zaman çarkı serisinde, yenidendoğan ejder'e adanmış kehanetler. büyük av kitabında rastlanıyordu sanırım ilk defa.
"iki kez işaret vurulacak ona,
iki kez yaşamak iki kez ölmek üzere.
birinci balıkçıl yolunu belirleyecek
ikinci balıkçıl hakiki olduğunu göstersin diye.
ilk defa ejder, yitmiş anılar için.
ikinci defa ejder, ödeyeceği bedel için."
en azından okuduğum kadarıyla mevcut olan bir sorun.
beni derin düşüncelere sevk ediyor bu olay, eğer madem kısa yazacağız, madem sadece bakınız vererek artı oy peşinde koşacağız, madem başkalarının nick altını yalayıp, onların da bizim nick altımızı yalamasını bekleyeceğiz, yaptığımız yazarlığın, eğlenmek ve zaman öldürmek dışında bir amacı olur mu? tabii ki hayır. olmaz bir amacı.
eğer insan içinden gelenleri uzunca yazıya dökemeyip, kendi düşüncelerini bir cümleyle ifade etmek ile yetinecekse, yazarlığın ne anlamı kalır, hiç. çünkü bu tür yazarlar her sözlükte var. bildiğimiz düz adamların biraz update edilmiş halleri bunlar oysa ki, başka bir şey değiller. en uzun entry'leri 5 satırı geçmeyen, boş konular hakkında, boş bir biçimde bir şeyler karalamaya çalışan bir insandan ne beklersiniz ki? açıkçası ben hiç bir şey beklemem, artı olarak böyle tiplerin kanımca sözlüğe yarardan çok zararları dokunur.
size şöyle diyeyim... konudan biraz sapacağım amma,
ekşi sözlük'te, yazar olmak için ssg'yi, ve moderasyonu çaylaklık entry'lerinde yıkayıp, yağlayan, yalayan bir sürü gereksiz insan var, ki ekşi'nin gerçek kitlesini gölgeliyorlar bu yaptıklarıyla, artı olarak moderatörlerin götü tavana vururdu, eğer gerçekten profesyonel olmasalar ve kontrol mekanizmasına sahip olmasalardı. iyi ki bu kontrol mekanizması mevcut, yoksa ekşi'nin şimdiki halini gerçekten düşünmek bile istemezdim, ekşi'de yazılarının içini boş, uzunluğunu kısa tutan kitle ise moderasyon yalakalığı yapıyor karma için zaten, bu bariz bir gerçek, kimse örtbas etmesin.
o yüzden artı olarak, sürekli olarak moderasyon yalakalığı yapan yazarlar yerine, gerçekten sözlük üzerinde emek ve efor sarfeden arkadaşları daha çok göz önünde tutmalıyız, aksi takdirde sözlük bu kişileri de kaybederse, gerçekten durum kötü olur, bu durumu daha önce çok sözlükte gördüm, evet, biraz kendimi methediyor olabilirim ama gerçekten gördüm dostlar. bir sözlükte yazarlar, yazarlığın gerçek anlamını bilmiyorsa;
nelerden? birinden, bir yerden ayrılırız. en sevdiğimiz çocukluk oyuncağımızdan, okulumuzdan, sevgilimizden, anne ve babalarımızdan ayrılırız. her ayrılık acıtmaz ama, severek ayrılırız bazen, 'severek' ayrılırız bazen, istemesek de. ayrılmak berbat bir şeydir. insana acı koyar, can yakar, ama aynı zamanda insanı olgunlaştırır bazı şeylerden ayrılmak, mesela her ne kadar yapamasam, ve yapmak istemesem de sigaradan ayrılmak insanı olgunlaştırabilir.
'ayrılalım' lafı, çok sık duyduğumuz bir laftır hayatımız boyunca. 'ayrılalım'. tek bir kelime, sizin hayatınızı sikmeye yetebilir bu durumda tabir-i caizse, 'ayrılalım' diyen kişinin ağzından çıkan o bıçak gibi bir söz kanlar içinde bırakır sizi. 'ayrılalım'. sözcük, garip bir biçimde defalarca yankılanır kulaklarınızda, bir ses bombası misali. garip bir biçimde tiksinirsiniz kendinizden, her şeyden, hayattan tiksinirsiniz, ondan sonraki günler ise tek ışığınız sigaranız olur. 'ayrılalım' der karşınızdaki ve siz o gözlere bakarsınız uzun uzun, bakarsınız ve iç çekersiniz, cılız bir 'neden' sorusu çıkar ağzınızdan, zorlana zorlana; fakat artık çok geçtir belki de her şey için. ayrılığın yıkamayacağı bir duvar yoktur, sevgi de buna dahil, ah; ayrılık! insana o kadar koyar ki dostlar, daha önce dediğim gibi, karotis arterlere fırlar birden kan, karotis arter ise, şahdamarın tıp literatüründeki havalı adıydı yamulmuyorsam.
şimdi sorumuz şu, neden ayrılırız biz?
ayrılırız, çünkü başka bir seçeneğimiz kalmamıştır, ayrılırız çünkü karşımızdaki insan için en iyisinin bu olduğunu düşünüyoruzdur, ya da karşımızdaki insan bunun bizim için en iyisi olduğunu düşünüyordur. ayrılırız, elimizde olmayan sebepler yüzünden, ayrılırız, sevdiğimizden. uğruna yağmurun altında gözyaşlarımızı sakladıklarımızdan ayrılırız. acılar içinde ayrılırız, çektiğimiz acılar için de ayrılırız bazen, zira acı çeken birinin artık ayrılmaktan başka hiç bir seçeneği kalmamıştır, ya ayrılacaktır, ya da ayrılacaktır! ötesi yoktur bu işin onun için, zira ayrılmaz ise acı çekmeye devam edecektir o insan, o veya bu şekilde, bu hiç fark etmez. ayrılırız, çünkü zamanımız dolmuştur, bir zamanlar genç hisseden beden, çatlamış atlar gibi solumaktadır artık.
zamanla, her şeyden ayrılırız, zamanla, her şey gider.
ve ikinci başlığımız, zaman... ah, zaman! durdurulması istenen tek şey bazen, dökülen saçların, kırışan yüzün sebebi, eskisi kadar güçlü olmayan bedenlerin, unutulan aşkların sebebidir zaman. ve geçmesine hiç bir şekilde engel olamadığımız için 'zamanla' deyimini üretmiştir insanoğlu, çünkü başka bir çaresi veya kurtarıcısı olmayacağı kadar karanlık bir durumdadır, zamandan başka, meçhul olan, milyonlarca olasılığa dayanan zamanın kara ellerine bırakmak zorunda kalır kendini. her şey, 'olasılıksız' kitabı gibidir zamanda da, eğer, arabanla 10 saniye sonra trafiğe çıkarsan, yanlışlıkla yoldan geçen yaşlı birinin ölümüne sebep olabilirsin, istemeden de olsa, zaman; o garip mekanizmasını çalıştırmıştır bir kere.
zamanla dostum, zamanla, yaşadığını bile unutursun.
'zamanla, artık sevilmediğimizi anlarız' demiş ünlü fransız chanteur leo ferré, ne kadar da haklıydı, zira zamandır yine dediğim üzere aşkları yok eden, aşkları unutturan ve hafızalardan silen, zamandır, ve ayrılıktır insanoğlunun en büyük düşmanı, zamansız bir ayrılık yok eder bazen en güzel günlerini, bazen ise ayrılıksız bir zamanın olmaz, hüzünlere gark olursun tekrar tekrar, ve yapacağın hiç bir şey kalmaz, çaresizce seyretmekten başka, ayrılığı ve binlerce şeyi tetikleyen zamanı, tutamazsın ellerinde.
bu iyi midir, kötü müdür, bilmiyorum çünkü hiç bir şey kalıcı olamıyor günümüz dünyasında.
ece ayhan'ın mor külhani'si böyle başlar, bu dizeyle başlar efendim.
''1. şiirimiz karadır abiler
kendi kendine çalan bir davul zurna
sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
taşınır mal helalarında kara kamunun
şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
çünkü tam bir yarrak hastası, tam bir kekeydi kendisi. yediği yarraklar buradan quebec'e yol olurdu hatta o derece. amına koduğum nemfomanı biliyorum bunu okuyorsun. o yüzden senin tekrar amına koyayım.
yaklaşık 1 aydır senden çok daha iyi biri var sevgili diye. yarrak hastası da değil üstelik.
latince ikinci cins demektir. schopenhauer kadınları böyle niteler.
doğru mudur yanlış mıdır bilemem fakat böyle bir şey desem anında yargılanırdım.
beni kendi içi boş kalıplarıyla ve çürümüş edebiyatlarıyla eleştirirler, doğuştan var olan eşitlik hakkından falan bahsederlerdi muhtemelen. her biri bir adet valerie solanas gücündeki türk kadınlarının, eğer cidden ünlü biri olsaydım bu yazıdan sonra bana alacakları tavrı kuşku içinde beklerdim lakin ünlü biri değilim, o yüzden boş giriş faslını kısa kessem gerçekten iyi olacak.
öncelikle, kadınlar neden ikinci cinstir?
doğanın kanunları böyle gerektiriyor da o yüzden, hep söylediğim gibi, bu bodur, düşünme yetisi gelişmemiş, fiskos potansiyeli yüksek ve basit komplolarla kendini pohpohlayan lakin dış görünüş olarak tanrı'nın cennetinden ya da şeytan'ın cehenneminden düşmüş ya da yükselmiş bu tür, düşünmek için değil, düşünülmek için yaratılmıştır ve bu her zaman böyle kalacaktır. kadınlar, insanın içindeki hayvani içgüdü ile paylaştıkları geçmişlerini içlerindeki bastırılmış cinsellikte saklarlar hep, bu bastırılmış cinsellik olgusu, radikal feministler arasında seks pozisyonlarının kadını aşağıladığı çerçevesinde bile gündeme gelir. saçmalık.
femdom fanatiği bir kaç iri kemikli aseksüel abazanın kuruntularıyla felsefe yapamazsınız.
kadınlar ikinci cinstirler, çünkü erkek kadar güçlü değildirler. kadınlar ikinci cinstirler çünkü, erkek kadar akıllı değildirler. burada bir kaç kişi itiraz edebilir, lakin tarihteki filozofların, matematikçilerin ve bilim adamlarının cinsiyet dağılımlarına bakarsak acı gerçeği görebiliriz. ek olarak, kadınlar ikinci cinstirler çünkü eşitlik değil, anaerkiliyet peşindedirler ki bunu teorik olarak erkeklerin soyunu kurutmayı, yani jenoside uğratmayı düşünen radikal feministlerde çok rahatça görebiliriz.
kadınlar, toplumun en ileri aşaması sayılan antik yunan ve roma'dan beri erkeklerden sonra gelmişlerdir, hatta 19. yy batı felsefesi'nde schopenhauer kadınlar için philister diye bahseder, philister zihinsel ihtiyaçları olmayan insan diye tarif edilir.
ve bizler şüphesiz ki; ''philister'' denen bir varlıktan birinci cins olmasını bekleyemeyiz.
beyoğlu'ndaki kumarhane baskınından önce dönen texas hold'em turnuvasında necip fazıl; maça aslı, valeden aşağı kent'i ortaya sürdüğünde herkesin hep bir ağızdan söylediği söz. e tabi, üstat bu... durur mu, yapıştırmış maça ası. *
başbakan'ın ''hamas terör örgütü değildir'' beyanına karşı öne sürdüğümdür. evet, hamas bir terör örgütüdür. gerek filistin'de, gerek israil'de onlarca sivili katleden, islamofaşist, orospu çocuğu bir terör örgütüdür hatta.
1948'den yani israil'in bağımsızlığından sonra ortaya çıkan olgudur efendim.
şimdi diyeceksiniz ki filistin zaten yenik durumda. lakin yenik durumda olmaları bu gerçeği değiştirmiyor. nitekim, ingilizler irgun ve lehi gibi yahudi örgütleri'nin direnişiyle apar-topar filistin mandasını terk ettikten sonra, oraya yerleşen yahudiler yüzyıllardır ticaret olsun, zanaat olsun arttırdıkları paralarla o toprakları satın aldılar.
arsaları değil, toprakları diyorum dikkatinizi çekerim.
zira osmanlı'da 1914'te çıkan bir yasada ekaliyet yani azınlık zümreleri toprak satın alma hakkına yani feodalist bir toprak rejimi kurma hakkına sahipti. israilli yahudiler ise bunu akıllıca kullanıp, bugünkü topraklarımızı aldılar, irgun ve lehi ise canları ve kanları pahasına korudu o toprakları.
hatta bu iki örgütün kurucu üyeleri (12 kişi) ingilizler tarafından idam edilmiştir ve onlara ibranice'de ''olei hagardom'' yani, darağacında asılanlar denir.
adlarına bir çok sokak, cadde isimlendirilmiştir günümüz israil'inde.
neyse... sonuç olarak, filistin bugün israil topraklarında işgalcidir. işgalci olmalarına rağmen buna hak arayışı süsü vererek, ortaya terörist bir mücadele koymaktadırlar. gayrimeşrudur.