ne kadar kizsam da, kussem de kendi kendime canimdan ote canim olan yazar. ugruna, yoluna omrumu serebilirim gozumu kirpmadan. oyle deli gibi seviyorum.
mart başı gibi istanbul'da olma durumumdan mütevellit; izmir'in yanında istanbul'da da karşı atak yapabileceğim zirvedir efenim. büyük zirve olmazsa, mini zirve var istanbul'a gittiğimde. obi'm, moonlight sonata ve bendeniz. moon'un bira sözü varmış.
ayrıca lasvegascığım; izmir'e geldiğinde ona buna soracağına, bana en azından sözlükten haber vereydin böyle olmazdı diye çemkirmeyi de borç bilirim.
bana dedi; birak bu obi'yi dedi, ben seni cok mutlu ederim dedi, yatlarim, katlarim var dedi, elini sicak sudan soguk suya komam dedi. sanirim, bana yuruyor. kafayi bu ara ezgilerle bozmus yazar. bin kere dedim benim adim ezgi degil diye. evet.
sevgilisi hediye istememiş olabilen erkek de olabilir bu kişi. sevgiyi tek güne sığdırma mantığı zaten saçma. somut hediye de gereksiz. ama insan kendini özel hissetmek istiyor bu tip günlerde, bunun için bir söz bile yeterli olabilirken, bunu esirgiyorsa da yapacak bi' şey yok pek tabii.
kendimi bildim bileli; işi gücü ne kadar başarılı olursam olayım beni eleştiren, takdir etmeyen, "başaramaz bu" diyen bir babaya sahibim. onu çok seviyorum, o ayrı, ama bu onun en berbat ve en can yakıcı huyu. üstelik insan içinde söyler, yüzüme de değil.
bundan kelli; yıllardır insanların "yapamaz" dediği şeyleri, kafama koyduysam yaptım. hep başarılı olmak için uğraştım. yardım almadım, yardım istemedim. tekil amaçlarım, tekil çabalarım, tekil başarılarım vardı. şimdi istediğim şeyleri başarmak tekil değil, çift. biri daha var; canımdan çok sevdiğim, benimle gurur duysun hep istediğim ve onun için bi' şeyler yapmaya çabaladığım.
bir iş durumunda başarısız oldum ve bunu kendime yediremiyorum. gururuma dokunuyor, o işi almayı hak ettiğime emin olduğum ve alamadığım için. kolay hezimete uğramazken ve çabalamayı bırakmazken, hezimete uğramış gibi hissediyorum. ilk defa gücüm yokmuş gibi hissediyorum ve asıl bunu hiç yediremiyorum.
şöyle bi' silkelenip, kendime gelmem ve başarmam gerek.
en sevilene duyulan duygu.*
bir ölçütü yok. "bir an", "bir asır" geçer.
istediğin kadar ağla, dövün. kısaltamazsın süresini.
acı içine işler, işler, işler.
kanıksarım sanırsın da, hep taze kalır.
"allah ölüm acısı vermesin" denir ya hep.
beklediğin her saniye sen ölürsün aslında.
gitmek mi zor, kalmak mı? paradoksu da çok aşikardır.
kalmak zordur!
kalan bekler.
kalan sabreder.
kalan umut eder.
kalan zaman sayar.
giden, gelmek için çabalasa da,
hiçbir zaman kalan kadar aciz olamaz.
o'nun elindedir zaman mefhumu çünkü.
o son verir özleme.
şehirler yıkılsın dersin de yerinde kalır.
bilmez ki, zaten tepesine yıkılır bekleyenin o şehir.
nefes almak acı,
beklemek acı,
geçen ama geçmek bilmeyen zaman;
acı!
yılbaşı hediyesi ve yeni yılın ilk entrysi de sana tabii ki bitanem...
parasızlık yüzünden geçirdiğim en berbat yılbaşıydı bu.
hiç çıkmadım odamdan, alelade bir gün olsun istedim.
ilk yılbaşımız, ama yanyana değildik.
bundan sonraki tüm yılbaşılarımızın dipdibe geçeceğini bilmek ferahlatıyor en azından yüreğimi.
hediye de alamadım bebeğim, kırıldın mı bana?
ama telafi edeceğim, söz.
o güzelim sesini duymanın huzurunu ben neyde bulabilirim ki?
benim en büyük hediyem sensin!
bana verilmiş, bahşedilmiş en büyük lütufsun rabbimden.
dün ve bugün itibariyle ailemizin bireyisin, resmi olarak.
bizim evde hüzünlü bir bayram havası var artık.
allahım utandırmasın bizi.
seni öyle çok özledim ki...
her an her saniye içimden parçalar kopuyor.
sana o hep söylediğin, çok sevdiğin aşkla bakan gözlerim her köşede seni arıyor.
yüzüm çöktü.
güçsüzüm.
kolum kanadım kırık...
paramız olmasa da her durumda beraber gülebilmeyi,
tavlada seni yenmeyi,
gülen gözlerini,
"ya bu makarna olmuş bebeğiiim" dediğimde "bitanem o çiğ daha çiğ" deyişini,
her akşam eve bırakırkenki ritüellerimizi,
tek dal sigarayı paylaşmalarımızı,
sarılırken, birden ayaklarımın yerden kesilmesini,
çocuk gibi ikea arabalarına binip beni sürmeni,
üşümeyeyim diye sarıp sarmalamalarını,
uyurken, gözüme ışık gelmesin diye ellerini siper etmeni,
saçlarımı okşamanı,
"eve gitme benimle kal bebeğim ne olur" deyişlerini,
seni sen, beni sen yapan her şeyi
çok özledim latilokumum...
sabırla ve özlemle bekliyorum.
yeni yılımız; kutlu, mutlu, huzurlu, bir ömür boyu dipdibe, beraber olsun.
endişenin tavan yapmasını gerektiren üniversite hocasıdır. zira yalan söyler.
anayasa hukuku hocamdı bu benim. allah'ın menopozlusu, cevaplarını kontrol ettiğim 90'dan aşağı almayacağım sınavdan 60 vermiştir. sırf bana değil, tüm sınıfa hak ettiğinin aşağısını veren bu şahsın, daha sonra öğrenci fotoğraflarına bakıp not verdiği öğrenilmiştir.
çok sorguladım. anlamaya çalıştım. kızdım. ağladım. bağırdım. kırdım, döktüm. inanırken, inanamadım.
yaşadığım kısa ömürde zeki olduğumu söylediler bana hep. ama bunu;
anlayamadım...
kahrolası fil hafızamın ceremesini çekiyorum.
ben yapılanları unutamıyorum.
hazmedemiyorum.
o kadar "ben" oldun ki, bunda da ben olursun sandım.
"sen" oldun.
başını eğmeyen, hep dik duran, korkusuz duran ben;
bi' sana gösterdim zayıf anlarımı.
bi' sen bilirsin korkularımı.
aynı şeyleri tekrar yaşama ihtimaline rağmen,
ağlamalarıma rağmen,
"ölüyorum"lara rağmen,
"binme o uçağa"lara rağmen,
burada her geçen gün eriyeceğimi adın gibi bilmene rağmen,
o temiz kalbine yenildin.
bi' tek bana mı işlemez o vicdan?
çok sorguladım.
sevgin, aşkın hariç.
ondan kendim gibi eminim.
nasıl unutursun?
nasıl yedirirsin?
sormaktan, sorgulamaktan yoruldum.
ama nasıl, nasıl, nasıl?!
sana yeterim sanmıştım.
yetememişim.
şu günlerde olanlar benim kişiliğime taban tabana zıt, iyi bilirsin.
ama bende öyle bi' sevgi var ki.
gözüme perde indiriyor, kalkıp savaşacak güç bırakmıyor.
silip atmaya güç vermiyor.
şunu da bil ki;
sevgim kadar güçlü nefretim var.
nefretim boyumu aşmış benim.
affetmem, bilirsin.
sakın bekleme affedeceğim günü.
sen unutmuş olabilirsin çektiğimiz zorlukları. ya da hatırlamamaya çalışabilirsin.
göz ardı edebilirsin.
ben etmeyeceğim.
hala, şu an bile zarar görürken,
affetmeyeceğim.
seni öyle özledim ki.
benim kolum kanadım kırık,
sevgilimin, eşimin, evladımın, dostumun eksikliği var üzerimde.
ben öyle bi' "sen" olmuşum ki,
hiçbir şeyi başaramıyorum.
yaşamayı bile.
gel de, benden istediğin gibi koşa koşa gelip, sımsıkı sarılayım sana.
üşürsün bensiz oralarda,
ben de üşüyorum çünkü.
gözünden akan bir damla yaşa kıyamam ben,
bana sarılıp ağla.
öperek silerim ben.