kendisi bana rahmetli kemal sunal'ın çöpçüler kralindaki abdi tiplemesini hatirlatti. abdi sahneye cikar, cok sevilir, salon yikilir herkes ondan bahseder. Sonra bir sürü aksilik olur,kendisini alkişlayanlar bu sefer deli gibi yuhalamaya başlar.Galiba bazı şeylerin dozunda tutulması onemli. özellikle yapılan iş komediyse.
disko kralı'nda nahide'yi cikardigi icin Okan Bayülgen'e " beni hiç şeyine takmiyorsun" diye çemkirip sitem eden enteresan yazarlara sahip olan sözlük. tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok...
okan bayülgen'in bıyığını kesip emre altuğ'a yapıştırdıkları programdır. Ayrıca Okan bayülgen yeni saç stiliyle Ömer Çelakıl kreasyonunu takip ettiğini göstermiştir bu gece. enteresan.
fazıl say'ı sevmediğimiz için cahil yobaz olduk. milletin anlayamadığı şey şu ki adamın "alt tabaka" diye bi terim kullanması bile ondan nefret etmek için başlı başına bir sebep. kast sistemi mi var bu ülkede biz mi bilmiyoruz yoksa. ne olursa olsun arkadaş, birileri bir müzik türünde kendini buluyor onu severek dinliyor diye kimsenin o kişiye hakaret etmeye hakkı yok. istediğiniz kadar eksi verin fazıl say'ı sevmemek ne kelime kendisinden nefret ediyorum.
Kendisine Mevlana'nın şu ünlü sözünü göndererek selam ederim: "...bir lafa bakarım laf mı diye,
bir de söyleyene bakarım adam mı diye." Yani bu kadar üstünde durmaya gerek yok.
norah jones-come away with me. o notalar bembeyaz kar tanecikleri halinde başınıza yağar sonra Norah Jones'un kristalimsi ve yumuşacık sesiyle nemli montunuzda yavaşça erir.
Ankara'da yaşarken, çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın geçtiği,hala özlediğim semt.
Kızılay; babamın bana YKM'den taksitle aldığı iki beden büyük kazak, sakarya caddesinde yediğim leziz döner ve içtiğim köpüklü ayran, dost kitabevinden aldığım kitap ya da kaset,izmir caddesinde havuz kenarında annemle otururken yediğim yarı erimiş dondurma, caddenin köşesinde kırk yıllık gibi duran amblemiyle gima, cumartesileri dersaneye giderken yolda tam ortasından geçmeye çalıştığım miting yürüyüşleri ve alandaki büyük devasa bronz heykeller, kırmızı otobüsler,mavi minibüsler,kalabalık,kalabalık ve kalabalık...
kötü çocuk karizması olmayan duygularını, kalbini olduğu gibi açan ve karşı tarafa bütün iyi niyetini göstererek yaklaşan erkektir. Tabiki bu yüzden arkadaş olarak kalmaya mahkumdur.
Okan Bayülgen'in başrol oynadığı,günümüz Türk medyasının mizahi öğelerle eleştirildiği film.Her ne kadar kurgusunda ufak aksaklıklar olsa da-akıştaki yavaşlık, gereksizce bazı sahnelerin uzatılması gibi- kullandığı karakterlerin ve olayların son derece popüler ve ilgi çekici olmasından dolayı seyirliği eğlencelidir.
Esas karakterlerin çoğu rollerini gayet güzel oynamışlardır. Ancak Okan Bayülgen'in oyunculuğu hakkında aynı şeyi söylemek zor. Kendisi çok başarılı bir televizyon programcısıdır, orası ayrı. Fakat, ben onu filmlerde seyrederken, oynadığı karakterleri bütün derinliğiyle yansıttığına inanmıyorum. Bu filmde de aynı şey geçerli. Mizah unsuru olarak çizilen bir karakteri oynamasından dolayı şivesindeki ve hareketlerindeki aşırı abartmalar bana okan bayülgen'in programlarında yaptığı şiveli şakaları hatırlattı. Oynadığı roldeki adamı değil, Okan Bayülgen'i seyrettim gibi geldi. Yani kendisinin Okan Bayülgen olduğunu unutturamıyor bir türlü.
Onun dışında, çok iyi niyetli bir film vermek istediği mesajlar açısından. Medyanın insanları nasıl salak yerine koyup, abuk sabuk şeyleri seyirlik olarak dayattığını ve bizim de ne kadar hızlı ve iştahlı bir şekilde bu ürünleri tükettiğimizi gözler önüne serdiği için övgüye layık bir filmdir kanımca.
konservatuvarlara bile nasıl yetenek fakiri insanların sızdığını kanıtlamış adamdır. Yaptığı müzik ve çıkardığı işler ortadır. Milletle dalga geçeceğine kendisine şöyle bir bakmasını tavsiye ediyor ve son olarak kendisine Recep Ivedik'ten şu anlamlı mesajı gönderiyorum:
-öle kuzu gibi melemekle sanatçı olunmaz koçum!!
güzel ve genç bir arkadaş. Kendisini disko kralında seyrettiğimde yabancı olduğunu sanmıştım; zira ağzında ingilizce kelimeler geveliyordu.Velakin Türkmüş, ama herhalde fikirlerini ingilizce sözlerle ifade etmek istedi. Türkiye'de kendi dilinden utanan ve başka bir dilde kendini ifade edebileceğini sanan nesillerin yetişmesi çok üzücü. Sanıyorum ki,plastik taçlar değil, insanın özünden utanmaması, bilakis ne olduğunu bilmesi ve ne olursa olsun onunla gurur duyması ona gerçek anlamda güzellik kazandırır. Umarım bunu bir gün anlar.
Bir şekilde doğru yerlerde bulunup doğru insanlarla tanışmış, Allah'ın yürü ya kulum dediği Acun ılıcalı adlı showman'in bir gazetede kendisiyle yapılan röportajından bir alıntıdır. Söz konusu gazete kendisinden televizyonun dahi çocuğu olarak bahsetmiştir. Peki nedir Acun Ilıcalı'yı dahi yapan? Kendisini ilk tanıdığımda, elinde mikrofonuyla, yerinde duramaz bir şekilde ordan oraya zıplar, birbirinden güzel sahillerde, bir o kadar güzel kızlara sorular sorar, kamerası ise o kızları şöle bir baştan aşağı gösterirdi. Sabahın alacakaranlığında, o soğuk buz gibi duraklarda otobüs bekleyip,tıkış pıkış işe gidip gelen, akşama kadar üç kuruş maaşa çalışıp gece bin bir zahmetle eve kendini atan, televizyon karşısına oturup bir yandan mandalinasını soyarken, öte yandan televizyona bakan bitkin adam, Acun'un o güzelim sahillerde, taş gibi kızlarla yaptığı röportajları bin bir iç çekişle izlerdi. Sonra Acun efendi işleri büyüttü kutulu mutulu yarışmalar falan yapmaya başladı. Gitti, halkın beğenip sevdiği, çeşitli renklerde ve boyutlarda amerikalı bıcır bıcır şarkıcıları, sonra Türkiye'de milletin deli gibi sevdiği komedyenleri getirdi yarışmasına. Halk yine seyretti Acun'u. Şimdilerde kendisi neler yapıyor bilmiyorum, uzaklarda olduğum için. Ama kendisine dahilik sıfatını yakıştırıcak işler yapıyordur büyük ihtimalle. Kendisine burdan en derin hislerimle şu ünlü deyişi gönderip selam ediyorum:" Büyüklenme padişahım, senden büyük Allah var". Ah bir de unutmadan, gazetede kendisi hakkında denilmiş ki:Geçen yıl sanatçılar arasında en çok vergi verenler listesinde ikinciydi.Kendisini bu konuda tebrik etmekle beraber, aldığı sanatçılık sıfatını layıkıyla taşımasını diliyorum. Zira yüzlerce yıl sonra yeni nesiller,Acun'un yarattığı eserleri seyredip onun sanatçılığından övgüyle bahsedeceklerdir. Bu konuda çok inançlıyım. Evrim tersine gittiğine göre, böyle bir şeyin olması gayet mümkündür.
kalbe saplanan binlerce iğne, enseden sırta doğru akan garip bir ürperti, vücudunuzdaki bütün tüylerin ayaklanması, sonra etrafa bakıp başka şeylerle, görüntülerle ve insanlarla avunmaya çalışmak, onu başınızdan savmak için mücadele etmek ama her seferinde beyninizin size ihaneti,o hayalinin beyninizi işgal edişi, sonra yine o kalbe saplanan keskin iğneler,bir ağırlık, bulutlu kasvetli hava, bir türlü yağmayan yağmur, bir iç sıkıntısı...
nevi şahsına münhasır cümleler sahibi insan. Kendisini ne zaman bir talk show'da ya da herhangi bir programda görsem, hep boş insan olmadığını göstermek istercesine yırtınır ve kendini kanıtlama çabası içine girer. Ne kasıyorsun be adam, seni beğenmeyenler bir halt mı sanki. Kafana göre takıl işte.
paraya hiç ama hiç, zerre kadar önem vermeyen erkeklerin haklı söylemidir. Bu erkekler böle dağda yaşarlar, ağaç kovuklarını oyup ev yaparlar, avcılıkla ya da toplayıcılıkla beslenirler. Paraya ne gerek var canım. Hayret bir şey...
devlet dairelerinde itilip,kakılıp azarlanmadığınız ülkedir. Hatta o kadar güleryüzlü davranırlar ki insan kendini matah bir şey bile sanabilir. Ama eğer derseniz "ben ülkemi çok özledim" diye hemen bir türk konsolosluğuna gidin. Zira ordakiler bu özleminizi gidermek için ellerinden geleni yapacaklardır. Bana oldu ordan biliyorum.
bugün itibariyle seyretme zulmüne uğradığım ve çok sıkıldığım filmdir. Tamam, adamlar uğraşmış iyi para harcamışlar; görsel efektleri iyice abartmışlar falan. Eleştirmenler ise bu film devrim yaratacak falan demiş;ona da eyvallah...ama ben sıkıldım, sevene de diyeceğim yok. Zevkler ve renkler tartışılmaz. Filmin tek beğendiğim yeri sonundaki şarkı idi. Başka da bir numarası yok. Hollywood'dan her geçen gün daha berbat filmler çıkıyor hayırdır inşallah.
Edit: Demokratik bir ortam olduğunu sanıyordum sözlüğün.insanların, başka insanların zevklerine laf söylemeye hakları yok bence. hele ki hakaret etmeye hiç hakları yok. Herkesin aynı şeylere, aynı şekilde tepkiler vermesi beklenemez, heleki söz konusu bir sanat yapıtıysa. Çünkü sanat eserinin amacı, onu izleyeni yada dinleyeni düşündürmek, yorum yapmasını ve soru sormasını sağlamaktır. Koyun sürüleri yaratmak değil.