'beyaz zambaklar ülkesinde' kitabının çıktığı topraklar. başkent helsinki' de bile sokaktaki insan sayısı azlığı kendinizi terk edilmiş bir film setinde gibi hissetmenize sebep olabilir. soğuktan daha bıktırıcı olan ise rüzgar. ancak ülkenin kuzeyine gittikçe (ivalo) Lapland'in güzel doğasına hayran kalmamak mümkün değil. kakslauttanen'daki cam iglolar da kuzey ışıklarının izlenebileceği en güzel yerlerden biri olarak bu ülkede yer almaktadır.
Norveç Lillehammer'da geçen, şimdilerde cnbc-e' de yayınlanan dizi. italyan asıllı Amerikalı mafya adamımız Frank "The Fixer" Tagliano (Steven Van Zandt) tanık koruma programı ile Norveç' te Giovanni Henriksen olarak yeni bir yaşama başlar. Aslında italyan köklerinden kopmamış kahramanımızın, Norveç kültürü içerisinde yer bulma ve hatta bulunduğu bu ortamı değiştirme maceraları olarak izlenebilir. Dizide dikkat çeken noktalardan biri kuralcı ve insana saygılı olarak bilinen bu insanların Giovanni' den gelen küçük bir kıvılcımla kolayca dönüşebilmeleri, ve aslında yapmadıkları şeyleri yapmaya başlayabilmeleridir. Torgeir Lien (Trond Fausa) karakteri ise diziyi güzelleştiren bir diğer önemli noktadır.
adamakıllı din eğitimi verilemediğinden, renkli olması gereken hayal dünyaları karanlık bir boşluğa dönüştürülmüş çocuklar yerine, kendilerini ifade edebilecekleri özgür ve düşünebilen bir birey olma yolundaki adımları hızlanmış bireyler yetişmesi isteği ile söylenmiş bir sözdür bence...
yapmayan pek az kişi vardır heralde:) hatta kasede çektiğiniz şarkıların sırasına,yarım yamalak da olsa,arada radyo reklamları da olsa öyle alışırsınız ki, o şarkıyı başka bir yerde dinleyince hemen arkasından beklediğiniz şarkı, reklamlar gelmeyince eksikliğini hissedersiniz:D uzun zaman sonra bu kasetleri tekrar tekrar dinlemek de güzel olur...
....Uçak yolculuğu sırasında okudukları dergideki ünlü Waikiki Plajı'nın tanıtımından büyük heyecan duyan iki ortak, hazırladıkları farklı tasarımlara Waikiki isminin çok uygun olacağını düşündü. Fransızca "arkadaşlar" anlamına gelen "Les Copains" kelimelerinin baş harflerinden oluşan "LC" kısaltmasını da eklediklerinde LC Waikiki markası yaratılmış oldu...bu da isim hikayesi:)
final dönemi bir öğrencinin yaratcılığının en üst noktaya ulaştığı dönemdir. normalde aklına gelmicek çok ilginç ve çok zaman alacak işlerle uğraşmak için en verimli zamanlardır. ayrıca ayrı bir titizlik çöker insanın üstüne, o küçüçük oda bi malikaneymiş gibi saatlerce temzilenebilir. bi düzenlilik de çöker tabi...dolap, çekmece içleri düzeltilir yoksa insanın içi rahat edemez ders çalışırken, aklı hep o dağınık çekmece içlerinde kalır. tabi bu çekmece, dolap, temzilik işleri yaz okulunda da yapılır yaz kış temiz tutmak lazım ne de olsa...
hele ki zor sayısal dersler bu şekilde anlatılırsa, öğrencinin başka alemlere dalmasına hiçbir engel kalmamıştır. loş sınıf, uzaydan gelmiş konular, sadece önündeki asetat kağıdını muhattab alan hoca tüm şartlar sağlanmış olup o birbuçuk saat öğrencinin dinlenmesine ayrılmış bir zaman dilimi olur. ister uyur, ister hayal kurar kime ne...
malesef ilişkiyi matematiksel anlamda değerlendiren insanlar olduğunu gösteren durum.
1. kaçıncı buluşmada elini tutmalı?
2. kaçıncı buluşmada öpüşülmeli?
3. kaçıncı buluşmada sevişmeli? hatta dur bakiim evlenmeden sevişmek mi!!!
bu sırayı, sayıyı kim belirler?
sıfat değildir ki ilişkiler,hisler sırası sayısı olsun.
Elementarteilchen' de Bruno(Moritz Bleibtreu)nun şizofren olduğunun anlaşıldığı, sevgilisinin dizlerine kapanıp ağlamaya başaldığı bir tarftan da sevgilisinin elini okşadığı sahne.
AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı...