insanoğlunun doğaya verdiği zararlar silsilesine iyi bir örnektir.değişen ve dönüşen dünya karıncalara bile çekilmez gelmeye başlamıştır.zira artık babaların bile çocuklarına örnek verebileceği bir karınca kalmamıştır memlekette çünkü çocuk için çok sıra dışı olmuştur bu çalışkanlık.babası yılda bi kere dahi olsun izin kullanırken çocuk neden babasını değilde karıncayı örnek alsınki dedirtir insana.yoksa bu içten içe olum bak biz okuyamadık sen oku adam ol mesajımıdır bu karıncayı yüksek tahsilli görerekten ve en incesinden.
(bkz: (ömer baba ve küçük polat))
kışın hiç gelmeyeceğinden habersiz olan ve bu durumdan şikayetçi olmasa da varolma sebebinin arada bir "tek bir şey biliyorum oda durmadan çalışıyoz a.q" felsefi cümlesi olduğunu düşündüğüm taşıdığı yükün on da biri ağırlığındaki eski zamanlar masal kahramanı.
(bkz: küresel ısınma ve karıncalar:))
(bkz: hay ben böyle kaderi)
feridun düzağaç'ın radikal'de çıkan mükemmel beşiktaş analizidir.
"bu hafta ne desem boş. ne yapsam da hedef saptırtsam kendime, kursağıma bir gecekondu hızı ile oturan hevesimi unutsam.
bahtsız bedeviyi çölde bekleyen kutup ayısı hesaabı sen gel yıllar sonra yeniden yazmaya başla ve lakin takımın havlu atsın henüz altıncı haftada. ah. editörüm der ki abartmadan 4 bin vuruşta sınırla yazını. 100 milyon kelam etsem anlatamam beşiktaşlı'nın alın yazısını. of.
***
üç büyüklerin "altıda altı" ile başladığı bir sezon yaşıyoruz. bizimkisi puan cinsinden. bereket bu hafta ankaraspor'u 3-0 yeneceğiz ve gol atmış gibi görüneceğiz. güzel beşiktaş seyircisi "kader, kısmet, nasip, musalla taşı" diye diye, ramazan ayında gol orucu tutan nurtopu gibi bir takımımız oldu maşallah. dini bütün acılı arabesk bir camia olduk, dua ile şampiyon olmalar filan. tövbe estaban kambiyasso derim ben. elaleme kader, kısmet, keyta bize lpg'li ferrari ve som altından tabata. başkanımız ile ilgili son noktayı sağduyulu beşiktaşlı koydu, tayin antep'e çıktı. bendeniz de başkanımızın eşi revna demirören hanımefendiye yalvarmak istiyorum zira biliyorum ki her başarılı erkeğin arkasında bisiklete binmiş bir talih kuşu ve her başarısız erkeğin arkasında kalbi kırık bir eş vardır. denizli hocamız şampiyonluğu hanımefendiye ithaf etmişti gözleri dolu idi, benim de. geçen sezon rakiplerden oldukça geriye düştüğümüz bir haftanın ardından revna hanımefendinin gözlerinde korkarım sizinle de olmayacak mustafa bey bakışlarını gördüğünü ve buna ne kadar üzüldüğünü anlatmıştı. revna hanım da yaşanan büyük sıkıntıların ardından gelen şampiyonluğa en çok da evin huzuru adına ne kadar sevindiğini paylaşmıştı. derim ki hanımefendi sizin yuvanızın ve tüm beşiktaş camiasının ebedi huzur ve mutluluğu için gereğini yapınız sonuç ne olursa olsun minnettarız.
***
içişlerine karışmak tehlikelidir, bilirim. haddimi aştıysam acıma, ben 28 hafta boyunca ne yazacam şimdi çaresizliğime veriniz. çok bilen süleyman hurma bey içişlerine karıştığını bildiği için inönü'de yediği fırçaya ses edemedi. "beşiktaş fenerbahçe'den transfer ve yönetim dersi almıştır" derseniz mehmet topuz olayını ima ile, kaçırırsanız kantarın topuzunu, alırsınız boyunuzun ölçüsünü. reva mıdır, revadır. haklı olmak küfür yemeye engel değil memlekette kendimden bilirim. şimdi burada iğneyi başkasına, aşkın hançerini kendime batırıp taraftarımıza küçük bir sitem ediyorum: bu gibi tepkileri o dillere destan pankart hatta punk-art'larınız ile verseniz de takımı strese sokmasanız.
biliyorum hiçbişey oynayamayan takıma hatta feci formsuz hocamıza gider yapmamak için neye sardıracağınızı bilemediniz ve yağmur yiyip üşüdünüz biliyorum. saçsız kralı alkışlayarak sadece, tepkinin hasını da koydunuz ama sorarım, neden hâlâ formamızı giyen bir futbolcu o yada bu şekilde ıslıklanıyor, biliniz ki siz yeee-ter.. diye bağırmaya başladığınız an zaten alayına gidiyor ve anlaşılıyor her şey. ayrıca gün gelecek yere göğe sığdıramayacaksınız tabata'yı. şezlong yazarı fe ağbiniz yanılır da gelmiş geçmiş en iyi en faydalı yabancı, aleks yanılmaz. müstakbel ali'miz, türksel ligimizin sevimli şeytanı ne buyurdu "türkiye'deki en iyi yabancı tabata'dır" rıdvan dilmene ait
lakabı paylaştım diye kızmayınız. rıdvan hoca bir melek. gözüm üstünde pektemek.
haldun üstünel'i kiralasaydık ibrahim kaş yerine. haldun bey demişken keyta'yı tekvando ve boks takımında da kullanabilirler. hakem ilker meral, göremedi heral ama ben gördüm ve çaktım kırmızıyı. feci halde cim bom yanlısı medyamız yazmaz ben "dışarıdan" yazayım dedim. uzun aradan sonra ilk yazıma içeriden destek veren tüm dostlara içten teşekkür eder, demirkol'u çakır gözlerinden öperim. rıdvan'ın levent erdoğan'ı kapaklayan yorumunu haftanın lafı, beşiktaş taraftar duasıyla şampiyon olduyu haftanın gafı kendimi de haftanın safı ilan ediyorum. safinaz'ın temel reis'i sevdiği gibi severim seni..."
yazarın notu:buraya kadar okuduysan teşekkürü borç bilirim.feridun ağbi bırak radikal'i, gel burada yaz.
"...globalleşmeye diğer adıyla küreselleşmeye karşı çıkamazsınız.Çünkü , o , kendinizi içinde bulduğunuz bir olgudur" diyerek bizi bizden alan diyanet işleri başkanımız.
alev alatlı bu konuda "taş gediğe" bir tespitte bulunuyor : ilahiyatın liberaline kul mu dayanır ?....
Popüler bir yanılgıya ters düşmeye cesaret edenlerin , "gerçekler" i iletemedikleri gibi , kişisel saldırılara da maruz kaldıkları , zarar görmeye başladıkları haldir.
galile'nin dünyanın tepsi şeklinde değil yuvarlak olduğunu söylemesiyle gördüğü tepki ve ceza sebebiyle , yukarıdaki durum "galile etkisi" olarak adlandırılmaktadır.
sözde biz ahlaklıların "tezata" düştüğümüz noktadır.
bugün greenpeace'ın, who(world health org) , unicef'in vs kaynakları "kanlı ve hesaplı" kaynaklar olmasından mütevellit sözde yapmaya çalıştıkları iyi şeyler "ahlak propagandasından" ileriye gitmemektedir.
konunun buraya gelme sebebi de uludağ sözlüğümüzün "http://www.rusask.com" ; adlı sitenin reklamlarını kabul etmesi ya da bir şekilde yayınlamak durumunda olmasıdır...
taraf gazetesinin "provakatif ve alaycı" başlığıdır.içeriği ve belgeleriyle malum medya tarzına alternatif olan taraf gibi bir gazetenin , bu ve benzeri başlıklarla basitleşmesi , bu ülkede "doğan medyasının yaydığı bir ekol mikrobumu" var sorusunu akla getirir.
3.4 dolar metreküp fiyatıyla türkiye'dir.dünyanın su kaynakları yönünden zengin bir ülkesinde garip olan durumdur.
bu ülkenin en azından düşünmeye ve ifade etmeye çalışan insanları olarak sadece harçlara değil , bu haksızlıklara da dikkat çekmek ,tepki göstermek sorumluluğumuz değil midir ?
ergenekon soruşturması , yeni üniversite açmak ,nabucco , barışçı politika , proaktif dış politika , tsk'nın şeffaflaştırılması vs hükümetin belli başlı iyileriyken ; su-elektrik-telefon-harç-benzin-vergi vs pekçok berbat eylemleri "biz açız siz döner yiyorsunuz" basitliğinden sıyrılarak mantık ve ahlak çerçevesinde takip edilmeli ve tepki gösterilmelidir.
edit:birden gaza gelip manifestoya bağlanan entryidir uyarılır.
edit2:kaynak taraf gazetesi.
milliyet gazetesi yazarı Ece temelkuran'ın buram buram cesaret kokan yazısıdır.
hele ki "akıttığı kadar kanı aksın" lafı takdire şayandır.nihayet bu ülkede cesur yazarların da var olduğu milliyet gazetesinde bile ortaya çıkmıştır.
Kenan Evren'e hakkınızı helal ediyor musunuz?
ÖLÜLERiN ARKASINDAN NEDEN KONUŞULMAZ
Ölülerin arkasından konuşulmayacağına dair genel kuralın gerekçesi nedir? Nasıl bir ahlaki meseledir bizi ölüye saygı göstermek zorunda hissettiren? Bugün, ölmek üzere olan ve hepimizin yakinen tanıdığı bir adam sebebiyle bu soru üzerine düşünüyorum. Ölümün herkesi, bütün günahları yıkayabilen bir mertebe olmasının nedeni ne?
BÜTÜN ÖLÜLERiN MESELELERiNi KAPATMAYA HAZIRLAR
Öyle sanıyorum ki yaşayanlar evrensel bir suçluluk duyuyorlar ölülerin karşısında. Saygı göstermelerinin nedeni bu. Hâlâ yaşıyor olmalarından dolayı kendilerini daha şanslı gördükleri için ölüleri, o ölüler ne günah işlemiş olurlarsa olsunlar affetmeye hazırlar.
Sıranın kendilerine gelmemiş olmasından o kadar sevinçliler ki belki ölünün bütün meselelerini kapatmaya hazırlar.
ACiL ŞiFALAR DiLEMiYORUM
Radyoda genç bir kadın haberleri okurken Yoğun bakıma kaldırıldı” diyor. 20'li yaşlarında olmalı kız. Cıvıl cıvıl bir sesi var. Hiç düşünmeden, otomatik olarak ekliyor haberin sonuna:
Acil şifalar diliyoruz
Niye? Ben dilemiyorum. Dilemeyen bir ülke dolusu, ölü ve diri insan var. Ama kızın sesi dümdüz başka bir habere geçiyor, yine cıvıl cıvıl. Bu yüzden de dilemiyorum şifa zaten.
FAŞiSTLERi SEViMLi DEDELER SANAN ÇOCUKLAR
Çünkü bu ülkede, geçmişte ve şimdide, ne olup bittiğinden habersiz milyonlarca insan var, milyonlarca daha insan olacak. Tıpkı radyodaki kız çocuğu gibi diktatörlere şifa dileyen çocuklar yaptılar bu ülkenin ölülerinden. Daha akıllı çocuklarından daha aptal çocuklar yaptılar. işkencecileri kahraman; faşistleri 'sevimli dedeler' sanan çocuklar yarattılar.
AKTIĞI KADAR KANI AKSIN
Dileyen dilesin, ben dilemem şifa. Akıttığı kadar kanı aksın...
Sonra da, eğer bu işin sonu ölümse, hiç tereddütsüz söylüyorum:
Hakkımı da helal etmem! Hakkını helal etmeyenlerin tarafında dururum.
Şöyle olmalı. Cenazesine gidilmeli. Sevenlerine, ailesine saygılı bir biçimde içeri girilmeli, sessizce. Yan yana durulmalı, saf tutmalı.
Öylece durmalı ve bütün törenin olup geçmesini beklemeli.
HAKKIMI HELAL ETMiYORUM
Çünkü nihayet imam soracak:
Hakkınızı helal eder misiniz?
Cemaatin içinde bağırıp çağırmadan sesimizi çıkarmalı:
Helal etmiyorum
Hakkınızı helal eder misiniz?
Helal etmiyorum!
Hakkınızı helal eder misiniz?
Helal etmiyorum!
BU TOPRAĞIN HER DiLiNDE HELAL ETMiYORUM
Türkçe, Kürtçe, Ermenice...Sonra da kirli tarihin cenaze törenine hiç değilse üç kere ses vermiş olarak oradan çıkıp gitmeli. En azından bu. En azından... Onca ölü dost, anne, baba, kardeş, evlat, kız çocuğu, oğlan çocuğu için... En azından bu. Türkçe ve Kürtçe. Ermenice ve Lazca... Bu toprağın her dilinde ;Helal etmiyorum; demeli. Neden mi?
HAKKINI HELAL EDENLERiN iÇiNE KATILMAYIN
Üç kere! Çünkü eğer ölülerin karşısında suçluluk duyacaksanız yaşadığınız için, o ölü, bu ölü değil. Onlar burada değilken hâlâ yaşadığınız için suçluluk duyduğunuz başka ölüler var, ölmemiş olması gereken çocuklar. Durulacaksa onların karşısında terbiyeli durulmalı. 'Ölüye saygı' diye bir sessizlik bastıracaksa onlar için susun. Bari onlar için 'şifa dileyenler'in, 'hakkını helal edenler'in içine katılmayın.
Bari bunu yapabilin.
ONU ÜÇ KERE HELALLiK VERMEDEN GÖNDERMELiSiNiZ
Ve eğer ölüp gitmiş arkadaşlarınıza, bu ülkenin yok edilmiş bir nesline, düşündüğü için kafası kesilen onca insana... Yani bu memlekete birazcık saygınız, azıcık sevginiz varsa siz de hakkınızı helal etmezsiniz. Etmemeli. Hem de üç kere! Onu üç kere helallik vermeden göndermelisiniz...