse gelmediği için harem tadında geçmişti zirve. bu sefer öyle olmaması dileğiyle orada bulunacağım.
ha bir de aranızda son dakikaya kadar geleceğim diyip, son dakika mangal partisi için sizi satanlar olacaktır. (bkz: god is a dj)
tarja turunen'in ayrılmasından sonra düşüşe geçen onun üstüne anette gibi bir vokalistle iyice kendini bitiren nightwish'i tekrar ayağa kaldırmış vokalisttir.
eskiden beri insanlar bilemedikleri, açıklayamadıkları her şeyi mitlerle, doğaüstü olgularla açıklamışlardır. bilimin gelişmesiyle birlikte yavaş yavaş anladılar ki din dedikleri şey koca bir karanlık. baktığınız zaman bir coğrafyada bilimin gelişimiyle din daima ters orantılıdır.
edit: hâlâ islam coğrafyasında bilimle dinin paralel ilerlediğini düşünen yazar arkadaşları göstermiş başlık, diriliş ertuğrul'u izlerken denk geldiler herhalde başlığa.
çanakkale 18 mart üniversitesi spor ve izcilik topluluğu.
oldukça etkin bir topluluktur. doğa yürüyüşleri, piknikler, kamplar... yeri geliyor upuzun parkurlarda nefes nefese kalıyorsunuz,yeri geliyor kampta gecenin köründe paldır küldür uyandırılıp pijamalarla iki saat tırmandıktan sonra 180 kişi yere yatıp gökyüzünü izliyorsunuz, yeri geliyor teftişler de ağzınız burnunuz boyanıp elektrik yiyorsunuz. turuncu fularla başlayan serüveniniz buz gibi havada çamurda sürünüp, kafanıza un ve yumurta yedikten sonra yeşil-siyahla noktalanıyor.
tüm bunlara rağmen kısacık zamana bir sürü iyi ki ve güzel anı sığdırdığınız, yardımlaşmayı ve paylaşmayı kalpten hissettiğiniz, sadece yeşil-siyah fuları değil koskocaman bir aile kazandığınız yer çomüsit. daima daima daima!
babasının öz kızını şehvetle öpmesine haram değildir diye fetva veren bir diyanetin olduğu ülkede yaşıyoruz. evet sen öz kızını şehvet duyarak öpebilirsin ama aynı trende kızınla seyahat edemezsin çünkü ayıp, çünkü günah. hepiniz aynı hastalıklı düşüncenin türevlerisiniz, azalarak yok olun!
Belki bir tür özgürlüğe sahipsin, başparmağını nasıl istersen öyle oynatırsın. Ama başparmağın ancak kendi doğasına göre hareket edebilir. Elinden ayrılıp odanın içinde oraya buraya konamaz. Bunun gibi sen de bütünün içinde kendi yerine sahipsin çocuğum. Sen Sofie'sin, ama aynı zamanda Tanrı'nın bedenindeki bir parmaksın.
bomba ihbarı yapılmış, polis ekipleri gelip arama yaptılar. şu an herkes ders çalışmaya devam ediyor kütüphanede. geçen sene büt zamanı yine aynısı olmuştu. eğlence bitti tamam şimdi finallere odaklanın gençler.
sabah uyanıyorsun, televizyonda yine patlama haberleri, ölüm , kaos. adam akıllı bilgi almak için internete girmeye çalışıyorsun erişim engeli. işin ürkütücü tarafı şaşırmıyorsun bile, alıştırıldın çünkü. yine bir şeyler oluyor, yine ülkenin a*ına koyuyorlar ve sen burada kalkıp hala demirtaş'ın tutuklanmasına sevinip, bir şeylerin yolunda gitmediğini söyleyen herkesi teröristlikle suçluyorsun. biraz akıl, biraz izan.
edit: az daha eksileyin ya. muz cumhuriyetimden insan manzaraları.
çocuğunun geleceğinin derdine düşmüş bir ailenin haklı kararıdır. yıllarca gözün gibi bak, büyüt. sonra itin birinin patlattığı bombada bedeni parçalara ayrılsın. kim için ne için, bu zamana kadar kaç kişi gitti kurban, kaçının arkasından vatan sağ olsun denildi? ne değişti peki, hiçbir şey. aksine daha da beter oldu.
kalkıp hala ülkesi için savaşmayıp kaçmakla suçluyorsunuz. siz kalıp da ne yapabiliyorsunuz sanki? önce bunu sorun kendinize sonra suçlayın o aileyi.
18 mart üniversitesi bünyesinde fen edebiyat fakültesi fiziki coğrafya anabilim dalı başkanı olarak görev yapmakta olan profesör. 2013 yılında rektörlük önünde bir grup akademisyen ve öğrenci ile birlikte sözde 'izinsiz' kitap okudukları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılmıştır. türkiye gibi bir yerde bilim insanı sıfatının layıkıyla hakkını veren nadir hocalardandır.
cenova'da doğmuş olan italyan besteci,gitarist ve kaman virtüözü. kadınlara ve kumara olan düşkünlüğü ile bilinir. rivayetlere göre bir konseri öncesi kemanını kumar masasında kaybetmesi üzerine son dakikada zengin bir tüccarın ona hediye ettiği kamanla çıkmıştır sahneye. söz konusu keman hala cenova'da sergilenmektedir. genetik bir bağ dokusu rahatsızlığı olan marfan sendromu nedeniyle oldukça uzun ve esnek parmaklara sahiptir paganini. bu da kemanda olağanüstü sesler çıkarmasına olanak sağladığı için kendi çağında şeytanın oğlu olarak da anılırdı. kendisinin gırtlak kanseriyle öldüğü bilinse de yine bir rivayete göre ruhunu şeytana sattığı gerekçesiyle yakılarak öldürüldüğü de söylenir.
beşiktaş'ı beşiktaş yapan yegâne başkan. ömrü yetmedi stadı açmaya, o ilk santrayı yapmaya ama eminim izliyor bir yerlerden. biz yine onun miras bıraktığı beşiktaşlı duruşuyla çıkacağız bugünkü maça, kupa için değil seba için oynayacağız. nur içinde yat başkan.
sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim karardır. futbolcuya, hakeme saldıran adam rakip taraftara ne yapmaz? yine de derbilerde passolig'in bitirdiği tribünleri bir nebze canlandıracaktır. yeni burak yıldırım'lar olmaması dileğiyle.
murat bardakçı'nın program boyunca seyircilere ve erhan'a giydirme olayına sinir olsam da ciddi anlamda özlediğim programdır. az şey öğrenmedim takip ettiğim süre zarfında. ama bir anlamda da kendi topuğuna sıkmış programdır. nurhan hocayı göndermeyecektiniz murat'cım. hepsini geçtim arada ilber ortaylı'yı dinleme fırsatı buluyorduk. yazık oldu.
hani o hindistan varya, rusya abd çin değil bildiğimiz fakiri meşhur olan hindistan. ayın yörüngesine araç gönderdi 80 milyon dolara. ayda fosil yakıtın yerini alabilecek madenler çıkartacak. biz ne yapıyoruz peki? 600 milyon dolara saray yapıp, 150 milyon dolara uçak alıyoruz. bu kadar basit.