kısaca bir zamanlar trt'de yayınlanan yedi numara dizisindeki karakterlerden biri olan yusuf güdük'ün yaşam tarzı ve dünyaya bakış açısıdır. ne olursan, kim olursan ol, şartların ne olursa olsun elde edemeyeceğin, başaramayacağın iş yoktur.
servis aracı (okul veya işe giderken kullandığımız) ortaklaşa yapılan ulaşım yöntemi; herhangi bir aracı aynı yöne veya yere giderken ortaklaşa kullanma.
çeşitli figür ve karakterlerin satışını yapan alışveriş sitesi. ayrıca kadıköy, caferağa'da da şirin bir dükkanları bulunmaktadır. biraz kazık ama güzel.
şizofreni ve bipolar bozukluk gibi hastalıklarla bağlantılı olan sendroma yakalanan insanlar öldüklerini, etlerinin çürüdüğünü, bazen de yaşamsal organlarının ya da kanının olmadığını düşünüyor. Bazı hastalar bunu kanıtlamak için intihar ediyor. Oldukça az rastlanan sendrom 2008 yılında 53 yaşında Filipinli bir kadında görüldü. Ölü olduğunu söyleyen kadın ailesinden morga götürülmesini istemişti. Yürüyen ceset sendromu hastalarına ilaç ve beyne elektrik şokuyla tedavi uygulanıyor.
4. Murat devri. Padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak yasaklanmış. istanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "underground" takılmaya başlamış. 4. Murat bir gece, tebdil-i kıyafet istanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bir sandal kiralamış.
Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii. Bi ara, sandalın yanından sarkan bir ipi çekmiş. ipin ucunda bir testi! Sultan, "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş. Sandalcı "Ne olacak, mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş. Her ne kadar yasaklamış olsa da, 4. Murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. ikramı kabul etmiş ama yine de, "Mey yasak. Hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyor musun?" diye sormaktan da geri kalmamış. Sandalcı da haliyle, "Yahu hünkar nereden görecek bizi denizin ortasında?" demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş. Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. Sandalcı aynı şekilde, "Kim görecek ki bizi denizin ortasında?" demiş. Biraz daha vakit geçmiş. Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. Hünkara, "Ver 5 akçe de falına bakayım" demiş. Fal 4. Murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "Bak bari" demiş.
Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sorunu sor bakalım" demiş. Padişah, "Hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş. Sandalcı taşlara bakıp "Hünkar şu an denizdedir" demiş. 4. Murat güya endişelenmiş havalarına girip, "Sakın yakınımızda bir yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4. Murat'ın ayaklarına kapanıp, "Affet beni hünkarım" diye yalvarmaya başlamış. Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. Padişah dayanamayıp, "Sana bir soru soracağım. Eğer bilirsen seni affederim. Bilemezsen boynunu anında vurdururum" demiş. Sandalcı sevinçle, "Padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemeye başlamış.
4. Murat, sandalcıya, "Dönüşte istanbul'a hangi kapıdan gireceğim?" diye sormuş. Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, "Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affinıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bir kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. Hünkar başını "Olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş.
Padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. Sonra da, "Surlara yeni bir kapı açıla! istanbul'a oradan gireceğim" demiş çevresindekilere. Kapı 5-10 dakikada açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. Murat bir ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. Ama okuyunca hayretler içinde kalmış. Sandalcı kağıda şunları yazmışmış: "Hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun"
O gün bugündür de işte o kapı, "Yenikapı" olarak anılıyormuş.
4857 sayılı iş kanunu madde-68'te düzenlenmiştir. buna göre;
"Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere;
a) Dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika,
b) Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat dahil) süreli işlerde yarım saat,
c) Yedibuçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat,
Ara dinlenmesi verilir.
Bu dinlenme süreleri en az olup aralıksız verilir.
Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir.
Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir.
Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz."
bununla birlikte bir yargıtay kararına göre;
"işçi ara dinlenme saatinde tamamen serbesttir. Bu süreyi işyeri içinde ya da dışında geçirebilir. işyerinde geçirmesi halinde bu süre içinde çalışmaya devam etmesi durumunda ara dinlenmesi verilmemiş sayılır. Ancak işçi iş yerinde kalsa bile, ara dinlenmesi süresini serbestçe kullanabilir, bu süre içinde çalışmaya zorlanamaz."
ancak gelin görün ki, çalışanların, işverenlerin ve yöneticilerin eksik bilgi sahibi olması ve konuyu bilmezden gelerek ara dinlenmeleri tamamen kaldırması, hatta çalışanların da bunu koşulsuz şartsız kabul etmeleri, birçok iş yerinde çalışanlar açısından sıkıntı yaratmaktadır. hatta bu tarz iş yerlerinde çalışmakta olan kimi insanların işi gücü bırakıp sözlükte yazdığı, hele bir de sigara tiryakisi ise sabahın sekizinden itibaren sinire kestiği tahmin edilmektedir.
"Kalbinizde, aklınızda bir delik açılırsa ve hayata dair iyi-kötü ne varsa dışarıdan döne döne içinize doğru akarsa; o vakum, o girdap sizi sizden edip başkalaştırırsa, aşkın kimseye faydası dokunmaz artık.
Çünkü aşk, yaralıyken asla bulamayacağınız garip bir kan grubudur."
"Önümde bembeyaz bir sayfa var: Henüz kirlenmemiş, sözcüklerin gizli anlamlarıyla lekelenmemiş, hayata karşı saf, ölüme karşı çaresiz, tehlikeye karşı hazırlıksız, çirkefliğe karşı tetikte bir sayfa. Yeni bir sayfa bu. Geçmişini hatırlamayan, geleceğini unutmamış, bilgiyi sevgiyle eş koşan bir sayfa. Kavgayı rant edinmeyen. Eleştiriyi hırçınlıktan kesip ayıran. Cesur bir sayfa. Yalnız bir sayfa. Türkçe edebiyatın simli simasına alaycı bir tebessüm gibi yapışan, özveriyi saadetin manası sayan bir sayfa! Bu sayfa bana ait. Bu sayfaya yazmam artık şart. Her şeyi, evet her şeyi bütün açıklığıyla dile getirmem, söze getirmem, yazıya getirmem gerek. Neyi nereden alırsam alayım, neyi nereden sökersem sökeyim, acıya da, sevince de tahammül edebilmeliyim. Şiirin bana verdiği iksir, şiirin bana verdiği tasa herkese eşit dağıtılmalı. Şiir yazmayı, şiirle yaşamayı kabullenebilmiş bir kalabalığın içinde yeni çağın yenilenmiş mısralarına gömülmeliyim. Şiirin olgun tavrını çocukluğuna vermeliyim. Ölmeyeceğimi anladım. Yaşadığıma inanmalıyım şimdi. Talebem Martı'nın yanına dönmeli ve aşka başlamalıyım. Makul ölçüde hüzne inanmam kaçınılmaz oldu. Hüzne biraz da medeniyet katmalıyım."
özellikle yazın ortalarında sayıları artış gösteren ilginç bir topluluktur. güneş gözlüğünü güneş batana kadar ne olursa olsun çıkarmamak, üzerinde hawai yazan naylon terlik giymek gibi karakteristik özelliklere sahip olan bu topluluk, kızgın güneşe bile aldırmadan günde en az dört saat kumda yüz üstü hareketsiz yatabilme kapasitesine de sahiptir. bu özellikleri sayesinde çok rahat kamufle olabilirler. evrensel değişik bir dil kullanmaları nedeni ile de her milletten insanla anlaşabilirler. zararsızdırlar.
asıl söylenişi "dışardan baktım yeşil türbe, içine girdim estağfurullah tövbe" olan bu deyim, bazı şeylerin hiç de dışardan göründüğü gibi olmadığını ifade eder.
1. Ben Şimdi N'apıcam?
2. istanbul
3. Çok Güçlü Olmak Lazım
4. Mavi Cinayet
5. Ölüme Hasret
6. Yaralı Gönlüm
7. Aşk Sevgiden Beter
8. Bir Tek Aşk için
9. Fırtınalar
10. Hayat (Artık Bana da Güler)
11. Geçmiş Olsun
12. Yaptın Yaptın Yapmadın Gittin
Fırsatları kullanma, kaynakların ayrılmasında ve kullanımında, hizmetlere ulaşmada bireyin cinsiyeti nedeni ile ayrımcılığa maruz kalmaması/ayrımcılık yapılmamasıdır.
genelde çağrı merkezi çalışanları arasında yaygın olan bir ifade olup, yönetim tarafından belli sürelerle kısıtlanmıştır. bu tarz işyerlerinde çalışanlar, bu kısacık molalarda ne yapacaklarını şaşırır, çay-kahve-sigara içmek, telefon etmek, defi hacetini gidermek gibi bilimum ihtiyaçlarını aynı anda gidermeye çalışırlar. zordur.
Ferhan Şensoy'un yazıp yönettiği ve ilk kez 11 Temmuz 2010'da Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde sahnelenen, polisiye güldürü. Konusu ise, yüksek öğrenim görmüş bir çiftin uzun süre iş bulamaması neticesinde başlarına gelen dramatik olaylar.
Cari Oranın konsantre halidir. Dönen varlıklardan daha yavaş nakte çevrilebilen kalemler çıkartılır ve bu şirketin nakit pozisyonuna bakılır. Nakte en hızlı dönüşen kalemler ile yapılan bu likidite ölçüsü aşağıdaki formülle heseplanabilir:
Hazır Değerler + Menkul Değerler Cüzdanı + Tic. Alacaklar + Diğer Alacaklar / KV Borçlar.