Yıllar önce okumuşsun, içinde bir şeylerini saklamışsındır. Tuna'yı mesela. Edebiyata olan düşkünlüğünü, saçlarını, gözlüklerini, Ada'ya olan aşkını. Kafanda çizersin yüzünü yazarın izin verdiği ölçüdeki tasvirleriyle. Seversin onu, sanki her gün onunla okul kantininde oturup çay içmişsin gibi. Ara ara da eline alıp tekrar okursun. Sevdiğin bölümlerini, ezbere bildiğin repliklerini karakterlerin.
Sonra bir gün birini tanırsın. Tuna'dır sanki. Edebiyatı, saçları, yüzü hatırladığın kadarıyla... Onu da seversin. Tuna dersin ona. Onu önceden tanıdığını o da bilir, anlatırsın. Eline verirsin kitabı, okusun diye. Ben sevdim dersin, hayatımın kitabı.
Hiç istemezsin ama yollarınız ayrılır bir gün. Yıllar geçer, özlersin. Aklına gelir de kitabı tekrar eline almaya korkarsın. Dayanamaz gidersin kitaplığa, başköşededir yine. Sağ tarafında kahve lekesi sayfalarının. "Salı Sabahı" diye başlar roman. Şaşırırsın. Günlerden salıdır.
eski bir alışkanlıktır. kitabın en iyi dost olduğunun söylendiği, ilkokul sıralarında çekilen bütün yılbaşlarının umulduk hayal kırıklığıdır. ama arkadaştır, ama çocuktur, ama çocukluğundur. ama bütün o eski janjanlı defter kaplarının üzerindeki yırtıktan görülmeye çalışılan defter kapağının üzerindeki resimdir.
Sevenlerinin de bulunduğu mevsimdir. Kış çocuğu olmak, sadece kışı sevmek değildir. Aynı zamanda ocakta demlenen çayı sevmek, burnu buz gibiyken eve gelip içtiği sıcacık çorbayı sevmek, battaniye karşısında televizyon izlemeyi sevmektir. Kış, soğuktan dışarı çıkamayan aile bireylerinin sofra başında maaile toplanmasıdır ve yemekten sonra yenen kış meyveleridir. Kışı sevmek, en büyük sorumluluğu sabahın o beş dakika fazla uykusuna yükler. Bir bardak çayla ayılmak demektir kış. Öğrenciliğindir. Boynundaki atkıdır. Ders zamanıdır, hocaya kızıp vurup çıktığın kapıdır. Kitap okumanın en zevkli olduğu mevsimdir. Camın kenarında hani, elinde bir kupa çay, bir de kedin varsa mırlayıp duran...
Kışın birini sevdiysen, ömür boyu seversin ayrıca. Çünkü o soğukta elini tutup, üşüme diye sırtındaki paltosunu omuzlarına atan insanın değerini bilirsin. Bu yüzden... Kış geldiği için mutlu hissedersin. Kar, insana yakışır çünkü. insanı güldürür hem. Eğlencelidir. Kar topu oynamak, her yaş oynanan yegane sokak oyunudur. Biz, kış çocukları bunu biliriz. Bu yüzden kışın daha çocuğuzdur. Mutlu kışlar...
Sara'nın ilk başta Nelson'a isteğini açıklama kısmı biraz havada kalmış ve çabuk geçiştirilmiş olsa da neden en kötü film adayı olduğunu anlayamadığım film. Grip falansanız izlemeyin, bir süre nefes alamamanıza neden olabilir.
Efendim neden bir bilgi bulamıyorum ben bu grup hakkında derken bir harfi eksik yazdığımızı farkedip sonunda istediğim bilgiye ulaştım. Lakin burada başlıklarının olmaması beni üzdü, haberdar olunsun istedim. announcement'ın önem derecesini belirten girizgahı yaptıktan sonra bilgilendirme kısmına geçebiliriz.
Grup müziğini Melancholic indie-folk olarak tanımlıyormuş ve Sırbistan, Belgrad'lılarmış.
Japonlar turşusunu yapıyor. Türkiye'de gittiğiniz Japon restoranlarında yemekle beraber gelir. Masanızda beyaz, yenilip yenilmediğinden emin olamadığınız bir şey duruyorsa bilin ki o zencefil turşusudur ve tadı çok keskindir. Birden ağzınıza atmamanızı tavsiye ederim.
gazeteye sarılmış iki ekmekten birinin kıyısını koparıp yerken fonda çalan şarkı olsaydı bu, ona dönüp şöyle derdim: demliğin kulbu fena ısınmış. o da eline geçen bir elbezini kaptığı gibi demliğin kulbunu avuçlarken derdi ki: bütün iyi insanlar ekmeği gazeteye sarıp taşır. hadi, iç de çay koyayım.
küçük bir ofiste 2 kişi çalıştıklarını düşündüğüm firma. çünkü mağduriyetimin giderilmesi için günlerce süren müşteri ilişkilerine ulaşma çabalarım sonucu telefona çıkan biriyle, bir de kendisini müşteri temsilcisi diye tanıtan biriyle konuştum. bir daha ne kimseye ulaşabildim, ne de geri dönüş yapan oldu.
Ne izlesem diye düşünürken tesadüfen izlemeye başladığım dizi. Dizinin öğelerine bakıldığında klasik bir gençlik dizisi olduğu doğru ancak eğlenceli ve akıcı anlatımıyla size hoşça vakit geçirtiyor. Bu yaşta bir gençlik dizisi izlemenin garip bir hissiyatı var. Kendinizi senarist dışında hiçbir karakterle özdeşleştiremiyorsunuz, "senarist burada bir ergenin hissiyatını yansıtabilmek için epey çabalamış" gibi tespitlerde bulunuyorsunuz ve aklınıza Amerikan yaşam biçimi hakkında sorular takılmaya başlıyor. Mesela, okul tuvaletinin kapağını kapatıp üzerine oturup nasıl sohbet edebilirsin? 10 dakikada bir çamaşır suyuyla temizleyen bir görevli olmadığı sürece? Aklıma gelmişken söylemeden edemeyeceğim: Umumi tuvalet kullanımı konusunda en gerçekçi bulduğum tv dizisi karakteri Seinfeld dizisindeki Jerry'dir. Bir bölümde, kemeri tuvaletin duvarına değdiği için kemeri çöpe atmışlığı vardır.
küçük bir çocukken gerçekten serbest olduğunu sandığım bir meslek çeşidiydi. çok merak ederdim ve çok da havalı bir isim gibi gelirdi. ancak büyüyünce kapitalist sistem bana dedi ki "buradaki serbest kelimesi özgürlük ya da istediğini yapmak manasında değil, o dünya bu dünya değil". Bunun tam olarak ayrımına varınca tam olarak ne hissettiğimi hatırlamıyorum ama yaşadığım hayal kırıklığının acısını uzun bir süre çektiğimi söyleyebilirim.
bir Meksika yemeği. hani küçükken annelerimiz yemek yaparken soğanla kıymayı biraz fazla miktarda kavururlardı da fazlasını ekmek arasına koyup yerdik ya, hem yapılışı hem görüntüsü benzer. Tadı kekik ve yeşil zeytinin keskin tadını kuru üzümle tatlıya kaçırıyor. Evde yapabileceğiniz en kolay özel mutfak yemeklerinden biri.
bay muhabbet, bayan sohbet. çok yaratıcıyımdır. tıpkı açacağım cafe'nin ismini kahve koyacağım gibi. şaka lan şaka. cezve'den güzel muhabbet kuşu ismi olabilir sanki.
Bu ay ki Sinema dergisindeki Freaks filmiyle ilgili yazıyı hatırıma getirmiş başlıktır. Lakin filmden değil, Jean Paul Satre'dan ötürüdür aklıma düşüşü yazının, hatta yazının asıl yazılma amacı olan filmin adını baya bir düşündüm az önce.
Diyordu ki yazar; "Cehennem Başkalarıdır" demişti J. P. Satre. Güzelin yanında çirkin, uzunun yanında kısa, zayıfın yanında şişman hissedersiniz kendinizi." ya da öyle bir şeylerdi işte. Okudum okudum... Yirmi dakikalık deniz otobüsü yolculuğumla ilgili hatırladığım tek anım dünkü. Bu yüzden sallamasyon enformatik devinimler arasında boğulmayı bırakıp, başkaları için cehennem olmaya bir son vermeliyiz sevgili uuserlar.
adamın ağzından çıkan her nota oturduğum yerde bir kere doğrulmama neden oluyor. Saygıdan mıdır, sevgiden mi? Neredeyse ayağımı uzatamayacağım dinlerken * I have forgiven Jesus, too.
Daha da uzatırlarsa Robin'le Marshall'ın sevgili olacağını, Lily ile Marshall'ın boşanmasıyla bir aile dramına dönüşeceğini düşündüğüm dizi. Anneyi unutturmak için olaylar olaylar...