normal şartlarda yazdığım, dindarları rahatsız edebilecek sivri entrylerin, beklediğimden fazla artılanmasıyla vardığım sonuç. Ateistler** tatminsizdirler, karamsardırlar; tabii dindarlara nispeten. Evreni parmağının ucunda döndüren birileri yoktur onun için. Yarına dair tek dinamik, kendisidir. bu mutsuzluk ona biraz rahatlık da bağışlar. Erken uyumaya ihtiyaç duymaz bazen. Bazen de bir iyiliği yaparken içinden geldiği için yapar. eğer tecavüz ediyorsa, yine rahattır. Eğer ölümden kurtarmışsa birini, kahramanlığını 3. bir kişiyle, tanrıyla paylaşmak zorunda olmaz. Bu yüzden, bu tip durumlardan azami düzeyde mutlu olur**.
Nereye geldik lan böyle? her neyse. Geceye kalan arkadaşlarla küçük bir deney yapmış olduk. Money is the anthem of success, birçok cima işlediği deri koltuğundan bildirdi.
bir elmanın içerisine siyanür enjekte ettikten sonra o elmayı yiyip uykuya dalmak. Siyanür, elma dahilindeki malik asitle tuhaf/az rastlanır bir tepkime vererek* bir ölçüde pasifize olur. Dolaşım sistemine ulaşan siyanürün zehirleme ivmesi çok çok yavaş olur. Dolayısıyla önce uykuya dalarsınız, sonra bilinciniz kapanır, daha sonra beyninizin acıyı hissetmenize sebep olan bölümü devre dışı kalır ve daha sonra da çürükçül canlılar için bir ziyafetten başka bir şey ifade etmezsiniz doğa adına.
Deniz ve araç turmasını geçirebilen ilaç. Aslında spesifik ve kurnaz bir tanım. Zira bu özellik, söz konusu maddenin binlerce özelliğinden iyi olanı. iradeyi ortadan kaldırdığından, özel sorgu odalarında kullanıldığı söylenir. Doğadaki atom kombinasyonlarının nelere varabileceğini düşünmemize önayak olur.
Bazı etik doktrinler sebebiyle veya başka sebeplerle toplumda dışlanmış cinsel kimliklere sahip kişilerin (homoseksüel gibi) yeri geldiğinde ne kadar da bağnaz, ifade özgürlüğü karşıtı ve haydut olduklarını belirten homonazi mefhumu, henüz dillere pelesenk olmuş değil. Zira kimse azınlığın veya güçsüzün de haksız olabileceğine hüküm verirken rahat değildi düşünsel açıdan gelişememiş memleketlerde. Bunu da geçtim, kimse azınlığın veya güçsüzün haksızlığını dile bile almaya cüret edemeyebiliyor bazı zamanlarda.
Bu topluluklardan biri de, cinsel kimliklerini topluma kabul ettirmekte zorlanan ve bazen bu zorlanmaya karşılık da, cinsel kimliklerini dayatmaya başlayan bireylerden oluşan homoseksüeller. işte tam da bu noktada, tıpkı kuzeni, feminazinin, kadınlar için devreye girdiği durumlar gibi, homonazi devreye giriyor.
Cinsel ilişki sırasında çiftlerin birbirlerini kamçılamak mahiyetinde mırıldandıkları, bağırdıkları, tekrarladıkları, etc. sözler. Genelde küfürlüdürler ya da kışkırtma amacı taşırlar. Bir örnek:
-Karşı daireye taşınan üniversite öğrencisi de acayip çıtırdı! Dün gece sen buraya geliyorken onu hayal edip durdum!
+Köpek ya!
-Yaaa, onun da bende gözü var, bakma sen.
+hınnnnkkk!!!
Küfürlü vermeyelim dedik. Bununla beraber, bu olayın backgroundunda çok da saf şeyler yatmadığını düşünüyorum. Çiftler arasındaki etik kuralları şaka mahiyetinde de olsa çiğneyebilmek, bence çiftlere yine dayanılmaz bir haz sunuyor o tip durumlarda. Tabii bu konuşmaları yapmayanlara lafım yok. Ama yapanlara dair böyle bir hipotezim, halihazırda, var,dır.
Money is the anthem of success, deri koltuğundan bildirdi.
Diyen, Muhtemelen mainstreame ayak uydurma amaçlı diyordur. Ama ciddi ciddi gidip kendini geliştiren, her türlü sinemada her türlü kadını görüp beklenti stoklayan, giderek yükselerek insandan uzaklaşan* hasta herifler -ve ilginçtir, bazen kadınlar da- söylüyor, onlarınki tam bir drama. Türk toplumu denen şeyin realitesi, savaştan çıkalı çok olmayan, kadının stabil bir değerinin hymene yüklendiği, kadının kültürlü hale gelebilmesi için hiçbir şeyin yapılmadığı durumları çağrıştırıyor. Hâl böyle olunca, kimin kime "kezban" kalıbını reva gördüğü de önemli hale geliyor.
Evet, belki gelişime kapalı olan, hatta gelişime kapatılan -bezdirilen- kadınlar/kadın adayları* olabilir. Ancak aynı durum, pek tabii erkekler için de geçerlidir ve bence en az kadınların kezbanlık katsayısı kadar bir katsayı da erkeklerin önünde bulunuyor buralarda.
Gerçekten, yaşı belli bir seviyenin üzerine çıkmış insanların hâlâ "o burcu erkeği", "şu burcu kadını" muhabbeti yaptığını gördükten sonra söylenmek istenendir. Biraz basiretli olur insan, biraz amaçlı olur; önyargılarını belli kalıplara sığdırmak için hiçbir bilimsel nitelik taşımayan unsurlarla vakit kaybetmez.
Bana giren çıkan ne mi? Ne yazık ki bir toplumun içinde yaşıyorsunuz ve bunlar, talepler olarak dikkat çekiyor "üst katlarda". E haliyle öyle başa böyle tarak minvalinde yayınlar birbirini izliyor. E ama adamlar haklılar; 5-6 sene Selena'yı izledi bu toplum.
Aslında kıskançlık değil bunun adı. Erkek Yazarlar ekseriyetle tek gecelik ya da uzun sürebilecek bir ilişki bulabilmek için sözlüğe girdiklerinden, hemcinsleri arasında gerek zekâsıyla, gerekse farklı özellikleriyle öne çıkan biri olursa, onu kendi yanlarına çekebilmek için kışkırtırlar, eksilerler ya da bir başka şekilde tahrik ederler.
Aslında burada, sözlükteki saçma salak oylama sisteminin payı büyük gibi duruyor. Bu ülkenin insanları sidik yarıştırmak dediğin zaman senin donunu senden önce indirebilecek insanlar genellikle*.
Tabii ki işin içinde bastırılmış dürtüler, ego-süper ego dengesi, idin itliği gibi birçok dinamik vardır, fakat bu şekilde kendi kendine zarar veren bir sürü yazar olduğunu düşünüyorum. Aşağılık kompleksi de alışkın olduğumuz edebiyatlardan biri, sefil edebiyatından hallice. Abuk bir arabesk kültürü aşılanmış darbeden bu yana kişiliklere. Aileler otoriterlik kurumuna tapar hale gelmiş. Fazlasını beklemek insafsızlık olur. Örneğin başlık eğer "rus erkekleri" ise ve bunun altına bir erkek, "benim de içinde olduğum erkek grubu." diye tanım yazmışsa -ki tanım teknik olarak geçerli bir tanım; yani sözlük kurallarına uyuyor- hemcinsleri tarafından linç edilir. * Neden?
Bununla beraber, yeni yetişen nesli baskı altına alan ve daha da sikertecek olan bir sosyal medya zımbırtısı var şimdi. Online karakterleriyle gerçek karakterlerini bazen kendileri bile ayıramayacak duruma gelecekler. Ha, o arada olmak istediklerinin ve aslında olduklarının kaynaşması da yadsınmayacak. Kendi uydurduğu yalana inanan bireylerle dolu burası. Bizzat tarafımdan yapılmış bir online deneyle onaylandı bu. insanlar aynı anda 4-5 adet karaktere bürünebiliyorlar.
başlıktan alakasız bir yere gitmeye başladı konu. Ama başlık bu olarak kalacak. Bu insanların gazının alınması gerekiyor; yoksa hepsi birer potansiyel intihar insanı. Bireyselleşme bireyselleşme dedi zamanında Stirner, kimse dinlemedi. Bak, ne oldu şimdi?
Tanıma gelince, kimler için yeterince ilginç olduğunu merak ettiğim durum bu.
Venedik bu ya. Görebildiğim kadarıyla... Harika bir havası oluyor sonbaharda. Biz "istanbul'da sonbahar" diye övünüyoruz ama ne şehirler var sonbahar'da kasvet oğlu kasveti sunan..
Başbakan'a zıpkın niteliğinde bir mektup. Şöyle bir metni var:
Bu ülke sizin değil
Hemen ekleyeyim:
Bizim de değil.
Birbirimize (alışarak diyemiyorum artık) katlanarak yaşamak zorunda olduğumuz bu ülke, hepimizin...
Ve siz -tahammül sınırlarını zorlayarak- bu gökkuşağının üstüne, kendi siyah takımınızı giydirme konusunda kararlı görünüyorsunuz.
ATEŞLE OYNUYORSUNUZ
Gerekirse evlere müdahale ederiz çıkışınız, bu ülkenin tarihine bardağın taştığı nokta olarak kaydedilmeye adaydır. Şakşakçılarınız, ellerini en görünür şekilde çırpma hararetinde fazla gürültü yaptığı için ne söylediğinizi tam işitememiş olabilir. Ama Vallahi öyle demek istemedi diye düzeltme telaşına düşen bakanlarınız, ateşle oynadığınızı fark etti.
Ama siz, o koltukta fazla oturmanın getirdiği Dedimse dedim böbürlenmenizle, sadece onları hiçleştirmekle kalmadınız, kendinizi de onlardan ayırdınız.
Şimdi fark etmeseniz de aslında bu intihar dalışında yalnızsınız.
DUVARA BODOSLAMA KOŞMANIZI DESTEKLiYORUM
Ne yalan söyleyeyim; panik halinde imdat kolunu çeken dalkavuklara aldırmadan, duvara bodoslama koşan tavrınızı seviyorum ve destekliyorum aslında...
Takıyyeden iyi böylesi...
Bağnaz kitleleri yanınıza çekme uğruna, Devleti yatak odalarına kadar sokan adam namını üstlenmeye hazır görünüyorsunuz.
ANA BABAMIZA VERMEMiŞiZ SiZE Mi VERECEĞiZ?
O zaman bir itirafta bulunayım:
Öğrenciyken (ve kimi arkadaşımız polis takibindeyken) kızlı erkekli aynı evde kaldık biz...
Yani sizin gözünüzde suçluyuz.
Ne var ki halimizden memnunuz.
Hayatımıza karışma hakkını ana babamıza vermemişiz; size mi vereceğiz?
28 Şubatta Aczmendi liderinin evini basan askere karşı çıkmışız, aynı kafayla kapımıza dayanan size mi çıkmayacağız?
Değil siz, her köşe başına diktiğiniz polisiniz, Fuhuş yapıyorlar diye bıyık buran vekiliniz, talimatınızla bekâr evlerine dalmaya hazır valiniz, ihbarcılığa sevk ettiğiniz Fazilet Teyzeleriniz, dedikoduyla harekete geçecek ahlak zabıtalarınız gelse, yaşam tarzımıza karışamaz.
Hem bir şey tavsiye edeyim:
O cam kenarında fısıldaşan dedikoduculara da çok güvenmeyin.
Bir gün tebdili kıyafetle aralarına karışıp sizin için ne dedikodular yaptıklarını duysanız dudağınız uçuklar.
BiZ EVLADIMIZI SiZDEN KURTARMAK iÇiN
FERYAT EDiYORUZ
Ana babaların Devlet nerede diye feryat ettiğini söylüyorsunuz ya; bizim için tersine: Biz çocuklarımızı sizin ve devletin elinden nasıl kurtaracağımızı düşünerek feryat ediyoruz.
Sizin muhafazakâr demokrat olduğunu söylediğiniz, aslında ne muhafazakâr ne de demokrat olan o otoriter kimliğinizle derdimiz...
Hukukun yerine günahı koyan, dindar bir nesil hayalinizle...
Oy oranınızın, size hayatlarımızı zapturapt altına alma hakkı verdiğini sanıyorsunuz; tarih kitaplarının dehşetle hatırladığı, öncülünüz olan diğer despotik liderler gibi...
GEZi DERS OLMADI MI?
Yanılıyorsunuz.
Yanıldığınızı Gezi Parkı söyledi size...
Bize karışma diye uyardı.
Anlamadınız.
Çevrenizde Mesajı aldık diyenlere de, -tıpkı şimdiki gibi- lafını yutturdunuz.
Fırça yeme korkusuyla size iniş için alçalmaya başladığınızı söyleyemeyen yandaşlarınıza kanmayın.
Geçen yaz ne yaşandığını bir daha sorgulayın.
Özeti şuydu:
Çok sıkarsanız, bu toplum patlar.
HAYATIMIZ PAHASINA SAVUNURUZ
Kısacası Sayın Başbakan; istediğiniz kadar tehdit savurun, bizi sokmaya çalıştığınız o daracık kara elbiseye sığmayacağız. Devlet diye keyfimize kâhya aramıyoruz biz, sizin tabirinizle hizmetimize garson istiyoruz.
Gerekirse yaşam tarzımızı, (kızlı erkekli) hayatımız pahasına savunuruz.
Sonunda bu ülkede, -tıpkı Gezideki gibi- türbanlısı mini eteklisi, dövmelisi seccadiyelisi, namaz kılanı, içki içeniyle her rengin yan yana durduğu, birbirine saygı duyduğu, kardeşçe bir yaşam kuracağız.
Size rağmen...
Galatasaray'la adı anılan bir başka yıldız. Bu haber de yeni. Medyamızın böyle transfer haberlerini verirken ishalmiş gibi yapmasına alışığız, o yüzden bu yetenek için şimdiden umutlanmayalım. Topla çok hızlı ve acayip teknik. Füzeleri de can yakar.
Sonrasındaki sevincin dillere destan olduğu gol. Sevince Mancini'nin de katıldığını görmek mümkün. Ayrıca seyircinin o bağırtısı nedir öyle! Atmosfer müthiş.. Gece gece hallelujah çektirdi.
Geçen gün kulak misafiri olduğum dumur bir diyaloğu hatırlatmıştır.
Gazete okuyan, konuşkan yaşlı: goky
Genç: g
goky: duydun mu, femen gelmiş!
g: kim hemen gelmiş?
goky: hahaha, femen femen.
g: ne diyon amca senin eben gelmiş..
goky: la femen femen!
g: ha, o muuu? Güzel memeleri ya.
Öyle işte. Bu arada bence de memeleri güzel. Dikkat etmemiştim*, bu diyalogdan sonra dikkat ettim. Genelinin göğüsleri gayet fit ve güzel. Buradan da, memesi güzel olanların soyunduğu sonucuna varmak istiyorum algıda seçicilikten ama... Bilemedim artık. Neyse, ben kahvemi alıp kaçtım.
Johann Sebastian Bach'ın kendine has alfabesiyle yazmış olduğu eserlerden biri; nam-ı diğer "yengeç kanonu". Bach'ın, yaşadığı şatoda aldığı matematiksel altyapı kendisini böyle gösteriyor işte. Dikkat edilirse, eserde mevcut olan iki sesin de birbirinin aynısı olduğu anlaşılır. Bu sesler, birbirlerinin tersten çalınmış halidir. Ne demek istediğimi anlamak için bir görselleştirmeye ihtiyaç duyardım, ki YouTube'da bulmuştum bir zamanlar bunu:
Çok tatlı. Tanımı bu. Fazıl'ın Nazım oratoryosu'nun belki de en acıklı ve güzel bölümü olan kız çocuğu'nu, ifadesiz ve şapşal bir suratla beraber icra etmişti kendisi şurada da izlenebileceği gibi: