belki hayatımızı yaşamayı çoktan bitirmişizdir, şu an baştan sona kadar izliyoruzdur. bazen bunu düşünüp uyanmaya çalışıyorum, olmuyor. hem fazlasıyla hayali, hem fazlasıyla gerçek.
ihtiyacı olmayanlara burs çıkarken, gerçekten ihtiyacı olanlara çıkmayınca mecbur kalınan durumdur.
parayı sağda solda erkeklerle yemedim, yemiyorum. kişisel ve eğitim ihtiyaçlarımı görüyorum ve arada kendime küçük kaçamaklar yapıp gerek midemi mutlu ediyorum, gerek yeni eşyalar ile ufacık şımarıyorum. zor olacak biliyorum ama bir gün bu borcu ödeme zamanı gelince de, evleneceğim beye kuruşunu ödetmeyeceğim. kendime harcadım.
monster abra a5 9.2.2 kullanıyorum. 1,5 sene önce canavar diye almıştım, kendisiyle mutluyum fakat çabuk ısınıyor ve ısınınca fanları deli gibi çalışıyor ya hu.
şu an fan sesine odaklandım ister istemez de, not edeyim dedim.
evdeki beslediğim kedi sayısı her geçen zaman diliminde ikinin üsleri halinde artmakta.
allah "yürü ya kulum" dedi, gönderdikçe gönderiyor.
geçen sene bu civarlarda sokakta tahminen araba çarpması sonucu arka ayaklarını sürüyor halde bulduğumuz bi dişi kediyi eve aldık, zamanla bel altı minimum hasarla iyileşti. 2 ayın sonlarına doğru fark ettim ki hamileymiş. doğum günü gecemde, odamda, dobiş burunlu bir erkek bebek doğurdu. devamı gelecek diye bekledim ama biricikmiş. büyüdükçe tam hayalini kurduğum o kedi haline geldi.
doğumun 13. gününde anne kedinin kötü kokulu vajinal akıntılarının olması ve kızgınlık döneminde gibi davranması sebebiyle veterinere götürdük. veteriner hekim, kedinin biometra denen bir hastalığı olduğunu ve rahmi alınmazsa yemeden/içmeden kesileceğini söyledi. babam da işten ayrılmıştı o sıralar. hem ameliyat masrafını nasıl karşılayacağımızı, hem de kedinin doğal döngüsünü ne hakla bozacağımızı kara kara düşünürken kapıdan içeri elinde kutu olan bir adam girdi ve oturdu. kutunun içinden kedi ciyaklamaları geliyordu. bir kedi manyağı olarak "aa burada da mı kedi var?" diyerek kutuya doğru koştuktan sonra içerideki görüntüyü görmek içimi sızlattı: zayıflıktan kemikleri sayılan ve açlıktan ciyak ciyak bağıran yeni doğmuş ki adet kedi yavrusu. babamla kısa bir süre muhabbet ettiler. adam ve ailesi, kedileri başka şehirde annesizken bulmuş. şırıngayla beslemeye çalışmışlar, becerememişler.
buradan sonrasında ise hikaye çok güzel:
babam yavrulardan birini alıp sepette yatmakta olan anne kedimize uzattı. anne kedi yavruyu koklayıp yalamaya başladı. babam yavru kediyi annenin önüne bıraktı. yavrucak annenin memesine yapıştı. anne kedi de yavruya sarıldı. olay diğer yavru kedi için de aynı sonuçlandı. adam babama "siz yeter ki bu kedileri 2 hafta besleyin, şu günleri atlatsınlar. ben kedilerin ameliyat, kum, mama masrafını karşılayacağım" dedi.
2 kediyle gittiğimiz veteriner kliniğinden 4 kediyle mutlu mesut evimize dönerken babam bana "allah'ın rızkı nereden vereceği belli olmuyor, görüyor musun?" demişti. Olayı birilerine anlatırken bu cümleye gelince hep gözlerim dolar. Şimdi o kediler neredeyse 1 yaşındalar ve hala evimizdeler. evde asla hayvan istemeyen annem bile evin her yerini saran kedi kılları yüzünden bize ne kadar kızsa da kedilerden vazgeçemiyor.
hikayemiz buraya kadar sanıyordum ama bitmemiş.
evde beslediğim kediler dışında, evimin önünde beslediğim 6-8 kedi daha var. her gün odamın camına çıkıp verdiğim mamaları yiyorlar. içlerinden biri boyut olarak normal bir kediye göre aşırı küçüktü ve 1 yaşında bile olmamasına rağmen 1,5 hafta önce doğum yapmıştı. yavruların nerede olduğunu bilmiyorduk ama anneyi her gün yavrularını besleyebilsin diye bolca besliyorduk. 4-5 gün önce komşunun kapıya gelmesi ve "bahçenizde kedi ölmüş" demesiyle bizi ailecek üzüntü kapladı. anne kedi büyük ihtimalle aşırı küçükken anne olup yetersiz kalmaktan ölmüştü. beni daha çok üzen nokta ise en az 4 tane karnı aç yavrusu vardı ve ben nerede olduklarını bilmiyordum. ertesi gün kardeşimin "abla, balkondan ses geliyor" demesiyle yataktan fırladım. balkona çıkıp sesleri dinledim. yavru kedileri bulduğum an gözyaşlarımı tutamadım.
4 tane 2 haftalık mini mini minnacık yavru var odamda şu anda. veterinerden kedi sütü tozunu, biberonlarını aldım. anneleri olmadığı için tuvalet sorunumuz da var. her gün 2-3 saatte bir karnımızı doyuruyoruz, çiş yapıyoruz. bazen her tarafımız poh oluyor bıcı bıcı yapıp altımızda sıcak su torbası ile soba karşısına geçiyoruz. Sonra da pamuk gibi olup sonraki mama ve çiş saatine kadar uyuyoruz. günlerdir uyku uyuyamıyorum ve uykusuzluktan halüsinasyon bile gördüm ama en azından içim rahat, 4 tane daha mini can nefes alıyor.
ben bu kedilerle ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum sözlük*
4 senede bitmiyor. 4 senede bitirebilenin de bir geçmişi oluyor (mtok vs.) ya da kafası bu işe cidden çalışıyor.
kaldı ki 4 senede gerçek bir mühendis yetişebileceğine inanmıyorum. (bkz: tekniker) *
mühendislik 4 senede yalanıp yutulacak bir şey değil. kişinin kendisini ömür boyu geliştirmesi ve dünya çapında gelişmelerle senkronize olması zorunludur.*
inandığım diğer bir şey: mühendis olunmaz, mühendis doğulur. mühendis kafası olan kişiler de kendini küçüklükten belli eder. sonradan kafaya zorla sokamazsınız bazı şeyleri, kişinin kafasının çalışma prensibinin okuduğu bölümle uyuşması ve aradaki mantığın kurulabilmesi lazım. demem o ki armut iseniz elma olmaya çalışmayın. önce kendinizi tanıyın. zor olan bir şey yoktur, yatkınlık vardır.
mezheplere göre değişmekle beraber köpeğin ağız suyu veya salyası necistir. Vücudunun diğer yerleri buna kıyas edilmez. Ağzını kaba sokarsa kap yedi defa yıkanır. Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “içinizden birinin kabından köpek (ağzını sokup bir şey) içerse o kabı yedi kere yıkasın!” [Buhârî, Sahih, Vudû’, 33; Müslim, Sahih, Tahâre, 89]
köpeğin bulunduğu eve melek girmez. köpeğin salyasının değdiği kıyafetlerle abdest alınamaz, namaz kılınamaz. köpek ancak ev dışında, bahçede beslenebilir. bunun için dışında köpek beslenecek evde korunacak değerli bir şeyler olması gerekir. şöyle ki:
| Allah Resûlü (asm), faydalanma amacı olmaksızın köpek barındırmayı, bilhassa köpeklerin evlerin içine alınmasını yasaklamıştır. Fakat, bunun dışında; koyun, ziraat, koruma, bekçilik veya av köpeği olarak köpeklerden faydalanmaya izin vermiştir. (Buhârî, Hars, 1046-8)
Evin yeri ve konumu itibariyle ihtiyaç duyulduğunda, hırsızlara, arsızlara veya güvensiz kişilere karşı evi koruması ya da caydırıcı bir tedbir olması amacıyla, evin terasında veya bahçesinde (mümkünse özel kulübesinde olması daha iyidir) köpek barındırmakta bir sakınca yoktur. | (alıntıdır)
kedi dünyanın en temiz hayvanlarındandır. kedi abdest bozmaz, abdestin kabul olmasına engel olmaz, kıyafete veya kişinin tenine sürünmesi de herhangi bir engele sebebiyet vermez. kedinin yediğinden yenilir, içtiğinden içilir.
peygamber efendimiz de (s.a.v.) kedi beslemiştir. bir gün oturduğu yerden kalkarken eteğinde uyuyan kediyi rahatsız etmemek için kıyafetinin eteğini kesmiştir. kedinin islam'daki yerini şöyle de görebiliriz:
| Ka’b b. Malik’in kızı Kebşe anlatıyor: Ebu Katade bana geldi, sonra şu mealde bir şey söyledi:
“Rasulullah’a abdest suyu döküyordum. Bir kedi geldi, sudan içti. Rasulullah kabı eğerek içmesine yardım etti. Kebşe diyor ki:
Ebu Katade kendisine baktığımı görünce: “Ey kardeşimin kızı, hayret mi ediyorsun?” dedi. Ben de:
“Evet.” dedim. Bunun üzerine Ebu Katade şunları söyledi: Rasulullah “Kedinin artığı pis değildir. Onlar etrafınızda dolaşıp gezen evcil hayvanlardandır.” buyurdu. | (alıntıdır)
anlarlar. gerçek seviyle doğru bir şekilde yaklaştığınız her hayvan size karşılık verecektir.
ayrıca karşılıksız sevgi veren tek canlılardır onlar. mesela siz bir bankta otururken durduk yere gelip bacağınıza sürtünebilir bir kedicik.
altın sarısı bukleleri ve çocuksu saflığıyla hayallerde müthiş bir çocuk izlenimi bırakan, çok güzel gülen, tatlı mı tatlı küçük bir erkek çocuğudur. gözlerinizle bakıp düşündüğünüzde değil, kalbinizle bakıp düşündüğünüzde bir kitap karakteri ancak bu kadar insanın içine işleyip onu evcilleştirebilir. çünkü özde olanı sadece kalp görebilir. gözler özde olanı göremez.
adamların sözlük kızlarını görmek için altına toplandığı, görebildiğini de beğenmeyip laf yaptığı ya da eksi oyladığı başlıktır.
sürekli gündeme gelen bir konu olduğu için artık kendimi tutmakta zorlanıyorum. anlayamadığınız bir şey var ki her insan güzel olacak diye bir zorunluluk yok. aynı şekilde güzel olmadığı için de sizin kalkıp o kızın kalbini kırmaya hakkınız yok. güzelse güzel, çirkinse çirkin sana ne?
her erkek güzel kız istiyor, birtakım sahip olanlara yetmiyor gözü daha güzellerine gidiyor. önce bir kendinize sorun ben o kızı veya bu kızı hak edecek ne yaptım diye. karşınızdaki için yeterli olup olmadığınızı da gözden geçirin. çünkü kızlar bir erkeğin tipinden önce erkeğin kişiliğine, ilgi ve anlayışına bakar. hepsinden önce ise kendi yeterliliğine bakar, tip olarak ancak kendine uygun veya kendinden birkaç tık alttaki erkeklerin yanında kendi öz güvenini yüksek hissedebilir. tercihi de bu yönde olur. bu yüzdendir ki tipsiz erkeklerin yanında güzel kızlar görürsünüz. yakışıklı ve orta halli erkekleri elde tutmanın da zor olduğunu bilirler. ince düşünülmüş ayrıntılardır bunlar. siz erkekler ise hala güzel kız hayali kurun. beğenmediğinize de çirkin olduğunu dillendirmeye devam edin. peki bir kıza çirkin demenizin sadece birkaç saniyenizi alacağını ama o kızın bunun için ömür boyu aynalara hapsolacağını biliyor musunuz? bilemezsiniz.
baştan okuyup kontrol edeyim dedim de, pardon adam demişim. tip düzeltilebilecek bir şey. şimdi siz kendi kişiliğinizi ve o kızların psikolojisini nasıl düzelteceğinizi düşünün.
saçmadır ama ribony denen ultrasaçma siteden daha kullanışlıdır. bana kalırsa aslında hiçbiri gerekli değildir. ama yok illa kullanacaksanız ve ikisi arasında kaldıysanız, connected2 me kullanın derim.