Bu mantığa göre; delikanlılığın doğduğu yer uzakdoğudur ve Delikanlılık yaklaşık 100 sene önce gürcistan'dan ülkemize kaçak yollardan giriş yapmıştır. ayrıca ingilizler de en delikanlı milletlerden oluyor bu mantığa göre.
bir yoruma göre: hilal ebced hesabıyla 66'dır ki bu da Allah'ı gösterir, yıldızın beş köşesi ise arapça yazılan 'muhammed' kelimesindeki beş çıkışı işaret etmektedir.
Dün kendisini cuma çıkışı camiden çıkarken gördüm de yüzünden düşen bin parçaydı. Gelip bir selam bile vermedi. bir daha görürsem selam vermenin önemini anlatmak isterim. Geçen sene kendisiyle tanıştığımızda "merhaba, canım, cicim, şekerim" diye hitaplar etmişti bana. kendimi ilk başta kötü hissetmiştim ama herkese böyle hitap ettiğini duyunca biraz rahatladım.
Daha dün gibi hatırlarım, 10 yaşındayken bu aylarda koşa koşa dağlara çıkardık. ayağımız çamurlara bulanır, üstümüz başımız sırıl sıklam ıslanırdı. Gözümüzü dört açar, bütün dağı karış karış gezer mantar arardık... Her mantar buluşumuzda hepimiz bulanın başına toplanır, sanki hazine bulunmuş gibi mantarı seyreder sevinirdik... ne günlerdi be.
Kafasına göre yargıyı baskı altına alan hükümete ve hükümetin başındaki şahsa dün güzel bir hukuk dersi vermiş kişidir...
"vatan haini, haşhaşi, ajan, dış mihrakların maşası, siyonist uşağı, darbeci, vesayetçi" ilan edilmesi çok yakındır. Dün ak parti'ye kapatma davası açıldığında nasıl tepki verdiyse bugünde ak parti'nin yaptığı hukuksuzluklara aynı saikle tepki vermiş kişidir... Ayrıca "cumhurbaşkanı adayı olacak mısınız?" sorularına net bir cevap vermemiş. eğer aday olursa gönül rahatlığıyla erdoğan'ın adayına karşı gidip oyumu bu adama veririm.
Bugün bir arap öğrenci, hariri'nin 1000 küsür sene önce yazdığı makamat'ı alır, okur, anlar...
bugün bir türk öğrenci, 150 sene önce yazılan namık kemal'in kasidelerini alır, okur, sözlüğe bakmadan anlayamaz...
Arapça zengin bir dildir(bunu diller hakkında biraz malumatı olan bilir); fakat türkçe de yabana atılacak bir dil değildir. Türkçe'nin yapısı çok kuvvetlidir ve tarihi eskiye dayanmaktadır. Orhun kitabeleri 8. asırda yazılmış olsa da bir dilin o seviyeye gelmesi için yüzlerce sene geçmiş olması gerekmektedir. bu da türk dilini miladın başlangıcına ve hatta daha gerisine kadar çok rahat bir şekildi götürür. Türkçe doğal olarak türklerin yaşamından etkilenmiş bir dildir. Göçebe bir yaşam süren atalarımız daha çok harekete dayalı fiiller üzerinden dillerini geliştirmişlerdir. Kavramların ve bazı hayali unsurların dile girmesi yerleşik yaşamla olur, milletimiz ise yerleşik hayata geç geçtikleri için sıfatlar ve kavramlar azdır ve bunlar yabancı dillerden lisanımıza girmiştir.
Arapça'nın zenginliği ise zaten bilinmektedir. Kur'an-ı kerim'in arapça olarak inmesinin sebeblerinden birisi zamanın mucizesi olmasıdır. Mesela hazreti Yusuf o zaman rüyaları tevil etmesiylekendini o zamanki değerli görülen rüya tabiri ilmiyle ispat etmiştir ve Allah'ın varlığını ona isnad etmiştir. Hazreti yusuf'tan iyi o dönem rüya yorumlayan yoktur çünkü o da allah'ın inayetiyle bu işi yapmaktadır. bir başka misal: mesela hazreti musa. o da sihrin aşırı revaçta olduğu bir dönemde onların nezdinde yaptıklarının allah'ın inayeti olduğunu söyleyerek tebliğini gerçekleştirmiştir. O bir sihirbaz değildir, sihirden anlamayan birisi olarak allah yardım ederek ona hiç bir sihirbazın yapamayacağı mucizeleri yaptırmıştır. Efendiler efendisi(sas) ise o zaman revaçta olan söze aynı şekilde gönderilmiştir. cahiliye de araplar dil olarak çok gelişmiş bir haldeydiler. şiirler ve şairler çok fazla iltifat görmekteydi. O zaman yazılan şiirlerden arapça'nın şaheserleri arasında hala yerine koruyanlar vardır. böyle bir ortamda allah resulunü sözle serfiraz kılmıştır. Ümmi olan habibinin, Efendimiz(sas)'in en büyük mucizesi Kur'an-ı Kerimdir.
Çoçukluğumda aklımın fazla geldiği bir dönem tecrübe etmiştim:
6-7 yaşlarındayken evimize kafasına göre girip çıkan kedicik bir gün dikkatimi çekti. Baktım kedi gidip her tarafa sürünüyor. Kirden kaşındığını, pirelendiğini, bitlendiğini zannedip hemen banyoya koştum ve leğeni ılık su ile doldurdum. Sonra gene koşa koşa ayağıma sürünmek için gelen kediyi kucağıma alıp koşa koşa banyoya götürdüm. Şampuanı, lif, sabun her şey leğenin yanında hazır. havlu hemen başucumda bekliyor... Kafaya koydum kediyi güzelce yıkayıp, misler gibi yapacağım. bir daha hiç bir yere sürünmeyecek. neyse efendim kediyi banyodan soktum sonra kucağımda seve seve leğenin başına götürdüm. Kapıyı da kapattım ki annem filan gelipte banyoda kediyi yıkadığımı görüp bana kızmasın diye. iskemleye oturdum ve kediyi suyun içine bana bakıyorken bırakıverdim...
Kendime geldiğimde yüzüm gözüm kedinin pençeleri yüzünden kan içinde kalmıştı...
Dün ikindi vakitlerinde şişhane de refik saydam caddesi üzerinde bir apartmanın girişinde çekimi yapılan dizidir. Yoldan gelip geçenlerin dikilip izlemeye pek meyil etmemeleri üzerine, gözümün ucuyla bir göz gezdirdikten sonra yoluma devam etmeye kendimi mecbur hissettim.
Merdivenlere çıkıp gür bir sesle "ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü..." diye şiire başlayı, heyecanlanıp ikinci dize de kekelemek.
Torbanın içerisine girip ilerideki kavak ağacına değmek için zıplarken ikinci zıplayışta yere kapaklanıp yüzü gözü toz içinde kalmak.
uyanıklık yapıp getirdiğim tahta kaşık yüzünden yumurtayla yürüme yarışmasından diskalifiye olduktan sonra, diğer yarışmacılar kazanmasın diye onlara şaklabanlık yapıp, yumurtalarını düşürmesini sebeb olmak.
Yoğurt yeme yarışmasında favori olmak.
Suda elma yeme yarışmasında, elmayı yemeyi başaramayınca, elmayı bırakıp suyun keyfini çıkarmak.
23 nisan'lar güzeldi -ciddi ciddi neşeyle dolardım-. okul tarafından yapılıp da severek katıldığım etkinlik başka hatırlamıyorum. Etkinliklerin hepsi ortaokulu geçince sıkıcı, kuru ve çoğu zaman mecburiyetten gittiğim organizasyonlar haline dönüştü.
Efendimiz'in ahirete irtihalini anlatan bir Erdem bayazıt şiiri.
Ve zaman döne döne
gelmişti başlangıç noktasına
ilk yaratılış düğümüne
Mahlukatın var olduğu
Yüzüsuyu hürmetine
Evrenin efendisinin
Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine.
Hayatın menbaı
Merhametin son durağı
Madeni, muhabbet ocağının
Ateşler içindeydi
Yatağında.
iltica etmişti sanki kainat
Kutsal Tenine
Hayata şafak olan alnında
ter taneleri
Her biri insanlık çilesinden
bir haberdi sanki.
Bir an oldu
aralandı gözleri
sonsuzu kuşatan bakışları
süzdü ciğerparesi fatımayı
süzdü tek tek çevresindeki
can dostlarını
kıpırdadı dudakları, dedi:
-ebubekir kıldırsın namazı
sonra daldı daldı uyandı
son defa aralandı
bakışları
yöneldi bir noktaya
karar kıldı bir noktada
ve dedi:
-Merhaba ey refik-i ala...
Olacak oldu
akıllar kamaştı
kalpler tutuştu
feryad ve figan gökleri tuttu
çekti kılıcını faruk olan
sıçradı orta yere:
-kim derse ''o öldü'', öldürürüm!
Sonra sıddıyk olan
yetişti geldi
baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye
mağarada arkadaşına Hicrette yoldaşına
sonra baktı çevresine
mahşerden önce mahşer hali yaşayan
ashabına
aline.
Ebubekir dedi:
Ey nas, susun!
kim ki resulullah'a tapmaktadır
bilsin ki resul ölmüştür
Kim ki Allah'a tapmaktadır
Bilsin ki Allah ölmez
Hayy ve layemuttur
Ey nas susun!
''inna lillah ve inna ileyhi raciun.''
Sonra eğildi sevgilinin yüzüne
sürdü bulutlanmış gözlerini
o güzellikler ülkesine
baktı baktı ve dedi:
-Hayatında güzeldin
ölümünde güzelsin
Öldün
Bir daha ölmeyeceksin!
Nerede bir bitki görsem içimden onlara dokunmak geçiyor . Özellikle iğne yapraklılar beni benden alıyor. onlara dokununca nasıl rahatladığımı ve mutlu olduğumu bilemezsiniz...
Kutlu doğum haftasının yaklaştığı şu günlerde yaratanı da, yaratılanı da, alemlere rahmet olarak gönderileni de memnun edecek sözlerin dile getirilmesidir...
"Allahûmme Ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyyidina muhammed"
ebu hureyre ve enes bin malik'in rivayet ettiği iki hadis:
Bir müslüman; "Allahım Muhammed'e ve Muhammed'in ehli beytine, ibrahim'e ve ibrahim'in ehli beytine salat eylediğin gibi salat eyle, muhammed'e ve muhammed'in ehli beytine, ibrahim'e ve ibrahim'in ehli beytine verdiğin gibi bereket ver. muhammed'e ve muhammed'in ehli beytine, ibrahim'e ve ibrahim'in ehli beytine rahmet ettiğin gibi rahmet eyle" derse, kıyamet günü o müslümanın şehadetine şahit olacağım ve ona şefaat edeceğim.
Kim bana bir defa salat getirirse, Allah da buna karşılık o kimseye on rahmet eder ve on günahını affeder.
Günlük hayattaki konuşmalar ve edebiyatta karşılaşılan, sözün açık, anlaşılır ve kulağa hoş gelmesine engel olan kusurlardır.
Örnek vermek gerekirse:
Biri solmuş şükufedir bariz
Ya nedir diğeri verem bir kız (Recaizede Mahmut Ekrem)
Burada ikinci mısranın sonunda ki ''verem bir kız'' bir kusurdur. Çünkü o dönemde böyle bir tabir kullanılmamaktadır. ''veremli'' kelimesi vezne uymadığı için şair ek düşürmüştür. Bundan dolayı kelimede kuralsızlık kusuru vardır.
fasih kelimelerin birbiriyle güzel uyuşmasından meydana gelen ibarenin akıcılığı selaset olarak adlandırılır. bazı kelimelerin sesleri tok ve kalındır; tabak, kaza, tiğ, hitabet gibi. bazı kelimelerin sesleri ince ve naziktir; gül, servi, gibi. ilk söylediğimiz gruba giren kelimelere elfaz-ı cezele denir ve bu kelimeleriden oluşan söz metin olarak adlandırılır. diğer gruba giren kelimelere ise elfaz-ı rakika adı verilir.
Kelime anlamı açık seçik ve berrak bir halde bulunma, saf ve halis olmayı ifade eden fesahat'in terim anlamı, kelimelerin teleaffuzunun kulağa hoş gelmesi, manasının da açık olmasıdır. bunu gösteren özellik de kelimelerin dil kurallarına uygun olup o dilin usatası olan edebiyatçılar tarafından kabul görerek yaygın olarak kullanılmasıdır. diğer bir ifade ile sözün kolay anlaşılır ve kusurlardan uzak olma halidir.
Edebiyat metinlerinin başlıca iki özelliği vardır: (a) sözcüklerin seçimi, (b) onların güzel ve etkileyici bir tarzda bir araya getirilişindeki esaslar. fesahat temelde bu seçme ve birleştirmeyi sağlamaya yöneliktir.
Şu üç kusur kelimede bulunmazsa fesahat gerçekleşir:
1- Kelimede söyleyiş güçlüğü(tenafür-i huruf): his ve zevk ile bilinebilecek telaffuz güçlüğü olarak tarif edilen bu kusur, benzer seslerin bir araya gelmesinden doğan ses uyumsuzluğudur. ''istidadat'', ''selasetsizlik'', ''gözlemlerlermiş'' lafızlarındaki durum gibi. batı dillerinden dilimize geçen ve tenafür-i huruf ve tenafür-i kelimat terimlerini gerk ikisini de karşılayacak şekilde kullanılan kakofoni kelimesinin kendisinde de böyle bir söyleyiş güçlüğü vardır. Dil bu kelimelerin telaffuz güçlüğünü gidermek için ''ufakcık'' kelimesinin ''ufacık'' şeklini almasında da gördüğümüz gibi bazı ses düzenlemeleri yapar.
2- Kelime yapısında kuralsızlık(kıyasa muhalefet): Kelimenin dil kurallarına uymamaması durumudur.
3- kelimede anlaşılma güçlüğü(garabet): sık kullanılmadığında alışılmamış ve anlamı açık olmayan veya anlaşılmayan kelime ve tabirleri kullanma kusurunun adıdır.