Ya şu yaratıkların hiçbir türlüsü çekilmiyorken bir de böyle tipsiz ve ailesi tarafından narsistik yüklemeden taşmış olanlar var. Özellikle erkek olanları öylesine pohpohlanmış oluyor ki. Erkekliğini göster vs deniyor. Çocuk da utanma duygusu oluşmuyor. Sapkınca büyütülüyor. Alt kattan adam çağırıyor saçını çekmek için.
Bu sapkın çocuklara yaptığım şey net bir kastrasyondur. Ne ağlayarak ne babasını çağırarak ne de birisinin ricasıyla en küçük isteklerini yerine getirmem. Çirkinliklerini de yüzüne vururum. Önce gerektiği kadar ilgi gösterip sonra görmezlikten gelirim. Yoksa bu çocuklar okula başlasın 3-5 tane kişi bulup zorbalık yapar durumda oluyorlar. Bu yaştan bir de herkese vurma, tırmalama öğretiliyor. Tırnağını geçirdiği anda ağzına isabetli hızda patlatıyorum. Simgesel koordinatların bu derece kayıp olduğu, özellikle sapkınlıklar üzerinden kayıp olduğu bir toplum çok zor olacaktır.
artık rahatça görülüyor, Şeriat geldi. Şimdi diyeceksiniz ki "bu nasıl şeriat, hani kapalı kadınlar, hani hukukun değişimi...". Kısa vadede bahsettiğiniz bu şeylerin oluşumu size bağlı. AKP kendisi çok dindar olduğu için istemiyor dini, akp oylarını sağlam tutabilmek için istiyor dini. Yani Atatürk'ün ideolojisini yemiş bir bir millete lak diye şeriatı getiremezsiniz, bu ülkenin şu dine dönük halini ülke halkının %40'ı istiyor. %15'i ise şeriat istiyor. Bu isteyen kesim genelde kırsaldaki köylüler. Bu köylülerden oy almak için şeriatı getirmeyecekler. Hukuksal anlamda zaten şu an islamı yemiş hakimler var, islamı yememiş olsa bile güce taptıkları için istedikleri şekilde yönetiyorlar.
-Eğitim: Atatürk gibi bilime dayanmak isteyen temellerin azaltılıp, hurafelerin doldurulması burdaki en büyük göstergedir. Cihad, Kadın - Erkek gibi farklar, Dini eğitimin yaygınlaşması, imam hatipler... Görüldüğü üzere bunların her biri aslında şeriatın moderniteyle diyalektiği şeklinde yaşayacak şekilde düzenleniyor. Evrimin kalkması = şeriat.
-Sosyal değişikilikler: Yurtlara yapılan düzenlemeler, bazı doğu illerinde ve bursa da olan kadın erkek ayrımı. Bunlar da keza şeriatın geldiği noktalar.
-dış politika: müslüman ülkelerin tutulmak istemesi, ordan sorgusuz sualsiz göç alması. Ümmetçi anlayışı yine şeriatı, müslümanın kardeşliğini öne sürüyor.
Ve bunun gibi bir çok şey var. burda dikkat edilecek nokta, şeriatın nerelere geldiği değil, şeriat Türkiyede en fazla bu olabilir. Fakat Atatürk'ü, Bilim'i azaltmak belki önümüzdeki 20 sene için değil ama gerisi için çok fena bir neslin yetişmesine ve o zaman şeriatın özüyle birlikte gelmesine sebep olabilir. Şunu da demek lazım, Şeriat'ı Beşiktaş'ta, Kadıköy'de hissetmezsiniz. Konya'da hissedeceksiniz, biranıza ceza kesilince hissedeceksiniz. Bunlar en fazla bunu yapar, fakat birileri bu fikirleri devirip eğitime darbe vurmazsa 20 sene içerisinde büyüyen nesil şeriat, isteyebilir konumda olacak. Ki islam'ın ne olduğunu hepimiz islamın hakim olduğu devletlerden biliyoruz.
ses çıkarmak mı ? değiştirmez sanmıyorum. Fakat içinde vatan sevgisi olan insanların buna dur demesi gerekir.
DSM'cilerin bulunduğu grup.
insanın öznelliğini, tıptaki etiyolojiye bağlayıp - burdada ayrılıyor tabi - hastalık bireyden ayrı tanımlama yönteminin kullanıldığı alandır. Lacancıların kendilerini ısrarla dışarda bıraktıklarını vurgulamak gerek. iPA'da DSM kadar tanısal değildir ama bilim yapıyorsanız mecburen biraz tanısal oluyorsunuz.
Freud'un tutarsız bir biçimde kullandığı kavramdır.
Freud, bazı makalelerinde Ego idealini, birincil narsizmin yedeği olarak tanımlamaktadır. Yani insanların regresif durumlarını yansıtan o omnipotant hale daha gerçekçi bir biçimde ulaşması için gereken hali içeren idealdir. insan ego idealine ne kadar çok yaklaşırsa o kadar narsistik hedefine varmış olacaktır. Fakat bu durum mümkün değildir, bir tek psikotikler mani halinde aktüel egosu ile ego ideali arasında fark olduğunu hissetmezler. insanın yer yüzünde yapamayacağı mutlaka bir şeyler vardır.
Bazı makalelerinde ise Freud, Ego idealini Süperego'nun bir ayağı olarak görür. Ego ideali, ego üzerinde eleştirel bir yapıdadır.Yani içsel bir utanç sesidir. Fakat burda Sadist ayağı da eleştirel ve vicdani olmakla nasıl ayırıyor onu tam olarak kavramak zor. Net bir Ego ideali sunmasa da bugün kuramın içinde ego idealinden anlaşılan şey işlevsel.
çıkıp bir de "bak kardeşim yav reis ne güzel yapmış, bak yav şu ışıklandırmalara bak, karşıdan 5 dakikada geldik bakırköy'e. allah başımızdan 20 sene daha eksik etmesin, ne yollar, ne köprüler yapacak inşallah." diye konuşuyorlar, asfalt yolu çekip.
gerçekten bu insan da oy kullanabiliyor, lüks araçlara biniyor, ataşehirde oturuyor falan.
Edit: Demokrasi demiyor muyduk ? Bu insanlar yönetiliyor, yönetmiyor. Özelini paylaşan insan dediğin sosyal medyada anını paylaşarak "bakın bunu yapıyorum" diyebilmek için yapar çoğunlukla. Bu insan (?) bunu devamlı gösteriyor.
Şimdi içinden geçtiği şey şöyle denizin altında ama görüntüsü olan, normal bir tünelden farklı falan olsa buyursun çeksin derim. Fakat yaptığı şey herhangi bir tüneli, asfalt yolu çekmek.
Klasik dinamik ekollerdeki bebeğin masum düşüncelere sahip olmama durumu, bu ekolde de geçerlidir. Fakat bu ekol klasik psikanalizden ayrılırken, bu haz noktalarından daha çok infantın dünyaya ilk geldiği süreçte kendilik oluşumunu ve ilk nesneleriyle olan ilişkilerini inceler.
özdeşimden çok yansıtmalı özdeşim ve yansıtma mekanizmalarının üzerinden bir açıklama getirmektedir.
bebeğin, iyi - kötü kavramına nasıl hedonist bakış açısıyla baktığını, iyi ve kötünün aynı nesne olmasını kabullenemediği ya da farkında olmadığını, bebeğin kendi içindeki yansımalardan gözlemler.
Her ne kadar aşırı varsayımsal bulsam da çok önemli katkılarda bulunduğu ortadadır.
istanbul'da psikoloji öğrencileri için yararlı olma, akademik zihniyete sahip görünen kuruluş.
Kış okulu ve yine 2 aylık eğitim gibi akademik programları ücretsiz bir biçimde sunuyorlar.
Dışardan bakınca her şey çok güzel duruyor. Ancak içlerine gelince, Akparti gençlik kollarından toplama bir yermiş gibi, hocaların ve öğrencilerin - özellikle hocaların - muhafazakar olduğu hatta bilime olan yatırımlarının bile "yaratılış" ekseninde bakan bir yaklaşıma yapmış bir yapıyla karşılaşıyorsunuz. Dini temelleri ve dini öğretileri tersten sarsacak, entelektüel birikim ihtiyacı yüksek psikodinamiki hiç kullanmıyor oluşları ilginçtir.
Yine de sahip oldukları zihniyetten öte, öğrencilere sağladığı ücretsiz öğrenim fırsatı ( elbette, terapi dersi almıyorsunuz ama iyi veya kötü bir kaç teknik bilgi öğrenebileceğiniz ) sağladığı için yararlı olan topluluk. Burada bir kıyasalama yaparsaktpöçgtarzı partici ve festivalci havadan çok akademiye - yararlı ya da değil - önem veren temellerin üzerinde bulunması sevindirci.
Bir hoca düşünün öğrencisine bu kadar da güzel yaklaşabilen.
kendi alanından ders olmasa bile, dersten önce kitaplar okuyan derse sanki o alanda uzmanmış kadar hissetirebilen hoca.
Felsefe derslerinde düşük profilli öğrenciye rağmen sokratik yöntemden bir kaç damla tattırabilen nadir insanlardan biridir.
Edit: kendisi doçenttir. Liseli arkadaşlar karıştırdılar galiba.
Tartışmalardan ve sürtüşmelerden zevk alma durumu.
ilginç bir biçimde kendimde çok yoğun gördüğüm duygu. Tartışmaktan hoşlanıyorum, farklı görüşteki insanların profillerine girip gülüyorum bazen hatta yanlış olduğundan emin olduğum fikirlerini izlemek hoşuma gidiyor. Benden daha mantıklı biri olursa daha da zevk alıyorum. Fikrimi sınayabilen soru sorabilen biri...
Bilişsel ve Sosyal psikolojide, bilinçdışı etkileşimin kabul edildiği temel durumdur.
Kişi bir şeye inanırsa o şeyi bilinç dışı olarak hazırlar.
Örneğin bir arkadaşının senden hoşlanmadığını düşünüyorsun, arkadaşını gördüğünde senin yüzündeki ifade onun senden hoşlanmamasını sağlayacak bir şekilde olabilir. Hatta işi ileri götürürsek onu gördüğünde salgıladığın feromonlar onun bilinçdışında "karşıdaki varlık senden hazetmiyor" düşüncesini yerleştirebilir. Bu durumda arkadaşın senden gerçekten hoşlanmamaya başlar.
Freud buna iki bilinçdışının bilinç düzeyine çıkmadan etkileşimi demiştir. Bu bilişselciler hem taklit ediyorlar, hem de bilinçdışı determinizmini inkar ediyorlar...
Şu an yaptığım şeydir.
Başta biraz sosyal psikoloji çalıştım, bir ara Piaget ve Kohlberg'in ahlaki evrelerini karşılaştırmak üzere okuma yaptım ardından.
Lise 3'te kapattığım facebook hesabıma girdim. Liseden ne denli aptal olduğumu gösterecek konuşmaları özellikle seçtim okudum.
Sonrasında hayatta karşılıklı olarak bir şey hisettiğimizi düşündüğüm tek kişiyle olan lise 3 konuşmalarını okudum. Bazı yerlerde çok güldüm, utanmam gereken yerlerde utandım. Biraz duygulandım, özledim.
Sonra neden böyle bir arkadaşlığa tekrar adım atamadım diye düşünmeye başladım. Kafam dağılsın diye sözlüğe girdim ve bunu yazdım. Sonuçta başlıktaki eylemi gerçekleştirdim.
Kızlarda ergen olmak erkeklere nazaran daha çok problem yaratır.
Yapılan araştırmalara göre erken girilen ergenlik kızlarda büyük kaygılara neden olabiliyor.
Bunun nedeni ise "kadın" denilince akla gelen imgenin, 0 yağa sahip görünüm konusunda hatasız bir varlığa çekilmesi. Aslında modern dünya kadınlara ne kadar az yer kaplarsa o kadar iyi olacağını, erkeklere ise ne kadar fazla yer kaplarsa o kadar iyi olacağını empoze eder.
Ki ergenlik üreme kabiliyetine ulaşmaktır aslında, kadınların üreme kabiliyetine ulaşması kendisi için bir kısıtlayıcıdır. Artık geç saatlerde eve dönemez, istediği gibi giyinemez, eskisi kadar aktif davranamaz, hareketlerine hatta oturuşuna bile dikkat etmek zorundadır.
Erkeklerde ise "büyüdü bizim oğlan" kafası hakim olduğundan daha geç eve gelebilir, daha fazla para harcayabilir, daha saldırgan olması doğal karşılanır.
Vücudunun daha fazla yer kaplamaya başlaması ( kas kütlesinin artması ve boy uzaması ) ise erkek için tam bir güven patlaması yaratacak faktördür. Erkeklerde erken ergenlik, davranış bozuluklarıyla pozitif korelasyon göstermektedir. Geç ergenlik ise akademik başarı için avantaj oluşturmaktadır.
Hiç bir şeyi engellemez. Baba çomarsa çomar, bilim insanıysa bilim insanıdır. Baba olmak sanki çok rasyonel temellerden besleniyormuş gibi "babaya x denmez" söylemleri var.
Yine Türkiye'de aptalca şeylerden beslenen ahlak kurgusu...
Çok televizyon izlemeyen biri olarak şunu söylemeliyim ki bu kanalı izleyen biri pek akıllı ya da pek dolu bir insan olamaz.
Ne zaman denk gelsem, saçma sapan şeyler çıkıyor.
(bkz: tv 8 yarışmaları) hiç bir şekilde yarışmalarda bilgi kullanıldığını görmedim. Şansına oynuyorsunuz, kumar gibi.
Şarkı yarışmaları zaten ayrı bir başlık gerektirecektir, şarkı dediğimiz şeyde sanat olmazsa şarkı olmaz gürültü olur. Çıkıp insanların seslerini ölçmek yerine şarkıyı hiseddebiliyor mu bunu ölçmek gerekir. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi pop dünyası jürisi ile dram çiziliyor oynanıyor. Bu konuda cem adrian'ın çok güzel de bir eleştirisi var.
Aynı evet eşit sayıda anne olabilen ve anne olamayan insan atılıyor, bunlar tabi oyuncular orada yine bir oyun oynanıyor.
Devamlı magazin haberleri, ünlülerin hayatına özendirmeler vs. Ardından hemen pahalı reklamlar. Bilinçdışına gönderme yapıyor.
Türkiye'de diziler ve televizyon bu toplumun mimarı. Ancak herhalde böyle çürük bir toplum yaratmada acun'un payı büyük.
Kısacası bu kanalı 24 saat %100 bir algı ve bilinç ile izleseniz bile size kattığı şeylerin sayısı 0. Bu yüzden bunu izleyen insan amaçsız insandır.
zihniyetinin çabucak engellenmesi gereken cümledir. 7 binle istanbul Psikolojiye giriyor, hayatı Freud'un okuyamadığı kitapları Snap atmak. Kısa bir hikaye üzerinden savunma mekanizmalarını bile çıkaramıyor ama sorsan, haketmiş o okulu. E girmeyi haketmiş de okulda kalmayı haketmemiş. Yeterlilik sınavları yapılıp bunun gibi akbabaları düşük seviyeli okullara göndermek lazım. YGS/lys'ye çok çalışmadık diye mesleğimizde kötü olacağımız gibi bir kanı çok saçma. tam tersi de aynı şekilde.
