bugün kız arkadaşımı kaydıraktan kaydırmak için dil döktüm o kadar, kolundan tuttum; hadi eğlencez dedim ama çok kişi izliyor, büyükler var, çocuklar var orada onlar kayıyor gibi bahanelerle reddedildim. çocukluktan ne zaman uzaklaşsam kirleniyor gibi hissediyorum. toplumun içinde kayboluyor gibi hissediyorum.
önce gülümsemeye çalışırım. hatta gülümsemeye çalışırken kendime bi fotoğraf çekerim. sonra önceden gerçekten eğlenmiş, çok güzel gülmüş olduğum bi fotoğrafı açarım. sonra iki fotoğrafı karşılaştırırım. ikisinin trajikomik bir şekilde farklı olduğu aşikardır. sonra gülümsemeye gerçekten ihtiyacım olduğunu anlarım. sokaktaki ayakkabıcı çocukla muhabbet ederim, derdimi anlatırım. sonra kırdığım bir kalp varsa biraz olsun toplamaya çalışırım. sonra bana dostluk etmiş, edecek birini bulurum ve konuşurum. hatta bir kahvede oturmuş konuşuyoruzdur. kendi odamın yalnızlığından, karamsarlığından kahvehane ortamının gürültüsüne, gülüşlerine, çaylarına... girip çıkanlara, üzerine iddia oynadıkları maçları heyecanla seyredenlere, doyasıya küfür edenlere bir kapı açmış olurum. bunlar bana umut vermeye başlar. ufak ufak gri olan dünyada geçmişte renkli olan anlardan izlerime rastlarım. bu anlar inanılmaz olur gerçekten. bazen bir temiz çamaşır kokusu duyarım, bazen sol tarafımdan tatlı bir rüzgar eser, bazen mahallede top oynadıktan sonra banyo musluğundan su içerim, bazen memleketimde sabah okula giderken havanın soğukluğu yüzüme çarpar, bazen bir aralar çook söylediğim bir şarkıyı mırıldanırım. ve ufak ufak anladıkça yaşamayı renkler iyice yerine gelir. bunalımların en yoğun olduğu dönemde yaşayan, her gün işine gidip gelen, uyuyabilen insanlara özenirken artık yaşayabildiğini bilirsin. ve bir daha asla o ilk fotoğrafı görmek istemediğime eminim.
edit: burada anlattığım şeylerde vefasızlık ettiğimi görüyorum. çünkü temel olarak bu durumdan kurtulurken çok dua ettim, küçüklüğümü kabul ettim ve kendimden çok bir tanrıya güvendim. onu düşünmenin felsefesiyle şimdi mutluyum. bunu söylememek kendime ettiğim bir ayıp olurdu.
insanların zor bulup kolay kaybettiği şeydir. dostluklara, arkadaşlıklara, kardeşliklere, sevgililiğe neden olur. allah kimsenin yüreğinden eksik etmesin.
uzun zaman önce düşündüğüm şey asla bir kız kanka edinmem idi. sonra zamanla bir kızla öyle fazla vakit geçirmeye başladım ve arkadaşlığımız öyle tuhaf gelişti ki birbirimizi farklı bir şekilde sevdik. en son kanka falan demeye başladık birbirimize. açıkçası kıza söyledim "kızım bak kanka ayağı göt ayağıdır, bana da güvenme, erkeklere güvenme" dedim. ki ne oldu? en son kızla birbirimize tokat atma oynuyoruz. yok sen vuruyorsun ben vuruyorum. zaten ne zamandır bir serotonin eksikliği içindeyim kızın ellerini tutuyorum. önce biraz okşuyorum yanağını sonra yavaşça vuruyorum. sonra saçlarını düzeltiyorum güzelce yine yanağını okşuyorum sonra vurmuyorum. derken birbirimize öyle yakınız ki. ellerini göğsümde hissediyorum. kafalarımız birbirimize değiyor. sadece o kafalarımız birbirine değerkenki kendimden geçişim bile mükemmeldi. o sırada yanaklarını okşamak falan.kendimi bazen dudaklarına yapışmamak adına zor tutuyorum.
etiklik açısını inan hiç bilemiyorum. hiçbir şey anlamıyorum. kesinlikle sevilecek kızsın ama gerçekten ne tarz bir sevgi duyduğumu kestiremiyorum. aşık gibi hissetmiyorum ama arzuluyorum. kafam karışık. sanırım biraz samimiyeti azaltmak gerekecek.
(bkz: #30730286) eğer bu söylediği doğru ise yüksek ihtimal ile aıds, hepatit, trahom, sifiliz gibi hastalıklardan birini kapmış olma ihtimali yüksektir.
içimdeki çoğu duygu değişiyor artık. eskiden bir kızın dudağını öpmeyi hayal edemezdim, şimdi konuşurken gözlerinin içine, dudaklarına, göğüslerine bakıyorum. onu istediğimi belli ediyorum. belki güzel olan budur.
2004 yapımı fransız filmidir. film sanıyorum bir ıslahevi ya da benzeri bir nitelik taşıyan yatılı okulda geçiyor. filmde başarılı bir mümessil ve müzisyen olan bir öğretmenimiz, gaddar bir müdür ve bir de koroyu oluşturan çeşitli tiplerdeki öğrencilerimiz bulunuyor. çocukların aldıkları cezalar, yedikleri dayaklar içler acısıyken, yaptıkları müzik insanın yüreğine dokunan ve son derece kaliteli. buruk, hüzünlü bir havada geçen filmi ruhum daralarak izledim. ruhum daralıyordu çünkü kendimi onlardan birinin yerine koydukça geçmişi hatırlıyordum, dünyanın herhangi bir yerinde benzer gaddarlıklara maruz kalan bir çocuk gibi hissediyordum. gerçekten çocuklar bulundukları hayatları tercih edemiyorlar.
sting'in dokunaklı parçası. uzun zaman önce pianist'i izlerken yağmur yağıyordu ve en son orada zaman durmuştu sanki müzikle. yine leon'u izlerken zaman birkaç dakikalığına durdu, kollarımı açtım etrafımda döndüm ve şarkının içinde kayboldum.
freddie mercury'nin içli söyleyişi ve sözleri ile insanın yüreğine dokunan, sevip de ayrılmış olanlara armağan olmuş şarkıdır. yüzlerce defa dinlenesidir.
bir kız vardı fakültede birinci sınıflarda. gözüme gözüme bakıyordu. hatta gözleriyle yiyordu. baktım çok hoş bakıyor. nereye gitsem dönünce gözüme gözüme bakıyor. arkadaşlara bahsettim, git konuş dediler. hatta sırtıma falan vurmalarını söyledim. gaz verin dedim. sonra bir gün gaza geldim. kütüphaneye sadece kızla konuşmak için gittim. kızı aradım buldum. merhaba, biraz konuşabilir miyiz dedim. kız da bir şey demedi kalktı. hoş bir kız olduğundan ondan dolayı muhabbet etmek, tanışmak istediğimden bahsettim. biraz konuştuk. kızı güldürdüğüm vakitler oldu. daha ilk seferden kızın ön dişlerinden birinde bir leke fark ettim. yeşil mi desem biraz dikkat çekici ve hoş bir görüntü değil. o an içimi yavaş yavaş bir soğukluk kaplamaya başlamıştı zaten. ama kıza hemen bir şey de diyemedim. kız biraz konuşmamdan da etkilenmiş olsa gerek. bu sefer bayağı o etrafımda dolanıyor falan. nasıl yapacağımı bilemedim. anladım ki gaza gelmemek, bir insanı üzmemek adına da iyice gözlemlemek gerekiyormuş. gerçekten bir diş çok mu önemli derseniz malesef kendimi kandıramam. ileride problem olacak çünkü şimdi olmasa bile.
ideolojileştirilmiş, -izm haline getirilmiş, kraldan çok kralcı olunmuş, özgünlüğün silindiği, taklidin hat safha yer aldığı ve düşünmenin unutulduğu bir din haline gelmişse eğer bir din zararlıdır. yalnız ben bunu tanrının gönderdiği bir kitabın suçu olarak görmüyorum suç aptal insanlarındır. asıl suç aklını kullanmayan fanatik dincilerindir.
arkadaşımın* çevresinde ve haliyle benim arkadaş çevremde bir kız var. hoş bir kız arada benimle ilgili birkaç şeyden etkilendiğinden bahsetmişti. benim arkadaşıma da istemsiz olarak birkaç kız fotoğrafı göstermiştim onun yanında yine birkaç tane de kıza yürüsem mi diye konuşmuştum. şimdi çıkıp her şey normalmiş gibi kıza yürürsem acaba ne olur diyorum. yani şöyle birkaç açıdan düşünürsek konuşmam en doğrusu olur gibi duruyor. zaten yalnızlaşmak istiyor bir yanım, eğer kız bana karşı bir şeyler hissetmiyorsa o zaman ben de yalnızlaşırım biraz daha. eğer kız bana bir şeyler hissediyorsa da çok memnun olurdum. gerçekten sessiz, eğlenceli, hoş bir kız*.
yani ben onların yanında da söyledim. tek istediğim şey bir insanı tanımak ve eğer o zaman da hoş biriyse biraz daha ilişkiyi öteye taşımak. yani şu kıza mı yürüsem bu kıza mı yürüsem hiçbir zaman önemli olmadı çünkü ne o kızlardan herhangi birini gözümde bir adım öteye taşıdım* ne de herhangi birine yürüdüm. her gün beceriksizliğimle, depresifliğimle, iniş çıkışlarımla bunalıyorum. biraz destek arıyorum.
8 tane falan modu bir arada rahatlıkla çalabilen bir virtüözdür. kendisini biraz olsun anlayabilince saygım tavan yaptı. özellikle aşık veysel için yaptığı şarkı da gerçekten mükemmel.
mesela burada yazmak bile birilerinin seni dinlemesini sağlamak ve temelde yalnızlıktan kurtulabilme hatta daha derine inince egoizm sınırları içerisinde. başkalarında arıyorsun bir şeyleri, başkalarına ihtiyaç duyduğunu hissediyorsun aslında egona hizmet edecek bir şeyler arıyorsun. bilemiyorum gerçekçi olmak gerekirse bunlar gerçek gibi.
bakıyorum edebiyat çok gereksiz geliyor. temel şeylere odaklanamadığımı(zı) düşünüyorum. temel şeyleri açıklamayı geçiyorum bir nebze olsun uykularımızda bizi rahatsız edecek bir şeylerin bile yanından geçmiyoruz.
içimde bir şeyler durmadan rahatlık istiyor, keyif istiyor, kendisine hizmet edilmesini istiyor. bunları hissedebiliyorum.
yalnız beynim farklı şeyler diyor. bu iki bacak, iki el, yüz vs'ye hükmeden beyin bu zevklerin beni bir yere ulaştırmayacağını söylüyor. bir yerlerden uzaklaşırken başka limanlara ulaşıyorum. beynimin istediği şekilde bir şeyler inşa edebilmem gerek o limanlara.
dört aydır uğramadığımdan odamı bok götürüyor. ben de battı balık yan gider dedim ve biraz daha dağıttım. yemek, içmek, sıçmak, bilgisayar oyunları falan derken yaşanıyor yine.
bilgisayar oyunlarını sildik ama çok bir şey değişmedi. tembellik hat safhada. henüz kurulmamış müzik grubumdan atıldım. biraz buna canım sıkıldı. müzik konusunda hissedebiliyorduk bir şeyleri ama verip de tutamadığım sözden dolayı atıldım. yerime de başka bir arkadaş girdi. artık kendi kendime çalışma vaktim gelmiş.
öncelikle ve dikkat çekerek söylemek gerekirse en önemli şey insanın kendisidir. bunu kişisel gelişim olsun diye falan söylemiyorum. gerçekten. bu çıkarım üzerinden hareketle yapacağımız çıkarımlarda çözümü özellikle dış sebeplerde aramayın diyorum. aynı şekilde problem(ler)i de tespit etmek gerek. problemleri de fazlaca dış sebeplere bağlamaya çalışmayın çünkü insan genel olarak üzülüyorsa bundan kendisi sorumludur. problemleri analiz etmeli ve işin zor yanı olan kendi hatalarımızı güzelce kabul etmeliyiz. tabi ki dış sebepler de olacaktır. eğer savaşmak sizi çok yorduysa bırakın onları ve farklı bir yol çizmeyi deneyin. değişim, boş durmamak, yeni şeyler keşfetmeye çalışmak, belki de hiç yapmam diyeceğiniz şeyleri yapmayı denemek iyi gelebilir. ve kendinizi suçladıktan sonra, affetmeyi deneyin. ve yeni bir şekilde hayata devam edin. ırmak gibiyiz. devamlı değişiriz. değişmeyen şeyler pek azdır. değişmeye direnmek de aptalcadır.
yalnızca bir bakış açısıdır. görmek isteyenlere defalarca düşünmek öğütlenir, cennet anlatılır, bir insanın dünyada nasıl üzülmeyen ve korkmayan bir varlık haline geleceği anlatılır. tehdit olarak bahsedilen şeyler adaletin gerçeklere uygun davranmayanlara nasıl uygulanacağıdır. Merak etmeyin tanrı arap tanrısı değildir, kimseyi keyfiyet ile cehenneme atmayacaktır. Kimse de oruç tutup namaz kılacağı için cennete girmeyecektir. Allah der ki kim zerre kötülük yaptıysa onun karşılığını görecektir, kim zerre iyilik yaptıysa onun karşılığını görecektir.
ilginç bir önerme. Zira bu önerme kuran üzerinden yapıldı diye varsayarsak yanlış bir önerme olur. Kuran incelenirse tanrının dininin aslında bir kitap ya da 3 semavi din ya da bilmem ne kadar peygamberden ibaret olmadığını görürsünüz. Tanrı mükafatı için şartlarını O'na, ahiret gününe inanmak ve iyi işler yapmak olduğu şeklinde sıralıyor. Bu yüzden dinler sadece ortadoğuya gelmemiştir. Din düşünenler için heryerdedir. Eskimoya da gelmiştir, bedeviye de. Tanrının adaleti hesap gününde yüce olacaktır.
bence haklı bir önermedir. Zira agnostizm ateizmden çok daha mantıklı ve düşünülmesi zor olmayacak bir ideolojidir. ateizmin yobaz olan kısmı ne yazık ki teizmin yobaz olan kısmı kadar çoktur.
işin tuhaf yanı simülasyon deyince bilimsel bir çerçevede tartışıyormuş gibi oluyor ama ahiret deyince çok daha farklı bir çerçeve oluyor. bence bir simülasyon olabilir.
çeşitli psikolojik faktörün oluşturduğu isteklerdir. içgüdüsel olarak inkar edemeyeceğim şekilde güzellik ve taptığı şeyin ne olduğu. taptığı şeyi açacak olursak söylediği şeyler kadar hatta çok daha önemli olarak yaşadığı şeyler belli eder taptığı şeyi. zira çoğu kadın güce tapmaktadır. biceps, para ya da mükemmeliyetçi bir tavır kadınların genel olarak taptığı ve istediği güç alt unsurlarıdır. halbuki boş şeylerdir bunlar. Mutlak anlam tanrı ile başlar ve mutlak anlamda bir şeyler ifade edecek tek güç tanrı ile arasındaki ilişkidir. Bu ilişkiyi yaşamaktır. Buradan insanlar misyonerlik yaptığımı çıkarıyor olabilir yalnız bahsettiğim şey felsefedir. Benim inancimda düşünen insan değerlidir.
içgüdüsel olarak inkar edemeyeceğim şekilde güzellik ve taptığı şeyin ne olduğu. taptığı şeyi açacak olursak söylediği şeyler kadar hatta çok daha önemli olarak yaşadığı şeyler belli eder taptığı şeyi. zira çoğu kadın güce tapmaktadır. biceps, para ya da mükemmeliyetçi bir tavır kadınların genel olarak taptığı ve istediği güç alt unsurlarıdır. halbuki boş şeylerdir bunlar. Mutlak anlam tanrı ile başlar ve mutlak anlamda bir şeyler ifade edecek tek güç tanrı ile arasındaki ilişkidir. Bu ilişkiyi yaşamaktır. Buradan insanlar misyonerlik yaptığımı çıkarıyor olabilir yalnız bahsettiğim şey felsefedir. Benim inancimda düşünen insan değerlidir.
yeryüzündeki sonsuz ihtimal silsilesi içinden bir ihtimaldir. muhammed peygamber yazdı da diyebiliriz yalnız tanrının kaynak olması cok muhtemel. çünkü örümceğin dişisinin yuvasının tehlikesi, dağların hareketli olması, evrenin baslangıcı ve hayatın en güzel tecrübeleri ile ve mantıksal tutarlılığı ile bir insandan çok daha muhtemel olacak şekilde tanrıyı akla getirir.