bugün oruçlu idim. yemekten sonra çay öyle güzel gitti ki anlatamam, ramazan ayına az kalmışken oruç tutmaya başlayayım dedim, ön hazırlık gibi. bir de bu konuda şöyle düşünüyorum, yemek yemeye yahut bir şeyler içmeye gün içinde vücudu alıştırmayınca akşam yemesi ve içmesi daha bir güzel geliyor.
gerçekten de angry birds oyunundaki, sarı renkli bir anda hızlanan civcive çok benzettiğim karakter, gözümde hep o canlanıyor. filmde de gerçekten seyir zevki sunan, hoş bir karakterdi.
eskişehir'e tayinim çıktığı sonucunu ilk gördüğüm an, fena şekilde mutlu olmuştum gerçekten. fakat maalesef sonrasında harici sebepler nedeniyle istemsiz olarak geri dönmek zorunda kaldım. eskişehir'i özledim ve fena halde özlüyorum, umarım artık dönebilirim.
geçtiğimizi cuma günü gratis'te 15. yıl özel indirim mi ne vardı. hemen kendime güzel bir bb krem aldım note marka. güzel olacağını da düşünüyorum. geçen gün kargoya verildi zaten. umarım yarın gelir ve alıp kullanabilirim hemen, heyecanlıyım.
şimdi bazı kişiler, asıl tantuni mersin'de yenir falan diyebilirler ama ben bunu hiç öyle görmüyorum artık. çünkü bazı mersin'de yaşayan kişilerin bizzat farklı şehirlerde tantunici açması, bazı mersindeki şubelerin de çeşitli yerlere yayılması sebebiyle gayet de mersin'deki tantuniyi mersin dışında da yiyebiliyorsunuz. ayrıca söylemeliyim ki tantuniyi gerçekten çokça severim, şu sıralar özellikle haftada 2-3 kere yiyorum rahat.
hayatımın özellikle son birkaç haftalık döneminde, gerçek normal uyku düzenimden ne kadar fazla da uyursam uyuyayım, özellikle şöyle öğlenden sonra bana fena halde bir uykusuzluk hali geliyor. nasıl tanımlasam böyle, hissizleşme hali gibi de denebilir aslında. yürüyorum mesela biri bana sesleniyor fark edemiyorum, gözümün önünü bile bazen düzgün görmekte zorlanıyorum, gözlerim sürekli kapanmaya başlıyor falan. nedenini bir türlü çözemedim. sanıyorum ki doktora gitmeliyim.
ben şahsen uzun süredir makyaj yapyıorum, hani makyaj dediğim de çok büyük şekilde değil öyle. bazen bb krem(fondöten yerine kullanıyorum), bazen kapatıcı, sanırım bir dönem direkt fondöten kullandığım da olmuştu tam emin değilim. genel olarak seviyorum. keyifli geliyor kullanması benim için.
geçtiğimiz yıl bu sıralarda yaşamakta olduğum şehirdi. umarım yeniden eskisi gibi orada yaşayabilirim, geceleri huzur içerisinde bahçelievlerden espark tarafına doğru yürümeyi, canım istediğinde ansızın waffle yemeyi özledim.
uzun süredir kullanıyorum, belli bir sürekliliğim yok ama, yaklaşık 3-4 yıldır belki daha fazladır kullanıyorum. son zamanlarda da aktif olarak kullanmaya başladım, hatta daha biraz evvel sürdüm yüzüme. böyle nasıl desem fondötene yakın bir etki yapıyor. hatta yoğun sürülürse gayet fondöten etkisi de yapıyor. yüzünüz ışılık ışıl oluyor böyle, ben şahsen kendimi böyle daha güzel ve hoş hissediyorum sürünce.
bana kalırsa kaybedenler kulübü filmi, yayıncılarının değil dinleyicilerinin kaybedenler tarafından oluşturulduğu bir kulüp. ancak genel olarak severek izlediğim bir filmdi, ikincisini izlemedim.
aklıma yurt dışında karısının sütünden peynir yapıp, bu şekilde satış yapan ve oldukça da fazla kazanan adam geldi. acaba halen devam ediyor mu buna bilemedim.
amazon üzeriden geçtiğimiz hafta sonu satın aldığım ve bu hafta elime ulaşan ürün. ayrıca trendyola göre fiyatı ben aldığımda daha uygundu, yaklaşık 40-50 lira kadar uygundu. aldığım ürün de şey, 25 adet şans kurabiyesi. 220 TL mi ne o civara aldım. trendyolda 270 ya da daha fazlaydı yanlış olmasın bakarsanız zaten görürsünüz.
nedir mantığı anlatayım, normal düz kurabiye, ikiye ayırıyorsunuz yiyorsunuz. ikiye ayırdığınız anda da içinden bir adet not kağıdı çıkıyor. işte hayata dair fal gibi. bazen gerçekten de denk gelebiliyor. mesela ben gerçekten son birkaç haftadır hatta uzun süredir kendimde yorgunluk görüyordum. iki gün önce mi ne günün farklı saatlerinde birer tane yedim. ikisinde de aynı çıktı, direkt aynı, yorgunluğuma dair bir fal. ya bir de olay biraz işin eğlencesi tabi denk gelsin yahut gelmesin, normal bir ürün işte. kurabiyesinin tadı çok da iyi değil bana göre. kornet dondurma olur ya, işte onun kornet tarafı gibi, ama ondan hafif daha kötü bir tadı var.
son zamanlarda sabah başlayan baş ağrısı tanımlarında beni görmüşsünüzdür, hatta nasıl çözüm bulduğumu falan da yazmıştım. neyse kahve içmediğim son 2 gecedir, 2 sabah da baş ağrısız şekilde uyandım. fakat bugün ise bu kez saat 9.30-10.30 arasında başıma fena bir ağrı girdi. özellikle alın bölgemde. o derece ağrıdı ki gözüm kıpkırmızı oldu. yani hadi tamam sabah baş ağrısıyla uyanmamın sebebi gece geç saatte kahve içmekti dedim, çözdüm. artık sabah baş ağrısıyla uyanmıyorum onu anladım da. peki şimdi neden bu defa da gün içinde gözlerim kıpkırmızı oluncaya dek başım ağrmış olabilir. bu konuda bir çözüm önerisi olan var mı acaba?
arkadaşlar günlerdir başım ağrımaktaydı sabah erken saatlerde, hatta uyanırken. bugün ağrımadı, muhtemelen de sebebini bulduğum için ağrımadı. hemen anlatayım
yaklaşık 2 haftadan bu yana, gece özellikle uyumadan 3'ü bir arada kahve içip öyle uyuyordum. sanıyorum ki içindeki kafeinden olan etki sebebiyle uykum olumsuz etkilenmiş. bu sebepten hep sabah baş ağrısıyla uyanmıştım. neyse dün akşam ve gece özellikle dikkat edip hiç kahve içmedim ve sabah baş ağrısız şekilde uyandım. nihayet kendi içinde huzura ermiş bulunmaktayım.
gerçi diğerlerini de hesaba katarsam hangi bir üç oldu bilmiyorum da. sabah yine baş ağrısıyla uyandım. yoksa daha uyuyacaktım. neyse bir şeyler yedim. sonrasında parol içtim. geçti. şimdi aradan 1-2 saat geçti yine başladı. ne bu ya delireceğim gerçekten. bir bilgisi olan yahut yaşayıp da çözüm bulan varsa arzu ediyorum bir şeyler söylesin.
nazım hikmet'in kıymetli eserlerinden olan, "karlı kayın ormanında" isimli şiirinin dizesindendir. zülfü livaneli de karlı kayın ormanı isimli eserinde mükemmel şekilde seslendirmiştir bu güzel eseri. ikisinin de kalemine/ağzına/ruhuna sağlık.
bilgi dediğimiz kavram öyle çok da abartılası değil, neticede herkesin bir bilgi birikimi mevcuttur. herkes de bir şekilde tanımlarda bilgi birikimi neticesinde bir şeyler yapmaya çalışır diye düşünüyorum. ben genelde bilgim olan konularda mümkün oldukça yazmaya çalışıyorum. bilgim olmayan konularda yazmak tercihim değildir.
bazı grupları yahut bazı şarkıları bir film ya da bir dizi ile duymak gayet doğal. norma uygun. pilli bebek de yanlış hatırlamıyorsam behzat ç'nin star tv'de olan özellikle ilk bölümlerinde(ben zaten ilk 10-20 bölüm falan ancak izlemişimdir, belki daha az emin değilm) çokça vardı. eserleri de çok güzeldi. diziden sonra da zaman zaman dinlediğim olmuştur.
şu sıralar okumakta olduğum kimya-yı saadet isimli kitapta geçen bir kısım vardı. peygamber hz. muhammed şöyle der, "iki öğün yemek yemek israftır."
şimdi düşününce gerçekten gün içerisinde çok fazla acıkıyoruz gibi geliyor. sabah yiyoruz doymuyoruz, öğlen yiyoruz doymuyoruz, akşam yiyoruz doymuyoruz gece kalkıp bir daha yiyoruz falan. gerçekten de çok fazla yiyoruz. okuduğuma göre, peygamber hz. muhammed sabah yediyse akşam yemezmiş. öyle bir şekilde yemek yeme hali varmış. günümüz şartlarında düşününce hani tek öğün bilmiyorum yapan vardır elbette ama tek öğün bana zor gelir diye düşünüyorum. ha ramazan ayı dışında gayet oruç tutmayı çok seven biri olarak oruç tutmakta zorlanmam ama normal şartlarda yemek yediğim vakitler istemsiz şekilde acıkıyorum. ama bu da biraz mideyi alıştırmak ve yemek arzusunu sürekli tatmin etmekle ilgili bence. yemek yeme arzumu mümkün oldukça azaltmayı, günde ilk olarak iki öğün yemeyi, başarabilir isem de tek öğün yemek yemeyi planlıyorum. sağlık açısından hangisi iyidir bilemem. ama genel olarak az yemek yemenin iyi olduğunu düşünüyorum. peygamber hz. muhammed ayrıca yemek yeme ile ilgili de bir diğer sözünde şöyle der; "karnınız iyce acıkmadan yemeğe oturmayın; tam doymadan da kalkın."
kendi adıma söylemek gerekirse, özellikle önceleri doymayı bırakın, karnım ağrıyana dek yemek yediğimi hatırlarım yani. maalesef bu gibi durumları en azında kendim için hoş görmesem de evvelde olmuştu. şu an mümkün oldukça biraz bir şeyler atıştırıp geçiyorum. doyup doyma arzuma bakmadan.
bence yalnızlık yaşıyor olduğumuz şu yeni dünyada yapılacak en mantıklı şeydir. biz insanlar topluma karıştıkça aslında her ne kadar "daha bir insanlaşıyorsak da" bu pek insanlaşma olmuyor. daha çok canavarlaşma durumu oluyor, daha çok "insanlıktan çıkma" ve beraberinde "insanlıktan soğuma" durumu oluyor. hani sürekli kullanılır ya ben mağaramda iyiyim ibaresi. gerçek manada mağara tarzı bir şeyde yaşamalı. az insan çok huzur, az bilgi çok huzur.
ingilizce de söyleyeyim hatta daha bir şey olsun. "ignorance is bliss." yani meali, cehalet mutluluktur. bakın gerçekten cehalet mutluluk ama nasıl cehalet, toplum içerisindeki cehalet mutluluktur. bireysel olarak dilediğiniz kadar bilgi birikimine sahip olun ama toplulukla paylaşmayın yahut topluluk içinde olabildiğinizce cahil olun. inanın ki daha rahat oluyorsunuz. hatta imkanınız var ise zaten baştan da belirttiğim üzere topluma karışmayın. yalnız insan mutludur ve hayatını yaşar. istisnalar hariçtir demek isterdim ama bence bunda istisnalar da çok nadirdir. hele bir de o insan kendi kararı ve arzuları doğrultusunda yalnızlığı seçti ise muhtemelen çokça mutludur.
en son yaklaşık 10 ay evvelinde eskişehir'de eski sevgilim ile almıştım, doktorlar şubesinden. çok da güzel bir parfümdü. yalnız bitti bitecek çok az kaldı.
evvelki gün de bu saatlerde yağmış idi, yine yağıyor. ne güzel ya. bayılıyorum şu eylülde yağan yağmura. yağmaya devam etse de sıcaklar iyice gitse artık. bunaldım sıcaklardan.
ben lisede yahut ortaokul sonlarda iken kanal d'de bu dizinin türkçe dublajlı hali vardı yanlış hatırlamıyorsam. öğle saatlerinde mi ne çıkıyordu galiba. bazı bazı denk geldikçe izliyor ve seviyordum. sonraları disney channel'da olduğunu öğrenmiştim. artık disney plus tabii ki. bir ara disney plus uygulamasını kullandığım dönemde dizinin bazı bölümlerini yine eskiyi anımsayarak izliyorum. keyifli bir dizi aslında. normalde bu tarz temeli büyücülüğe dayanan dizi ve filmleri pek izlemem, mesela harry potter hiç izlememişimdir. ama burada işin biraz komedisi olduğundan dolayı seviyorum, keyifli geliyor. dizideki 3 ana karakterden yani 3 karakterden favorim de en küçükleri olan max karakteri.
bu ay 27 yaşıma girdim. yani hayatımda bir şey değişti mi desem aslında yaş ile alakalı değil de bulunduğum durum ile alakalı biraz daha bakış açılarım güncellendi diyebilirim. daha bir hayata karşı dikkatli adımlar atan, daha bir düşünmeden hareket etmeyen biri haline geldim. düşünen, plan yapan biri. mümkün oldukça yani.
birkaç yıl evvel doktora gittiğimde d vitaminim çok fena şekilde düşük çıkmıştı. hatta vitamin ilacı falan aldım sonra bittikten sonra da bir daha gitmedim, kullanmadım da. bir an evvel değerlerimin kontrolü maksadıyla gitmem gerek diye hissediyorum.
baştan belirtmek isterim ki tam böyle üye olunacak nick.
neyse, konuya gelecek olursam, bir süredir bende başlayan bir ağrı. yaklaşık 1-2 haftadır. sabah ya baş ağrısı ile uyanıyorum ya da kalktıktan şöyle 15-20 dakika sonra kadar başlıyor. vitamin eksikliklerim sanırım artık yavaştan kendini göstermeye başlıyor. bir an önce vitamin testi şeysini yapıp ne eksikse o vitaminleri almam gerek galiba.
