çocukluk, daha doğrusu ergenlik dönemi oyunlarından. şöyledir efenim:
bir ebe vardır, bir de onun bulunduğu küçük yuvarlak bir alan. (tebeşirle çizilir genelde)(bu tebeşirleri de tahtadan çok yerlerde kullandık sanırım, tamam dağıtmıyorum daha fazla)
ebe yuvasına dinlenmek ya da kaçmak için gider. zira yuvasının dışına çıkınca iki ayak üzerinde duramaz. tek ayak üzerinde tekme atabildiği kadar oyuncuya tekme atmaktır amacı; 2. ayağı yere değdiği anda kimseye vuramaz, aksine diğer oyuncular buna vurma hakkı kazanırlar yuvasına gidene kadar.
genelde erkekle oynarlar, arada kızlar da oynamak gibi bir akıllılık yapsalar da. yapmasınlar etmesinler; ben oynadım, arkadaşım bi' vurdu yere düştüm, sonra bir hafta küstüm vala.
serkan altuniğne'nin penguen'de çizdiği köşelerden biri; bir akıl verenle onun söylediklerini uygulayanı çizer her hafta. komedi dükkanı'nın karikatür hali gibi sanki.
Kabul edilemeyecek bir dikkatsizliktir, kocaman bir sevgisizliktir, ilişki için ve kişiler için büyük bir kandırmacadır, hiledir, yalandır, dolandır.
Gözler ki tek başlarına bile kişiyi anlamak, sevmek, hatta ve hatta ondan nefret etmek için yeterlidirler. Anlatırlar kişinin içinde akıp da dışına dökülmeyenleri; görürsün o iki pencereden en yalın haliyle karşındakini. işte tam da bunun için gözlerin en çok aradığıdır sevgili ve en çok buluşmak istediğidir sevgilinin gözleri; sevgiliyi doya doya yaşamak ister aşık, doya doya hissetmek ister her şeyini.
Bir insan yoğunluğuna bakmadıysa karşıdakinin gözlerine hiç, yoğunluğuna hiçbir şey yaşanmamıştır aralarında, yaşanamaz. Sevgilinin gözleri ki en güzel aynalardır şu dünyada, o aynaya bakma ihtiyacı hissetmeyen kişi o ilişkide sevginin anlamını idrak etmiş olamaz.
medyaya, baykal'a ve bahçeli'ye malzeme olmuş rte benzetmesi. partisini trene benzeterek trenden şimdi inenin bir daha binemeyeceğini söyleyerek gündemi başlatan rte söyleminin devamı, devrilen bir trenden inen birinin böyle bir söylem yapmasının komikliğe değinen ve trenin inen olmasın diye hiçbir istasyonda durmadığı yani hiç tatil yapmadığını belirten söylemlerle gelmiştir.
sel yayıncılık'tan çıkan ali teoman romanı. sadece şu can alıcı kısmı bile kitabı okumak için yeterli gibi;
"çok uzaklardaki yabancı kentlerin anıtlatını, yapılarını, caddelerini meydanlarını gösteren, donuk ve cansız, ucuz kartpostallar bunlar ve hiçbirinin üzerinde senin adresinden başka yazı yok. duralıyorsun. bir şaka mı bu?"
ders çalışmaya çalışırken kafayı sıyırmış öğrenci sözü:
-çalışmaya çalışmaya,çalışmak yalan oldu; yani çalışmaya çalışmaya bünyeyi tembelliğe alıştırmış kişi için çalışmanın artık mümkün olmadığını anlatan cümleciktir ya da;
-çalışmaya çalışmaya çalışmak yalan oldu; yani ders çalışmayı başaramamış üstüne üstlük işin çalışmaya çalışmak kısmında bile kendini yetersiz bulmuş kişinin yaptığı eyleme 'çalışmaya çalışmaya çalışmak' adını takması ve bunu bile başaramayıp yalan oldu diye pes etmesidir. **
türkiye iş bankası kültür yayınları'ndan çıkan edward carey romanı.
kitap eskiden görkemli bir malikane olan ve o zamanlarından şimdiye bir tek çatıdaki gözlemevi'ni getirmiş bir apartmanın herbiri birbirinden enteresan kişiliklere sahip apartman sakinlerinin-ki bunlar gerçekten sakin ve kitabın ana temalarından biri de bu zaten *- hayatlarını ,yine aynı apartmanda oturan ve en az diğer komşular kadar garip olan ana karakter francis orme'nin herkesin en değerli eşyasını alıp müze oluşturma çabası çerçevesinde anlatır.
iğrenç espri yapılabilme potansiyeli yüksek olan başlıklarda okuyucuyu önceden uyarıp yazarların bu tehlikeli modundan bir nebze de olsa korumak isteyen yazar cümleciğidir. *
bilmeyen birine bir kereye mahsus oynanabilecek bir oyun. şöyledir oyun; grupta bir kişi oyunu bilmez, ona oyun anlatılır, tabi ki olduğu gibi değil. anlatılan şekli şudur; öndekiler gözünü kapatır, arkadakilerden biri önden birinin kafasına vurur şak diye, kafasına vurulan kişi kimin vurduğunu tahmin eder, bilirse kendisine vuranla yer değiştirir ve arkaya geçer, bilemezse tekrar arkadan biri öndekilerden birinin kafasına vurur. kafasına vurulan kişinin söylemesi gereken replik; 'uyanın kerizler aramızda hain var'dır, ardından söyler tahminini kimin vurduğuna dair. mesele şu ki oyundakilerin(oyunu bilmeyen hariç) hepsi anlaşmıştır, birbirlerine çok yavaş vururlar ve oyunun oynandığı kişinin tahmini hiç bir zaman onaylanmaz, amaç kişi farkına varana kadar kafasına vurulabildikçe çok vurmaktır. en can alıcı cümle oyunun sonunda, yani kurban farkına vardıktan sonra oyunu yapanların hep birlikte kurdukları cümledir:
'uyanın hainler aramızda keriz var'.