Genellikle üniversite öğrencilerinde görülen bu durum, insanların yalnızlığa alışmasına sebep olmuştur. Yalnız kalmaya alışan bireyin, hayatına girecek olan bir bay/bayanı fazlalık olarak, külfet olarak görmesi karşı konulamaz bir his haline bürünür. Dürüst olmak gerekirse, dini kadından ya da erkekten uzak durmak olarak gören gençlerin algılayış biçiminin doğru olmadığını düşünüyorum. ama gerçek şu ki, durum bu. Uzak duruyorlar. Karşı taraf duygusunu dile getirmesin diye, " kardeşim" diye hitap ediyorlar. Amacım dinimize suç atmak değil, yanlış algının oluşturduğu bu soruna vurgu yapmak. Saygılar kız kardeşlerim *
ilginç bir durumdur. Babası Erzurumlu olan birisi izmir' de veya istanbul' da büyüdüğünde, ben izmirliyim veyahut istanbulluyum diyor. Bunu anlıyorum. Oranın ekmeğini yedin falan filan ama bu durumun tersine hiç şahit olmadım. Yani izmirli ya da istanbullu olsun örneğin, bi sebepten de erzurum' da ya da elazığ' da büyünsün. Orada adeta forsunu koyarmışcasına; ben izmirliyim ya da istanbulluyum deniliyor.
Bunun açıklaması ne olabilir acaba? Belki kızlara sempatik görünmek için söyleniyor olunabilir ya da gerçekten baba tarafını beğenmediği ya da benimseyemediği için olabilir. Ama izmirli ya da istanbullu olan birisi ne hikmetse başka yerde büyüse bile hep baba tarıfını seviyor ya da benimsiyor.
Demek ki konu aile falan değil. Direk şehir. Şehri seviyosunuz bilader siz. Bunu söyliceksin. Diceksin ki ulan elazığının kültürü taşı toprağı bana göre değil, uymuyor bana sevmiyorum diceksin. Bu sırada izmiri yada istanbulu övüceksin. Taki karşındaki hee, haklısın diyene kadar.
kan donduran yazıdır, Allahtan tek dileğim bu ve bunun gibi sapkın düşüncelerdeki insanların hayatlarına bir şekilde ışık tutup onları cehaletten kurtarmasıdır.
ekmek, poğaça, açma gibi şeyler el ile bölünür, ağıza öyle götürülür.
öyle sofradayken ekmeyi ya da poğaçayı löp diye ısırıp sonra salyalarının ağzınla poğaça arasında uzamasını insan görmek zorunda değil. Bunu aile terbiyesi almış bir erkek/kadın yapar, aile terbiyesi almamış bir erkek/kadın yapmaz, bilmez. zaten oturup kalktığı ınsanlar herkesin kendi seviyesine göre, fazla yadırgamamak lazım.
Başlığı açan yazarın kendi seviyesinde olmayan birini poğaça yerken, beyninin iflas ettiği anda gördüğü insandır.
eminim ki bahsi geçen kız sevgili olmadan önce de öyle gülüyordu. belki de o kız öyle güldüğü için ilgini çekti senin. gülüş yine aynı gülüş, dikkat çekici.
sen şimdi karşısın ya bu gülüşe, o zaman sap gibi dolaşırken o gülüşü atan ya da atabilicek kıza sikin kalkmıcak bilader.
sevgili olduysan da zaten kabul etmiş olman gerekiyor o gülüşü. ulan ne ibneler var ya. sahip olana kadar o kızın hareketlerinin doğuracağı bütün sapkın düşünceleri düşünür, düşünebilir ama saplıktan kendini alıkoyamaz kıza yükselmeyi. aslında kendi zayıflığını, kızı elde ettikten sonra kıza mal eder. mına koduğum. sen önce bi kendi nefsini kontrol et, sonra elalemin o gülüş karşısında ne yapacağını düşünmeye geç.
çocuğunu kitaplardan okuduğu kadar değil, kendi bağrından koptuğu kadar seven annedir.
hayatını çocuklara adayan bir kadındır.
anne yemeğinin hakkını verendir.
annedir o anne
sen utansan da o seninle gurur duyar, senin için ölür bile.
odaklanma problemleridir genelde. hayatta önce, önündeki yemeği yemen gereklidir ama gençler sırayı karıştırırlar, saygısızlık yaparlar. ne yediğinden tat alırlar ne de sofrada bir beyefendi/hanımefendi imajı verebilirler. akılları başlarına geldiğinde ise yemekler çoktan bitmiş, sofradakiler çoktan kalkmış olurlar.
bir hevesle alınan makinayı kullanamayacağını anlayınca bireyin, istemsiz başvurusudur.
şayet kursta güzel kızlar veya yakışıklı erkekler yoksa sürekliliği olmayan kurstur.
neyse ki teknoloji gelişti auto ayarlar makine de iyi sonuçlar veriyor eskiye nazaran.
bu işin mekanik kısmı tabii ki. bir de zeka lazım hayal gücü lazım. bakıp ta görmek lazım.
kafalarını yere eğerler bir de. fare gibi hissederler herhalde kendilerini. hoş hiç görmedim içeri girebilenini. genel de sağlam reflekslidir bu konu da halkımız.
buradan da anladığımız üzere, halk eğer hakkının ne olduğunu anlayabilirse reflekslerini çalıştırabiliyorlar.
ama ne yazık ki haklarından bihaber ki, evde oturup farkında olmadan vazgeçiyorlar haklarından.
bazen aklına unutamadığın bir insan, bir olay gelir. pişmanlıkla doludur veya acı ile. genellikle işte bu tip şeylerin şiddetli duygu baskısı nedeniyle engelleyemediğin sestir.
imam bolluğu sebebiyle, imamlara yeni istihtam alanları açılıyor. bu çok normal değil mi ?
artık doktorların hastanede ki forsu da eskisi gibi olmaz. hasta doktordan aldığı tavsiyeyi bir de son olarak - dur bir de hocamıza soralım bakalım diyecek" diyecek.
her erkeğin ertelediği isteğidir esasında. durmadan bahaneler üretir kendine bakmaya sıranın gelmemesi için.
1-)sınavlar geçsin toparlıcam.
2-)eve çıkayım değişicem.
3-)okul bitsin kendime yatırım yapıcam.
4-)depresyondan cıkayım aynaya bakıcam.
5-)işe başlıyım çok daha farklı birisi olucam.
lakin bir türlü olamaz. insanın içinde olucak biraz. bahaneler bitmez bu hayatta. erkekte en çok kendini es geçer. es geçmeyeni az bulunur. nerden de bulurlar o kadar zamanı, ona ayıracak bu kadar kafayı ?
burslu öğrenci kendini belli eder oturmasıyla, kalkmasıyla. zeka konusunda kimse bir iddia da bulunamaz ama çalışma disiplininde bu arkadaşın önde olduğu zamanla diğer arkadaşları tarafından da kabul edilecektir.
ama burslu öğrenci demek değildir ki en başarılı öğrenci olacaktır. burssuz okuyan öğrenciler de pek ala başarılı olabilir. bu bir kıyas değildir.
asıl fikrim zaten, üniversiteyi kazanmak için girilen sınavların hiçbirinde mesleki bir bilgi yoktur ama üniversitelerde mesleki bilgi verilmektedir. e bu da demek oluyor ki sınavdaki başarının üniversiteki başarının bir göstergesi olamaz. dediğim gibi sadece disiplin bilinci daha yüksek olur genelde. tek avantajları budur.
uygulamada herşey değişir ama. para sıkıntısı çeken bir kişi demorilize olma ihtimali daha çoktur. bu başarısızlığı getirebilir.
öte yandan eziklik hallerine bürünme ihtimali vardır. bu da başarısızlığı getirebilir. tabi bunların hepsi olasılık.
tabiii ki burslunun durumu iyi olma senaryosu var bir de. genelde başarılı olurlar bunlar. hayallerine kendilerini hep daha yakın hissederler ki bunda çok haklıdırlar.
yanlış insana gösterilmiş ilgidir sadece. o insan sadece senin ilgini istemiyordur, yoksa tabii ki ilgiyi sevgiyi her insan hak eder. Sadece doğru insan(lar)dan olanı tabii ki.
insanlıktan çıkıp hayvansal iç güdüleriyle hareket edip nefsini falan siklemeyenlerin, inşallahlarla maşallahlarla kin ve nefret söylemlerinin en klasik halidir bu söylem.
Son zamanlarda ise bu tarz varlıkların bölünerek çoğalıyor olması beni umutsuzluğa sürüklerken, charles abimizin söylediği "umut insanlığın en büyük gücüdür." lafını unutmamaya çalışıyorum.