hayata dair hiçbir şeyi değere layık görmemek, her şeyin kendi içinde buram buram sahtelik koktuğunu bilmek, sokrates'in hiçbir şey bilmediğinden emin olduğundan daha fazla yaşamın bir anlamı olmadığını bilerek göçüp gitme isteğidir. fakat hala intihar etme cesareti gösterememektir.
insanın bazen içine gömüldüğü kendinden şüphe etme halidir. herkesin kendine güvendiği bir konu vardır mutlaka. bu benim alanım, bu iş benden sorulur dediği bir konu vardır. böylece kendini "tam" görüp özgüvenini sağlamlaştırır.
fakat bazen o kadar da emin olamaz insan bu uzmanlığından. etrafında hiçbir bok anlamadığı bir sürü muhabbete şahit olur. bitmek bilmez tartışmalara, çözüm önerilerine, yeni fikirlere... olan bitene yetişemez. idrak edemez. kendisinden çok ileride olduğunu görür diğerlerinin. ve sanki tüm dünya onun asla anlamadığı bir hayatın peşinde gibidir. saçma gördüğü her şeyin anlamadığı bir anlamı olduğuna inanır. herkesi aptal olarak görürken bir anda kendi aptallığına kanaat getirir. sadece "noooluuyo lan!" diyerek olduğu yerde kalır. beyni durur. bir şey üretemez, anlayamaz, yorum getiremez.
işte o anki psikolojidir bu mankafalık. kendini yetersizliğin dip seviyesinde görür ve "kabul etmeliyim ki ben bir mankafayım" diyerek sessizliğine gömülür. o bir mankafadır...
ortada hiçbir sebep yokken kibariye'den "eller kadir kıymet bilmeeyoooorr anneeeyy" şarkısını açıp bir anda ruhunu gölgelemekle başlar.
sonra nedenini hala çözemeden anneye karşı suçlu hissedilir. "ben ne şerefsiz evladım be" denir.
aslında yaşadığın şehirde hiç kimse sana düşmanca davranmazken, sanki tüm dünya sana kazık sokmaya çabalar gibi hissedersin. bir bakmışsın gözlerin nemlenmiş. ve sonuç:
"rastlarsan gözleri yaşlı yavrunaa..."
"bu sittimini dünyasında yapacak bir şey yok, hepsi aynı bok" gibi bir veryansın da edilebilir bu durumda fakat öyle yapılmamalıdır. sakince durup kendi beceriksizliğini kabul etmek gerekir öncelikle. yani, "yapacak hiçbir bok yok" değildir durum. durum tamamen: "yapacak hiçbir bok bulamıyorum çünkü bende iş yok" durumudur.
yine de bu başlığı boşu boşuna açtığımı sanmıyorsun herhalde? canım sıkkın ve buraya gerekirse en ergen hissiyatlarla veryansında bulunacağım. aklım sıra yapabilecek bir şey buldum işte. sözlüğe bir gereksiz yazı daha eklemek. böylece ne denli lüzumsuz bir hayat yaşadığımı bir kez daha acımasızca yüzüme vurmuş oluyorum.
şimdi bak kardeşim, "dışarı çık dolaş" diyorsundur belki bana bir tavsiye olarak. dışarıda bok mu var? söyle. odun gibi sağa sola yürümek beni hiç açmıyor doğrusu. hava almak desen neyin havasını alacaksın allahaşkına? hava işte nereye gitsen aynısını alıyorsun. arkadaşları görüp kafa dağıtmak diyeceksin. bu kafa nasıl dağıtılıyor ben bilmiyorum abicim. benim kafa hep olduğu gibi duruyor tüm kalaslığıyla arkadaşlar dediğin şey de en fazla daha da ağırlaştırır bu kafayı. zira sohbet etmeyi baştan sona saçma bulurum. gidip lunaparkta eğlenecek ve mutlu olacak değilim ya. vay be işte mutluluk budur çarpışan arabalar fiyuuu! neyse yahu bulamıyorum işte benim yeteneksizliğim.
hayattaki tüm çabaların, mücadelelerin, bu yorgunluğun gerçek manasını ve hakkını istemektir aslında.
düşünsene,
"kariyer, statü, zenginlik, aşk, sevgi, saygı, dostluklar, özgürlük..." bunların hepsine sahip olsan da şu söz hepsini anlamsızlaştırmıyor mu:
"nasıl olsa öleceğiz amk!"
yani nasıl olsa her şey yitip gidecek. her şey bir anlığına yaşanacak. biz de carpe diem diyerek o miniminnacık anları yakalamaya çalışacağız. buna bir erdemmiş gibi bakacağız. ömrümüzü mikrop boyutunda mutluluklar arayarak heba edeceğiz. kendimizi kandıracağız. sonra da geberip gideceğiz.
kimse çıkıp da "hayat ölümlü olduğu için güzel" falan demesin. ben geberip gitmek istemem. fırsatım olsa sonsuza kadar yaşardım. ölüm her şeyin içine ediyor. hayat ölümlü olduğu için anlamsız. tabii duruma dini açıdan yaklaşırsanız farklı.
ölüm döşeğinde: "görmediğim şey kalmadı artık ölümden hiçbir korkum yok" diyebilmek için hayatı kaçırmamak, her şeyi dolu dolu yaşayıp hepsine doymak isterken tüm zamanını zebil ziyan ettiğini fark etmektir.
"gençliğimde şöyleydim böyleydim" diye hikaye üstüne hikaye anlatan ihtiyarlara bakıp da "ulan benim gençliğime bak evde mal mal oturuyoruz" deyip giden günlerine yanmaktır.
dolu yaşamanın sırrını hep arayıp bulamamaktır, başaramamaktır, becerememektir, yazıktır günahtır.
dahil olunan ortamda hoşa gitmeyecek, itici olan tek davranış sergilemeseniz bile muhakkak birisi çıkıp "lan bu kadar iyi olunmaz kesin bir bit yeniği var bunda" ya da "herkes koyun gibi buna alkış tutuyor" deyip size gıcık olacaktır. kaçış yoktur.
bahsettiğim ot ve bok gerçek manada değildir elbette efendiler. en saçma ve en olmadık şeylere, en gereksiz ve en olmadık tepkileri vermektir.
bu durum; sinir sisteminin artık isyan etmesidir, ne beceriksiz herifsin ulan beni ne hallere düşürdün demesidir ve sonunda size haddinizi bildirmesidir.
bazen aşırı öfkelenebilir, yıkıp dökebilirsiniz. bazen ise dokunsalar, salya ve sümüklerinizi bırakırsınız akışına süzülsün...
mesela, bazen giydiğiniz ceketi tatlı dille eleştiren arkadaşınıza tahammül edemez ceketinizi çıkarıp kafasına geçirirsiniz. bir başka ceket giyer ve "bu nasıl?" diye sorarsınız, arkadaşınız yılmadan, aynı tatlılıkla "güzel ama kotla uyumsuz oldu" der. nefretle ceketi çıkarıp tekrar kafasına geçirirsiniz.
kavga etmezseniz o arkadaşın değerini biliniz.
bazen ise bir sigara yakmaya kalkarsınız. önce çakmağı bulamazsınız, çakmağı bulursunuz yanmaz, yakarsınız sigara tersten yanmıştır. sigarayı duvara fırlatıp bir bardak su doldurursunuz, tam içecekken bardağın ortasına kelebek düştüğünü görürsünüz. kelebeğine de suyuna da bardağına da okkalı bir küfür eşliğinde bardağı da duvara yolcu edersiniz.
gece yatmadan önce ise izlediğiniz, "yalçın çakır" tadında programlarda bir kadın çıkar:
"üç yıldur gelmeyüü... çoluğumu çocumu bıraktu burde bene... ben yalnız yalnız ne edöcem? kimse bana sahip çıkmıııiiyüühühühüh..."
sözlerini duyar duymaz sizinde boğazınız düğümlenir, dudaklar titremeye başlar lan noluyo lan bana diye düşünürken bir anda eşek gibi anırarak ağlamaya başlarsınız. sinir sistemi sizi affedince şöyle bir durup aynaya baktığınızda, aksinize sorduğunuz soru gayet nettir: "sen aptal mısın?" *