sevgilisinin omzunu öpen insanın bile maruz kaldığı olayın birinci kişisidir. ulan sevgilisi mini etek/şort giyen insan gavattır, sevgilisiyle sokakta öpüşen insan gavattır vs. vs. liste çok uzun. sizin kadar gavatını görmedim ben. insanların hayatıyla uğraşmakla kalmayıp, onları gavat diyerek ezmeye çalışmanız da ayrı zavallılık (ya da ergenlik). sizin sapık bakışlarınız gavatlık olmazken sevgilisiyle mutlu mesut geçinen insanlara dil uzatmanız, nasıl bir ezikliğe sahip olduğunuzu gösteriyor. sözlüğe kalite gelsin istiyorsanız şu pis dilden uzaklaşıp insan gibi eleştirin. gören, uludag sözlük kaliteli yazarla doldu taştı desin. embesiller güruhu olarak lanse ediliyoruz sağda solda. sırf kadınlar üzerinden çabaladığınız pis dil yüzünden. utanıyorum lan sizin gibi insanlar adına.
sayılan sözlüklerin hiçbirini bulmamaktır. bahsedilen sözlüklerin tamamı burayla neredeyse aynı. sözlüğün ismini vermek istemiyorum çünkü lipsoz gibi yazarlar gelir melir durup dururken sözlüğün boku çıkmasın. azrailin regl donemi gelsin mesela sözlüğe.
14 yıl boyunca gözlemlenendir. türkiyede ve yurtdışında oy verenlerin dışında dünyada hiçkimsenin kendisini sevmemesidir. oy verenlere de söyleyeyim, elinden gelse bir ülkeyi satın alıp kendi adını koyacak kadar da kompleks sahibi bir şahıs bence. o ülkeyi satın alır, akrabalarını ve para babalarını oraya doldurur, seçmenlerinin ve fan kitlesinin bir tanesi bile giremesin diye kapıya ışid diker bu.
merak ettiğimdir. bu başkanlığa ayrılan bütçenin rakamsal değerini net olarak bilmiyorum ama hatırı sayılır bir bütçesi olduğunu herkes biliyor. peki gerçekten bu kurum ne yapıyor? en azından bütçe ile?
ispat gerektirmeyen durumdur. ne oldu da sözlükte söz hakkı bir tek islamikler, sağ görüşlüler ve hatta ırkçı türklerle kürtlerinmiş gibi oldu? demek ki hakem de etki altında kalıyor. modları kes sen ya. nefret söylevlerine her zaman ok diyen modlara yemek su yok bundan sonra.
türkiyesini de kürdistanını da sikip atmaktır. sokayım savaşınıza. bunu bir savaş karşıtı olarak söylüyorum, küfürbaz olarak değil. bir huzur vermediniz çaktığımın türkleri kürtleri. sıçayım silahlarınıza da savaşınıza da ırkınıza da tarihinize de. lan yaşayacağımız toplam 65 yıl. onu da zehir ettiniz yarrak kafalılar.
sol frame'e baktığımda aklıma gelen felaket senaryosu. arkadaş bizim yazarlara kalsa kimse yaşamasın. birileri ermeniler gebersin diyor diğerleri türkler gebersin diyor. ötekisi ışidi sikelim derken berikisi kürtlerin ağzına ağzına vuralım diyor. 31 olsa çekilir gibi değil vaziyet.
Amerikan Feminizminin Entelektüel Gelenekleri üzerine bir incelemedir.
alıntıdır:
Feminist teori aslen kadın hareketinin bir ürünü ve refakatçisi olarak gelişti, bir yanıyla bu hareketin "eylem kılavuzu"dur. Ama genel siyaset teorisine ve toplumbilimsel düflünceye de ihmal edilemeyecek katkılar getirdi. Feminist eleştirinin, çağımızın hemen bütün temel düşünce akımları hakkında, onların zaaflarına işaret eden veya onları zenginleştiren bir çift sözü var. Josephine Donovan'ın kitabı, feminist teorinin her iki yanıyla mükemmel bir tanıtımını yapıyor. Feminist hareketin "birinci dalga"sından, yani 19. yüzyıl/20. yüzyıl dönümünün Aydınlanmacı Liberal Feminizm ve Kültürel Feminizm'inden, 1960'lar sonrasındaki "ikinci dalga"nın Radikal Feminizm'ine, Yeni Feminist Ahlâkî Bakışa uzanan tarihin kapsamlı bir değerlendirmesini buluyoruz kitapta. Feminist hareketin öncü eylemcileri, düşünürleri de mercek altına alınıyor: Sarah Grimke, Mary Wollstonecraft, Virginia Woolf, Charlotte P. Gilman, Andrea Dworkin, Carole Pateman, Catharine MacKinnon ve baflkaları... Bu tarihsel seyir içinde, feminizmin Marksizm, Freudculuk ve Varoluflçulukla bereketli alışverişi inceleniyor. Kadın eşcinselliği, kızkardeşlik kavramının politik anlamları, kadın 'özcülüğü' hakkındaki tasarımları, kısacası kadın kimliği kurgusunun değişen boyutları ele alınıyor. "Erkek kardeşlerimizden tek istediğim ayaklarını boğazlarımızdan çekmeleridir," diyen Grimke'den, feminizmi devrimci toplumsal değişimin temeli olarak gören '68'li kadınlara ve '80'lerin postmodernizm ve çokkültürlülükle ilgili tartışmalarına kadar; feminizmin kendi içindeki değişimi ve çeşitlenmeleri üzerine birinci sınıf bir kaynak eser karşısındayız.
Caliban ve Cadı kapitalizme geçiş sürecinde bedenin bir tarihidir. Silvia Federici, geç ortaçağların köylü ayaklanmalarından cadı avlarına ve mekanik felsefenin doğuşuna kadar toplumsal yeniden üretimin rasyonelleştirilmesini araştırır. Asi bedene karşı savaşın ve beden ile zihin arasındaki çatışmanın, nasıl modern toplumsal örgütlenmenin iki merkezi ilkesinin, yani "emek gücü" ile "kendi bedeni ve yaşamı üzerinde mülkiyet hakkı"nın gelişiminin temel koşullarını oluşturduğunu gösterir.
"Postmodernizmin neoliberal çağında proletarya, tarihin sayfalarından silinmiş durumda. Silvia Federici, proletaryanın hikâyesini ta en başından, doğum sancılarıyla birlikte anlatarak ona tarihsel önemini geri kazandırır. Bu kitap bir hatırlamanın, insanlığın belleğinde kıtlık, katliam ve kölelik kadar derin ve acı veren bir yara açan, kadınların bedenine kazınmış bir travmanın kitabıdır.
Federici, proletaryanın doğuşunun kadınlara karşı bir savaşı gerektirdiğini ve bu savaşın yeni bir cinsel sözleşmeyi ve yeni bir patriyarkal dönemi, yani ücret patriyarkasını başlattığını gösterir. Federici'nin cadılara yapılan zulmün ve bedenin disiplin altına alınmasının tarihine sıkıca bağlı argümanları, kadınlara boyun eğdirilmesinin dünya proletaryasının oluşumunda neden toprağın çitlenmesi, 'Yeni Dünya'nın fethi ve kolonileştirilmesi, köle ticareti kadar önemli olduğunu açıklar."