amerika'nın wisconsin eyaletinde polis tarafından vurularak ortalığı karıştıran zenci.
sabıka kayıtlarında bir sürü şiddet ve cinsel saldırı suçundan sabıkası var. bariz olarak görüntülerde elinde silah olduğu görülüyor ve çevredeki insanların hayatını tehlikeye atıyor. polisin defalarca kez tekrar ettiği dur emrine karşılık vermeyince de vurularak hastaneye kaldırılıyor. ama zenci ya kendisi, ortalık yine karıştı, yok efendim ırkçılık, yok efendim black lives matter, yok efendim i can't breathe....
george floyd görüntülerini de bütün çıplaklığı ile incelediğimizde, jacob blake olayını da incelediğimizde ortada varolan sıkıntı "police brutality" denen polis şiddeti. ne olursa olsun, karşıdaki insan ne yaparsa yapsın 7 kurşunla adam vurulmamalı yada boğaza dizle basılmamalı, kesinlikle polis hatalıdır, tekrar ediyorum polis kesinlikle hatalıdır. fakat yapılan eylemler polis şiddeti üzerine değil de "ırkçılık" üzerine olursa orda sıkıntı var hemşerim. polisin eylemleri her ne kadar korkunç derecede ekstrem olsa da karşısındaki kişinin kendilerine direnmeleri üzerine yapılmış olan şeylerdir. yani aynı suçu beyaz bir vatandaş yapsa bile polisin aksiyonu aynı olacaktı. bu 2 görüntüde de polis şiddeti asıl tepki gösterilmesi gereken şey, ırkçılık değil zira ırkçılık yok burda.
daha ilk çeyrek bitmeden, los angeles lakers için görüntü fazlasıyla bariz. arkadaş şampiyonluk adayı mı bu takım, kesinlikle şampiyonluk adayı ama şampiyon falan olamazlar. bu backcourt ile olacak iş değil, gerçekten çok yetersiz. belli bir standart seviyesinde danny green dışında adam yok, caruso ile, pope ile, rondo ile olacak iş değil. ara sezonda acil backcourt takviyesi lazım.
gerçekten hastalık derecesinde, iflah olmaz bir basketbol hayranıyım, futbolu da severim ama bir basketbol kadar sevmem. ama hangi maçı izlersin deseler bana net futbolu tercih ederim. nedeni ise,
bir maçı nazarımda bana izleten en kritik şey devamlılık. bir futbol maçı izlerken, özellikle premiere league maçlarında oluyor bu, 45 dakika boyunca kesintisiz maçın içerisine dalıp gidebiliyorum. basketbolda ne yazık ki böyle birşey yok. 2 dakika maç izliyorum, mola alınıyor hop reklam, toplam 3 hücum daha oynanıyor hop 1 mola daha, yine reklam. her takımın bir periyotta 2şer hakkı olduğunu düşünürsek 4 kere bu süreç yaşanıyor, üstüne bir de periyotların bitişi var, gene reklam falan...... böyle bölük pörçük bir maç deneyimi insanın eline geçen...
futbol maçlarından daha fazla keyif almamın en önemli sebebi açıkçası bu.
2. neden ise basketbolu daha uzun süre takip ettiğim için, daha iyi bildiğim için ve futbola nazaran oyuncu sayısının da az olmasından kaynaklı belki de, kötü oynayan adam inanılmaz göze batıyor, bu da oyunun biçimini ve estetiğini anormal ölçüde baltaladığından izlerken kafa boşaltmak yerine sinir sarıyor insanı. nba'den birkaç örnek vermem gerekirse şayet, portland maçlarında karşı kısaların yanından vızır vızır geçmelerine izin veren ve durdurmak amaçlı bir sik yapmadığından güzelim takımı baltalayan hassan whiteside, cleveland'ın oyun hakkında hiçbir fikri olmayan, top eline geçer geçmez potaya sallayan guardları, şut atamayıp bütün sistemi paldır küldür oyun oynamaya itmeye zorlayan ben simmons ve istikrarsızlık abidesi embiid, defansta kanser edici derecede boşvermiş new orleans, 2020 basketinde hala birbirlerinin üstüne basan uzunlara deli gibi para verip adam gibi takımında kısa tutmayan new york knicks falan.... futbolda da benzer örnekler muhakkak var ama basketteki gibi bana rahatsızlık verecek cinsten değil en azından.
yapımda emeği geçen herkesin allah bin belasını versin diyorum, midemi bu kadar bulandıran bir zımbırtı asla izlememiştim, 2 gün yemek yiyemem muhtemelen. harcadığımız o 1.5 saate yazık amk, gerilim sanıp izleyelim dedik, gördüğümüz tek şey iğrençlik ve mide bulantısı. bir insan böyle bir filmde nasıl rol alır amk, aklım mantığım almıyor, ulan gebersem açlıktan o rolü oynayamam ben...
japonya maçını kriter olarak alırsak eğer, zayıf japon savunmasına karşı 36% ile üçlük atmışız. asıl işi içerden halletmişiz gibi duruyor. şimdi bir kere fiziksel olarak net kaybediyoruz, amerikalı oyuncuların hepsi fizik olarak bizden çok ciddi anlamda üstünler. öyle "topu semih'e verelim, o yüklensin içeri, yardım savunması gelince de topu dışarı çıkarır şut atarız, atamasak da savunmanın dengesi dağılır" olayları falan amerika'ya yemez hocam. guardların hepsi anormal hızlı ve güçlüler, kemba walker dışında ciddi bir savunma zaafı olan bir guardları var gibi de durmuyor kadrolarında. içeriyi de myles turner savunacak, öyle hayat karartacak bir adam ki o adam pota altı savunmasında, şimdiden geçmiş olsun. o olmasa brook lopez savunacak, çok ciddi bir pota altı problemimiz var baştan.
anca drive edip faul aldırabiliriz demek isterdim ama o da apayrı bir problem. takımın koçu steve kerr, adam switch savunmasını nba ortamında en iyi uygulayan koç, bir takım ortamı elbette ki yok ama takımdaki her oyuncu az da olsa bu savunma stiline aşina olan oyuncular. içeri topu alıp drive edebilmek gerçekten çok büyük problem, ki derrick white gibi, marcus smart gibi elit savunma oyuncularını geçmek gerçekten çok büyük problem. 1e 1'de bu adamların savunmada bize yaşatacakları sıkıntıdan bahsetmiyorum bile, melih mahmutoğlu stephen curry gibi takıldı bu japonya maçında. abd karşısında öyle takılamaz, rencide ederler.
hücumda istikrarlı bir skorerimiz yok, perdeden çıkarsa şut tehdidi olan melih vardı(gerçi helal olsun topla da oynamaya başlamış ve kendi şutunu yaratabiliyor artık) furkan korkmaz korkuyor (belirgin skorer mentalitesinden çok uzak) cedi bir ritim kaybedince teklemeye başlıyor (istikrarsız), ersan bişiler yaparsa yapar ama yetmez. ama karşı takımda kemba gibi bir delici varken, donovan mitchell gibi, joe harris gibi keskin şut tehditleri varken, jayson tatum gibi patlayıcı adamlar varken işimiz çok ama çok zor. 80% fizik dezavantajından ötürü bir faul problemi yaşarız gibi duruyor zaten en baştan. japonya kalite olarak kadromuzdan düşük kaldığından ötürü 1 numarada buğrahan falan iş yaptı, doğuş iş yaptı ama abd karşısında guardlarımız neler yapabilecek çok büyük bir soru işareti.
ezici, rencide edici bir fark yemeyelim yeter. çekya maçına konsantre olmamız gerekiyor....
nedir bu kaç gündür ya, bu maruz kaldığımız canilik haberleri...
gaziantepte bir orospu çocuğu, hamile eşini evde defalarca kez dövüyor, kadın evden kaçıyor, bebek doğduktan sonra hastaneye gelip karısından eve dönmesini istiyor, kadın reddedince de eşini defalarca bıçaklıyor.
nasıl bir nefret insana bunu yaptırabilir, aklım almıyor. bu nasıl bir öfke, nasıl bir kin, nasıl bir iğrençlik. hayatını birleştirdiğin kadının değerini bilme, ona şiddet uygula, sonra kadın senden boşanmak isteyince de gururuna yedireme öyle mi. iğrenç herif, orospu çocuğu, hasta ruhlu pezevenk. senin eşin lan bu kadın, eşin eşin. hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde birlikte olmaya söz verdiğin kadın bu. senin koruyup kollaman gerekiyor onu. üstelik çocuklarının annesi bu kadın, sana kendi çocuklarını öksüz bıraktıracak ne yapmış olabilir bu kadın. allah belanızı versin...
eveeet lafı götünden anlayan kesim de gelmiş. hoşgeldiniz sayın prim seviciler....
ben ne demişim? ben bu insanları sevmiyorum, bu insanlardan hoşlanmıyorum ve hoşlanmak zorunda değilim, onlar da beni sevmesin sevmeyeceklerse demişim değil mi? peki nerde demişim, hepsi öldürülmeli falan diye?
ben gece rüyalarımda hindu öldürmüyorum, arapları kılıçtan geçirmiyorum, zencilere soykırım yapmıyorum yada yahudileri sabuna çevirmiyorum. eşitçe, ayrım yapılmaksızın ben de yaşayayım, onlar da yaşasınlar hayatlarını, uzak olalım birbirimize, buna varım. ama benim gibi düşünen insanlar da linç edilmesin. kimse kimseyi sırf azınlık bir ırka mensup olduğu için sevmek zorunda değil. sırf benim gibi düşündükleri için sosyal medyada, çevrelerde insanları nasıl linç ediyorlar, nasıl baskı altına alıyorlar, bunu haketmediklerini düşünüyorum. bunu sırf prim yapayım, çevreme sevimli görüneyim diye yapıyorlar ki o kadar mide bulandırıcı ki.
bir zenciye gidip nigger diyemiyorsun, zenci diyemiyorsun, siyahi diyemiyorsun, afro amerikalı diyemiyosun, neden çünkü alınıyorlar haspalarım. peki madem bahsettiğiniz "ütopik eşitlikçi toplumda" yaşıyoruz hepimiz, neden ısrarla bu insanların gönlü alınmaya çalışılıyor ki? nedir onları özel yapan? dna kodlamalarından ötürü, derilerindeki pigmentlerdeki farklılıklardan ötürü bu insanları sevmek zorundasın deniyorsa bana hayır değilim, bu kadar basit.
açıp bakalım dünyadaki terörün yüzde kaçı arap ırkı yüzünden meydana geliyor, amerikadaki hapishanelerde bulunan mahkumların yüzde kaçı zenci, ay pardon "people of color" olacaktı. suriyeliler girdi gireli ülkene bak bir suç oranındaki artışa, bak bir işsizlikteki artışa.... sanki özel insanlarmış gibi niye sevmek zorundaymışım bu tipleri, neden? bir mantıklı argüman ile gel bana ve ikna et beni lütfen. ama yok, siz direk anaya küfretmeyi bilirsiniz...
arkadaşlar bilen netleştirebilir mi? Seçim sonuçlarına internetten bakıyorum, ekrem imamoğlu daha fazla almış gözüküyor ama istanbul'un şu an her yerinde istisnasız recep tayyip erdoğan ve binali yıldırım'ın fotoğrafları olan yanyana "teşekkürler istanbul" afişleri var. konuya açıklık getirirseniz çok mutlu olucam.
ayrıca madem ekrem imamoğlu ise, akp neye teşekkür ediyor? madem binali yıldırım ise niye her sitede chp yüzdeleri daha fazla gösteriliyor?
türkiye süper ligi tarihinden beri sayısız başarıya imza atmış, lige büyük rekabet ve tat getirmiş fenerbahçe camiasının bu durumda olmasından ötürü bir beşiktaşlı olarak son derece rahatsız olduğumu belirtmek isterim. bu gibi zamanlarda gün birlik günüdür, kötü günde düşene bir tekme de biz vurmayalım ve fenerbahçeye sahip çıkalım. #occupyfenerbahçe
benim arkadaşım bu insan, ne zenciyim, ne aleviyim, ne kürdüm, ne çerkesim, ne kiloluyum, ne homoseksüelim, ne engelliyim, ne bla blayım. ama sırf böyle olduğumdan ötürü "duyarlı davranma" adı altında yapılan doğrudan ve dolaylı baskıdan artık baydım. kimsenin kimseye sırf etnik kökeninden, cinsel tercihlerinden, kilosundan ötürü sevgi yada nefret beslemek zorunda olmadığını düşünüyorum. zaten ayrımcılığın kendisi bu değil mi?
