ibne dolmuşçu tipidir. duraklaması gereken yerde değil durağın önünde takılırken bir bakarsınız beklediğiniz otobüs dolmuşçu ile hiç uğraşmayıp basıp gidiyor. ana avrat söversiniz.
gerçekçi değillerdir. bir gün bunlardan bir tanesi ile deneme yapıp ciddi şekilde fiyakasını çizmek isterim. şahsen ileri seviyede ingilizcem (Türkiye için yabancı dil denince ilk akla gelen) olmasına rağmen hiçbir zaman böyle iddianın sahibi olmadım. radyo programları, haberler için belki bir nebze bu söylenebilir; zira biraz daha formal bir dil kullanılır ve konuşulanı boğacak bir arkaplan sesi olmaz. Fakat söz konusu sinema ve dizi olduğunda, işin rengi değişir; çünkü devreye daha serbest ve daha mecazi bir dil girer, buna arkaplan sesleri de ilave edilince iş iyice arap saçına döner. ayrıca şive özellikleri de anlama güçlüğünü katmerler.
az önce ms word üzerinde çalışırken dışkıladığım tespittir sayın sözlük ahalisi. neden derseniz, bu iki program üzerinde çalışanlar iyi bilir ki, excel'e hükmetmek kolaydır ve her zaman işinizi kolaylaştıran tarafları vardır; word ise her zaman başına buyruktur, her zaman bir yerlerden aksama yaşatır ki, özellikle kopyala-yapıştır sevdalılarını çıldırtabilir.
kahvaltınızı televizyona karşı sabah 10'ndan önce yapıyorsanız gayet keyiflidir. ama maksimum keyif için önceki günün akşam haberlerini izlemeyin, zira yüzde 90 aynı haberler verilir. tabii fox tv'deki stendap tarzı haber sunumları ile olağanın biraz dışına çıkmak da mümkün.
vatan mefhumunun biz türklerdeki yansıması haddinden fazla duygusal. düşünün bir kere, bilinen ilk türk toprakları neresi: bugünkü moğolistan. şu an neredeyiz: anadolu. bu süreçte pek çok coğrafyada da yaşamış olduk: harezm, iran, mezopotamya, ukrayna, balkanlar, kuzey afrika vs. biz bu bölgelere gelmeden önce buralarda birileri yaşıyordu, değil mi? ki onlar da aslında başka başka yerlerden gelmişlerdi. amerikan yerlileri dediğimiz insanların da aslında asya'dan göçtükleri hem genetik olarak hem de dilbilimsel olarak ispatlanmıştır. şu an vatan vatan dediğimiz anadolu bir zamanlar bizans'a aitti. açıkçası antik kentleri dolaşırken buraları fethetmenin gururu yanında köklü bir medeniyetin de bu topraklardan silinişi ile de hüzünlenebilir insan. hasılı kelam vatan diye bellenen topraklar ezeli değildir, sonradan elde edilmiştir; dolayısıyla sonradan gelen şeyler için çok ah vah yapıp kendimizi üzmeye gerek yok.
Not! Türki halkın büyük bir bölümünün bugün orta asya'da yaşadığını göz önünde bulundurursak, ne kadar büyük bir çıkıntı olduğumuzun farkına varırız.
bunların katli vaciptir dense abartılmış olmaz; zira bu insanlar her ortamda, kaldırımda, koridorda, dar yollarda tüm sorumsuzlukları ile karşınıza çıkar ve geçiş anında gözünüzün içine sanki tren farlarına bakar gibi bakıp kenara çekilmek nezaketinde bulunmazlar. yaşamamaları dünyamız için bir kayıp değildir.
trafikte bir de bunlar var. kardeşim metropôlde yaşıyorsun (ki ben öyle yapıyorum) yeşil ışık görmüşsün ne tin tin gidiyorsun, allah ne verdiyse bas geç; ama yok, bunlar mazoşistce kırmızı ışıkta bekleme sevdalılarıdır ya da kırmızı ışığın erotizmine kapılmışlardır, bilemiyorum.
şimdi sıçıyor olduğum tespit: istanbul'u ona taparcasına sahiplenenler gözlemlediğim üzere istanbul'a küçük şehirlerden gelmiş insanlardır. bunların zaten ellerinde daha iyi bir kent yoktu ve istanbul'un azametine ilk görüşte çarpıldılar. üç istanbul aşığı tanıyorum arkadaşlarım arasında. Bunların doğup büyüdükleri memleketler şöyle: Elazığ, Gaziantep, Zonguldak.
daha ziyade metro istasyonları için olanlarda (istanbul'un Taksim-Levent hattı eh işte, ama daha ziyade Avrupa'nın derin metro istasyonlarındakilerde) iniş ve çıkış yönünde sürekli bir bakışma yaşanır. insanların birbirine (yani karşı cinsler) bu kadar bakması ilk etapta duygusal bir şekilde yorumlanırsa da işin aslı bu, bakacak çok bir yer olmamasından, ya bir basmak altınızdaki kişinin saçları ya da bir üst basamaktaki kişinin sırtıyla muhatap olmanızdan ileri gelir. çok havaya girmemeli bu durumda.
alman elektronik markası olan "fakir"in "fakya / fakia" gibi telaffuz edilmesinin serbest çağrışımla ingilizce fuck ya (you)'yı anımsatması durumu şeysi.
insanı büyük bir ikilemde bırakır. yeni tanışılan kişiye ağırlık verilse içsel tatmin yaşanmaz, yok o kişinin güzel kız arkadaşına yoğunlaşılsa bu kez de suçluluk duygusu kaplar içinizi.
çoğunlukla başka bir şehirde yaşayıp hemen her muhabbette sizi evine davet eden; lakin iş ciddiye bindiğinde yani o şehre gidip kalacak bir yer aradığınızda ulaşamadığınız veya üstü kapalı "neden geldin ki sen lan" tavrı gösteren dostumsu kişilik.
Sovyetlerin çöküşünün ardından pek çok televizyoncumuz bağımsızlığını kazanan Türkî ülkelere gidip program yapmıştır ve halen de yapmaktadır; yalnız türk dünyası ile ilgilenen biri olarak fark ettiğim şey şu ki, bu adamlar (nötr) Türk dillerine dair hiçbir şey bilmedikleri gibi, bilecek kapasiteye de sahip değiller. Gittikleri ülkeye birazcık saygı duysalar birkaç cümle ezberleyebilirler; ama ne gezer!
ilk bakışta olağanüstü gereksizlikte bir başlık olduğuna ben de kaniyim; fekat işte an gelip bir rusça konuşurla internet üzerinde yazıştığınızda iki nokta üst üste diye tabir ettiğimiz noktalama işareti kullanılmadan yaptıkları soncul (ya da kapatıcı) parantez ile karşılaştığınızda bu nedir lan demeyin diye bu başlık gerekliydi. neden öyle yapıyorlar, iki noktaya basmaktan üşeniyorlar mı bilmiyorum. latin bazlı Q klavyeyi kiril alfabesi için kullanırken hakkaten gülücük yapmak bir bela; ama onlar için böyle olmamalı. bu sorunun cevabını bilen varsa beri gelsin, aksi takdirde rusya'ya gidüb klavyelerini inceleme altına alana kadar bu soru yanıtsız kalacak.
bendenizin geldiği haleti ruhiyedir. artık "koy dötüne rahvan gitsin" hesabı, kutlamayı bırakıp hiçbir şey olmamış gibi söz konusu siteyi kullanmaya devam ediyorum. ayrıca facebook'ta doğum günü kutlamanın hiçbir ehemmiyeti yok diye düşünüyorum.
diğer milletlerde pek dikkatimi çekmedi; ama bizde özellikle kuzey ve güney demek yerine yukarı ve aşağı demek çok yaygın. bunu profesör olmuş adamlarda bile gördüm. bu ne lan!? haritayı duvara astık dikey bir düzlem oluştu diye kuzeydeki bir yer yukarıda mı oldu şimdi?
zenginleşen her yer gibi, doğum oranı azalacak, eğitim seviyesi yükselecekti. türkler batıya göçmeyeceği için kürtler okula gitmeden de sokakta, orada burada türkçe öğrenip izole kalmayacaklardı. en güzeli itiş-kakış, kan dökmek olmayacaktı.
kimi erkek için bahane kimi ise gerçekten kız arkadaşına bir iyilik babında olan bu eylem hep aynı şekilde sonlanır. öyleyse masaj, sevgililer arasında gerçekleştiğinde, yemeklerde aperatif, halk tiyatrosunda peşrev nevinden bir şeydir.
kadın kısmınca hep eleştirilir; ancak bilinmez ki internette (netleştirmek gerekirse sosyal paylaşım, arkadaşlık sitelerinde) bir erkek, ortada spesifik bir ortaklık olmadan, başka bir erkekle konuşmak istiyorsa yüzde 99 eşcinseldir. dolayısıyla erkek adamın sanal ortamda erkek arkadaşları pek olmaz. ha sözlük gibi ya da forum sitelerinden iyi dostlar pek ala edinilir.
microsoft ofis word programının aptallıkları ile baş etmek kimi zaman bir kadını anlamaktan daha zor olabilir. hele ki kopyala yapıştır yapıyorsanız ve hele ki bu yapıştırdıklarınız hazır tablolar ise.