kaş'ta geçirmek istediğiniz 3-5 gününüz var ve ne yapsam, nasıl etsem diyorsanız şöyle yardımcı olayım:
gitmeden önce yanınıza deniz ayakkabısı ve deniz gözlüğü / şnorkel almayı unutmayın. deniz ayakkabısı sizi çok rahat ettirecek zira denizi çakıllı ve meraklısıysanız kayalığı bol bir yere gidiyorsunuz. deniz gözlüğü de almalısınız çünkü canlı çeşitliliği ve deniz altı yaşamı açısından çok keyifli bir mecra.
uçak ile dalaman'dan gidecekseniz, gitmeden önce shuttle servisinizi internetten ya da telefon ile ayarlayın. zira dlaman/kaş servisini gitmeden ayarlmazsanız fethiye'den aktarma yaparak gitmek zorunda kalabilirsiniz ki bu da ekstra bir maliyet olmasa da ciddi bir zaman kaybına yolaçıyor.
öncelikle kalacağınız yer için fazla para harcamayın. havuzlu, bağlı bahçeli oteller için harcayacağınız parayı yediğiniz, içtiğiniz gezdiğinize ayırın. oteldeçok fazla zaman harcamayacağınıza iddiaya girerim. otel/pansiyonu ya da evi nereden tutsam diye düşünüyorsanız; kaş merkez'den yer bulmalısınız. iki temel sebebi var bunun: birincisi: kaş'ta gezeceğiniz yerler çok dağınık ve hepsine toplu taşıma ya da tekne ile gitmeniz gerekecek. bunun için de en iyi lokasyon merkez. çünkü dolmuşlar, otobüsler servisler vs... ikinci sebebi ise akşam etkinlikleri. kaş'ın çarşısı, yemesi içmesi ve kalabalığına merkezde kucak açıyorsunuz. her şey üç adım ötenizde ve çok daha keyifli oluyor. merkezde kalacak bir yer bulduysanız artık gezmeye tozmaya hazırsınız.
plajlar konusu:
- merkezde bulunan küçükçakıl / büyükçakıl plajlarını hepiniz duymuşsunuzdur. duymadığınız daha niceleri var. bu iki küçük koy tarzı plaj su sıcaklığı ile farklılık gösteriyor. uğrayıp görmenizde fayda var.
- bir diğer merkezi ve güzel plaj ise inceboğaz plajı. kaş'tan yarımadaya doğru giderke 5 dk uzaklıkta ve güzel bir kaç saat geçirebileceğiniz bir yüzme alanı. su sıcaklığı bildiğimiz akdeniz.
- gelelim herkesiz merak ettiği kaputaş plajı'na. kaputaş’a merkezden minibüslerle ulaşabilirsiniz, yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk olacak. kalkan ile kaş arasında kalan bu plaj geniş bir koy içerisinde bulunup, küçük çakıllardan oluşan ve kıyıda sağlam dalgaları olan bir renk cümbüşüdür. dalgalar ile kendinize güzel bir eğlence yaratabilirsiniz. ya da açılıp manzaranın tadını çıkartabilirsiniz. tavsiyem burası için bir tam gün ayırmayın. sabah erken gelip bir kaç saat keyfini çıkartmanız yeterli olacaktır. plaj girişinde bir tesis var. bilinenin aksine yiyecek içecek stoklayarak gitmenize gerek yok, her şey var. duş ve soyunma kabinleri de mevcut. kaş'taki bir çok plajda şemsiye ve şezlonga para ödenmiyor (inceboğaz gibi). kaputaş'ta şemsiye ve şezlong 20 tl civarında bir şeydi. buranın en güzel tarafı manzarası. denizinden ziyade seyri bambaşka. meşhur selfieleri ile bilinen bir sahil zaten. ancak yukarıdan bilinen o muhteşem manzarası kadar, yüzerken de dağlık bölgeyi seyretmek keyifli.
- yüzmek kadar hizmet de sizin için önemliyse sıradaki tavsiyem tam size göre: hidayet koyu. merkezden dolmuşla 10 dakika mesafede olan bu koy yarımadanın giriş kısmına yakın bulunuyor. işletme haline çevrilmiş ve blanca beach adında şu an. aynı zamanda halka da açık. kaş'ta zaten "bu plajı ben çevreledim başkası giremez" mantığı yok, her yer herkesin. işletmelerden ister faydalanırsınız, istemezseniz ise deniz benim kardeşim der ve havlunuzu serer oturursunuz.
gelelim blanca beach'e: yiyecekleri, içecekleri vs. gayet güzel. normalde bu tarz yerlerde bir şey yeyip içmeden bin kez düşünmek lazım ama korktuğumuz gibi olmadı. burada ah vah edildiği gibi leş bir yer de değil. hidayet koyu'na gelecek arkadaşlar için önerim sabah 08:00 dolmuşuna binip gelmeniz. hem iyi bir şezlong bulmak hem de kalabalıktan önce denize girmek için erken saatler muazzam. zaten 10:00'dan sonra bırakın iyi bir yeri, her hangi bir yer bulmak çok zor. hidayet koyu'nun denizi diğer bir çok yer gibi çok berrak ve sığ yerler taşlı. burada muhakkak deniz gözlüğü bulundurun çünkü balıklarla ve hatta şanslıysanız caretta carettalarla birlikte yüzeceksiniz. gözlüksüz bile göreceğiniz size eşlik eden irili ufaklı balıklar çok keyifli bir yüzme olanağı sağlıyor. dalmak için de uygun bir yer ve sık sık gelen dalgıç tekneleriyle (yapacağınız ödemeler karşılığı ) tüplü de dalabilirsiniz. iki kişi, tam gün burada zaman geçirerek: kahvaltı, içecekler, öğle yemeği, şezlong - şemsiyeler vs. 150 tl gibi bir fiyat ödedik burada. 75x2 yani.
- bir diğer muhteşem yer ise bilal'in yeri. bu plaj yine bir koy ve tekne ile ulaşım sağlanıyor. limanağzı mevkiinde bulunan bilal'in yeri'ne ulaşmak için (sabah 09:00 tekne servisi başlangıç zamanı) kaş merkez limandan tekne servisleri var. gidiş dönüş 20 tl olan biletler alıyorsunuz ve bu paraya şezlong ve şemsiye de dahil. biletinizi kaybetmeyin, dönüşte tekne kaptanına veriyorsunuz. tavsiyem yine sabah ilk servisle gitmeniz ve zevkinize göre bir yer bulmanız yönünde olacak. zira burası hidayet koyu'ndan da çabuk iyi yerleri hatta tüm yerleri tükenen bir plaj. yine yemek içmek isterseniz gayet güzel bir hizmet anlayışları var ve en güzel yanı müzik yok. hem dağın, tepenin keyfini hem de denizin keyfini daha güzel yaşayacaksınız. denizine gelince tek kelimeyle muhteşem. kano binmeye meraklıysanız, kendinize güzel bir baraka ya da şezlong seçtikten sonra, henüz kalabalık olmadan kanoyu alıp şöyle bir açılmanızı tavsiye ederim. zira daha sonra kuyruk beklersiniz. burada da ulaşım + şemsiye vs. + içecekler vs. + öğle yemeği iki kişi 140 tl civarında bir para ödedik. ekstraları da vardı. gittiğiniz yerlerde sadece şezlong şemsiye ya da bungalow a geçip kendi yemeğinizi içeceğinizi de getirebilirsiniz isterseniz. burayı da muhakkak görmeli ve yüzmelisiniz.
- merkeze 40-45 km uzaklıktaki patara'yı zaman bulursanız ziyaret edin. yine merkezden minibüslerle ulaşmanız mümkün buraya da. kumsalı için düzülen methiyeleri görmeye biz mashar olamadık, size kısmet olsun.
- gelelim bir tam gününüzü ayırmanız gerekecek olan ve şahane koylarda yüzebileceğiniz bir diğer olanağa. kekova / kaleköy tekne turu. bu tekne turu sabah 09:00 - 10.00 arası başlayan ve akşam 18:00 civarına kadar süren, sizi bir çok koy ve irili ufaklı adalara götüren bir tur. örneğin akvaryum koyu muhteşem deniziyle ipek gibi gelecek size. tur esnasında bir çok koy görecek, antik şehirleri ve kalıntıları hatta mağaraları ziyaret edeceksiniz. son olarak da kaleköy'de yaklaşık bir saat kalacak ve bu güzel tepecik adada keyifli bir tur atıp, muazzam bir dondurma yiyeceksiniz. (dondurmacı tavsiyesi: ı am here. meyvelerin tadı hâla damağımda) tekne turlarına mesafeli yaklaşan biriyseniz bile, kaş'ta bu tura fırsat tanıyın. kesinlikle pişman olmayacaksınız. sayısız tur acentesi var burada, gezip bakabilir konuşabilirsiniz. biz bir blog tavsiyesine uyarak xanthos tur'u kullandık ve çok da memnun kaldık. çarşı merkez'de old house pub'ın hemen arkasındaki sokakta bulunan bu işletme çistak çistak müzikler çalmayan, tarihi ve doğayı doğru dürüst anlatan rehberlerle yola çıkartıyor sizi. öğle yemekleri de gayet güzel. iki tekne kullanıyorlar: biri çocuklu aileler diğeri çiftler gibi. bu yüzden kafanız da rahat edecek.
- sahip olduğunuz tatil günü sayısına göre yukarda saydıklarım muhakkak görmeniz ve denizine bakmanız gerekenler, daha fazla gününüz varsa eğer seçenekler de çoğalabilir. yarımadada bir tur atmak, kaş’tan dolmuşla kalkan mahallesine doğru uzanmak gibi. (kalkan / kaş arası da yaklaşık 40 dk bir mesafede bulunmakta. )
bu yazıda bulacağınız tavsiyeler kısa bir kaş gezisi için muhakkak görmeniz gereken yerleri içeriyor. buralar dışında öyle çok yer var ki. inanın hepsine yetişmeye çalışmak yerine her gün başka bir kısmının tadına varıp, bir sonraki gelişinize de kalanları bırakmanız daha mutlu edecek sizi. zira bir tarafınız mutlaka kaş’ta kalacak ve zaten tekrar gelmek isteyeceksiniz.
gelelim yeme içme konusuna:
- hemen ilk aklıma gelen yer: bi'lokma (anne'nin mutfağı). şimdi ikinci bir tane (pazar yerinin oraya) açılmış da olsa çarşı merkezdeki olanı muhakkak ziyaret edin. lezzetli ev yemeklerini muhteşem manzarası ve güler yüzlü ortamıyla tadacaksınız. bir anne ve kızı ile başlayan bu işletme gerçekten çok güzeldi.
- bir diğer lokanta ise (fazlasıyla önyargı ile gittiğim ama hiç öyle olmayan) enişte'nin yeri oldu. burası bir et ve pide lokantası. etleri ve pişirimleri muazzam. salatalarında kullandıkları (gavurdağı) zeytinyağının tadı hâlâ damağımda.
- bir başka restaurant ise çarşı merkezde bulunan carnivore steak. burası adından da anlaşılacağı gibi yine bir et lokantası ama enişte'nin yeri gelenekselliğinde değil. etleri ve salataları muhteşem. kaşarlı mantarlarının lezzetine bayıldık.
- bir çok yer var ancak son olarak ise bir meyhane tavsiye edeceğim: nereid meyhanesi. balık yemek için değil meze yemek ve bu ortamda kadeh kaldırmak için mutlaka gidin. bir kaç mezesi özellikle benzersiz. kendilerine has tatları ve lezzetleri var. çok da iyi bir işletme. bir küçük parantez açayım burası için: rezervasyonla gitmeniz sizin yararınıza olacaktır. hem manzaralı bir masa bulursunuz hem de çok ayakaltında kalmamış olursunuz *
yemeği yedik bir barda oturup laflayalım birbira içelim derseniz dejavu'yu öneririm. alaçatı club'larından bozma bir adı olsa da kendisi öyle bir yer değil. manzarası da gelen giden insanları da gayet keyifli.
akşam yürüyüşlerinde her tatilci gibi elimde bir dondurma olsun derseniz; çarşının belediye tarafındaki nur pastanesi'ni denemenizi tavsiye ederim. limonlu, kavunlu ve karadutlu dondurması çok lezzetli idi. bir de yanık dondurmaları var. çok farklı bir lezzet. kazandibini andırıyor tadı. bir tadına bakmalısınız onun da.
eski çarşı içerisindeki kral mezarına (ki benzer yapıları bolca göreceksiniz çevrede), ve gün içerisinde fırsat bulursanız limanın sağ tarafında ve merkeze 200-300 metre yakınlıktaki antik tiyatroya muhakkak zaman ayırın. hatta bir küçük tavsiye; yıldızları izleyip başınızı bin yıllık taşlara yaslamak istiyorsanız hava iyice karardıktan sonra gidin.
yeterince zamanı olanlar ve araç sıkıntısı olmayanlar için bir kaç bonus:
dönüş yolunda zaman bulursanız xanthos antik kenti'ne, letoon'a, o muhteşem saklıkent kanyonu'na ve illa ki fethiye'den geçerek kelebekler vadisi'ne bir selâm vermenizi öneririm.
Bunca yıl sonra nereden aklıma geldi bilmiyorum ancak, 2005-2006 yılı civarındaydı sanırım, House M.D üçüncü sezonundan bir bölümün adıdır.
Diğer House bölümlerine nazaran farklı bir his duyarsınız bu bölümü izlerken.
Özetlemem gerekirse: "because i don't know. "
--spoiler--
but maybe all we've done is make a girl cry.
--spoiler--
Ellerinde biriktirmeye başlarsın geçirdiğin yılları. Her geçen yıl biraz daha, biraz daha çoğalır topladıkların. Yaşadıklarına, öğrendiklerine, tanıdığın iyi kötü cümle insanlara oranla artar elindekiler. Derken sığmaz ellerine, ceplerine doldurursun yılları. Belki bu yüzden yavaşlıyor giderek adımların, belki bu yüzden ağırlaşıyor omuzların.
Dur şimdi, sağına soluna bir bak! insan ama kelimenin en has anlamıyla, biriktirdiğin, selâm verdiğin insanlara bir bak. Dünya muhabbetten ibarettir. En halis muhabbete sahip olmak için çaba sarf et, Yediğin içtiğin senin olsun, hatta senin olsun gördüklerin gezdiklerin de... Sen bana her aldığın yaşta sofranı, sözünü paylaştığın insanları anlat.
oynarsın oynarsın hiç bir halt çıkmaz ancak her hafta "bana çıkacak hissediyorum oğlum" diye hava yaparsın. devrederse daha çok alacam diye sevinir, çıkmazsa haftaya mıydı lan yoksa diye bozuntuya vermezsin. umut denen vakit kaybıyla orda burda öpüşüp koklaşırken, "ulan şu lotoya verdiğim parayla loto bayii açar köşe olurdum" demezsin.
Bundan 4,5,6,7,8 yıl öncelerini (herhangi birini seçebilirsiniz)anımsayınca fark edilen durumdur. Ne kadar götten beyinli adam varsa sözlüğe mi toplanmış nedir bilemedim. O ona laf sokuyor, bu buna bi laf sokayım peşinde. Geriye kalan başlıklarınsa alayı anket ya da geyik. Hayır tahammül edip arada giriyoruz ama insan adam gibi okumak da istiyor bazen. Bu bahsettiğim yıllar haricinde ( özellikle son 2 nesil) başlıklar genelde çöp. Kimse kusura bakmasın ama çöp. Sol frame e bakın ve sadece başlıkları alt alta okuyun. Kusmuyorsanız size lafım yok, aynen devam canlarım.
Mod sistemi mi değişir, yazar alımı mı adama döner, gammazlar artık okumaya mı başlar bilmem ama buranın boku çıkmış. *
Eskiden de geyik yapan, trollük yapan, abazalık yapan adam çoktu ama sadece onlardan oluşmuyordu başlıklar. Bu kadar memleketten, dünyadan, akıldan, fikirden, "beyinden" uzak başlığa nasıl tahammül ediyorsunuz hayret doğrusu.
illa politik olun demiyoruz* ama en azından güncel mevzularda fikir üretin size zahmet. Sanat, siyaset, ekonomi, fizik, biyoloji, edebiyat... ne bok istiyorsanız, alan çok. Ama bir zahmet beyin şeklinde isimlendirilmiş organınızı kullanın yazmadan önce.
Zaman geçmekte, günler aylara, aylar yıllara, yıllar asırlara dönüşmekte...
insan değişmekte, tarih dediğin ise sayfa sayfa çevrilmekte. Lâkin her sayfada titreyen harfler görülmekte. Yazan eller ne yaptığını bilmemekte. Bir simetri tutkusu, bir tekerrür ihtiyacı hissedilmekte. Hatta çoğu zaman tuttuğu kalemin fakına bile varamadan ölmekte ademoğlu, ya da kızı... Hâlâ yaşamakta olanların ise bir an önce sayfayı çevirmek tek derdi. Dününü sevmemekte, yarınından şüphe etse de bugünün geçmesini istemekte. Bir tereddüt var içinde. Yaşadığı dünyaya dair binlerce şüphe çoğalmakta giderek zihninde. Sayfalar dolusu tereddütle doldurur zamanı insan. Tarihi yaratamaz, simetri arar bazen, mütereddittir, tekrar etmek istemese de eder. Ammavelâkin En çok da tereddüt eder. tekerrürü dahi bu tereddüttendir.
insan korkar. Elleri titrer.
- Sözlüğe uzun süre girmemiş yazar.
- Kurcalanan eski başlıklar.
- Başlıkların altında görülen entry sahiplerinin de uzun süredir sözlüğe uğramıyor olması.
Hazırlanışı:
Bir kaç eski yazar alınır ve lokum kıvamına gelene kadar sol frame'e baktırılır. Altı yanmadan çıkış düğmesine bastırılarak dinlenmeye bırakılır.
Her hafta bir ürüne kafayı takan, üreticisinden toplayıcısına, satıcısından alıcısına kadar ürünün tüm ekonomik yönünü inceleyen Cnntürk programıdır. Gayet etkileyici ve aynı zamanda keyifli bir programdır.
Ezcümle, şu ürün toplanırken ya da üretilirken maliyeti ve satış fiyatı neydi diye sorguluyorsanız, Evinize giren ürünün asli fiyatını merk ediyorsanız gayet izlenebilir programdır.
Biricik ÖSYM'ciğimizin, canımızın ciğerimizin Türü ne olursa olsun el altından cukkalanıp sınav anında öğrencilere rektal muameleyi* farz gören timidir.
Bu tim Sınavdan bir vakit önce şifreler vasıtası ile ülkemin aydınlık gençleriini bulur ve "lan alın soruların cevaplarını, diğerlerinden bi cacık olmaz zaten. Okulları, ofisleri siz doldurun. " derler.
Sınav günü gelince ise, özel kostümlerini giyer ve öğrencilerin her bir taraflarını mıncıklayarak, bomba timi edasında işlerini yaparlar. Özellikle tel toka ve bozuk paradan "tiskinen" bu tim, ülkemin en başarılı kurumunun biricik gözbebeğidir.
Saat sabahın bilmem kaçı. Okyanus gibi bir düşün içinde arıyor gözlerim seni. Biraz uykusuzum hani, biraz da aşık. Burnumun dibinde kapalı duruyor gözlerin. Baktıkça görüyorum. Gördükçe bakıyor. Kollarımı uzatmaya kıyamıyor, dokunduğumu hayal ediyorum sana. Ellerim saçlarının üzerinde ıslak bir zeminden yumuşakça kayar gibi omuzlarına düşüyor. Omuzlarında bir yük yok, ben dokundukça hafifliyorlar, ağırlaşıyorum. Çenen bileklerime değiyor, ürperiyorsun. Yanaklarında müebbet bir kızarıklık doğuyor. Sevindiğini düşünüyorum. Bir düşün girizgâhı sanki bu. Ellerim tenini ezberlerken, sen de düşünde bana dokunuyorsun.
Dudakların hafif aralık, parmaklarımın ardından pembeye çalıyor. Ellerim titriyor. Sarsılıyor ruhum. Sonra boynuna düşüyor gözlerim. Usulca dokunuyor utanarak geçiyorum. Ve göğüslerin.. Göğüslerine dokunmayı düşlerken bile ellerimde bir çekingenlik, içimde bir arzu... Dokunuyorum göğüslerine. Boynunun hemen altındaki o ince çizgiden aşağı indikçe, bir salkım üzüm, bir tutam misk yahut bir yavru güvercin gibi ellerime doluyor göğüslerin. Sol göğsünün daha küçük olduğunu fark ediyorum sağ göğsünden. Kalbinin kırgınlıklarından olsa gerek diyorum. Göğsünün ucu parmaklarımın arasında kalıyor. incitmeye ürküyor ama arzuyla, istekle dokunuyorum. Avuç içim sarılıyor sana, aşkla...
Derken kolların boynuma dolanıyor. Uyanık olduğunu fark ediyorum, dokunmayı düşlemekten vazgeçiyor ve sarılmak istiyorum sana. Lâkin.. Lâkin... Ellerim boşluğu kavrıyor.
Bir düşün içinde başka bir düşe düştüğümü düşünüyorum. Bir karabasan olmalı bu, ellerini bulamıyorum.. Kan ter içinde doğruluyorum olduğum yerden. Gözlerimde iki damla yaşla anımsıyorum. Sen hiç benim olmadın ki... Düşlerime dönüyorum.
Adana-Çukurova Belediyesi Fuar Alanı karşısında Van için eşya toplanmakta. En çok ihtiyaç duyulan şeyler; kışlık kalın giysiler, battaniye, yorgan...vs. Yiyecek ve temel ihtiyaç maddeleri yardımları da kabul ediliyor.
Bilgi almak isteyenler 0322 266 00 00 numaralı telefondan irtibata geçebilir. http://www.cukurova.bel.t...YZ3jy9G%2bL7eCX90qQ%3d%3d
edit: bunu eksileyen arkadaş Allah için sebebini bana mesaj yazsın.
Yaz aylarının sonlarına doğru, bir akşam balkona çıkar ve karanlıkta insanlara bakarsın. Acelesi olmayan bir bulut gezinmektedir. Ne yağar, ne de durur. bilir, daha erkendir. Sonra bir esinti değer saçlarına, ürperirsin. Bir hüzün düşer gönlüne, aylardan Eylül sanırsın. bir uyur, bir uyanırsın...
Bir kaç yüzyıldır bekliyordum sesini. Pencere önünde eğilip ışık arayan saksımdaki çiçeklerin yarenliğinde geçti tüm günlerim. Bir gece tanıdık bir koku değdi burnuma, gözlerimde bir sağanakçı bulut, uyur uyanık ellerim... Her yanda, her yanımda seni aradım. Kaldırımlarda bir iz bile yoktu, yabancı gözlerde bile bir iz...
Kuruldum tekrar penceremin pervazına, kokunu beklemekteyim. Uyumamaya yeminli gecelerim var artık. Bir hatıradan öteye gidemesin varsın gözlerin, lâkin gözlerin... gözlerin olsun bahçemde.. Bir an, bir dakika, ufacık bir hatıra... Varsın gözlerim gözlerin olsun.
bolca bulunan teneke kafalı kabadayılardır. kadınların haklarını savunurken bile, bu hakkı ihlal eden öküzlerin analarına, bacılarına söverler. küfüre maruz kalan yine kadındır.