abinin/ablanın ilk göz ağrısı diye sevildiği, kardeşin de küçük ve sevimli diye hep el üstünde tutulduğu bir dönem...
garip bi' durum anlayacağınız. ismi bile kötü lan, ''ortanca'' ne amk. ne bileyim hep üretim hatası gibi gelir bana ortanca çocuk. hani ulan birinciyi yaptık, çocuk yalnız büyümesin yanına kardeş yapalım... tüh amına koyim bu olmadı bi' tane daha yapalım hissiyatı uyandırıyor. etti mi sana 3 çocuk. etti ya...
ben yaşamadım ama gözlemlediğim kadarıyla ortanca çocuğun pek parlak bi' öğrencilik ya da parlak bi' iş hayatı, evlilik vs. geçirdiğini görmedim. varsa da nadirdir. hep bi kardeşin ve bi abinin/ablanın gölgesinde kalmaya alışmış yıllarca, çocuk napsın, psikolojisi de bi yere kadar dayanır.
sözün özü; iki tane ideal, ya da bir. çok mu çocuk seviyon, dört yap, beş yaş, altı yap, üç yapma. yazık.
ne kelimelerle tarif edilir, ne de cümleler yeter onu anlatmaya. adı mihriban, 9-10 yaşlarında. masmavi gözleri, el örgüsü yeşil hırkası, kırmızı bir eşofmanı, kirli beyaz ayakkabıları var.
bu akşam gördüm mihriban'ı. elinde beyaz bir poşet, içinde 4-5 paket mendil vardı.
mihriban: abi mendil alır mısın? mqkina: yok sağ ol. mihriban: lütfen bir tane al. mqkina: iyi hadi ver bakalım, ne kadar? mihriban: ne kadar verirsen abi.
birkaç lira bozuk para vardı cebimde, verdim.
mqkina: sen ne güzel bi' kızsın öyle, adın ne bakıyım? mihriban: mihriban.
---
demem o ki;
caddelerde, sokaklarda, belki de şehrin en ücra köşelerinde umudunu yitirmeden hayata tutunmaya çalışan tertemiz insanlar var.
bizlere olağan gelen birçok şey, onların hayallerini süslüyor belki.
şükredin.
edit: bu entry'i gösteriş amaçlı ya da birilerini acındırıp onlar üzerinden prim yapmak için yazmadım. bir şeylerin farkına varmak, bu gibi insanların yaşadığına ve hayatın toz pembe olmadığına değinmek istedim. affola.
uludağ sözlük bünyesinde vuku bulmuş ve sosyal medyada büyük yer tutmuş tarihi isyan için, konu hakkında ileri gelen yazar, eleştirmen ve gazetecilerin yorumlarının genelidir.
atatürk milliyetçiliğinin de izlerini taşıyan, rahmetli başbakan bülent ecevit'in dürüst siyaseti ve sağlam kişiliğiyle özdeşleşmiş milliyetçiliktir.
karaoğlan'ın şu sözleriyle tam manasıyla açıklanabilir:
--spoiler--
biz demirellerden, türkeşlerden milliyetçilik dersi almayız.
sevgili kardeşlerim;
biz milliyetçiliği; sokak duvarlarına değil, kıbrıs'ın topraklarına, ege'nin deniz yataklarına yazmışız. biz milliyetçiliği batı anadolu'nun haşhaş tarlasına yazmışız.
--spoiler--
envai çeşit makinelere bağlı olan, yaşlı, uzun ve bembeyaz sakallı, açlıktan çöken yüzü, titreyen elleri ve kırışmış alnıyla bir çaresizliğin resmidir, hastane odaları.
uykusuzluktan kızaran gözleri vardır onların. her dakika kapıya bakıp, ''acaba biri gelir mi?'' düşüncesiyle bitmeyen umutları vardır.
bir başka türlü eser rüzgar, bir başka vurur camlara yağmur damlaları. içtiğin çay, yaptığın pazar kahvaltısı, yürüdüğün yollar ve masmavi deniz bir başka anlam kazanır.
sokak lambalarının aydınlattığı ara caddeler; ıssız, sakin, terk edilmiş.
sabahtan akşama kadar plastik topla kapının önünde futbol oynamanın maddiyattan daha değeri olduğu o yıllarda kurulan dostluklardır.
bazen bir mahalle maçında aynı takımda olmak, bazen top alırken para birleştirmek, bazen ramazan bayramlarında kapı kapı gezip şeker toplamak, bazen aynı erik ağacına çıkmak; kısaca, mutlu olabildiğin kişiyle iyi vakit geçirmek, en büyük arkadaşlıkları da beraberinde getirirdi o yıllarda.
yaş büyüdükçe, güvendiğin her insandan birer birer kazık yedikten sonra geriye şöyle bir dönüp bakıyor insan, hep çocuk kalabilseydim diye...
hayatın ne kadar acımasız olduğunu gösteren, her sabah biraz hüzünlendiren, biraz iç burkan; belki de yalnızlığın en iyi tarifi olan durumdur.
dışarıdan duyulan kuş cıvıltılarının, camdan içeri sızan sabah güneşinin, ocakta fokurdayan çaydanlık sesinin, sabah kahvaltısında içilen demli çayın, pijamanın üstüne hırka giyip sabah serinliğinde balkonda oturmanın, temiz havayı solumanın ve bir yandan da gazete okumanın ne kadar anlamsızlaştığını bir kere daha anlar insan.
şöyle bir dönüp bakar geçmişine, gözleri dolar aniden.
''keşke'' ile başlayan cümleler kurmaya çalışır, kuramaz.