morumtrak
95 (enerjik)
dördüncü nesil yazar 1 takipçi 1.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ukte dolması

    5.
  1. tam tarifi:

    * gerekli malzemenin çoğu elimizde olsa da en önemli malzemeyi yani ukteyi temin etmek için üst kısımdaki ukte butonuna gidilir.
    * aldığımız uktenin üzerinde pişirim tavsiyesi niyetine 'ukte notu' varsa o gözden geçirilir.
    * özenle doldurulur ukte; malzemeler ne kadar iyi seçilirse o kadar güzel olur sonuç, tabi bir de ne eksik ne fazla olmalı malzemesi, muntazam bir dolma için.
    * sonra gizli bkz, yıldızlı bkz vs. (üzerini kapatan domates misali) son rütuşları yapılır.
    * ve dolmamız hazır.
    * ekle butonuyla servis edilir.
    * tadından yenmez.
    0 ...
  2. bakınız dolması

    1.
  3. tam tarifi:

    * boş bir bkz alınır
    * içi hazırlanır, elde olmayan malzemeler uygun yerlerden temin edilir,
    * özenle doldurulur bkz'a uygun bir şekilde. sadece malzemenin güzel olması değil onun güzel bir şekilde işlenmesi de gereklidir güzel olması için; ayrıca taşırmak, eksik koymak vs. görüntüyü bozar, çirkin olur dolma.
    * sonra gizli bkz, yıldızlı vs. (üzerini kapatan domates misali) son rütuşları yapılır.
    * ve dolmamız hazır.
    * ekle butonuyla servis edilir.
    * tadından yenmez.
    1 ...
  4. zimbirzimba

    1.
  5. çocukluk, daha doğrusu ergenlik dönemi oyunlarından. şöyledir efenim:

    bir ebe vardır, bir de onun bulunduğu küçük yuvarlak bir alan. (tebeşirle çizilir genelde)(bu tebeşirleri de tahtadan çok yerlerde kullandık sanırım, tamam dağıtmıyorum daha fazla)
    ebe yuvasına dinlenmek ya da kaçmak için gider. zira yuvasının dışına çıkınca iki ayak üzerinde duramaz. tek ayak üzerinde tekme atabildiği kadar oyuncuya tekme atmaktır amacı; 2. ayağı yere değdiği anda kimseye vuramaz, aksine diğer oyuncular buna vurma hakkı kazanırlar yuvasına gidene kadar.

    genelde erkekle oynarlar, arada kızlar da oynamak gibi bir akıllılık yapsalar da. yapmasınlar etmesinler; ben oynadım, arkadaşım bi' vurdu yere düştüm, sonra bir hafta küstüm vala.
    1 ...
  6. intihar notu

    45.
  7. bu seferki yazısına dip not değil
    dipteliğinden bir nottu
    o da her zamankiler gibi kısa ve net oldu
    (el)veda...
    0 ...
  8. sarhos olamamak

    1.
  9. derttir, büyük dert. genelde en sarhoş olmak istediğinizde başınızda biter, anınızı çekilir olmaktan iyice uzaklara sürükler.

    sarhoş olup içinde biriktirdiklerini kusmak varken kabul etmez bedenin, ancak içtiklerini kusabilirsin.

    içip içip uyumak, bir süreliğine de olsa unutmakken tek istediğin ancak uyarıcı etkisinde takılırsın içkinin, gözünün acılara daha da açık, dumanla daha da acıtıcı baktığı bir gecedir bekleyenin.

    bulanmışken hayatın bulanıklaşsın istersin algın, bulanıklaşsın ki etrafına alışasın, resimdeki siyahları hemen seçen o gözlerden kurtulasın; hafif bulanıklıkta görüntünün daha da siyah olduğuyla kalırsın.
    0 ...
  10. istanbul

    544.
  11. bir masal, devleriyle cadılarıyla perileriyle
    devin ayağı altında ezilmekten
    cadının planlarına yetişmekten
    perinin karşısındaki sermestlikten
    asla çıkış kapısını bulamaz masala-misafir.

    bir hikaye, yarım bırakılmış yazarınca,
    herkes yazsın diye kendi kısmını anlarıyla
    çok kelime eklenmiş yıllarca,
    çok hayatlar başlamış bitmiş sayfalarında
    çok yazar bitmiş de hikaye bitmemiş
    her gelenle apayrı bir (b)oyuta taşınmış, eşsizleşmiş.

    bir roman, yeni bir şey değil konusu, her zamanki mevzular
    fakat bir günü bin sayfaya dolu dolu yazabilen bir dili var
    bir (b)ölümden diğerine atlarsın, onları unutmam sanırsın
    ama ardında onca (b)ölüm bıraksan da hep yolun başındasın,
    ardındakiler kolay silinir, her şeyi ilerinin umuduyla (y)aşarsın.

    yarım bırakılmış bir şiir
    herkes bir yerlerinde kendinden geçer,
    devamını getirme hevesini yitirir.
    4 ...
  12. uuserlardan denemeler

    59.
  13. bugün ben çok susuyorum
    dün çok içtim, içimdekileri çok kustum.

    bugün ben ağlamayacağım
    dün ağıma yeteri kadar acı taktım.

    bugün ben sadece 'ben' diyorum
    dün 'sen' lerin hepsini harcadım.
    2 ...
  14. adim adim kilavuzlari

    1.
  15. serkan altuniğne'nin penguen'de çizdiği köşelerden biri; bir akıl verenle onun söylediklerini uygulayanı çizer her hafta. komedi dükkanı'nın karikatür hali gibi sanki.
    2 ...
  16. utanmadan iddia ediyorum

    4.
  17. memo tembel çizer'in her hafta enfes tespitler ve çizimlerdeki enfes mimiklerle yardığı bölüm. bu haftadan:

    - biliyorsunuz ki sevgili okurlar, "davulun sesi uzaktan hoş gelir"
    - peki yakından?...
    biraz korkunç, deyil mi?...
    hele bi de bu bateriyse, yanında da distorşın gitar, elektronik aksam, dicey filan varsa...
    neden?! niçün yüksek sesli müzik? niye!
    - çünküüüü...
    iddia ediyorum kiii...
    iddi...
    ney?! duyamıyor musunuz?
    yaklaştırın kulağınızı!...
    - iddia ediyorum kii
    yükses seli müziğin amacıı...
    kulağı dudağa deydirmektir!..
    - efenim, buyurunuz sosyal bir ortamda, muhabbet eden kalabalık gibi bir arkadaş gurubu içerisinde kur yapmanın zorluklarını beraber izleyelim:

    (masadakiler: sap kanka, kur yapmak isteyen erkek, o erkeğin kur yapmak istediği dişi, baskın muhabbetçi, kur yapmak istenilmeyen ama kesik atan kız)

    - şimdik soruyorum size, bu karmaşık ortamda, sap kankanın kınayıcılığına aldırmayıp, baskın muhabbetçiyi bastırıp, diğer kızı kırmadan ve muhabbet mevzuuna aykırı düşmeden hedef kızla aradaki mesafeyi aşmak mümkün mü?!. değil!..
    - şimdil aynı ortama basalım yüksek sesli müziği...
    ortak muhabbet bitti kimse kimseyi duymuyor.
    sap kanka kınayamıyor çünkü duyamıyor...
    baskın muhabbetçi araya giremiyor...
    diğer kız yok
    kıza kur yapmak isteyen erkek, konuşmak için kızın kulağına bağırmak zorunda...
    mesafe otomatik kapanıyor.
    ve dudak kulağa deyiyor!

    - iddia ediyorum! yüksek seli müzik, ikili ilişkilerde çiftlerin topluma karşı sorumluluklarını kaldırmak, sosyal aşamaları atlayıp kuru direk temasla başlatmak için vardır!..
    5 ...
  18. mendil

    21.
  19. yumuşacık, derin bir şarkı.

    neyi anımsatır mendil; ayrılıksa, beyazsa
    neyi anımsatır mendil; ayrılıksa, beyazsa
    öpülmeden kızaran yüzün bir avuç hüzün
    neyi anımsatır mendil; ayrılıksa, beyazsa.

    boğulur can pınarı, can damarı kuruyan
    neyi götürüyor mendil; nedir kalan
    neyi anımsatır mendil; ayrılıksa beyazsa
    neyi anımsatır mendil; ayrılıksa beyazsa
    öpülmeden kızaran yüzün bir avuç hüzün
    neyi anımsatır mendil; ayrılıksa beyazsa...

    dipnot: bir şarkının sözleri hiçbir yerde mi bulunmaz yahu, ne yazık ki el emeği göz nuru. kimin söylediğini bilen bir adım beri gelmesin de bir iki satır aşağı (sola) insin, bir mesaj atıversin lütfen.
    0 ...
  20. akrep ile yelkovan

    4.
  21. yelkovan da yaşar hayatını akrep de
    yelkovan da akar zamanı akrep de.

    yelkovan büyüktür sözde, akrep küçüklüğünün ö(vün)cünde
    akrep küçüktür sözde, yelkovan büyüklüğünün (n)i(te)liksizliğinde.

    yelkovanla akrep arası bir yaşam
    birileri hep bir yerlere koşan,
    birileri durağanlığında büyük devinimler taşıyan,
    yelkovanla akrep arası bir (zam)an
    içine nice ölü ağıdını sığdıran,
    yelkovan korkar da akrep omuzlanır her birini
    ondan ağıtlarda zaman dururmuş gibi.
    2 ...
  22. mendilimde kan sesleri

    8.
  23. mendilimde kan sesleri
    pıt...pıt...pıt...

    dudağımdan damlıyor kimi
    kelimeler kan(at)ıyor dilim(i),
    çok düşünmüşümdür, bundan mıdır dudakların rengi
    en kanayası yer midir dudak bedendeki.

    alışmamış damak kolay kanar denir hani,
    fırçalanmalı sürekli,
    halbuki kelimelere alışamıyor dudaklar
    onlardan arınmak kanatıyor sürekli be(de)nimin içini.

    gözlerimden damlıyor kimi
    en çok da unutmaya içtiğim (s)anma geceleri
    hani kanlanır ya gözler
    işte o kanlar tek kalınca güçlenir, bedenleşir, sesleşirler,
    mendilimde kan sesleri
    pıt...pıt...pıt...
    ne kadar uğraşsam da içime çığlıklıklarımdan daha çabuk erişirler.

    gözümde kanlar
    hani yeşiline karasına dokunamazlar da bir tek beyazını kaplarlar
    kanlar zaten hep en temizleri boyarlar.
    gözümde kanlar,
    şarabımdan değil benden-senden damlalar
    şarap anca seni getirir de ben kanayacağını anlar.

    (yan)aklarımdan damlıyor kimi
    hani jilet kesiği gibi
    önce hissetmiyorum
    sonra tatlı bir yanma
    ardından uzun, derin bir acı,
    anlayacağın onlar keskin öpüşlerin kanları.

    mendilimde kan sesleri
    pıt...pıt...pıt...
    tam sıkıştırılamamış bir musluk gibi,
    aman ha denemeyin sıkmayı
    bir anda fışkırıp kan yapabilir temiz elbiselerinizi.
    3 ...
  24. sevgili

    249.
  25. sevgisi hiç de bol olan biri değildi
    ondandır kendisine kolay kolay yakıştıramazdı sevgililiği.

    sevgili...
    hep büyütmüştü aklında da kalbinde de dilinde de bu kelimeyi
    aklındaki ağırdı, düşünmeye başladığında diğer bütün düşünceleri bastırırdı,
    kalbindeki deliydi,
    öyle bir çarptırırdı ki kalbini, tek gerçek odur zannettirirdi yaşamdaki,
    dilindeki baskındı,
    çünkü bir bakıma kalbindekiyle zihnindekinin ortaklığıydı,
    birleşip asıl sahibine doğru çıkışlarıydı.

    birine sevgilim dedi aklıyla ama hissedemedi kalbinde
    bu nedenle de hiç söyleyemedi diliyle
    birine kalbiyle dedi zannetti ama nedense hiç kelimeye dökemedi
    daha sonra farketti kalbinin kolayca kanabildiğini ama dilinin emin olmayı beklediğini,
    birine sevgilim dedi sonunda
    sevgilim
    sevgisi olanım
    sevgimi içine alanım
    sevgisini içime sunanım
    sevgilim
    zihnime kalbime dilime sevdirebildiğim.
    2 ...
  26. delinin olumu

    3.
  27. (delinin bir şehri vardı;
    şehir ölüydü, yaşamıyordu sakinleri yaşamlarını ama deli buna hiç aldırmadı
    zira ölüm delilikti, deli buna alışıktı
    şehrin bir delisi vardı;
    deli öldü şehir günlerce ağladı.)

    ölüm delidir
    uzaktan etkilemez de pek
    insan yakına gidince irkilir.

    deli uzaktan şirindir
    ama insan yakınında hep diken üzerindedir, tetiktedir.

    deliler sevilir sevilmesine de
    bir çok insan için akıl hastanesinin kapısı kilitlidir
    zira bünye birden fazla deliye aynı anda dayanabilcek güçte değildir.

    delinin ölümü iki delinin birlikteliğidir,
    kalbi delirtir, delice kederlendirir.
    **
    0 ...
  28. yalnızlık

    600.
  29. üç adet yalnızlığım var
    biri yazlık, ince
    çok samimi, çok sıcak anlarda fazlalığını hissediyorum sadece,
    normalde iyidir, bana bırakır beni sessizce;
    biri baharlık,
    üşütür soğukta, kolay kolay kurumaz tirtir titretir ıslanınca
    dikkatli olmaya, yağmuruma yakalanmamaya çalışıyorum onlayken
    ama güven olmuyor ki bu deli havalara
    bir şey olmaz bundan dediğim küçücük bir keder bulutu bile yağmura dönüyor bir anda;
    son yalnızlığım kışlık
    en sert havalarda sıcak tutsun diye aldık,
    ama bir şeyi farkettim ki giydikçe
    çok fena boğuyor bu kışlık yalnızlık
    kolumu oynatmak istemiyorum ağırlığından,
    nefesim tıkanıyor boğazlığından,
    dışarıyla bağımı kopardığımı hissediyorum kalınlığından,
    sanki hissetmiyor tenim, nemlenmiyor gözeneklerim, tıkanıyorlar,
    sonra soyununca çatlıyorlar, kanıyorlar, çok acıtıyorlar.

    bütün yalnızlıklarımdan soyunmak mı,
    mümkün değil bu dakikadan sonra,
    alıştım hepsine, anlaştım teker teker her biriyle,
    doğru zamanda giydiğim sürece iyi geliyorlar bedenime, zihnime, beynime.

    (aklım binbir yerde gezinmekte,
    bedenim otobüste,
    baharlık yalnızlığım üzerimde.)
    3 ...
  30. kral ve soytarı

    3.
  31. ezginin günlüğü 'nün kral ve soytarı'sı; her şey yolunda albümlerinden:

    deli ağacın kuşları
    ne konuşur susuşları
    nice sorup duruşları
    kim kral kim soytarı

    gören göz neler görür
    at izinden, it ürür
    soran sonunda bulur
    kim kral kim soytarı

    köşe başında bir deli
    aba giyer olur veli
    şşt dedi sokak köpekleri
    kim kral kim soytarı

    kime dedim de kim bile inanmadı
    beni deli divaneye saymalı
    çekegötürdüler canımı sigaya
    de bakalım kral mı soytarı mı

    adamın elinde boru
    çala durur sabah beri
    yaşasın aklımın zoru
    hem kral hem soytarı.
    0 ...
  32. istanbul

    461.
  33. hakkında neler yazılmadı, neler anlatılmadı
    nasıl bir şeysin ki yazan kalemler bir saniye bile durmadı,
    anlatan ağızlar bir an bile susmadı,
    yolların kimlerin ayağına takılıp düşürdü, kimleri hayata döndürdü,
    kimleri aşık ettin kendine, kimlerin aşkına aşk kattın güzelliklerinle hatta ve hatta çirkinliklerinle,
    o çirkinliklerinde bile hissettirdiğin tekliğinle, eşsizliğinle,
    bir yağmurunla kattın önüne kaç kişinin dertlerini de götürdün sahiplerinin temiz bedenlerinden boğazının en derinlerine,
    bir silkelenişinle o diplerindeki acıları nasıl da dağıttın yüreklere yeri gelince,
    öğrettin sevenlerine;
    acı vermiyorsa bir şey
    aşık da edemez kendine,
    bakın dedin en büyük acılar da bende istediğiniz bütün en'ler de...
    2 ...
  34. alla beni pulla beni

    5.
  35. yıllardır dinlerim, yıllardır bayılırım ve işin komik yanı sözlerini de çok severim. tabi ki komikliği sözlerinin sevilesi olmamasından değil -zira bir barış manço şarkısının sözlerini eleştirmek de haddim değil-, komik kısmı onca senedir dinlediğim sözlerin dün ilk defa ayrı bir görüntüyle gözümde canlanması. şöyle ki:

    bayan vokalin isteğini dile getirişiyle başlar parça:

    'gözüm senden başkasını görmez oldu yar
    gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar(utana sıkıla söylenmiş belli, nasıl desemler falan)
    alla beni pulla beni al koynuna yar(hatun niyeti bozmuş).'

    barış manço cevabı her kıtada benzer: senin için dağları deleyim, yıldızları kurutayım, saçlarına yıldızlardan taç yapayım vs. asıl isteğe bir cevap vermez ve kızımız tekrar eder isteğini!

    cevap yaklaşık şöyle bir şeydir her seferinde: dağlar taşlar senin olsun, denizler yerinde dursun, yıldızları yerinde güzel...gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar, alla beni pulla beni al koynuna yar!(ısrarlı)

    işte öyle bir şey...*
    10 ...
  36. aldatmak

    98.
  37. Annemi aldattım sende önce; yapmam dediklerimi yaparak, aldattığımın bilinçli bilinçsizliğiyle;

    Ablamı aldattım sonra; bağlanmam derken dilim her gün daha çok bağlanan kalbimle, bir yandan farkındayken bir yandan bunun ürkekliğiyle gözünü kapatmaya çalışan zihnimle;

    Sonra seni aldattım bir gün; bu ürkek zihnin bağlanmamalıyım serzenişleri eşliğinde, kendimden geçmişçesine yaptığımın çirkinliği ve o anki deli aklımca gerekliliğiyle;

    Sonra ayrıldık; aldatmaca bitti sandım, kendimi aldattım bu noktada; aşk biter mi öyle ufak bir elvedayla, aldattığını hissetmez mi insan ayrıldıktan sonra da?

    Sonra yine seni aldattım ve yine beni; seni aldattım başka gözlerde başka sözlerde, kendimi aldattım her gözde her sözde seni bulmaya çalıştığımı kendimden gizleyişlerimde...
    0 ...
  38. muhendisler odundur

    7.
  39. ödündür tabi*! karşınızdaki mühendis eğer ki başarılı ve zeki bir mühendisse sizin için bir çok şeyden ödün vermekle eşdeğer olabilir adı, zekası ve sizin üzerinizde bıraktığı etki sonucu. **
    3 ...
  40. uuserlardan denemeler

    36.
  41. eğreti durdu kostüm üzerinde kızın
    beli boldu, hissettirmiyordu sarılmanın sıcaklığını,
    eteği uzundu, ayağına dolanıyordu her adımında
    omzu genişti, kız o kadar büyümemişti ki daha.

    eğreti durdu kostüm üzerinde erkeğin
    kolu kısaydı, alamıyordu kızın üşüyen ellerini içine,
    yakası dardı, bunalttı erkeği her hareketinde,
    cepleri fazlaydı, var mıydı ki erkeğin o kadar 'benim' dediği!

    eğreti durdu kız erkeğin erkek kızın yanında
    eğreti durdular bu aşk sahnesinde, hayat oyununda.
    1 ...
  42. uuserlardan denemeler

    31.
  43. Siyah yazıyorum, ve eğik; bahsedeceklerimin koyuluğundan siyahı ve acısından eğikliği...

    Akşam yazıyorum; ne gece, ne gündüz, ki bilirsin sevmem akşamları, en anlamsız zamanlarıdır günün. Ama anlatırken ne tahammülüm var günün neşesine ne de gecenin sessizliğine, hüznüne...

    Yatağımda yazıyorum; ne balkonumda, ne masamda. Ne masanın ciddiyeti var yazımda, ne balkonun özgürlüğü, keyfiyeti...

    Yüzüm donuk; ne gülüşün izi var dudaklarımda ne de gözyaşı yanaklarımda. Vücudum bütün duygularını yazının devamı için saklamakta...

    Kulağımda bir müzik; ne slow ne hareketli, ne sevinçli ne kederli; sözlerindeki kederle melodisindeki sevinç sinir bozucu derecede dengelemekte birbirini, ve bu denge bozmakta dengemi...
    3 ...
  44. uuserlardan denemeler

    29.
  45. Gece iner şehre;
    Hüzün biner yüreklere
    Ağırdır hüzün, taşıyamaz öyle her bünye,
    Taşıyabilene mükemmeldir;
    Yorar önce ama imkan verir hafifliğin anlamını öğrenebilmesi için kişiye,
    Malum bilinmez elde olan elden bir kez düşmedikçe.

    Gece iner şehre;
    Özgürlük sızar şehrin sessizliğine
    Sokakların her metrekaresine,
    Denizin her köpürüşüne,
    Evinde oturan bir genç kızın zihnine,
    Sonrasında da mükemmel bir yayılma hızıyla bütün benliğine.

    Gece iner şehre;
    Bir aşık yolcudur o saatlerde
    Sevdiğinin yanından çok uzak iklimlere,
    Yaşlar yeminli dökülmemeye ama
    işlemiyor bu yemin içerilerde,
    Akamaz belki dışarı ama
    En coşkulu haliyle akar da içerde, yıkar bütün bilinenleri,
    Önünde bırakmaz hiçbir şeyi, hiç kimseyi
    Sade ve sade sevgiliyi, yari, kalbin eşini, oluşumunun tek nedenini.

    Gece iner şehre;
    Bir anne yolcular yavrusunu rüya aleminin en derinliklerine
    Devlerin canavarların içine.
    Ama kocaman bir zırhı vardır küçüğün;
    Yüzüne yatmadan önce yerleştirilmiş sıcacık bir buse.

    Gece iner şehre;
    Birileri sarılır kaleme,
    'işte bu sefer anlatabileceğim seni' diye
    'işte bu sefer dökebileceğim hislerimi deftere'.
    Gece güler haline,
    Sever böylelerini, samimidir bütün istekleri,
    Sever de ondan izin vermez yapabilmesine
    Her yeni gün yeni bir yanını gösterir de hissettirir eksikliğini şaire
    Şair tekrar sarılır kaleme
    Yeni bir aşkla yeni bir şevkle;
    Onlar da öyle iki sevgilidir işte
    Mutludurlar birbirleriyle delice
    Bütün gün birbirlerini beklerler her saniye artan eşsiz bir hevesle.
    2 ...
  46. uuserlardan denemeler

    28.
  47. bir diyar varmış herkesin içinde
    geç farkettim varlığını da büyüklüğünü de
    ben uğraşırken dışımdakiyle
    sarsıyormuşum içimdekini şiddetle.

    hani her şeyin küçüğü şirindir, güzeldir ya
    içimdeki de bir bakıma minyatürü dışımdakinin
    ben anlayamazken dışımdakileri, çözemezken meseleleri
    ararken kaçacak yerler, sığınacak kalpler
    gözüme ilişti, keşfettim içimdeki ülkeyi
    ya da o sundu kendini ,bana da iyi geldi 'ben buldum' demek
    keşf-i alem ettim demek.

    bu diyarda gezinir tek tek incelerken her detayını
    görüyorum ki ben onu yeni keşfetsem de
    içindeki bütün figürlerin, karakterlerin özü benim.
    hepsi benden oluşuyor.
    biriyle tanıştım mesela;
    küçükmüş ben burayı keşfetmeden önce
    ve büyüme dönemi benim arayış dönemime denk gelmiş
    bulduğumdaysa tamamlamış büyümesini
    ağlamıyormuş artık eskisi kadar
    ama sanki gülmüyomuş da eski şiddetiyle
    öyle dediler diğerleri
    diğerleri mi?
    tabi bahsetmeli onlardan da
    ama başroldekinin ilk tanıştığım-eskinin çocuğu şimdinin büyüğü- olduğu asla göz ardı edilmemeli.
    adı mı?
    önemli mi ki,
    siz verin ona istediğiniz ismi
    yerleştirin kalıbına istediğiniz cismi
    o geçmiş bunlardan artık
    anlamış bunların gereksizliğini.

    diğerleri;

    birinci kişi; bu diyarın yöneticisi olma yarışındaki iki rakipten biri
    eskiden çok güçlüymüş
    ezermiş rakibini
    ama işte onun da yaşam çizgisindeki en şiddetli eğim
    benim arayış zamanıma denk gelmiş.
    güçten düşmüş önce
    geçicidir demiş, mevsimdendir demiş
    gün geçtikçe farketmiş ki
    ciddi yaralar oluşmakta bünyesinde
    önce saklamış bunları gözlerden ırak yerlerde, siyah siyah örtülerle
    sonra farketmiş ki örtmek iyice zarar veriyor berelerine
    görün işte demiş; yoruldum, yaşlandım demiş
    be hey ezeli rakibim
    kürsü sana kaldı demiş
    ben tanıdığınız, güvendiğiniz mantık
    bu yarışta düştüm demiş.
    burda devreye ikinci kişi girmiş
    ezeli rakip,
    eskinin güçsüzü, yeninin güçlenmekte olanı
    bildiğiniz, tanıdığınız kalp
    devralmış bütün yetkileri
    mantığa da yardım ederek, onu güçlendirerek, kendine getirerek
    yaraları iyileştikçe kalbin, dikleşmiş oturuşu
    yeni evindeki pencereden gün geçtikçe daha fazla şey görebilmeyi başarmış
    ki sevmiş de gördüklerini,
    takdir etmiş kalbi.
    kalp de unutmamış onun meziyetlerini ve kimi alanlardaki sınırsız yetkisini kaldırmamış.
    ikisinin de her daim olmuş yandaşları, destekçileri
    gerek güçsüz zamanlarında gerekse en güçlü;
    onların da hayatlarında arayışım dönüm noktası olmuş
    eskiden birbirini gördüğünde başını çeviren aşkla sorgu mesela
    artık birbirleri olmadan eksik olduklarını anlamışlar.
    ben onlarla tanıştığımda yanyanaydılar ve birbirlerine hayranlıkla bakıyorlardı;
    ben de onlara.

    sevdim ben bu ülkeyi, benimsedim içindekileri sahiplendim hepsini;
    ve her zaman ziyaret etmeye söz verdim onları,
    her gece, belki her saat belki de her dakika
    bir ziyaret
    'bir ülkeden bir iç ülkeye'.
    4 ...
  48. uuserlardan denemeler

    26.
  49. Küçük bir kız, neşeli, şen, mutlu, keyifli; öyle ki neşesini ifade etmek için aynı anlamda bir çok kelimeyi yinelemem gerekti. Küçük bir kız, ilerde hayatın kapısından girecekti, ama öncesinde avluda bir süre oyalanmayı seçti.

    ***

    Küçük kız, hayata giriş vakti geldi, gel bak oyuncaklar var burada, sevimli arkadaşlar var.

    Bak bu sevda; nasıl da güzel değil mi, gel yakından bak korkma, senin için hazırladı sen gelmeden bütün masallarını, sunumunu bu kapıdan girenlere defalarca yaptı ama senin için olanı gerçekten çok farklı (en azından senin algın seni buna inandırmaya ayarlı). inan bana, seveceksin anlatacaklarını, özel olduğunu hissedeceksin onun kucağında, üşürsen ısıtır seni serinlemek istersen serinletir bedenini. Gel canım benim, gel güzelim, gel miniğim, gözleri gülenim; gel sevda tanıtsın kendini sana.

    Bu dostluk; tanıdık geliyor değil mi, benzetiyorsun birilerine ama çıkaramıyorsun o ufacık zihninde. Küçük kardeşini avluya yollamıştı karşılasın seni diye, yalnız kalma orada korkma karanlıktan diye. 'Arkadaş' kardeşinin adı, hı hı tam da şu an bu ismin sana hatırlattığı onun sana anlatacaklarının başlangıç noktası. O da bir zamanlar 'arkadaş' gibiydi, sonra büyüdü serpildi iyice güzelleşti. O eski şirinliğini güzellikle değişti, bonkör davrandı hayat şirinliğinin bir kısmını da ona yeniden bahşetti. Biliyor musun seni beklerken o içlerinde en heveslisiydi, en sevinçlisi. Kimseyle paylaşamazmış seni, bu cümleyi hiç dilinden düşürmedi. Önceleri bencil bir istek sandık, çattık ona; ama anladık ki farklıymış kastettiği. Bu dostluk zaten kelimelerine hep anladığımızdan çok daha fazla anlam yükledi. Paylaşamaması sana kıyamamasındanmış, dayanamaması acımana; tabi biliyor kanayacağını, biliyor yanacağını, kavrulacağını; biliyor bunları yaşamanı engellemek için hiçbir şey yapamayacağını, tek avuntusu bu sırada yanında olmak ve sarmakmış yaralarını.

    Bunlar da hayatın diğer gerçekleri işte iyisiyle kötüsüyle; tanıtmayacağım onları şimdilik sana, biliyorum ki hayatın bütün yüzünü bir anda görmek şok etkisi yaratır senin gibi narin bünyelerde. Yavaş yavaş tanıyacaksın hepsini, sırası geldikçe göreceksin her birinin yüzlerini.

    Küçüğüm hoş geldin hayata!
    2 ...
  50. karşılıksız sevmek

    95.
  51. bir de karşılıksız aşk fakat karşılıklı sevgi şekli vardır ki fikrimce en zorlarındandır yaşanabileceklerin.

    Seni seven ama seni sevmediğin; hayır hayır olmadı: seni seven ama senin onu onun seni sevdiği gibi sevmediğin&; fark etmemiştim tarifinin bu denli zor olduğunu daha önce, deniyorum son kez dilimin ucuna gelen kelimelerle; o seni başka bakışlardan bile kıskanırken senin onu bu kıskançlığı bile fark edemeyecek kadar uzaktan ama en önemsizlerinden en önemlilerine her şeyini paylaşacağın kadar yakından sevdiğin. Büyük ihtimalle eski dostun ve şimdilerde elin telefona gittikçe kendini engellediğin, hayatının en önemli parçalarından biri olduğu için vazgeçemediğin ama yine hayatının bir o kadar önemli bir parçasına zarar verdiği için vazgeçmenin gereğini hem en mantıklı hem en duygusal yanlarınla hissettiğin. Dolduramadıktan sonra onun tarifini doğru kelimelerle, anlatamadıkça onu içinizden geldiği şekliyle, başaramayınca bunu sınırlı kelime haznenizle, ilk tarifin kolaylığı cezbediyor insanı ve işin zor kısmını anlayana bırakmak; seni seven ama senin sevmediğin işte, en kaba ama en kişisel doldurmalara müsait şekliyle.
    4 ...
  52. uuserlardan denemeler

    24.
  53. Rüyamdaki aptal adam;

    Kimsin sen, kim olarak tanıttın bana kendini; hangi yanlarınla geldin hayatıma da neleri bıraktın ardında; diyor ki sezen; seyirlik değil ömürlük olsun, dilerim bu defa bu son olsun; biz başaramadık; sen ömürlük gelmemiştin ki, getirmemiştin yanında her şeyini, yetmezdi getirdiklerin yanımda yaşatmaya seni. Alabilirdik yenilerini, kurabilirdik sana yeni bir kimliği; ama bu ne senin istediğindi ne kalbimin beklediği.

    Akşam gözlü esmer diyor sezen; peki ama senin gözlerin neden aydınlık o kadar, bana bütün çıplaklığımı, bütün yaralarımı, bütün sakladığımı hemen gösterdiler! Neden baktın gözlerime öyle! benimkiler seninkilere vuruldular, karşısında eridiler, amansız bir sevdaya düştüler, şimdi her daim intihar girişimindeler; boğmaya çalışıyorlar kendilerini sularda, her geç kalışım bir parçalarını götürüyor fırtınalarda; eksiliyorlar, köreliyor körleşiyorlar;

    Gitme diyor ahu sağlam, uyuyamam geceleri; gecelerim senindi tam da yazında dediğin gibi, bir kez senliliği hissettikten sonra sensizliğe alışamayacakları hem senin hem benim bildiğimdi, onları bu deneyişe sokmak benim düşüncesizliğim, böyle insafsız bir başlangıç senin düşüncesizliğindi..
    3 ...
  54. uuserlardan denemeler

    23.
  55. Hadi deneyelim bir kez daha
    Ben puntomu incelterek başladım işe
    Eksilterek rengimi bir nebze
    Hadi kısalt sen de kelimelerini
    Yarım bırak cümlelerini
    Gözyaşlarımdan devam ediyorum ben vermeye
    Onlarsız giriyorum bu sessizliğe
    Hadi bırak sen de düşüncelerini, bırak dertlerini
    Bacaklarımı da kilitledim, koşmuyorum artık söz
    Hadi sen de bırak ve gitmeyelim buradan hiçbir yere,
    Kollarımı kilitledim göğsüne,
    Kilitleme sırası sende belimde,
    Sıra geldi tam anlamıyla sessizliğe
    Başarabiliriz artık bunu ikimiz de.
    Bedenimden vazgeçiyorum
    Senden de böyle bir vazgeçiş bekliyorum,
    Gördüğüm anda bu vazgeçişi, bu bekleyen zihni de bir köşeye bırakıyor ve bir tek gözlerimle kalıyorum
    Sen de bırakma onları, ne seninkileri ne benimkileri
    Onlar öylece kalsınlar, tatsınlar birbirlerini
    Yaşasınlar bizim yaşayamadığımız birlikteliği
    Hissetsinler hissedemediğimiz kadar içlerindekileri
    Hapsetsinler içlerinde birbirlerini.
    3 ...
  56. sevgilinin goz rengini bilmemek

    1.
  57. Kabul edilemeyecek bir dikkatsizliktir, kocaman bir sevgisizliktir, ilişki için ve kişiler için büyük bir kandırmacadır, hiledir, yalandır, dolandır.

    Gözler ki tek başlarına bile kişiyi anlamak, sevmek, hatta ve hatta ondan nefret etmek için yeterlidirler. Anlatırlar kişinin içinde akıp da dışına dökülmeyenleri; görürsün o iki pencereden en yalın haliyle karşındakini. işte tam da bunun için gözlerin en çok aradığıdır sevgili ve en çok buluşmak istediğidir sevgilinin gözleri; sevgiliyi doya doya yaşamak ister aşık, doya doya hissetmek ister her şeyini.

    Bir insan yoğunluğuna bakmadıysa karşıdakinin gözlerine hiç, yoğunluğuna hiçbir şey yaşanmamıştır aralarında, yaşanamaz. Sevgilinin gözleri ki en güzel aynalardır şu dünyada, o aynaya bakma ihtiyacı hissetmeyen kişi o ilişkide sevginin anlamını idrak etmiş olamaz.
    3 ...
  58. gorulmemesi gereken seyler

    6.
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük