mother
561 (ordinaryus)
altıncı nesil yazar 0 takipçi 32.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    sözlük yazarlarının psikolojik problemleri

    170.
  1. alter yayınları

    3.
  2. para karşılığı kitap basar. bu çok yadırganacak bir durum değildir. pek çok yayınevi baskı maliyetinin bir kısmını ya da tamamını yazardan almaktadır. ancak alter yayınları baskının gecikmesinden kaynaklanan fesih durumlarında binbir bahane ileri sürerek para iadesi yapmaz. aklınızda bulunsun.
    0 ...
  3. mutlu evliliğin sırları

    41.
  4. 1.Hiç kimsenin kusursuz olmadığını unutmayın.
    "Kusursuz dost isteyen dostsuz kalır" demiş Mevlana.

    2."Eş" olmaktan önce, "iyi insan" olmaya çalışın.
    Kötü alışkanlıklar mutluluğu engeller. iyi ve kötü huylarınızın farkında olun.

    3.Eşinizin ailesiyle de evlendiğinizi unutmayın!
    "Ben onun kendisiyle evleniyorum, ailesiyle değil" demek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Unutmayın ki eşinizin ailesiyle yakın münasebetler içinde olacaksınız ve zaman zaman evliliğinize müdahale edeceklerdir. Kadın da, erkek de evlilik için imza atarken aynı zamanda yeni bir aileyle içiçe yaşamayı kabul etmiş sayılır.

    4.Önemli konuları önceden netleştirin.
    "Hele bir evlenelim de bakarız çaresine" mantığıyla hareket etmeyin.

    5. Eşinizi başka eşlerle kıyaslamayın.
    Standart eş modeli yoktur. Her birey kendine uygun eşi bulmalı ve onu iyi ve kötü yönleriyle kabullenmelidir.

    6.Nitelikli beraberlik fırsatları yaratın.
    Paylaşarak, dinleyerek ve birlikte anlamlı faaliyetlere katılarak yaşanan nitelikli beraberlik, gerçekten değer verdiğimizi ve birbirimizden hoşlandığımızı gösterir. Eşler zaman zaman maddi yoksunluklar ya da yorgunlukları bahane ederler ama unutmayın ki eşlerin birbirine ayıracağı 10-15 dakika bile yeterlidir.

    7."Açtım ağzımı, yumdum gözümü" tarzı konuşmalardan kaçının.
    Problemi problem yapan aslında sorunun kendisi değil bizim onu algılayış biçimimizdir. Öfkenizi göstermeden önce sizi kızdıran şeyin ne olduğunu net bir şekilde tespit etmeniz gerekir. Eşiniz kızgınken susmayı bilin.

    8.Sorunları tek tek çözün.
    Evliliklerde yapılan hatalardan birisi de sorunların biriktirilip aynı anda çözülmeye çalışılmasıdır. Ama bu, gerilimi tırmandırmaktan başka işe yaramaz. Bu bakımdan sorunları öncelik sırasına koyun ve bu sıraya göre çözümlemeye çalışın.

    9.Sorunların çözümünü ertelemeyin.
    Zamanın tüm sorunları çözeceği yanılgısına düşmeyin. Zamanında çözülmeyen sorun en uygunsuz zamanda büyümüş olarak karşınıza çıkabilir.

    10.Eşinizdeki küçük değişiklikleri fark edin.
    Beğendiğiniz davranışlar için mutlaka takdir belirtin. Değişimin birdenbire olmayacağını, yavaş yavaş gerçekleşeceğini unutmayın. Takdir belirtmeniz o davranışın pekişmesini sağlayacaktır.

    11.Zaman zaman eşinizin penceresinden bakmayı deneyin.
    Evlilikte yaşanan problemlere eşlerin bakışı farklı olabilir. Bir tarafın hayati önemde gördüğü bir sorun diğeri için fazla büyütülecek bir durum olmayabilir. Bu nedenle, sorunlara eşinizin bakış açısının ne olduğunu tahmin etmeye çalışın.

    12.Fedakarlık yapmak hep aynı kişiye düşmesin.
    Bütün ilişkilerde olduğu gibi evlilikte de karşılıklı fedakarlık yapmak gerekir. Taraflardan birinin hükmedici konumda olması rahatsızlık yaratır. Şu sözü unutmayın; "Sen ağa, ben ağa! Peki bu ineği kim sağa?"

    13.Ailelerinizin aleyhinde konuşmayın.
    Evliliklerde yapılan hatalardan biri de eşin ailesini eleştirmektir. Bu durumda karşı taraf ya savunmaya geçecek ya da o da diğerinin ailesini eleştirmeye başlayacaktır. Evliliğin ilk dönemlerinde aileler önemli rol oynar. Aile, kişinin hayata bakışının, davranışlarının, sahip olduğu değerlerin ve kalıplaşmış düşüncelerin birinci derecede belirleyicisidir. Kişinin düşünce yapısında ve hayat felsefesinde, aldığı eğitimin, arkadaşlarının, okuduğu kitapların etkisi olsa bile en etkili kaynak ailedir. Bu nedenle eşlerin birbirlerinin ailelerine karşı saygılı davranmaları ve o ailenin kendi ailesinden farklı olduğunu kabul ederek düzeyli ilişkiler geliştirmenin yollarını bulmaları önemlidir.

    14.Eşinizin ailesiyle iyi geçinin, aileleri karşı karşıya getirmeyin.
    Eşlerin birbirlerinin ailesine gösterdiği saygı kadar ailelerin birbirine olan tutumu da önemlidir. Çünkü aileler arasında yaşanan sorunlar evliliği olumsuz etkiler. Bu nedenle iki taraf da aileler arasında problem yaşanmaması için çaba göstermelidir.

    15.Evliliğinize ilişkin özel konuları annenizle paylaşmayın!
    Annelerin genellikle duygusal oldukları ve sürekli koruma içgüdüsüyle hareket ettikleri bilinen bir şeydir. Bu doğaldır. Ancak bireylerin, sorun çözümünde yardım alırken annelerin bu yanını hesaba katmaları gerekir. Annenizden gelen olumlu önerileri veya yapıcı olduğunu düşündüğünüz eleştirileri kendi akıl süzgecinizden de geçirerek değerlendirip onlardan yararlanabilirsiniz.

    Özellikle geleneksel yaşanan çevrelerde, erkekler eşlerine değer veriyor olmanın basitlik sayılabileceği yanılgısı içinde olup kendi annelerinin etkisi altında fazlaca kalabilirler. Annelerinin fikirlerinden olumsuz etkilenen eşlerin, "kayınvalidelik" psikolojisini hesaba katmaları gerekir.

    16.Eleştiriler karşısında eşinizi yalnız bırakmayın.
    Eşiniz, kendi ailesi, sizin aileniz ya da başkaları tarafından eleştiriye, suçlamaya maruz kaldığında mutlaka ona destek olun. Karşı tarafın eleştirisinde haklılık payı olsa bile o anda eşinize destek olduğunuzu belirtin.

    17. Eşinizle ev dışındaki paylaşımlarınızı artırın.
    Zaman zaman sadece eşinizle bir yerlere gitmek çok önemli ve özeldir. Ev dışında birlikte olmak eşlerin birbirine zaman ayırması anlamına gelir.

    18.Fiziksel temastan çekinmeyin.
    Dokunmak bir ihtiyaçtır. Sevgi ve samimiyet belirtisidir.

    19.Çocuk sahibi olunca eş olma rolünüzü unutmayın.
    Toplumumuzda annelik rolü daima eş olmaktan önde tutulmuştur. Bu nedenle kadınlar anne olduklarında kendilerine çocuklarına adayarak eşlerini ihmal edebilirler. Bu tutum erkeğe kendisinin ikinci plana atıldığı duygusunu verip kadından uzaklaşmasına neden olabilir.

    20. Kızgınlığınıza kulak verin.
    Kızgınlık bir duygu, ruhumuzun olumsuzluğa karşı verdiği bir sinyaldir. Kızgınlık duygusu, ilişkinin içinde bazı davranışların değişmesi gerektiğine işaret eder. Bu sinyale kulak verin. Haksızlıklar karşısında yaşadığınız kızgınlık, kendinizi koruyabilmeniz için enerji verir. Ama kızgınlığı saldırganlıkla karıştırmayın. Kızmanın aslında önemsemek olduğunu da unutmayın.

    21. Kendi davranışınızın sorumluluğunu alın.
    Davranışlarınızdan eşinizi sorumlu tutmayın. Örneğin, "Ben eşimi ilgisizlikten aldatıyorum, bana ilgi göstermiyor" ya da "Ona vurmayacaktım ama beni tahrik etti" gibi yaklaşımlar davranışının sorumluluğunu almamaktır.

    22. Eşinizden beklediklerinizi önce siz yapın.
    Eşinizin arkasına geçip yaptığı her olumsuz davranışı eleştirmek yerine önüne geçip rehber olun. Görmek istediğiniz davranışları önce siz yaparak örnek olun.

    Kaynak: Bir Yastıkta Kocayalım
    Gülay Korkut
    Çocuk, Evlilik ve Aile Danışmanı
    2 ...
  5. kocanız sizi öldürmeden siz onu öldürün

    1.
  6. Nasıl bir ülkede yaşadığıma şaşırdığım zamanlar çok oldu. Yakın zamanlarda bir kez daha şaşırdım. Şefkat-Der, 25 Kasım 2011 tarihinde, şiddet gören kadınlara yönelik bir korunma klavuzu yayınlamış. Klavuzdaki öneriler, "Kocanız sizi öldürmeden siz onu öldürün!" olarak özetlenebilir. insan oturup düşündüğünde mantıklı da bulunabilir. Çünkü söz konusu kadınlar şiddeti son raddeye kadar yaşayıp canlarından oluyor. Ama gene de tuhaf bir durum. Bakın neler var öneriler arasında;

    "-Boşanmak istediğinizi eşinize telefonla bildirin ki şiddetle karşılaşmayın.
    -Hızlı koşmayı öğrenin. Her gün antrenman yapın, savunma sporları çalışın.
    -Kıyafetiniz koşmaya uygun olsun.
    -Eşinizin yemeğine düzenli olarak sakinleştirici katın.
    -Silah taşıma ruhsatı alın. Hatta av tüfeği ruhsatı. Poligonlarda atış eğitimi alın. Aslında aileler kızlarına evlenmeden önce silah eğitimi aldırmalıdır çünkü evlendikten sonra zorluk çıkabilir.
    -Çelik yelek giyin. Boğazınızı ölümcül saldırılardan koruyabilmek içinse özel boyunluklar kullanın.
    -Eşinizden ayrıysanız yalnız yaşamayın, bir ev arkadaşı bulun. Ev arkadaşınız mümkünse polis olsun.
    -Biber gazı ya da elektroşok aleti taşıyın.
    -Kılık kıyafetinizi, yürüyüşünüzü değiştirin, peruk takın. Hatta estetik ameliyat olmayı bile düşünün.
    -Yurt dışına gitme olanaklarını değerlendirin.
    -Evinizde, tartışma anında kaçıp korunabileceğiniz, sığınak benzeri bir oda hazırlayın.
    -Acilen hastaneye gitmek zorunda kalırsanız kendi kimliğinizi ya da eşinizin sigortasını kullanmayın ki sizi bulması kolay olmasın.
    -Savcılığa mutlaka dilekçe verin. Bu daha sonraki aşamalarda işinize yarayacaktır."

    Bu maddelerden sonra ise son olarak birkaç öneri daha eklenmiş.

    "Eşiniz sizi kesinlikle öldürmek istiyorsa, savcılığa başvurmanız fayda etmediyse, devlet sizi korumuyorsa, eşinizi öldürme değil ama durdurma amaçlı olarak elini bir daha kullanamayacak şekilde onu yaralayın. Hangi elini kullanıyorsa onu hedef alın ama iki eli olursa daha iyi olur. Eğer yaralamayla onu durduramayacağınızı düşünüyorsanız, o sizi öldüreceğine siz onu etkisiz hale getirme tercihinde bulunabilirsiniz. Hele ki çocuğunuza yönelik şiddet varsa ve onun canına da kastediyorsa hiç düşünmeyin. Bu nefsi müdafaaya girer ve hafifletici sebepleri vardır..."

    Sizi bilmem ama ben bu önerileri ürpererek okudum. Güzel hayallerle başlayan ama sonunda karşıdakinin canına bile kastedilecek bir savaşa dönüşebilen evliliklere mi, yoksa "devlet sizi korumuyorsa" ifadesine mi daha fazla üzülmek gerek karar veremedim.

    http://www.sefkatder.org/klavuz.html
    3 ...
  7. evlenene kadar bakire kalmayı başarabilen kız

    48.
  8. belki ilk anda hoşa gidecek ve makbul görülecektir. makbul görülmek ne demek, şiddetle istenecek ve tercih edilecektir. ama evliliğin üzerinden yıllar geçtikçe bekareti yüzünden kendisini tercih eden adam tarafından yetersiz bulunup aşağılanmaya başlanacaktır. çünkü cinselliğin ayıp ve günah olduğunu duya duya büyümüştür. o, ayıp saydığı şeyleri yap(a)mamaya devam ederken kocası istediği gibi olan kadınların peşinde koşmaya başlayacak ve evinde bulamadığını dışarıda aramaya çalışacaktır. evlendiğinde eşinin "el değmemiş, gözü açılmamış" olmasıyla gurur duyan erkek zaman geçtikçe bununla yetinmeyecek ve cinsel heyecan ve mutluluğu eşinden başka kadınlarla yaşamak isteyecektir. bir yandan "el değmemiş" kız ararken diğer yandan yatakta "orospu" gibi davranmayı öğütleyen zihniyet var oldukça bu gibi entryler yazılmaya devam edecektir.
    9 ...
  9. klasik anne sözleri

    38.
  10. yemekler pişti, acıkın e mi?
    1 ...
  11. renkler herkes içindir

    33.
  12. Bir an için gözlerinizi kapatın ve bir süre öylece kalın. Sonra da bunun sürekli olabileceğini düşünün. Onlarla empati yapmanın yolu bu çünkü.

    Onlar, aramızda yaşayan ama varlıklarını çok da fark etmediğimiz görmeyen insanlar yani körler. Çok fark etmiyoruz çünkü Altı Nokta Körler Derneği istanbul Şube Başkanı Murat Demirok'un ifadesine göre bugün Türkiye'de tam yedi yüz bin görme engelli yaşıyor ancak bunların sadece yetmiş bini topluma karışabilecek düzeyde eğitim alma şansına sahip olabilmiş. Geriye kalan altıyüz otuz bin kişi ise evinde yaşamaya mahkum. Bu da şu demek; bu insanlar yaşamak için destek almaya mecburlar.

    Murat Demirok hepimizin de tahmin edebileceği gibi destek çağrısında bulunuyor. Görmeyenlere kitap okumak ya da onlar için cd'ler hazırlamak gibi herkesin yapabileceği şeyler bunlar. Devletten de beklentileri var. Bastonlarını bile kendilerinin aldığını söylüyor Demirok.

    Bir yıl kadar önce üç genç yazılımcı derneği ziyaret ederek Demirok'la görüşüyor ve yapılabilecek şeyler üzerinde konuşuyorlar. Demirok onlara bir proje gerçekleştirmek istediklerini ama çok pahalı olduğunu söylüyor. Bir yazılım projesi bu. Körlerin cep telefonuna yüklendiğinde onlara renkleri söylüyor. Evet, telefonu nesnenin üzerine tuttuklarında bir ses onlara nesnenin rengini belirtiyor. Bu görenler için belki de çok önemli bir ayrıntı gibi görünmeyebilir ama onlar hiç görmüyor. Sonsuz bir karanlık içindeler. Genç yazılımcıların çalışmış olduğu "Kompüter" firması projeyi üstlenip gerçekleştiriyor. Bir başka firma, bir boya firması olan Jotun Boya ise projeye sponsor oluyor. Ancak bu yazılımın telefonlara yüklenmesi çok masraflı, fiyat yüz ile yüz elli bin civarında. Başka bir proje gündeme geliyor. Sosyal paylaşım sitelerinde görebileceğiniz bir film çekiliyor; "Renkler Herkes içindir" Bu film her tıklandığında bir görmeyen yazılıma kavuşacak. Sizin bir dakikanızı ayırıp filmi izlemeniz karanlıklar içinde renklerin belirmesi anlamına gelecek. Projenin başarıya ulaşması ileriye dönük ümitlerin de gündeme gelmesi demek. Çünkü görmeyenlerin internet kullanabilmesini sağlayan bir başka yazılım var ama çok pahalı olduğu için şimdilik bekliyor.

    Bir sosyal sorumluluk projesi bu. Onlara yardım etmek bir tık kadar ötemizde...

    (bkz: http://www.renklerherkesicindir.com/ (bkz:))
    4 ...
  13. kemeutopyalılar

    1.
  14. atalay girgin'in mevsimsiz yayınlarınca basılan kitap dizisi. yazarın ifadesi ile;

    "Birkaç kitaplık bir çalışma değil bu. Ömrüm yettikçe, bedenim aklıma, aklım bedenime ihanet etmedikçe sürecek uzun erimli bir çalışma. Daha birinci kitapta ilk işaretleri verilen Kemeutopya ve onun içindeki ülkelerden biri olan Ambarya, çalışmanın evrenini belirliyor.

    Yalnızca Ambarya bile birbirini izleyen romanların ortaya çıkması için yeterinden fazla malzeme barındırıyor. Hiçbiri tek bir kitapta tüketilemeyecek ve birbiriyle bağlantılı malzemeler.

    Bir ada olan Ambarya'nın sahip olduğu hem toplumsal-siyasal ilişkiler ve geçmişi hem de jeo-politik konumu ve geçmişten bu yana kurduğu ya da kurmak zorunda kaldığı uluslar arası ilişkiler, çalışmanın kesintiye uğramaksızın sürekliliğini sağlaması ve kendini yenileyerek üretmesini koşulluyor.

    Ambarya'nın ve ilişkilerinin değişen gerçekliği, giderek roman dizisinin evrenini Ambarya'yla sınırlamayı olanaksızlaştırıyor. Bu durum yazma açısından hem avantajlar hem de dezavantajlar barındırıyor. Ben şimdilik avantajlarından yararlanıyorum. Ve bunları fablın sunduğu olanaklarla birleştirip yazmayı sürdürüyorum. Dezavantajlarıyla yüzleşme ve aşmayı ise, şimdilik, geleceğe ertelediğimi söylemeliyim.

    Bu roman dizisinde yer alan / alacak olan her kitabın, öne çıkan kahramanı ekseninde hem bağımsız hem de kahramanlarının ve mekânlarının ortaklığı, geçişkenliği ve ilişkilenmesi temelinde, birbirinin devamı niteliğinde olmasını bilinçli bir biçimde öngördüm. Arada Kemeutopya ve Ambarya ekseninde bunlardan bağımsız iki üç kitap çıkabilme olasılığı şimdiden beliriyor olsa da Mehdi ve Mesih'le başlayan dizi özellikle ikinci çalışmayla birlikte kendi yolunu açmış durumda.

    Son olarak şunu söylemem gerek: Bu çalışma, bir insanın, gördükleri, bildikleri ve yaşadıkları karşısında hissettiği öfkenin, aklını teslim almasına karşı koyma ve bunun yerine, öfkesini edebiyatla terbiye etme girişiminin ürünüdür. Yüzme bilmemesine rağmen, okyanusun orta yerinde kaldığında bile boğulma pahasına boy verip derinliği bilmek istemesi ve boy vermişken de dalıp onun dibinden bir avuç kum çıkarabilme girişimi..."

    ayrıntılı bilgi için;

    (bkz: (bkz:http://kemeutopya.blogspot.com/))
    0 ...
  15. mehdi ve mesih

    1.
  16. mevsimsiz yayınlarından Atalay girgin imzasıyla yayınlanan kitap. Yazarın ifadesiyle;

    "Bu çalışma, bir insanın, gördükleri, bildikleri ve yaşadıkları karşısında hissettiği öfkenin, aklını teslim almasına karşı koyma ve bunun yerine, öfkesini edebiyatla terbiye etme girişiminin ürünüdür. Yüzme bilmemesine rağmen, okyanusun orta yerinde kaldığında bile boğulma pahasına boy verip derinliği bilmek istemesi ve boy vermişken de dalıp onun dibinden bir avuç kum çıkarabilme girişimi... "

    (bkz: http://kemeutopya.blogspo...11/05/mehdi-ve-mesih.html)
    4 ...
  17. sözlük yazarlarının itirafları

    26627.
  18. Bir arkadaşımın ressam olan eşi tarafından uzun süre önce bize hediye edilen bir nü tabloyu, sırf evin rengine uymuyor diye taşınırken vermek istedim. Sonra da, ileride değerlenir diye vazgeçtim. Nereden baksam durum vahim.
    4 ...
  19. sözlük yazarlarının itirafları

    26580.
  20. eşimin bana itici gelen huylarına hiç ses çıkarmıyorum, maksat başka kadınlara da itici gelsin!
    8 ...
  21. filiz akdoğan

    1.
  22. Bir tornavidanın delik deşik ettiği vücuduyla hasta yatağında yatarken acaba ne düşünüyordu? Sevginin anlamını mı yoksa kadın olmanın zorluklarını mı? Ya da bu devletin, kendini korumaktan aciz bir kadını neden koruyamadığını mı sorguluyordu?

    Henüz yirmi üç yaşında gencecik ve meslek sahibi bir genç kızken, muhtemelen aşık olarak evlendiği o adamın kendisini nasıl bu hale getirdiğini sorgulayıp çözmeye çalışıyordu belki de. Dört yıllık evliliğinin hikayesi hazindi. Şiddet, çoğu kadının olduğu gibi onun da kaderiydi. Boşandı. Gelecekten umutlu olduğunu söylüyordu. Kadının 'birey' olarak görülmediği bir toplumda boşanmaya cesaret edebilmesi bile umutlu olduğunun işaretiydi. Çünkü nice meslek sahibi ve toplumda yer edinmiş kadınlar bile kaderine razı olmayı tercih ediyordu.

    Ama bilmediği ve çok acı bir biçimde öğreneceği bir gerçek vardı; bu toplumda bir kadının cesaret sahibi olması ya da kendine güvenmesi bir hayat kurmaya yetmiyordu.

    Eski kocası peşini bırakmadı. Mütemadiyen aradı, yeniden birlikte olmak istedi. Onun itirazlarını dinlemiyordu bile. Dile gelmeyen, belki de gelmiş olan şuydu; "Ya benimsin ya toprağın!"

    Geçen iki yıl süresince eski eşinin tehditlerinden korkup iki kez şikayette bulundu ama şikayetleri sonuçsuz kaldı. Sonunda, aslında bekleniyor olması gereken ama hep görülmezlikten gelinen ihtimal gerçekleşti.

    Çalıştığı kuaför salonunu basan eski eşi tarafından tam beş yerinden darp edildi. Eski eş, yeniden birlikte olma teklifini reddeden Filiz Akdoğan'ı elindeki tornavidayla darp etti. Akciğerine, bağırsaklarına, sağ kulağına ve koltuk altına beş kez olmak üzere sapladı.

    Filiz Akdoğan şimdi, ciğerleri hasar almış ve güçlükle nefes alırken, ölümü yenmiş olmanın sevincini bile yaşayamıyor. Ölümden kurtuldu ama ya kader? Bu ülkede kadın ölümlerinin neden önlenemediğini anlayamadığını söylüyor. Ve isyan içinde soruyor;

    "ilk şikayetimde savcının karşısına bile çıkmadan serbest kaldı. Korunma taleplerim görmezlikten gelindi. Şimdi korku içindeyim çünkü o hala serbest. Beni kim koruyacak?"
    1 ...
  23. ayakta yazanlar

    1.
  24. Hasan Ali Toptaş'ın "Harfler ve Notalar" isimli kitabının "Ayakta Yazmak" bölümünde, Tahsin Yücel'in "Yazın Gene Yazın" adlı kitabında yer alan şu olaydan bahsedilir:

    Fransız yazar Michel Tournier, bir söyleşi yapmak üzere Clericourt hapishanesine davet edilir. Azılı mahkumların bulunduğu hapishanede, mahkumlar marangoz atölyesinde çalışmakta ve kalan zamanda da kitap okumaktadırlar. Konuk yazarın bazı kitaplarını da okumuşlardır. Mahkumlar ve yazar hem bu kitaplar hem de genel olarak yazma üzerine konuşurlar. Sohbetin bitiminde yazar mahkumlara:

    "Ayakta yazmak gerekir" der,
    "Hiçbir zaman diz çökerek yazmamalıdır."

    Toptaş'ın değerlendirmesine göre burada Tournier'nin kastettiği ayakta durarak yazmak değil, kimseye boyun eğmeden yazmaktır, fikirlerini korkusuzca savunmaktır.

    Söyleşinin üzerinden üç ay geçmiştir ve bir gün Tournier'nin evine bir armağan gönderilir. Uzun ayaklı ve eğik yüzeyli bir sehpa... Yanında kısa bir not vardır:

    "Ayakta yazmak için. Clericourt mahkumlarından."

    Yazıyı gene Toptaş'ın değerlendirmesiyle bitirelim:

    "Kapısına getirilen bu ilginç masayı gördüğü zaman Tournier'nin aklından neler geçti bilemiyorum. Ben olsaydım, herhalde onu gönderen mahkumların sözlerimi gayet iyi anladıklarını, kendi sözümü bana hatırlatmak için de anlamamış gibi davranarak şakacı bir ruhla bu masayı yaptıklarını düşünür ve hafifçe gülümserdim.

    O uzun ayaklı masayı da, üzerine iliştirilen notla birlikte evin içinde her daim rahatça görebileceğim bir yere koyardım."
    2 ...
  25. nescafe reklamı grup seksi çağrıştırıyor demek

    1.
  26. düğüm

    9.
  27. Bir A Galip şiiri.

    0 ...
  28. entry ve nick uyumu

    1599.
  29. sözlük yazarlarının bedduaları

    3.
  30. durup durup eksilenesin!
    ellerin tutula da eksileyemeyesin!
    moderatörün hışmına uğrayasın!
    entrylerin rötuş isteğiyle askıya alına!
    karman yerlerde sürüne!
    en kötü yazarlar listesinde başa güreşesin!
    tez zamanda çaylak yapılasın!
    dokuz sözlükten kovulasın, onuncusunda değil muhtar, heyet azası bile olamayasın!
    3 ...
  31. sözlük yazarlarının bedduaları

    1.
  32. sözlük yazarlarının, başkaları hakkında içlerinden geçirdiği olumsuz dileklerdir.
    0 ...
  33. nazar çıkması

    1.
  34. evde durduk yerde kırılan ya da patlayan cam eşyalar olduğunda, nazar değdiğine ve bu nazarın kırılan eşyayla yok olduğuna dair taşınan inanç.
    1 ...
  35. merkez hakem kurulu

    11.
  36. 2009 haziran ayında mahmut özgener tarafından görevlendirilmiş olan kuruldur. başkanı oğuz sarvan'dır. üyeleri ise şu isimlerden oluşmuştur:
    yüksel okçuoğlu
    galip bitigen
    sadettin güler
    hamza ışın
    ünsal çimen
    seyfi gözaydın
    zihni aksoy
    turgay güdü
    0 ...
  37. gözlemci

    2.
  38. tff tarafından seçilerek, türkiye liglerinde oynanan maçları izleyen, hakem ve maç hakkında rapor tutan görevlilerdir. merkez hakem kurulu tarafından atanırlar. hakemin performansına uygun şekilde not vermekle yükümlüdürler. verdikleri rapor, hakemin ceza almasını ya da daha iyi maçlarla ödüllendirilmesini sağlar.
    0 ...
  39. aşk ve sevgi arasındaki farklar

    84.
  40. birinde heyecan vardır, diğerinde huzur,
    biri, yerine göre yakar, yıpratır, diğeri onarır,
    birinin ömrü kısadır, diğeri ölüme kadar sürer,
    birinde çağlayanlar bağırır yüreğinizde, diğerinde bir nehir akar sessizce ve huzur içinde,
    biri ne kadar yorarsa, diğeri o kadar dinlendirir,
    birinde beşinci vites yaşarsınız hayatı, diğerinde üçüncü vites.

    hangisini seçeceğiniz size kalmıştır...
    1 ...
  41. horlama

    3.
  42. dünyadaki en güzel seslerden birinin, erkek horlaması olduğu söylenir. ama bunu sadece dul kadınların bildiği de eklenir.
    3 ...
  43. babalar ve kızları

    1.
  44. anneler dururken babalara pek paye vermeyiz. anne yüreği, anne sevgisi genellikle daha ön plandadır. oysa babaların çocukların üzerinde bıraktığı iz hiç de küçümsenemez. .. baba-kız ilişkisi tarifi mümkün olmayan bir tılsıma sahip olsa da hemen her baba hamile olan karısının bir erkek evlat doğurmasını ister. ancak doğan çocuk kız ise, babalar annelerden çok daha şanslıdırlar.
    kız çocuklar için babaları;
    -öncelikle hayran olunandır,
    -anneyle çekişildiği gibi babayla hiç çekişilmez, bazen birlikte anlayamazlar anneyi ve onun garip hallerini!
    -öyle bir boyuttadır ki bu durum, baba-kız anneye karşı sır bile tutabilir,
    -kız babası kızını büyütürken sevgisini hissettirebilmişse, o kız ileride ayakları yere basan, özgüveni gelişmiş bir kadın olur,
    -baba çok örnek bir modelse, kızıyla evlenen erkek yandı!
    çünkü evlenilen erkek hep babayla kıyaslanılacaktır. zavallı koca da sürekli ne ile karşılaştırıldığını, ölçünün ne olduğunu bilmeden geçirecektir bu gizli sınavı.
    mesela kızları evlenme çağına geldiğinde hiçbir delikanlı layık olamaz biricik evlatlarına. bütün babaların kızları çok kıymetlidir, oysa yana yakıla istedikleri erkek evlatta bu duruma hiç rastlanmaz. oğulları evlenirken içlerini bir garip sıkıntı kaplamaz.
    -kızdıkları da olur babaların kızlarına, ama bunu asla yüzlerine söylemezler. bir tek bu durumda anneyi sokarlar devreye (kızacakları zaman.) anne kızını alır karşısına; "bak baban çok kızdı, çok söylendi" der. o konuşmanın üstüne baba-kız ilk karşılaştıklarında baba kızına hiçbir şey olmamış gibi tebessüm eder ve olan anneye olur. olaylar, kızın "babamı sen dolduruyorsun" nidaları ile sonuçlanır...

    babalar çok kıymetlidir. bazen bir liman, bazen de bir kaledir. değerleri hep bilinir. ancak kızlar babalarına ne kadar yaslanmış olduklarını pek anlayamazlar. sadece onları kaybettiklerinde anlarlar. sırtlarını bir dağa yaslamış olduklarının o zaman farkına varırlar. kız çocuğunun anılarında öyle bir yaşar ki baba, o gittikten sonra bile, yaslanmış olduğu dağla birlikte yürür kızı.

    çok kıymetlisiniz babalar, çok seviliyorsunuz.
    yaşayan, yaşamayan tüm babalara...

    aylin sarıgül kotil
    18 ...
  45. sözlük yazarlarının itirafları

    8429.
  46. bu yaşıma geldim, hala otomatik döner kapılardan korkuyorum. içinde kalacakmışım gibi hissediyorum.
    7 ...
  47. aşk

    3995.
  48. Aşk...
    Üç harften oluşan, kısacık bir sözcük dilimizde... Bu denli kısa olup da, söylendiğinde, okunduğunda ya da duyulduğunda insanın dikkatini çeken, içinde bir şeyleri kıpırdatan... Bu denli kısa olup da, uğrunda ölünen, öldürülen, kişiyi yemeden içmeden kesen ya da deli olunan bir durumu anlatan kaç sözcük vardır ki... Eğer aşk, salt bir sözcük olsaydı; yaşanan bir gerçekliğe delalet etmeseydi, bu kadar bizi ilgilendiren ve etkili bir kavram olabilir miydi ki...
    Aşk her toplumda vardır ama yaşanış renkleri farklıdır. Bunların renklerini birbirinden ayıran ise, bireylerin içerisinde yaşadığı toplumsal, kültürel koşullar, bireylerin yetişme tarzları ve çocukluk yaşantıları, kişilik özellikleri, değerleri ve tercihleridir.
    Tarihsel ve güncel anlamda, aşkın yüzlerce, binlerce tanımı yapılmıştır ve gelecekte de yenileri eklenecektir bunlara. Keza yine aşkı konu alan binlerle ifade edilecek şiirler, öyküler, romanlar yazılmış; oyunlar sahnelenmiş, türküler yakılmış, şarkılar söylenmiştir. Ressamlar, ellerinde fırçaları ve paletlerindeki renklerle, tuvale aksettirmeye yeltenmişlerdir onu.
    Aşk, yalnızca sanatın ve edebiyatın farklı alanlarında değil, felsefede de işlenmiştir. Filozofların bazıları aşkı bir varlık olarak ele alıp, ;aşk nedir; sorusunu yanıtlamaya, onun neliğini ortaya koymaya ve belirlemeye girişmişlerdir. Bunlardan bazıları makaleler yazmış, bazıları daha kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Schopenhauerin Aşkın Metafiziği, Afşar Timuçin;in Aşkın Diyalektiği, yine yaklaşık olarak aynı kapsamda değerlendirilebilecek olan Alain Finkielkraut'un Sevginin Bilgeliği, Herbert Marcuse;un Eros ve Uygarlık, Erich From'un Sevme Sanatı, bu çalışmalardan bazı örnekler olarak sayılabilir.
    Bunların yanısıra, bilim alanından da, özellikle psikolog ve psikiyatristler aşk üzerine çalışmalar yapıp eserler ortaya koymuştur.
    ister bilimsel, ister sanatsal, isterse felsefi anlamda ele alınsın, aşkı bir varlık, bir olgu olarak gören ve belirlemeye yönelen her girişimin temelinde, buna girişen bireyin, kendi öznel, deneyimleri ya da deneyimsizlikleri; anlamlandırmaları, yanılsamaları, hayalleri; içerisinde yaşadığı koşullardaki tercihlerini hem kendisi hem de diğerleri nezdinde meşrulaştırma çabaları vardır. Bu çaba, kendilerinin, yani öznelliklerinin paranteze alındığı, hatta, sanki hiç yokmuş gibi algılanmasına olanak veren genelleşen belirleme ve önermelerde bulur ifadesini... Yapılan tanımlarda daha da belirgindir bu özellik... Bundan dolayı yapılan her genelleme öznelliği aşma yada gizleme çabasıdır. Çünkü bilinmesini, sorgulanmasını, alenileşmesini istemez kendi yaşantısının...
    Örneğin;
    Aşk şiddettir.
    Aşk tutkudur.
    Aşk iradedir.
    Aşk iradesizliktir.
    Aşk uysallıktır.
    Aşk sahibine yaltaklanmaktır.
    Aşk kediliktir.
    Aşk ihanettir.
    Aşk köpekliktir.
    Aşk sadakattir.
    Tanımlarının/nitelemelerinin her birinde gizlenen bireysel yaşantılar ve bunlara dayanan öznel anlamlandırmalar vardır. Ancak tanımın/nitelemenin genelliğinden dolayı, bunları okuyanlar, bu tanımları verenlerin/yapanların bireyselliğini düşünmez bile... Oysa bu tanımlar, gerçekliğini esas olarak, tanımı yapanın, adına aşk dediği ilişkide bulur. Daha ötesinde değil... Acaba yaşanan gerçek bir aşk mıydı? Okuyan bilebilir mi ki bunu...
    Aşkı varolana aşkın kılmaya çalışmanın anlamı da gereği de yoktur. Aşk metafizik bir şey olmadığı gibi, herhangi, sıradan denilebilecek bir şey de değildir.
    Aşk ilişkidir.
    Ne var ki her aşk, karşılıklı yaşanan gerçek bir ilişkiye dayanmadığı gibi, her ilişki de aşk değildir. Adına aşk denilen ilişki, diğer tüm insan ilişkilerinden farklıdır. Hem öznesi ve özne/nesnesi hem de yaşanışı açısından...
    Aşk ilişkidir önermesi, nedir sorusuna genel bir yanıt olsa da, kendi başına açıklayıcı değil elbette. Bundan dolayı sorular sormak gerek yükleme. Aşk nasıl bir ilişkidir? Aşk neden bir ilişkidir? Bu ilişkiyi diğer insan ilişkilerinden ayırıcı ve ayrıcalıklı kılan nedir? Soruları çoğaltmak mümkün ama, gerek yok şimdilik...
    Aşk, düşünsel, duygusal, bedensel boyutuyla, öznenin özne/nesnesini bütünsel anlamda fethetme ve onun tarafından fethedilme isteğine dayanan bir ilişkidir. Öznenin, özne/nesnesiyle buluşamadığı ya da özne/nesnenin idealleştirildiği yerde, gerçek, yaşanan bir aşk yoktur. Ki platonik aşk denilen ve giderek hastalıklı bir hal alan bu durumda gerçek bir aşktan değil, saplantılı bir bilinç halinden söz edilebilir yalnızca... Çünkü ortada ilişki yoktur. ilişkinin olmadığı yerde de aşk...
    insanın hem en güçlü, hem de en zayıf olduğu ilişkidir aşk... Çünkü çırılçıplak yaşanır; düşünsel, duygusal ve bedensel boyutuyla... Teklifsiz, beklentisiz, çıkarsız ve ikircimsiz yaşanır. Ki orada, ne bir gonca gülün gölgesine yer vardır ne de bir kuş kanadının... Eğer bunlar, acaba, ama, ancak gibi sözcüklerle peydah olursa bir ilişkide, biline ki aşk sırra kadem basmıştır çoktan... Ve onun adı artık aşktan başka her şey olabilir... Ama asla aşk olamaz.
    Atalay Girgin
    1 ...
  49. yıldız kenter

    27.
  50. insanın ortak kaderi doğum, ölüm ve o aradaki zaman, yaşam...
    Doğmak, ölmek isteğe bağlı değil...
    Ölmek, belki bazen.Bize düşen, yaşamak. Koşullar ne olursa olsun yaşamak...
    Ayakta kalmak...Haydi sıyırttın, sıyırttın, hayatta kalabildin zar zor...
    Uzun yaşamak, bir ayrıcalık. iyi, güzel...Ama ayakta kalmak, kalabilmek.
    Ceza! Müthiş bir ceza!
    ilkokuldaydım, birinci sınıfta. Hiç unutmadığım bir cezaya çarptırıldım. Karatahtanın önünde, sırtım sınıfa, yüzüm karatahtaya dönük, ders bitimine kadar kıpırdamadan ayakta durmak... Utanıyorum, midem bulanıyor. Ölmek istiyorum. Herkesten nefret ediyorum, herkes ölsün istiyorum. Sonra bir ara cebimdeki kabarıklığı hissediyorum: kabak çekirdeklerim! Bir kuruşluk kabak çekirdeği almıştım, bir tane bile yemedim.
    Mahmut'la (Benden bir buçuk yaş büyük ağabeyim; üçüncü sınıfa gidiyor) eve giderken yiyecektik.
    Evimiz taa tepede, Abidin Paşa Köşkü'nün orada.
    Bahardı... Bademler açmış, tepeye giden toprak yol bomboş.
    Ev yok pek. Apartman hele hiç yok.
    Göz alabildiğine tarla. Papatyalar, gelincikler. Haydi be sen de!.. Ne diye ölecekmişim... Mati'ciğimle güzelim dağ yolunda çekirdek yiyerek, konuşa gülüşe eve gitmek varken!Şimdi dönüp geriye baktığımda, hep çekirdek misali umutlar peşinde ayakta kalabildiğimi görüyorum.
    Öleceğimi bile bile bir çekirdek uğruna bu kadar çaba, çırpınma!
    Değer mi?
    Birşey yap.
    Met'i anımsıyorum, Sevgili Aziz Nesin'i...içim ısınıyor yeniden.Kalk hadi diyorum, durma koş, birşeyler yap. Yaşa...Dur diyorlar bir yandan da, koşma...
    Yeter, dinlen artık. Koşma...
    Öl artık! Ama çekirdeklerim bitmedi ki daha...
    (YILDIZ KENTER)
    2 ...
  51. türkan şoray tek düze berbat bir oyuncudur

    8.
  52. beğenmeyebilirsiniz ama "berbat bir oyuncudur" demek çok büyük haksızlıktır. türk sinemasının belli bir dönemine damgasını vurmuş oyunculardandır türkan şoray. o şartlarda türk sineması neyse, o da o doğrultuda oyunculuk yapmıştır. heyecanlı yapısından dolayı pek konuşamadığı ve sitcom tarzı oyunculukta pek inandırıcı olmadığı tespiti ise doğrudur.
    0 ...
  53. yaran sınav cevapları

    30.
  54. ilköğretim 2. sınıf türkçe dersi sınav sorusu: aşağıda yarım olarak verilmiş olan atasözlerini tamamlayınız:
    "üzüm üzüme baka baka...."
    yanıt:"üzüm üzüme baka baka aşık olur!"
    4 ...
  55. atm den çektiği parayı sayan insan

    27.
  56. elbette saymak gerekir. çünkü atm cihazının, parayı vermiş gibi görünüp vermediğine şahit olunmuş ve banka memurlarının kayıtları incelemesi sonucu paranın alınması olayı bizzat yaşanmıştır.
    0 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük