mışıl mışıl sıcacık yatakta uyunurken tuvalet gelir. rüya görülüyorsa rem uykusundan Uyku-uyanıklık arasına geçilir. bir süre rüyaya devam mı etsem yoksa tuvaletemi gitsem diye ikilemde kalınır ama sidik bastırmaktadır o sırada ucuna kadar gelmiştir. eğer yüz üstü yani çavuşun üstüne yatıyorsanız belli bir süre geçtikten sonra çavuşun ucu yakıcı şekilde acımaya başlayacaktır ve bu daha fazla dayanılamaz ve yorgan el yordamıyla sinirli şekilde açılır tuvalete gidilir, tuvalet yapılır, el yıkanır ve tekrar yatağa girilir uyumaya çalışılınır. aradan yarım saat geçer bu süre zarfında kişi kendini çeşitli yollarla bi nevi kendini kandırarak uykuya dalmaya çalışır ama nafile uyku bi kere kaçmıştır ve uzun bi sürede gelmeye niyeti yoktur. kişi küfürler savurarak yastığı dikey bi şekilde bazanın başlığına yaslar -tabi kendinide yastığa yaslar(bu yaslamak kelimesini de oldum olası sevmemişimdir amına koyim varsa bunun bi alternatifi olan kelime yeşilimi yakın)- ve kısa bir süre kaşlar çatılı gözler kapalı durduktan sonra entry girer.
kendimi animasyon filmlerinde fütursuzca dans eden papağanlar gibi hissetmemi sağlayan hatun. sesi muhteşem,vücudu muhteşem, gülüşü muhteşem, mütevazi, sevimli. ımmmmhhpppff. o çıplak ayaklarını öpücüklerimle ıslatayım, çatlamasın.
müzik,kitap,sevgili,allah(hissetme ve ibadet anlamında) ve annemdir.
müzik: duygu durumuna yön veren ve şekillendiren belli bir süre duyulmaması halinde hayatın anlamını kısmen yitirdiği ve kötüsünün zararlı olduğu duyulası şey
kitap: tecrübe yığını,farklı dünyalar ve hayat öğreticisi
sevgili: bir yanımı dolduran yekparem
allah: geldiğimiz ve gideceğimiz varlık
annem: koşulsuz beni seven ve her zaman yanımda olan yegane can.
34.000.000 kilometrekare alan ile tarihin en geniş devleti ünvanını elinde bulunduran ülkenin kuvvetleridir.
tarihin en büyük imparatorluğunu kurmuş ve cengizhan gibi bir askeri dehaya sahip ülkenin böyle içler acısı bi askeri güce sahip olması bana aşırı derecede komik ve saçma geliyor. sen kalk Çin, Moğolistan, Kore, Rusya, Ukrayna, iran, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Irak, Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan, Macaristan, Polonya, Tacikistan, Afganistan, Türkmenistan, Moldova ve Kuveyt'in neredeyse tamamını ele geçir ve Sırbistan, Hindistan ile Bulgaristanı büyük ölçüde zarara uğrat ve böyle bir askeri güce(!) sahip ol ? olacak iş mi ? ayrıca amına koyim, cengizhan sen ne oturaksız adamsın arkadaş ? ben üstteki listeyi okumaya bile üşenirken sen kalk fethet ? ne varsa eskilerde var arkadaş adamlar oturmak ne bilmiyor. bizse hala nasıl daha az hareket edip daha az yoruluruz onun hesabını yapıyoruz. çeşitli hizmetçiler,icatlar vs. hatta o kadar ileri gitmişiz ki bir deyim haline gelmiş (bkz: az yede kendine uşak tut) lafını icat etmişiz. tuhaf. çok tuhaf. yani bak konuyu nerden nereye bağladım. böylede bi insanım.
Dan Brown'un "Opus Dei olarak bilinen Vatikan Piskoposluğu, beyin yıkama, baskı ve "bedensel
çile" denen tehlikeli bir ibadet yapıldığına dair tartışmalar yaratan, koyu dindar bir
Katolik mezhebidir. Opus Dei'nin, New York'ta 243 Lexington Caddesi'ndeki 47
milyon dolara mal olan Dünya Merkez Bürosu'nun inşaatı henüz tamamlanmıştır." diyerek bilgi verdiği
ve romanda "bahsi geçen tüm sanat eserleri, mimari yapılar, belgeler ve gizli
ayinler gerçektir" diyerek anlattıklarının gerçekliğini savunduğunu ele alırsak eğer ve
altta yine kitaptan alıntı yaptığım satırlarıda okuyacak olursak altyapısını insanlığın aptallığı ve
sapkınlığından oluştuğunu görmekteyiz. Bu anormal insanların dünya nüfusunda ne kadar çok olduğunu
bu tür tarikatların varlığından ve bu derece çabuk dünya çapında büyümelerinden anlamak çok ta zor
olmasa gerek. (bkz: kafamda deli sorular)
Opus Dei'nin gelenekçi felsefesi başlangıçta ispanya'da, Franco rejiminden önce kök
salmıştı, ama Josemaria Escrivâ'nın 1934'te yayınladığı The Way (Tarîk) Tanrı'nın Eseri'ni
meydana getirebilmek kişinin hayatında yapması gereken 999 meditasyon şekli isimli ruhani
kitabıyla birlikte Escrivâ'nın mesajı tüm dünyaya yayılmıştı. Artık kırk iki dilde milyonlarca
kopyası bulunan Tarîk sayesinde, Opus Dei küresel bir güç haline gelmişti. Opus Dei'ye ait
okullara, eğitim merkezlerine ve hatta üniversitelere dünyanın her büyük şehrinde
rastlanabilirdi. Opus Dei, dünyadaki en hızlı büyüyen ve mali açıdan en güvenli Katolik
organizasyonuydu. Ne yazık ki Aringarosa, dini kinizm, mezhepler ve incil'in televizyondan
öğrenildiği bir çağda, Opus Dei'nin sahip olduğu zenginlikle gücün şüpheleri üstüne çektiğini
öğrenmişti.
Muhabirler genellikle, "Pek çok kişi Opus Dei'nin bir beyin yıkama tarikatı olduğunu
söylüyor," diye üstüne gelirlerdi. "Bazıları da size aşırı muhafazakâr gizli Hıristiyan cemiyeti
diyorlar. Hangisisiniz?"
Piskopos sabırla, "Opus Dei ikisi de değil," diye cevap verirdi. "Bizler bir Katolik
Kilisesi'yiz. Bizler, günlük yaşantılarımızda Katolik öğretilerini özenle izlemeyi seçen Katolik
bir topluluğuz."
"Tanrı'nın Eseri'nde saflık yeminleri edilmesi, kiliseye zekât vermek, günahlar için
kendini döverek ve keçeyle kefaret ödenmesi gerekli midir acaba?"
Aringarosa, "Siz Opus Dei'nin sadece küçük bir grubundan bahsediyorsunuz," demişti.
"Katılımın farklı seviyeleri vardır. Opus Dei'nin binlerce üyesi evlidir, aileleri vardır ve
Tanrı'nın Eseri'ni kendi topluluklarında yaparlar. Diğerleri manastır okullarımızda nefislerini
kırarak sade bir hayat yaşarlar. Bu tercihler kişiye aittir ama Opus Dei'deki herkes Tanrı'nın
Eseri'ni yaparak dünyayı daha iyi bir yer haline getirme amacını paylaşırlar. Elbette bu takdir
edilecek bir arayıştır."
Buna rağmen, bu mantık nadiren işe yarardı. Medya her zaman skandallar peşinde koşardı
ve büyük organizasyonların çoğunda olduğu gibi Opus Dei'nin üyeleri arasında da, tüm
grubun namını gölgeleyecek sapkın ruhlar vardı.
iki ay önce, Ortabatı'daki bir üniversitedeki Opus Dei grubu, yeni müritlerin dini bir
deneyim gibi algılaması için, onlara kendilerini fazlasıyla zinde hissetmelerini sağlayacak
meskalin verirken yakalanmıştı. Bir başka üniversite öğrencisi iğneli keçe kemerini tavsiye
edilen günlük iki saatten çok daha uzun kullanmış ve sebep olduğu enfeksiyonla kendisini
ölümün eşiğine getirmişti. Kısa süre önce Boston'daki genç bir yatırım bankacısı, intihar
etmeden önce tüm birikimlerini Opus Dei'ye bırakmıştı.
Yoldan çıkarılmış koyunlar, diye düşündü Aringarosa, onlar için üzülüyordu.
Elbette en büyük utanca, Opus Dei'nin ünlü üyesi ve basının çokça yer verdiği sapık FBI
ajanı Robert Hanssen sebep olmuştu. Onun mahkemede yargılanırken, kendi karısıyla
sevişmelerini arkadaşlarına seyrettirmek için, yatak odasına gizli video kameraları
yerleştirdiği ortaya çıkmıştı. Hakim, "Dindar bir Katolik'in eğlence anlayışı böyle olamaz,"
demişti.
Ne yazık ki, tüm bu olaylar Opus Dei Farkındalık Şebekesi (ODAN) diye bilinen yeni
gözlem grubunun gelişmesine yardımcı olmuştu. Grubun popüler web sitesi -http://www.odan.org katılımın
tehlikeleri konusunda uyarıda bulunan eski Opus Dei üyelerinin korkutucu
hikâyelerini açıklıyordu. Artık medya Opus Dei'den "Tanrı'nın Mafyası" ve "isa Mezhebi" diye bahsediyordu.
Anlamadığımız şeylerden korkarız, diye düşündü Aringarosa bu eleştirmenlerin Opus
Dei'nin kaç hayatı zenginleştirdiğini bilip bilmediklerini merak ediyordu. Grup, Vatikan'ın
tam onayını almış ve takdis edilmişti. Opus Dei, Papa'nın kişisel bir piskoposluk makamıdır.
edit: ayrıca yazmayı unutmuşum fetonun bu derece büyümesindeki etken sizce ne olabilir ? satırlar tanıdık geldi mi ?
fethullah cemaati için opus dei'nin islam kolu diyebilirmiyiz o halde ?
her erkek aynı değildir. ama kendini sosyal medyaya ve popüler kültüre fazla kaptırmış erkekleri ( erkek dediğime bakmayın laf işte ) kendine aşık ( böyle bi ilişkide aşk ne gezer ) etme yolları genellikle aynı ve monotondur.
olmayan noktadır. ya da ben bilmiyorum böyle mekanları. genç şair ve yazarların veya adayların gidip daha tecrübeli kişilere danışacağı,tavsiye alacağı ve aynı zamanda sohbet edeceği mekanların olması lazım. bu mekanların özellikle "samimi" ve "egosuz" olması esas kabul edilmeli.
dipnot: bahsedilen yazar sözlük yazarı değil,kitap yazarıdır.
120 filmde oyunculuk,69 filmde yönetmenlik yapmış ve 9 tane senaryosu olan bu adamla neredeyse hiç denebilecek kadar az röportaj ve bu adamın hiçbir talk-show'a çağırılmışlığı yok. beyaz,okan gibi sikimsonik Talk-showcularda boktan insanları çağırsın dursun.
eserleri, mutsuz insanlarla ve onların ruhlarıyla dertleşir,onlarla sohbet eder,onları rahatlatır,onlarla vals yapar ve onları hayatın kötülüklerinden arındırmış bir şekilde yüzlerinde bir tebessümle uyumalarını sağlar.
sadece türkiyede gecerli gercek. gercekten sosyal anlamda ilk ve sacma olan ne varsa turkiyede. o kadar dengesiz ve sacma bir duzensiz bir duzen var ki tuhaf,cok tuhaf...
Yaslanan Birgün Bugün. Bavulu Topluyor Ve Son Vedası Tıpkı Dün Gibi, Köşeye Çekilip Ağlıyor, Bense Yarına Penceremden Bakma Gafletindeyim. Gözlerim Dolu Ve Ellerim Tutuklu Yüzüme.
Dudaklarim Kilitli, Hosçakal Bugün, Sen De Yolcusun, Dünlerimde Sorgusun Ve 24lük Yorgunsun, Git De Dinlen Gidenlerle Yarınım Kapıda Bekliyor Ve Son Veda Zamanı.
hem tad olarak hem kalite olarak şuan türkiye'de bisküvi ve çikolatanın lideridir. torku dururken başka marka alanın maldan farkı yoktur. ah birde heryerde bulabilsek çok güzel olacak.
haluk levent'in konseridir. bu akşam kocaeli'de konser veren haluk levent, müzik severleri konsere bilet yerine kitapla aldı. toplanan kitaplar Güneydoğu'daki ihtiyaç sahibi okullara gönderilecekmiş.
Yardım konserlerine devam eden ve Kocaeli Sabancı Kültür Merkezi'nde bu akşam sahneye çıkan Haluk Levent'i dinlemek isteyenler, yanlarına konser bileti yerine birer kitap aldı. . Bin 500 kişi kapasiteli konser salonuna gidenler, getirdikleri kitapları girişteki görevlilere teslim etti.
Konserle ilgili bilgi veren Haluk Levent, "Duygusal bir durum. Türkiye 'de bir ilk. Bundan sonra böyle kampanyalara devam edeceğim. Bu kampanyalar sayesinde yüzlerce, binlerce çocuk kitap sahibi olacak. Bu yönde birçok şehirden istek var" şeklinde konuştu.
hatta ve hatta ta amina koyayim. bu orospu evlatlari o kadar bencildir ki insanlik nedir bilmezler. su dunyada en nefret ettigim insan tipi. ayni seyi sende yasayabilirsin dimi veya sirf bu yuzden de degil insansin ya insan. nefes aliyorsun bari bir sebebi olsun be orospu cocugu.
öncelikle bu başlığı açmak için çok düşündüm çünkü buradaki insanlar bu programı kullanmayı hakediyor mu diye ama sonra iyilik,iyiliktir düşüncesiyle allah rızası için açmaya karar verdim *
bu programı yapanlara varya kız olsam hepsine çatır çatur veririm o derece. programı kısaca türk işi anlatmak gerekirse: fotoğrafını çektiğin yazıları direk word dosyasına aktarıyor. PDF dönüştürmek, oluşturmak ve ayarlamak için de kullanılabilir.
teknolojik tanım:
ABBYY FineReader Professional Edition; PDF dosyalarını, taranmış resimleri, dijital fotoğrafları; optimal kesinlik ve yerleşim düzeni korunarak; tamamen düzenlenebilir ve aranabilir formatlara çeviren; akıllı bir OCR ve PDF dönüştürme programıdır.
Ödüllü FineReader serisinin bu son sürümü; bağımsız sayfaların yerine tüm dokümanı analiz eden; tam olarak; doğru metin akışına, orijinal yerleşim düzenine, stiline ve biçimlendirme özelliklerine sahip; düzenlenebilir ve biçimlendirilebilir bir dosya oluşturan; devrimsel nitelikte Uyumsal Doküman Tanıma Teknolojisi (ADRT) içerir.
Geliştirilmiş CameraOCR'ı; otomatik olarak dijital kamera resimlerini tanımlar ve önceki işlem ayarlarını değiştirme ihtiyacı olmadan, en iyi OCR sonuçlarını almak için resim bozukluklarını düzeltir. Ürün; dönüştürme işleminizi hiç olmadığı kadar kolay, hızlı ve doğru olarak yapabilmeniz için sonuçlar tarafından şekillendirilen arayüz ve çabuk görevler otomasyonu ile birlikte gelir. Ayrıca FineReader; 179 dili tanır.
rica: lütfen programı satın alınız. en azından bir teşekkür babında böyle bir hizmeti bizlere sunanlara kalleşlik yapmayalım. programı buradan satın alabilirsiniz: http://www.abbyy.com.tr/buy/
5 saat aralıksız rüya görmenin sonucu ortaya çıkmış durum. keşke şu rüyaları kaydeden bi makine çıkarsalar kafamıza taksak biz rüya görürken bütün ayrıntılarıyla kaydetse. böylelikle bilinçaltımıza dair daha çok bilgi elde etmiş oluruz ve insan beynini anlamada çok büyük yol kat edilmiş olur. zaten herşey bilinçaltı denen zıkkımın yüzünden oluyor. gerekli gereksiz herşeyi alıyor. biraz seçici olsa böyle olmazdı.
rüya görürken insan uyanamıyorda illa biri gelip kaldırcak. halbuki yarı uyanıksın zaten rüya görürken ama uyanmak akla gelmiyor, belkide rüyanın gerçek hayattan daha iyi olduğundan uyanmak istemiyorum. mekanlar arası acayip alakasız gelen ama sonra hikaye (???) aktıkça mantıklı gelen geçişler mesela bugün gördüğüm rüyada ilk önce mısır ve romanın savaşının ortasında buldum kendimi ve bi şehrin anahtarı mevzusu vardı ama pek hatırlayamıyorum,romalılar şehrin anahtarını alıp hazineyi açıyordu hazine 9 kat'dı. katlar arttıkça daha değerli şeyler geliyordu. sonra yan rüyada(bu rüyayla aynı zamanlı görülen rüya,bir nevi yan sekme) bi binada kulis benzeri bi yerde sirk gibi birşey oluyordu ardından ben burada bir kızı görüp ben buraya seks yapmaya geldim diyordum ve o kız bir kağıda benim özelliklerimi yazıp kadınların bulunduğu odaya götürüp göstereceğini ve kim seçerse(beni) onun geleceğini söyledi. oda aslında çok uzaktaydı ama benim bulunduğum odayla bitişikti ve duvarlar saydamdı sadece ben görebiliyordum ama kadınları. kadınların hepsi çok güzeldi. bazıları amazon bazıları sirk bazılarıda günümüz tarzında giyinmişti. beni sirk tarzında giyinmiş biri seçti tam benim tipim dedi ve yanıma geldi. birden kendimi alttan hava üfleyen silindir bişeyde buldum. altta 4 tane balonlar için delik vardı. bu delikler balonların tipine göre şekillenmişti ve balonlar biyerlerden geliyordu ve bende sokuyordum deliklere ama alttan gelen havanın bu balonları uçurmaması asıl enterasan noktaydı. beni seçen kadına ben napıyorum dedim ben seni istiyorum bu da ne böyle ? diyordum o da bana bunu yaparsan çok şey kazanacaksın böylesi daha zevkli gibi bişeyler dedi. ben bir süre sonra bi kaplana dönüştüm ve bu balon işinden aşırı zevk almaya başladım. daha sonra bu kadınla evlendim. herkesin gıptayla baktığı bi evliliğimiz oldu. daha bir köyde buldum kendimi ve önümden atlar geçiyordu. atları süren kişiler ruhlardı. biraz yürüyerek bi evin terasına çıktım gerisi çok karmaşık o kadar fazla geçiş var ki anlatılacak gibi değil. rüya işte. saçma ama altta yatan nedeni anlayabilirsek beynimize dair muhteşem ipuçları içeriyor.
eskiden edilen küfür desem değil,argo desem değil,hakaret desem değil en iyisi hafif bi sinirde söylenilen söz diyeyim. çünkü bu söz genellikle şakayla beraber söylenir. herhangi bir artniyet içermez. çeşitli yörelerde söylendiği görülmüştür, ya da ben bir çok farklı yörede duyduğum için öyle zannediyor da olabilirim. sonuçta anadolumuza ait diyerek konuyu kapatıyorum.
cia'nın mahkûmlara uyguladığı işkence yöntemlerini anlatan raporda sadece fiziksel değil psikolojik öğelerin de kullanıldığı göze çarptı. Medyadaki haberlere göre mahkumlara yüksek sesle Britney Spears'in ve Metallica'nın şarkıları dinletilmiş. Spears'ın "Hit me baby one more time", "Beni bir kez daha vur bebeğim" adlı parçasının da bu şarkılar arasında olduğu belirtildi.
bu günlerde moda olan açıklama. zannedersem bi ben osmanlıca açıklaması yapmadım. içimde ukte kalmasın bende yapayım.
öncelikle modaya uygun olarak:
ünlü isim osmanlıca için ne dedi !! işte o açıklama*
bence osmanlıckjldfgklj ... sikerim açıklamasını. bir konuda sadece bilgi sahibi olanlar açıklama yapsın şu ülkede artık. bilgili bilgisiz herkes bi açıklama yapıyor. fuzuli konuşmak moda olmuş.
kadınların eziklik psikolojisinden ileri gelen durumdur. kadınların %95'i güce tapar ve bu umursamaz ve duygusuz erkekler onların gözüne güçlü gelir oysa ki o erkek aptaldır. konuşacak gerçek bir konusu olmadığından ve hiçbirşeyi önemseyecek kapasiteye sahip olmadığından umursamaz ve duygusuzdur. yinede bütün bunlara rağmen bizim kızlarımız da aptal olduğundan her ne kadar inkar edip bu entry'i eksileselerde o tecrübeyi illa ki edinecekler belki o aptala hayat boyu katlanacaklar belki de akıllı çıkarlarsa eğer gerçek bir eş arayışına çıkacaklar ama hayat karşılarına ne çıkarır bilemeyiz.