tutkusu bitmiş, olduğu yerde tutuklu kalmış, sıradanlaşmış, can yakar hale gelmiş aşklardır. hatta artık aşk değildirler.
zaten tutku bitti, arzu kalmadı, çişim geldi, uykum kaçtı.. falan filan, bunlar bahanedir. zehir gibi yalanların, saçma sapan bahaneleri.
tutkusu bitmiş...
öyle söyledi oturduğu yerden, hiç istifini bozmadan. 'olur yani' diye ekledi; 'ne var ki? biter, sonra bir şey olur, geri başlar..' derin bir nefes çekip sigarasından, hızlı ve kesik üç nefesle geri verdi, çoğu göğüslerine saplanıp kalan dumanı.
bense bir türlü kabullenemedim, anlayamadım ucuz yalanlarla savuşturulmaya çalışılan bu kirli anı.
soğuk bir ankara sabahında müthiş bir arzu ve tutkuyla, alev alev dudağıma değmiş dudaklar, birkaç ay sonrası, sıcak bir istanbul akşamında, buz gibi yalanlar söylüyordu. öncesi gözümün içine dalıp heyecanla titreyen gözler, şimdi sönük ve donuk bakıyordu.
tutkusu bitmiş...
öyle söyledi oturduğu yerden.
oysa; gece yarıları cep telefonuna gelen mesajlar, aklıma zehirli tohumlar ekip, koynumdaki kadını kollarımdan çekiyordu.
birbiri arkasına isimsiz telefonlar, komodinin üzerinde hep cevapsız kalıyor, gözlerim usulca karşı duvarın beyazlığına dalıyor ve şimdi tutkusu biten kadın, o halde sımsıkı bana sarılıyordu.
'güven kazanılan bir şeydir' kimse sana güvenmez, ancak sen güven verebilirsin, sen kimseye güvenmezsin, ancak o kimse sana güven verir...
konuşmuştuk bunları, üstelik en tutkulu zamanlarımızda konuşmuştuk. yalansız ve katıksız, neyse onu söylemiştim, hiç azalmayan bir tutkuyla, gerçek bir heyecanla sevmiştim.
sevmek yetmezmiş, çünkü tutkusu bitmiş...
öyle söyledi oturduğu yerden.
sevmek nedir ki? dedi, yalnız sevmekle olmuyor işte, ona bakarsan, senin sevgin ne ki? falanca kişi köpekler gibi seviyor beni, filancası geçenlerde intihar etti, zor tutmuşlar ötekini, hele beriki.. aah o beriki yok mu, ne çok seviyor bir bilsen beni...
bir anda bir sürü adam doldu odaya.. hayatımda hiç görmediğim, yalnız geceleri meçhul mesajları komodinin üzerinde yanıp sönen ve fakat hiç tanımak şerefine nail olmadığım, bilmediğim adamlar...
hepsi de seviyormuş onu, hıh.. ben neymişim ki?
nazım'ın çok eskiden betimlediği; 'kutbun sonsuz beyazlığında azalıp kaybolan bir karınca gibi' küçülüp kalmıştım. iki gün öncesine dalmıştım;
içimde tırnak gibi büyüyen şüphe ve aklımı kemiren güvensizlik hissine dayanamayıp, ellerimi kirleterek, birkaç hile ile ulaştığım gizli bilgilerle bilgisayarı açtığım.
ve tutkusu biten kadının, (sevgi sözcükleriyle, benim koynumda uyandığı bir sabah) yeni tutkular peşinde birilerine attığı çıplak mesajları ve aynı leşlikle aldığı müstehcen cevapları, nasıl olduysa; kalbim durmadan okuduğum o güne...
tutkusu bitmiş...
öyle söyledi oturduğu yerden.
o öyle söyleyince, geri döndüm birden, dalıp gittiğim iki gün öncesinden. kendime geldiğimde, bavullar toparlanmış, sigaralar tükenmiş ve son yudumlar alınmıştı kahvelerden.
artık 'iki medeni insan' olarak, hazırdık samimiyet yoksunu bir ayrılığa ezberden.
o güne dek yalanlar üzerinde uyumuş, yalanlar üzerinde sevişmiş, yalanlar üzerinde kirlenmiş, iki medeni insan...
bu entrynin başından beri, onca şey olup biterken, hâlâ telefonu tutkulu meçhul mesajlarla titremeye devam eden kadın, parmaklarını telefonun üzerinden çekme fırsatı bulup yerinden kalktı.
sonra öğrendim ki, tutkusu bitmiş...
öyle söyledi kalktığı yerden.
birkaç eşyasını 'yeni tutkular arayışı'ndan döndüğünde, geçerken uğrayıp almak kisvesi altında, aslında tüm şeytansı dişiliğiyle ansızın gelip, hiçbir şey olmamış gibi beni baştan çıkarmak niyetiyle evde bırakıp, yöneldi kapıya.
sırtımda ağır bavullar, önümde tutkusuz hafif bir kadın, ve içimde kafeslenmiş, bastırılmış, dizginlerini kırdı kıracak bir hayvanla vardık bir taksinin sağ arka kapısına.
ertesi gün değilse de, bir sonraki gün muhakkak bir başkasına sarılacak, bir başkasına dokunacak, bir başkasının kollarında inleyecek olan tutkusuz kadınla sarıldık ayak üstü. istem dışı, elimde olmadan, son kez çektim boynunun kokusunu burnuma.. tutkuya varınca haber ver deyip uğurladım.
taksi hızla uzaklaşıp yanımdan, kayboldu bir sokak karanlığında.
tutkusu bitmiş...
öyle baktı taksinin arka camından.
ağlamaklı oldum, gülümsedim, kızdım, durdum, duruldum.. birdenbire ölürcesine yoruldum.
sonra.. eve dönerken değiştim, bir hafiflikle birden; koydum götüne rahvan gitti bir şeyler, ve bakkala uğrayıp ani bir hareketle, 'bana bir tutku ver ali emmi' dedim, karamellisinden...
eskiden beri uyuz olmuşumdur ben bu yavşaklara, lakin; işsizlik sonrası sendromu içersinde, kaybedenler kulübü filmindeki rıza kocaoğlu gibi, yedi yirmi dört belgesel kanallarına kilitlenince, bir kere daha hatırlamış oldum ve siz sevgili sözlük yazarları/okurlarıyla paylaşmak istedim.
ha, tanım diyosun.. hmm, şey işte; belgesel programlarında, özellikle de yırtıcı hayvanlarla haddinden fazla samimi ve laubali olan, aşırı öz güven sahibi yordamsız yavşaklar(dır).
bu yavşaklar o kadar yavşaktır ki, tv karşısında gittikçe azalan bir tahammülle izlersiniz. hatta o hayvanlardan biri olmak ve bir güzel götünü sikmek istersiniz bu denyoların.
abicim bu ne laubaliliktir, bu ne öz güvendir, bu ne kendini bilmezlik, bu ne vurdumduymazlık, bu ne aymazlık, bu ne.. nedir yani ya?
gider timsahın üstüne atlar, yok efendim gider ayının götüne çöp dürter, sonracığıma gider aslanın ağzına kafasını sokar, kobranın kuyruğunu çeker falan... bunları yaparken de, sanki çok normal bir şey yapıyormuş gibi, rahat ve sanki bu iş çocuk oyuncağı der gibi, müstehzi, ukala bir tavrı vardır.
-şimdi ona yavaşça yaklaşacağım (aslana yaklaşır)
-eveeeet.. gördünüz mü benden hiç korkmadı (lan senden niye korksun amın evladı, aslan o! sen ondan kurkacaksın göt)
-hmmmm bu 3 yaşında bir erkek, muhtemelen 250 kilo, bir ısırıkta beni öldürebilir (lan.. tövbe tövbe.. olum ne işin var o zaman orda, siktir git uzaktan zum mum yap, niye bela arıyorsun yavşak?)
dün bir tanesi almış eline anakondayı, zar zor zaptediyor, hayvan devasa bir şey, yüz bilmem kaç kilo, bunun boynuna boğazına neyin dolanıyor, bu geri zekalı da daha abuk subuk konuşuyor;
-ıııhhh tıssss onu çok zor tutuyorummm (e normal değil mi götveren, hayvan gibi hayvan baksana)
-şu dişlere bakın (lan çek elini hayvanın ağzından yaaa)
-yetişkin anakondaların boyu 10 metreden fazladır
-bazen bir geyiği bile yutabilirler (lan...)
-oooov hahahaha sanırım benden bir parça koparmak istedi (allah senin belanı versin geri zekalı)
bu furyayı başlatan bir orospu çocuğu vardı, adını hatırlamıyorum, böyle kafasını timsahların ağzına falan sokardı. sonra bir gün bir vatoz öldürdü bunu.. e n'oldu? o kadar artislik yapıyodun, bakın kafamı timsahın ağzına sokuyorum, bakın ayıyla nasıl güreşiyorum, bakın aslanın götüne parmak atıyorum.. n'oldu sonra? bok yoluna gittin işte amk, ne işin var elin vatozunun yanında? hadi tamam çılgın bir adamsın, sınırlarda yaşamayı seviyorsun, ardinal mardinal.. e oğlum, ne diye tehlikeli bir yaratığa el kol yapıyorsun ya? adamı sikerler!
bu rahmetli geri zekalıdan sonra, dediğim gibi bir furya başladı resmen. şimdi hangi belgesel kanalını açsan; sözümona çılgın, maceraperest, sözümona cesur bir belgeselci görürsün.
ben sıkı bir belgesel takipçisiyimdir ve son birkaç yılda bu şekilde ölen ya da yaralanan birçok gerzek tanıyorum.
yine geçenlerde birini yılan mı sokmuş, timsah mı yemiş... öldü gitti amk.
eskiden john ross diye bir abi vardı, ne güzel, efendi efendi çekerdi belgeselini, sonra da 'ben john ross, bana katıldığınız için teşekkür ederim' deyip, sen sağ ben selamet giderdi adam.
şimdiki mallar insanı tv karşısında sinir krizlerine sokuyor, belgeselden soğutuyorlar...
-hmmm sanırım bizi fark etti
-hmmmm sanırım bize doğru geliyor
-sanırım anamı sikecek...
dikkat! bu entry oldukça tematiktir, ciddi anlamda bilgi içermektedir.
öncelikle; icat edenin götüne koyayım! hiçbir sike yaramayan.. ya da sike yarayan ama karşı cinste hiçbir etki uyandırmayan bir performans içeceği. cafcaflı kutusuna ve bakkal ibnesinin aşırı övgülerine aldanıp aldığım bu sikik icadın hiçbir boka yaramadığını şahsen ve bizzat tecrübe ettim.
burdan, bu ürünü icat eden, az muhterem çok ... umut veren sayın yetkililere seslenmek istiyorum; lan ellerim titreyerek verdiğim o 10 tl'yi bir tarafa bırak, milyonlarla kıyaslanamayacak ölçüde; tertemiz ve hoyrat, coşkun ve dolu dizgin, el değmemiş, bakir umutlarımı sikip attınız ya, dilerim; allah da sizi bir ömür performans fakiri etsin inşallah, ömrünüzün sonuna dek büzüklerin efendisi olun, libidonuz her daim yer ile yeksan, ve donunuz muntazaman ıslak olsun iiiinşallah.
şuna bak amk, gören de cidden mucizevi bir buluş zannedecek.
kutusuna bakınca, sanki böyle.. ne bileyim.. bunu içen adam dünyayı götünden siker, bunu içen kadın; 'beni siken yok mu a dostlar? kazım kazım bize ne lazııığm?' deyi yollara düşer.. peh...
kullanım şekilleri: cinsel sağlık için: cinsel aktiviteden yaklaşık bir saat önce, bir paket q7 performance coffee, bir fincan (150 ml) sıcak suyla birlikte alınmalıdır.
genel sağlık için: birbirini takip eden günlerde, sabahları bir paket q7 performance coffee, bir fincan sıcak suyla birlikte alınmalıdır.
uyarılar ve önlemler: günde en fazla iki paket kullanabilirsiniz. serin ve kuru yerde, oda sıcaklığında muhafaza ediniz. çocuklardan uzak tutunuz, hamilelik ve emzirme dönemlerinde kullanmayınız.
valla lan, bunları okuyunca ciddi bir havaya giriyor insan, müthiş bir umuda kapılıyor, hatta feci derecede kendinden emin bir hal alıyor.. ama işte öyle değil dostlar, ben denedim, siz denemeyin...
bu götlekler, içindekileri, uyarılarını vs.. yazmışlar, ben de mağdur bir kullanıcı olarak; sonucunu yazayım;
sonuçları ve önlemleri: hem kadınlar için, hem de erkekler için etkili olan q7 performance coffee'den bir paket kullanmanız halinde, eğer erkek olan tarafsanız; bir müddet sonra kendinizi banyoda 31 çekerken bulabilirsiniz.
+aşkıııııım napıosun sen orda iki saattir?
-(--cuk cuk cuk--hmmsff hımını q7sini siktğimini..) geliyorum canııım
+hadi ama dizi başlıycaak
-hay sikeydim.. (cuk cuk cuk)
şu an hatun uyuyor, bir ben kaldım, bir ben kaldım tenhasında gecenin, zonklayan zikimle bir ben...
aramaya iman edip baktım, her bokun sendromu var, işsizlik sonrası sendromu yok. e o zaman ben yazayım dedim, ne de olsa başka işim yok. ayrıca bu konuda yalnız olduğumu da sanmıyorum, eminim bu başlığa kısa bir zamanda birkaç milyon entry girilir.
bu sendromu 'boşluk' olarak tanımlayabiliriz. anlamsız, sıkıcı, saçma sapan, gergin, salakça, korkunç, ürkünç, tiksinç, bombok bir boşluk.
öyle ki, insanı sözlük yazarı edebilecek kadar güçlü bir boşluk... kimse alınmasın ha, yani demek istediğim şey başka.
iki hafta önce, iş yeriyle aramdaki birtakım problemlerden dolayı (3 yıldır zam alamama ve her sike 'milli yapar, milli halleder' şeklinde, binek hayvanı misali koşulma gibi, ve benzeri, husursuz eden, can sıkan başka şeyler..) ayrıldım. yanlış anlaşılmasın, allah var, güzel ayrıldım. pasta masta kestiler benim için, gömlek falan hediye etti patronum. 'ulan keşke her gün işten ayrılsam' diye geçirdim içimden, sonra 'gömlek alıp pasta keseceğine maaşıma azcık zam yapaydın ya itoğlu it' diye de söylenmedim değil hani. her neyse, ayrıldım işte.
önce bir rahatlama geldi, bir iki gün inanılmaz derecede mutlu hissettim kendimi. erken yatma derdi yok, erken kalkmak yok, sikinin keyfince yaşa, ooh mis!
sabahlara kadar dizi izledim internetten, arkadaşları eve toplayıp pes partisi yaptım, uyumama rekoru kırdım, acaba şarjım kaç gün gidiyor falan diye.. 10 ev hanımı gücünde temizlik yaptım, allah sizi inandırsın; salonu falan süpürdüm, televizyon sehpasını bile sildim lan, o derece.. sonra dart oyununda inanılmaz seviyelere yükseldim, akla hayale sığmayacak atışlar denedim, şu an bir kerede dört ok atan kara murat misali fırlatıyorum okları. hatta gözüm kapalı attığım da oluyor; 'bağırmayacaktın köpek, artık kırmızı noktanın yerini biliyorum'
neyse, sonra bir şeyler olmaya başladı. böyle tuhaf, saçma, sıkıcı bir boşluk hissi başladı. hiçbir şey yapasım gelmedi, ya da aklıma yapacak bir şey gelmedi. 'ulan acaba şu viledanın sapını götüme soksam mı?' diye düşündüm, sonra ibneliğin alemi yok dedim.. neyse işte, bünye, evvel zaman içinde alışmış olduğu tempoyu bulamayınca, ritimsiz, hareketsiz bir monotonlukla karşılaşınca sarsıldı resmen.
lan bi ara bi baktım, salondaki üçlü koltuğa bağdaş kurmuşum, elimde danone (2'lim, çikolatalı-sütlü, siyah beyaz, çok güzel lan) karşımdaki televizyona dikmişim gözlerimi, fonda nu jazz, ekranda bi akvaryum, balıkları izliyorum... bir tane orospu çocuğu mavi bi balık var, diğerlerini kovalıyor hep, sonra sarı bi tane daha geldi, o ondan da büyük, başladılar bunlar yüzüşmeye, o yana bu yana yüzüşüp duruyolar, bi tane de pembe vardı, çok küçüktü, bi oyukta saklanıyordu hep. yazık, kıyamam, çok küçüktü, ötekiler onu yutmasın diye saklanıyordu, arada bir kafayı çıkarıp bakıyordu, sonra anaskym diye geri kaçıyordu oyuğa, kim bilir neler geçiyordu aklından, ne kadar korkmuştu kim bilir.. allahtan yüzme biliyordu, hızlı yüzebiliyordu hem de hı hı evet kafayı yemiştim amına koyayım. bi elimde danone, bi elimde çay kaşığı, birkaç balığın maceralarını izleyip jazz dinliyordum...
blup.. blupp.. gluk.. gluk.. fışşş.. hşşş...
allah belamı versin ki etrafımda baloncuklar vardı, her taraf flulaşmış, içinde bulunduğum odaya derin bir derinlik çökmüş, duyduğum müziğin tınısı gevşeyip ağırlaşmış, omuzlarım çökmüş, göz bebeklerim büyümüş, bakışlarım donuklaşmış, ve tabandan tavana doğru baloncuklar yükseliyordu...
derken kapı çaldı! kimin geldiğine bakılan o delikten (adı ne lan onun?) bakmadan açtım kapıyı. karşımda; çatık kaşları, memur emeklisi suratı, badem bıyıkları, feci resmi, müthiş soğuk ve inanılmaz katı bakışıyla yöneticimiz vardı.
bir müddet durup bakıştık, sonra 'aidat' dedi, ve ekledi; '?'
adam tembel dudaklarını kıpırdatmadan, kaşlarıyla soru işareti yapıp, gözleriyle ekleyebiliyor aga...
neyse ki ben de; ehe öhü aha ve ıhı şeklinde doğaçlama cümleler kurup, birtakım kem küm'ler üretebiliyordum. aynen bu şekilde kendisini geçiştirip koltuğuma geri dönmüştüm ki.. telefon çaldı, hırıltılı boğazı ve iç anadolu şivesiyle 'kira' dedi karşıdaki ses, ve ekledi; '?'
adam telefonla konuşurken soru işareti kullanabiliyor aga...
neyse ki, bende herkese yetecek kadar kem ve küm vardı, ev sahibini de aynen o şekilde uğurladım, telefonu ünlem işaretiyle yüzüme kapattı hayvan.
vela havle vela vestam yunaytıt deyip bir danone daha açıyordum ki.. bu sefer de dıt dıt mesaj geldi, sonra tuş kilidini açmadan bir mesaj daha.. vay amk, kim yazdıysa karakter yetmemiş diye geçirdim içimden. sonra bi baktım ki, 2 yeni mesaj diyor, açma sakın diyor..
biri bankadan;
''bugün içinde gecikmiş kart ödemenizi yapmamanız durumunda banka takibiniz başlatılacak ve olumsuz sicil kayıt bildiriminiz yapılacaktır. amına koduğumun sayın fakiri, ne bok yemeye ayrılıyorsun işten, adamı sikeriz lan biz, iyi günler''
diğeri ayedaş'tan;
''sayın abonemiz ******* no'lu tesisatınıza ait, yaklaşık **** tl borcun, enerjinizin kesilmemesi için ödenmesi gerekmektedir. öyle sikinizin keyfine göre işten ayrıldınız ama.. bir düğmeye bakar yani, anında karartırız hayatınızı, adam olun, siktirmeyin belanızı, iyi günler dileriz, ayedaş genel müdürlüğü..''
lan sanki sözleşmiş amın evlatları, bir mesaj da diğer telefona gelmesin mi.. o da vodafone'dan;
'' *** 2011 - *** 2011 dönemine ait faturanız **** tl, son ödeme tarihi **** dir, ödeme yaptıysanız bu uyarıyı dikkate almayınız. ama biz yapmadığınızı ve yapamayacağınızı çok iyi biliyoruz, götünüzden siker, esenlikler dileriz. kırmızıııı!''
dudak kenarlarındaki çikolatalı, taze, sütlü, tatlı danone bulaşıklarını yalarken, hayatı sorguladım uzuuun uzun, ekrandaki sarı balık, pembe balığın saklandığı oyuğu buldu, mavi balık kaçtı götü kurtardı, benimse tepemde bir sürü kırmızı, etrafımda blup.. glukk.. baloncuklar. kül tablası silme dolu, sigara paketinde son bir dal...
bu tablo aynen bu şekilde sabitlendi. her gün yeni bir baloncuk daha ekleniyor, o kadar.
ne zaman başım yastığa düşse, gerisin geriye dikene değmiş gibi kalkıyorum. bu anlattıklarım ve daha anlatmaya harflerin, kelime ve cümlelerin yetmeyeceği, çook daha fazlası, aynen gelip giriyorlar beynime, ve delik deşik ediyorlar uykumu.
neyse çok uzadı..
bu kara boşluk ve bunalımdan çıkmak için olmayacak şeyler yaptım. 127 iş görüşmesine gittim. bin küsür göğüs çatalı manzarasında cv doldurdum. kapıcı tekin'e çöp toplamada, kanepe, koltuk, halı vb kullanılmış eşyalardan müteşekkil korsan müzayedelerde yardım ve yataklık ettim. kahvehanelerde oturdum, taşşaklarımla konuştum, bugün de akvaryumu izledim anne.
hatta bir ara, milletçe çok aşinası olduğumuz ve her gün bir yenisiyle karşılaştığımız tv yarışmalarından birine bile başvurdum. binlerce kişiden oluşan kuyrukta bekleyip, bir göğüs numarası alaraktan, sikindirik bir jürinin karşısına geçip cyrano de bergerac tiradı falan oynadım, hoyratça, dosta, tarifle, müdebbir, alimane falan filan.. onu başka bir entrymde anlatmak niyetindeyim, çok tuhaf şeyler gördüm, abuk subuk hadiseler yaşadım...
böyle işte abiler ablalar.. işsizlik sendromu, adamın götünü feci elliyormuş, böyle mıncık mıncık mıncıklıyormuş, ben bunu gördüm. ttnet internetimi kesmeden (zaten arada bir bağlanabiliyorum) muzdarip olduğum bu durumdan, aklım yettiğince, saçma salak bahsetmeye çalıştım, ben olsam okumam amk, yine özet geç piç diyesim geldi kendime, özet geç işsiz piç, pis fakir.
ooof of... cep delik, cepken delik..
ama olsun lan
bedava yaşıyoruz, bedava
hava bedava, bulut bedava
dere tepe bedava
yağmur çamur bedava
otomobillerin dışı
sinemaların kapısı
camekanlar bedava
peynir ekmek değil ama
acı su bedava
kelle fiyatına hürriyet
esirlik bedava
bedava yaşıyoruz, bedava.
-efendim nasıl oldu olay, anlatır mısınız?
+valla.. balkona hava almaya çıkdıydık.. aysel eğilince benim aklıma bişey geldi...
tanım.. tanımmm.. hmmm.. şöyle diyebiliriz sanırım; ''yurdum gazetelerinin 3. sayfalarında bir günlüğüne şöhret olma, adından söz ettirme fırsatını da beraberinde getirecek olan, her gün bir örneğine denk geldiğimiz ve fakat hiç mi hiç şaşırmadığımız, birbirine benzer milyon abukluktan herhangi birinde, aktif olarak gerzek sıfatıyla yer alma eylemi'' evet bence bu şekilde tanımlayabiliriz. bu işi başarmış gerzeklerden biri olarak söylüyorum yani.
evet evet, yumurtaya can veren, kara karanlıkta kara taşın üstündeki kara karıncayı gören cenabürabbülalemiyn, bu gerzeklerden biri olmayı bana da nasip eyledi şükürler olsun. şükrediyorum, çünkü yaşayarak öğrenmek en iyisi baba, her şey bir tarafa; anlatacak bir anın oluyor ulan işte.
işte anım;
'geçen yine sevişiyorum' demeye çalışmıyorum bak, sakın olayı çarpıtmayın ha. 'benim sevgilim var' mesajı vermeye de çalışmıyorum, ki artık yok zaten, kendisi yoğun bakımda... şaka lan şaka, komayı atlatmış diyorlar...
yahu işte, birçok sözlük yazarı kadar olmasa da, ben de sevişgen bir insanım, bek sevişirim, yeter ki bir punduna getireyim, havada karada götürürüm hacı. ayrıca da sürprizli sikişlere bayılırım, fantezikli falan..
benim eski bir manita varıdı, önceleri gayet güzel, keyifli ve yüksek seviyeli bir birliktelik içindeydik, sonrasında ne olduysa artıkın, böyle bir soğuma, uzaklaşma evresine girdik, derken bi baktım fakbadi olmuşuz. o naif, o temiz, o berrak, çiçekli buketli buluşup koklaşmalar, arada bir görüşüp vuruşmalara dönüşmüş. fakat işin ilginç yanı, kimse bundan şikayetçi değil, üstelik bu hatun fakbadi olarak daha bir yaratıcı, daha bir ele avuca sığmaz, daha bir.. iki, üç, on dört, on beş, on altı, oha, offf... ulan meğerim ne doyumsuz, ne azgın bi karıymış.. durun kızlar, kızmayın, kendi diyor la 'bana karı de' diye, 'karı de bana, orospu karı de, seni şöyle yapacağım, seni böyle yapacağım de!' diyor, ayyy tövbe tövbe, çok terbiyesiz şeyler söylüyor amına koyayım ya. nerde o; 1.65 boyundaki tıfıl, narin, saf, ve bir buket çiçek görünce japon çizgi filmlerindeki bebeler gibi, koca gözlerinden coşkun ırmaklar boşanan hanım kız.. nerde bu dadminsiz azgın karı...
şu son bir yıl içinde 127 kilo verdim la.. tamam yani o kadar değilse de, temiz bir 15 kilo vermişimdir.
e şimdi hal böyle olunca.. yani taraflardan biri doyumsuz olunca, dur durak bilmeyince, ilişkinin ritmi bozulmasın, rengi solmasın deyi bin bir türlü şey denemek durumunda kalıyorsun, sürekli bacak omza olmuyor reyiz.. kaldı ki, başta da söylediğim gibi, ben de severim bu tarz konularda farklı şeyler tatmayı, aslında ben de isterim ellemeden okşamayı, güzel elbiselerle mucuk yapıp oynaşmayı, küçük bir sikiş içinde önemli kişi olmayı..
bak, yalan yok, herkesin aklına gelen o bilindik fantezilerin hepsini denedik; hizmetçi-ev sahibi, öğretmen-öğrenci, hemşire-hasta, tecavüzcü-bakire, sekreter-patron, komşu-komşu, hu-hu, abla-kardeş, oha-hayvan, yok lan-o kadar da değil, sakin-ol. sapıktı mapıktı ama ensest merakı yoktu, en azından hiç bahsetmedi bana, gerçi bahsettiği diğer şeyleri anlatsam inanamazsınız da.. neyse işte..
hacı bak, manyaklık derecesini şurdan anla; bigün yine buluşalım dedi bu, bana gel dedi, neyse, vardım gittim. her şey normal, öpüşüyoruz, emişiyoruz, elleşiyoruz, gayet sıradan, bilindik,normal bir ön sevişme aşamasındayız. hatta o kadar normal ki her şey, normallikten kıllanmaya başladım yani, o derece.. lan neyse, tam olaya kendimi kaptırmışım, kuyruk sokumundan başlayan bel çukurunu müteakip, dil yordamıyla, gözü tamamen kapalı, sarımtrak tüylerin diplerindeki berrak ter damlacıklarını sömürerekten, bu esnada sıcak ve derin nefesler vererekten, inci dizerek ve hatta bade süzerekten, ense istikametinde ilerliyordum ki... lan bu bi döndü.. ananı atanı sikeyim, ödüm bokuma karıştı o dakka hacı, yüreğim sıddı (sıtma-titreme) oracıkta ruhu teslim ediyordum ya la...
nerden bulduysa, vampir dişi takmış ağzına meziyetini siktiğimin karısı.. lan arkadaş, vallaha abartmıyorum ya, düşünün bi, o anlık tepkiyi düşünün allah aşkına, ulan sidiğim kesildi yeminle ya.. yok böyle bir şey.
hani bu vampirli diziler filmler falan var ya, true blood, tutulma, vampir günlükleri vs vs.. alayını izler bu manyak, hastası. ben de buna uyup takip etmiştim o dizileri, ama hiçbir zaman bu denli bir hayal gücüm olmadı benim lan, ben hiç bu derece götü kaybetmedim arkadaş.
abi bildiğin vampir dişi takmış ağzına yavu, anlatabiliyor muyum? bi tahayyül etsenize hadiseyi..
lan nerden geldi aklına? hadi geldi diyelim, nerden aldın, nerden buldun, ben iş üstündeyken ne ara taktın? vay arkadaş ya..
aga temizinden bi 10 dakka kadar kilitlendim kaldım amına koyayım, bütün ereksiyon anında sıfırın altına indi, çüküm içine kaçtı, bana bir hal geldi, halep'te adam on arşın derken, allaaaah... bu arada bu deyyusa bi gülme gitti tabii, eşşekler gibi anırıyor; 'muhaaaaaa muhaahahahaaaaaaaaaa korktu manyaaaaak ahahahaha ayh aayyyh aaayyyhhh huhuhuhuhuhu ahahaha canım yaaaa, nasıl korktuuuu ahahaha...'
sonra toparladım tabii, o anlık şoku atlatıp korkmadığımı, yalnızca birazcık şaşırdığımı söyledim. akabinde, daha önce hiçbir sikişte olmadığı kadar hızlı atan kalbimin yavaşlamasıyla kendime gelip, bu ani şok dalgasından mütevellit, vücudun muhtelif organlarınca verilmiş, ve kokusuyla kendini çok güçlü bir şekilde hissettiren birtakım tepkimeleri dizginlemek adına, erkek wc'sinin ne yannıda olduğunu sordum...
ulan böyle geyik geyik anlatıyorum ama, yani bildiğiniz gibi değil abiler ablalar.. cidden çok korktum lan.
neyse, biraz durup sakinleştikten sonra, olayı derinlemesine idrak etmeye çalıştım. nerden aklına geldiğini, dişleri nerden aldığını falan güzel güzel anlattı. ciddi ciddi inandırıcı ha, baya bildiğin vampir dişi amk. üşenmemiş, tek tek aramış şaka malzemeleri satan dükkanları, sonra bi internet sitesinden bulmuş, sipariş vermiş, 50 tl bayılmış falan filan. o anlatıyor, ben sövüyorum, o anlatıyor, ben sövüyorum.. derken çat.. çıkarıp bir takma diş de bana verdi.
true blood'daki vampirler gibi olacakmışız, çok seksilermiş, çok ateşlilermiş, kanlı kanlı, ısırıklı ısırıklı, çok hoşuna gidiyorlarmış, biz de deneyecekmişiz.. vay ananı atanı senin ya, iyi ki 'spartacus' falan izlememişsin amına koyayım...
o değil de, sikmişim dizisini, filmini. benim bu vampir dişleriyle mazim çok daha eskilere dayanır. tam olarak 90'lara tekabül eden çocukluk dönemimde, hangi sakızdı hatırlamıyorum ama bir sakızla birlikte, çin yapımı, ucuz, beyaz, iğrenç plastik vampir dişleri verirdi bakkallar. çok eğlenmişizdir o dişlerle zamanında, çok kız korkutmuşluğum vardır. bu sebeple olmuş olacak, yavaş yavaş benim de hoşuma gitmeye başladı bu diş olayı. sonra bi baktım, ben çoktan takmışım dişleri..
ama yok böyle bir kepazelik.. ya var ya, yeminle çok kararsız kaldım bu olayı sözlüğe yazsam mı yazmasam mı diye, bildiğin rezillik lan, işe bak amk.
birdi, ikiydi derken, gittikçe uzayan boşalma süresinin de verdiği keyifle, üçüncü posta niyetine, evin salonunda, kitaplığın tam önünde, it sikişi pozisyonunda, ağzımızda takma vampir dişleri.. o hırlıyor, ben hırlıyorum, o hırlıyor, ben hırlıyorum.. arada bir uluduğumuz da oluyor, hatta zaman zaman 'bundan böyle ocak dışısın, gak siktir git!' diyen bir devlet bahçeli silueti falan görüyorum ben, baya bildiğin götü kaybetmiş bir haldeyiz yani..
derken, hatun çat diye 'ısır beni' demesin mi.. lan iyi hoş, görüntü itibariyle ciddi bir inandırıcılığı var da, gerçek değil ki bu siktiğimin dişleri, ağzımda zor tutuyorum zaten, nasıl ısırayım amına koyayım? yok, illa ısıracan..
valla bak, karı iyiden iyiye çıldırdı aga, tutturdu beni ısır..
vela havle vela guvvete.. ulan bir yandan gülüyorum, bir yandan ağlamaklıyım, bir yandan içindeyim, bir içindeyim, bir dışındayım, bir yandan devlet bahçeli'den azar işitiyorum, vay anasını avradını ya...
neyse bir iki denemeden sonra ufak ufak ısırıklar almayı başardım. bizim ulumalı hırlamalı it sikişi, enseden ısırmalı kedi sikişine döndü.
uzatmayalım.. oha uzatmayalım dedikten sonra şöyle bir yukarıya baktım da, sövdüm kendime lan.. bak hala uzatıyorum.. neyse tamam.
bu, ömrü hayatımın en çılgın, en sıradışı, en uçuk, en kaçık, en sivri, en keskin, en trajik, en komik ve en vay amısına koyam sikişi esnasında, bir ara kendimi çok kaptırmış olacağım ki, abandım hatunun boynuna.. tabii bu dişler takma olduğundan, hiçbir şey hissetmiyorsun, dolayısıyla ısırığın şiddetini de ayarlayamıyorsun.
artık kaç newton şiddetinde, kaç pitbull gücünde bastıysam çenelerimi, bir 'hırt' sesi duydum hacı, derinin delindiğini hissettim amk. o demeye zevk çığlıklarının birkaç katı bir acı çığlık yükseldi hatundan, derken 8.4'le sallanan kitaplığın tepesinden dünyanın en ağır kitaplarıyla birlikte, birtakım zerzevatın üzerimize yağdığını gördüm. dolu dizgin üçüncü gole giderken, anlık bir refleksle çektim kendimi.
ben iyi kötü bir meydan larousse'la kurtardım da, hatun onca bilginin altında, kanayan boynuyla kalakaldı. (boynu altında kaldı)
gülmemi tutarak yapmaya çalıştığım arama kurtarma çalışmalarım sırasında, bir an elime gelen 'stephenie meyer' kitabına bakıp vampir dişlerimle sırıtırken, devlet bahçeli, hala 'ocak dışısın' diye bağırıyordu...
neymiş efendim, iki kadın sessizce oturuyormuş.. ee? eesi komikmiş lan işte, dünyanın en kısa ve en komik fıkrasıymış, iki kadın hiç sessizce oturur muymuş akıllım ehe ehe... lan oğlum.. allah allah ya... allah yarattı, maymundan evrildi demeyip vurunca ahıdacan beyninin begmezini...
abi iş yerinde, evde, arkadaş ortamında, halı saha maçında, şehirler arası otobüslerde, yataklı tren vagonunda, üsküdar iskelesinde, kadıköy rıhtımında, kızılay meydanında, rio karnavalında, iyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta.. her zaman ve her yerde, herkes bu espriyi yapıyor, allah aşkına yeter lan, yalvarıyorum.. olum kırk yılın başı, geçen gün bir cumaya gideyim dedim, cuma hutbesi sırasında, halı desenlerinin üzerinden tüyümsü, pambuğumsu topacıklar yapıp, parmaklarımın arasında öfeliyordum ki, imam da bu espriyi yaptı, cemaat iki kadın sessizce oturuyorlarmış, pıh pıh pıh, estanuzibillah..
abi yapmayın gözünüzü seveyim ya. ulan her şeyden kaçıp, azcık kafa dağıtmak adına sığındığım şu sözlük ortamında da bu olayı görünce, dünyamdan bezdim yemin ederim, yapmayın allah aşkına bak.. bir çılgınlık eder vururum sizi..
ah kemal abi, mekanın cennet olsun.. amma bu yavşakların, bu kadar yavşak olma sebebi biraz da sensin...
senaryosunu umur bugay'ın yazdığı, yönetmenliğini zeki ökten'in yaptığı, 1976 çiçek film yapımı, unutulmaz bir yeşilçam klasiği olan kapıcılar kralı (böyle de bilgi içerikli entry girerim amına koyayım, off götüm kalktı feci entel hissediyorum kendimi.. google sağ olsun) filmindeki o müthiş kemal sunal performansından sonra türeyen, bambaşka bir kapıcı neslinin, bambaşka bir üyesidir mevzu bahis kapıcı tipi.
belirgin özellikleri;
*sadece bir apartmana değil, çevredeki birkaç apartmana birden bakar
*bütün esnafla ve ilgilendiği tüm apartmanların sakinleriyle enseye şaplak göte parmak kıvamındadır
*aylık kazancı, genelde kapıcı maaşının birkaç katıdır
*yönetici onu değil, o yöneticiyi yönlendirir
*yapmadığı, bilmediği, elinden gelmeyen bir iş yoktur, her işin adamıdır
*hali vakti yerinde olan apartman sakinlerini çaktırmadan sömürür
vs vs..
bizim kapıcı tekin, bu özelliklerin tamamını haiz olduğu gibi, nasıl anlatacağımı bilemediğim birkaç özelliği daha var.
adam tam bir piç. 4 apartmandan oluşan sitenin tamamına kendisi bakıyor, yetişemediği yerde karısını görevlendiriyor. etraftaki bakkallar, marketler, manavlar, hırdavatçılar, taksiciler, dolmuşçular, simitçiler, kahveciler ve de gazozcuların tamamı bu ipneyi çok yakından tanıyor.
öyle bir şey ki, her an hepsiyle bir alışveriş içinde. birinden bir şey alıyorsa, muhakkak ötekine bir şey satıyor. mesela diyelim apartmana yeni biri taşındı, hemen taşıma işlemini kendisi üstleniyor, ordan birkaç kişi ayarlayıp organize ediyor, anında kapıyor hamal parasını. birinin bir eşyaya mı ihtiyacı oldu? hemen daha önceden ayarlayıp 'lazım olur' diye bir köşeye yığdığı eşyaların arasından bulup buluşturup, beleşe mal ettiği eşyayı, tazyikli bir fiyata kilitliyor.
mesela, ben şu an oturduğum daireyi tuttuğumda hiç eşyam yoktu, tekin'in de bir arabası yoktu. şu an her şeyim var sayılır, e onun da arabası var...
resmen adamı zengin ettik lan, allah belamı versin istediği an satın alır bu apartmanları. ama yok diyor, sinop'tan ev alacağam denize nağzır diyor, şu yeni yapılan sitelerden de iki dayre alıp kiraya verdimmiyincik tamamdır, daha da dünya sikimde olmaz diyor...
he daire yazmasını/demesini bilmiyor belki amma para onda baba.
ya şimdi her şey bir tarafa da, ben bu entryi niye yazdım, bu tekin ibnesin'den size neden bahsettim biliyon mu? bak abartanın götünü siksinler, aynen şöyle bir diyalog geçti bugün aramızda;
akşam 8 gibi işten gelmişim, her zamanki gibi bizim marketten bi cigara bir de aystiğ şeftali alıp, 5. kattaki kuytu yalnızlığıma çıkmak niyetindeyim.
bir girdim markete, gırgır şamata...
- marketçi
+ tekin
-ya var ya tam bir orospu çocuğusun tekin yaaaamuhahahahaha
+bağğrma hayvanat bağğrma hoha çüşş
-oğlum yeminle korkulur senden lan
+la oğlum ben sikmesem başkası sikecek, avrat dul, yalım yalım yanıyor amüniym
milli: selamünaleyk..
+veeeaaleykümselaaam milli bey, nassıng?
m: çok şükür tekin abi, sen nassın?
+eyii noolsung, dul avrat govalıyok ehehehe
-şerefisiz yaa hehehe
m: ?
+ya bahale, yarin sening dayreyi 1-2 saatliğine banga kiralasang olma mı?
m: hayırdır abi?
+bi sikiş dururmum var da, gorkma çarşaflarını neyin sen gelmeden atarım makineye
m: (gün)tekin sen ciddi misin?
+la bekar adamsıng, halden anlarsıng ya.. vallaha bak, 100 lira tirink!
m: abi şimdi ne diyim... şaşırdım yau
-abi sen uyma bu şerefsize, tam yavşak ya ehehe
+bag vallaha diyom lan ciddiyim yani, sen bi düşün, ben az sonra gelecem zaten garalüferlerin havasını almaya
m: neyin havasını?
+garalüferlering
-tam mal yaaa ehehehe
neyse reyiz, bu geldi bi yarım saat sonra, evdeki tüm garalüfer peteklerinin havasını aldı, siyah suyunu akıttı. ve mevzuyu derinlemesine anlattı.
bu bizim apartmanların birinde bi hatun varmış, annesiyle birlikte yaşıyormuş, dulmuş, yanıyormuş. tekin de sevabına bunu bi sikecekmiş. avradıng anası evden çıkmıyor bayguş gibi amüniym, yap bi güzellik ben de seni gorürüm falan dedi, bir şey diyemedim amk, abi bi sakatlık çıkmasın, bilemedim ben onu.. deyip kapattım konuyu.
hayır o değil, benim dairenin anahtarı var bunda zaten, lan hele diyorum geçen gün, bu çarşafları kim attı makineye...
bu ne rahatlıktır, bu ne aymazlıktır, bu ne kendini bilmezlik, bu ne vurdumduymazlık, bu ne.. o ne lan? tiffany thomas solo action & sweet girl and two black men.. ananıskiyy.. zenci mi la onlar? abbooovvv gapat gapat!
lan neyse uzatmayalım; insanı işinden gücünden edebilecek, 'maaşına zam işine son yarraam, o çadırını da al ve gak siktir git' deyin işten kovdurtup aleme irezil edebilecek bir gaftır, sakın ola ki böyle bir şeye kalkışmayın.
şeytana uymayın a dostlar. ben götü zor kurtardım.. my angry boss az kalsın fucked my ass.. (and two black men -allah korusun lan-)
her günkü gibi bir gün.. her şey aynı aynılığında, sıkıcı, iğrenç bir öğleden sonra, bitse de gitsek, bitse de gitsek türküsü çığırıyoruz ofiscene. son birkaç küçük işi de halledip devirdim götü, mesai bitene kadar dedim internette sörf eyleyek.
lan sörf dediğim de, sözlük mözlük işte... neyse hacı, sözlükte o başlık senin, bu başlık benim, şu başlık kimin la başıma kalmış vay amısını, diyerekten gezinirkene, bu incici birkaç ruhsuz ibnenin ekmekle olan, o nahoş (burda sayfalarca sinkaflı betimleme yapardım da, nutkum tutuldu, söyleyecek söz bulamadım, doğmamış çocuklarınızı, ölünüzü dirinizi her gün birinizi.. diye girerdim yoksa.. neyse) görüntülerin bir linkine denk geldim.
neyse bakındım bakındım, sonra sular seller gibi kalayladım derken.. nasıl oldu bilmiyorum, am göt meme capslerine (b)ulaştım... lan olum.. kaç megapiksel la o makineler, anasını avradını, çiliğine kadar eşsiz çözünürlük, müthiş rembrandt kırmızıları, van gogh sarıları, çingane pembeleri.. derken kızılay çadırları...haydi buyur, çık işin içinden..
bir anda, sabah ereksiyonu kıvamında, 17 yaş abazanlığında, sivilceli bir ergen olarak buldum kendimi bilgisayar karşısında.
sonra fotolar kesmedi tabii, hareketli resimlerden (shw miydi neydi lan o) videolara kadar geldi olay. baktım olacak gibi değil, eğilerek kalktım (çadırdan dolayı tam doğrulamıyorum, bir de boy sorunu var biliyon mu, doğrulduğum an sıkıntı yani.. -sanal reklam-) kendi odamın cam kapısını usulca iteledim. korkmayın lan hikayenin devamında 31 çekmiyorum, o kadar da ergen değiliz amk. gerçi kapı cam olmasa amına bile koyardım da, neyse işte...
en azından hani bir ses gitmesin, ne bileyim, bir 'kapıyı örttüm, özel bir işim var ona göre hanımlar beyler' mesajı falan filan işte. psikolojik bir rahatlama neticesinde döndüm yeniden, devam ettim kaldığım yerd... oofffff blond latin adventures, bıngıl bıngıl amk... huge titted sky gets her pink banged.. hmm huge feci sikiyi diyo.. bu neymiş, brasils girl hmm and two black men.. lan bi gidin amına koyayım ya, dünyayı sikmiş pezevenkler, gara götünüzü sikeyim sizin...
öyle böyle derken ben iyice kaptırmışım kendimi.. cam kapının açılırken bir titreyişi vardır, özellikle sert açıldığında şöyle bir titrer, bilenler bilir.. heh işte aynen öyle açıldı kapı birden, ne olduğunu anlayamadım amk.
17'lik ergenin odasına dalan baba misali daldı patron yunus bey...
-kolay gelsin milli bey
m: ehööö iii eeee hmmmmm mööööö
-noldu ya yüzünüz bembeyaz? aaa ekran da bembeyaz
m: durun! dokunmayın!
-anaaam, döl bu lan?
--çılgın bediş mode off--
-kolay gelsin milli bey
m: eöö iii eee sağ olun yunus bey
-hayırdır ya neyin var, hasta falan mısın?
m: falanım
-efendim?
m: yok yok bişeyim yok
-he iyi, şu bi resim var diyodunuz, uygun olabilir diyodunuz, bi göstersenize onu
m: eeeöööö.. göstereyim...
(yarrakların gazabına uğradık argadaşlar... her şey bitti.. elveda 150 ekran mekintoş, elveda titreyerek sallanan cam kapı, elveda saksıdaki sarı sardunyam, elveda goca götlü sekreter yelloz, yoklukta giderin vardı.. elveda piç murat, bülent ve tayfası, size de elveda halkla ilişkilerdeki seksi stajyerler, artık sizi bizim piçler yerler, lan bi msn telefon neyin alabilseydim bari.. elveda temizlikçi sakine bacı, artık sabahları ilk benim odayı silersin, boş olacak ne de olsa... elved..)
-milli bey?
m: yunuscum bağırıp durma, tüm ereksiyon yalan oldu zaten, siktirme dünyanı, aç bak, orda resimler, o ekmekli şeylerle benim alakam yok, onları gapat. ama huge titted sky gets her pink banged baya ilginç bir şeye benziyor, tavsiye ederim.. haydi kalın sağlıcakla...
tamam lan tamam, bazen çok bokunu çıkarıyorum, valla tamam.
geldi işte yunus bey, bi reklam banner'ıyla ilgili birkaç şey vardı göstermem gereken, herif dikildi benim bilgisayarın başında tepeme. ben lazım şeyleri gösterdim kendisine ama açık olan diğer tüm pencereleri de görmüş oldu amk.
ben adama yeni banner''ları gösteriyorum, adam asian girls penceresine bakıp derin derin hmmmm'lıyor. hmmmmm güzelmiş, hmmmmm şahane, hmmmmmm harika, hmmmm yessss...
ne o bana bir şey söyledi, ne ben ona. 15 dk boyunca dikildi tepemde, soğuk soğuk terledim, sıcak sıcak işedim altıma. inanılmaz derecede kötü hissettim kendimi. yazının başındaki gibi; 'bunlar ne lan yarram gak siktir git, kovuldun pezevenk' dese, allahıma kitabıma bu kadar daralmazdım, bu denli içlenmezdim lan.
olum çok kötü bir şeymiş ya, allah düşmanımın başına vermesin. siz siz olun abazanlıktan kıvransanız da, iş yerinde bu tür atraksiyonlara girmeyin. eğer hiç kendinizi yenemiyorsanız, gidin tuvalete, orda genelde sıvı sabun olur, tükürük mükürükle de uğraşmazsınız, hem peçetesi neyin de yumuşak oluyor iş yerlerinin, halka değil fil.. kıvamında. neyse işte, gidin öyle dadmin edin kendinizi, ama asla böyle bir şey yapmayın canlar. haydin selametle...
lan o değil de, manalı manalı hmmmmm'lamalarla ve ağır adımlarla odamı terk ederken, kim bilir aklında neler vardı yunus beyin..
arabian dildo nights, threesome means many holes to try, very sexy brunette japanese nailed..
and two black men... (sizin ben amınıza koyayım...)
sevgiliyle birlikteyken cep telefonuna mesaj gelmesi durumu. evet bu çok açıklayıcı oldu, tamam, bu kadar...
yek yeaaa, bu kadar olur mu lan? en çetrefilli, en sikimsonik, iç burkan, yürek parçalayan, hayata dair kürek sapı sıvazlatan detaylardan biridir bu. ve insanı müthiş derecede huzursuz eder...
genel anlamda rahatsız edici, huzur bozucu bir durumdur ama birtakım özel anlarda, daha da şiddetli bir huzursuzluk verir.
mesela diyelim sevgilinle televizyon izliyorsun, dııt dııt dııt dııtt öttü telefon.. bu durumda çok gerilmezsin, o da gerilmez. yine merak eder, ama en fazla 'aşkım kimmiş o?' der. hani eski sevgilin falan bile olsa mesajı atan, çok fazla sorun çıkmaz, bir şekilde geçiştirirsin.
ama sevişme sonrası bir evre vardır ki. sözlüğün sevişgen kesimi (yazılanlara bakılınca %99.8 e tekabül ediyor) daha iyi bilir. böyle çok güzel bir andır hani, az önce deli taylar gibi, aç kurtlar gibi, azgın boğalar gibi, çılgın suaygırları gibi, yavrunun anası gibi, sevenin sevdası gibi, derdinin dermanı gibi hoyratça, umarsızca ve bir o kadar da fütursuzca sevişilmiştir.
sonrasında çırılçıplak serilmiştir yatağa yorgun bedenler, 'hard porn'dan çıkılıp, romantizmin doruklarına doğru yol alınmıştır. kadının başı, erkeğin inip kalkan göğsüne yan yatmış, bir kulağıyla kalp atışlarını dinlerken, diğer kulağıyla 'yatak odası ses tonu'nun ardı ardına sıraladığı güzel sözleri kaçırmamaya çalışır. hani ağzı kulaklarındadır, işaret parmağı, erkeğin göğüs kıllarına muntazaman dolanıp ayrılmakta ve türlü şekillere sokmaktadır.
huzurun en yoğun yaşandığı, çok sessiz ve sakin bir andır bu. işte tam bu anda gelen bir mesaj, adamın da, kadının da huzurunu siker.
her ikisinin de içine bir kurt düşer, en çok kadın merak eder, fakat televizyon izlerken gelen mesaja verdiği tepkiyi bu sefer gösteremez. sus pus olur, çılgınlar gibi merak ederek, erkeğin elini telefona atmasını ve o sormadan bir açıklama yapmasını bekler.
bu sırada erkek daha vahim bir haldedir, canım benim.. mesaj sesiyle birlikte bir göt tutuşması hasıl olur kendisinde. anlık bir saçmalama evresi söz konusudur; 'hehehe mesaj geldi..' 'tam da zamanıydı hee' 'üfff bu kim amk ya' 'kesin fikrettir ha' falan gibi, aklına ilk gelen cümlelerden müteşekkil bir geçiştirme, bir ortamı yumuşatma çabası içine girer.
lan baksam mı bakmasam mı amk.. diye kendi içinde bir çatışma içindeyken, hatunun müphem merakının da farkındadır aslında. sonuçta sike sike bakacaktır o mesaja...
gergin bekleyiş, mesajı atan kişinin kimliğiyle alakalı; iki ihtimale bağlı, ya ayyuka çıkacak, ya da bir çırpıda sönüp gidecektir.
güzel ihtimal:
mesaj- salim: nerdesin lan yarram, gel de pes atak?
bu gibi; sonunda büyük bir rahatlama yaşanan mesajlardan sonra, hafiften telefonun ekranını göstererek, karşı tarafın güvenini kazanma ve içini rahatlatma olayı vardır. sonrasında huzurlu çıplaklığa geri dönülür.
kötü ihtimal:
mesaj- enver abi: o gün bugündür aklım sende, kimseye söylemedim ama bir daha yapmak istiyorum, nolur gel...
bu gibi mesajlardan sonra da entry bitirilir, sözlük kapatılır ve siktir olup gidilir...
açık ve seçik hastalık sebebidir. hani en ufak bir kırgınlıkta vb. halsizliklerde 'ay üşütmüşüm' falan denir ya, işte ordaki üşüme aslında tamamen göte aittir.
lan bugün iç donumu da giymemişim, nasıl bir soğuk vuruyor alttan yukarı var ya.. anlatamam.
demincek sigaraya çıktım dışarı, baktım siyah bir araba var kapının önünde, azcık güneş vuruyor üzerine. vardım, dayadım götü kaputuna, oooh mis, içim bi tuhaf oldu yeminle.
bu göt üşümesi, ibne eder lan insanı. yeminle kendimi elletesim geliyor lan. donuyorum olum!
ancak ve ancak ilkler ülkesi, canımız ciğerimiz türkiye'de gerçekleşebilecek bir hadise. -ki gerçekleşti zaten-
demokrasi demokrasi diye yırtınanların, resmen faşizmin dibine vurduklarının bariz kanıtıdır bu durum.
fakat ne gam? dünyadan bihaber bir millet, yalnızca aç karnını doyurma derdinde olan ve sabah akşam tv-pc ekranlarına kilitlenmiş, gelmişini geçmişini çoktan unutmuş, geleceğinden çoktan vazgeçmiş bir millet söz konusuyken ne gam ey arkadaşım?
boş kafaların içinden, olmayan beyinler toplatılmış ve bok çukurlarına doldurulmuşken, daha basılmamış bir kitap toplatılmış çok mu?
kaldı ki, yabancısı olduğumuz bir şey de değil hani;
--spoiler--
1940ların sonunda aziz nesinin sabahattin ali ile birlikte çıkardığı mizah dergisi marko paşanın da neredeyse her sayısı yasaklandı, toplatıldı. öyle ki dergi bir sayısını şu ibare ile çıkardı: ne gün fırsat bulursa o gün çıkar, çıktığı gün saat 8 ile 9 arası satılır, 9da toplamaya başlarlar. türkiyedeki demokrasinin ve basın hürriyetinin miyarı olan böyle bir acayip mizah gazetesidir. aziz nesin de kitapları nedeniyle sık sık yargılanan yazarlar listesinin başında gelir.
--spoiler--
zaten bizim milletimiz bir şeye alışmışsa, artık o konuda yapacak bir şey yok demektir. birkaç kişi itiraz eder, bağırır çağırır, sonra birileri gelir onları da toplar, doldururlar bir çuvala, sonra haydi geçmiş olsun.
hani demokrasi, nerde adalet?
aman boşver, yetmez ama evet...
daha basılmadan toplatılan (o derece yani) imamın ordusu adlı ahmet şık kitabının ikinci halkası.
şaka lan şaka, durun hiçbir yeri basmayın, böyle bir kitap yok!
hani olsa diyorum, harbiden korkunç olurdu, pek şık olmazdı yani...
çok samimiyetsiz tipler ve tripler vardır ya, bakar bakmaz anlayıp notunu verirsiniz, hassiktir yarram dersiniz. aha bu trip de onlardan biridir işte. hiçbir şekilde inandırıcı değildir ve fakat sürekli olarak karşılaşırsınız, her zaman her yerde vardır bu tip ve tripten.
baştan ayağa elektronik, teknolojik, romantik, didaktik, epik, lirik, gotik ve de sikik şehir ortamlarında, boğazına kadar modernizme batmış alakasız adamlar/kadınlar, feci derecede samimiyetsiz bir şekilde köy hayatından bahsederler. bir dağ evi yaptırıp, her şeyden ve herkesten uzak, orada yaşamak istediklerini, bunun için her şeyi yapabileceklerini söylerler. fakat bu sırada son model cep telefonlarını falan kurcalarlar.
bugün ofiste böyle bir muhabbete denk geldim de, ordan şey ettim, demincek aklıma düştü, sinirlendim ben yine...
kadınlı erkekli oturmuş bizim zirzoplar, köy hayatına olan sanal özlemlerinden, ve bu özlemi giderme hususundaki tarifsiz tutkularından bahsediyorlar birbirlerine.
aralarında köyde doğmuş ya da köyde büyümüş bir allahın kulu yok. sadece çocukken yaz tatillerinde gidip, bal kaymak yiyip, eşşeğe falan binmiş tipler işte.
bir tanesinin köyden bir akrabası, feybukta birkaç fotoğraf paylaşmış da, bunlar da toplanmışlar bilgisayarın başına, kendilerinden geçiyorlar.
-yhaaaa kuzular felan çhok tatlııııı
+dimi yaa, gürül gürül dereler, yemyeşil ağaçlar
*yaaa bir de tertemiz, misss gibi bir havaa oooohhhh
/sabahları horoz sesiyle uyanmak...
=kümesten taze yumurta toplamak bi de dimi?
-aaaayyyyy çok güsel yhaaaaa
lan amına koduklarım madem bu kadar köy delisisiniz, siktirin gidin, nedir bu yersiz; kedi yavrusu gören ergen kız coşkusu?
nedir bu samimiyetsizlik ibnetorlar?
her şeyi bırakıp köye yerleşecekmiş de, dağ evi yaptıracakmış da, tüm teknolojiden uzaklaşıp doğayla iç içe olacakmış da... siktir ordan!
köyde 2 gün kalsan, 3. günü soluk soluğa kaçarsın amk. blackberry'siz, laptopsuz, starbucks'sız yapamazsın yavrum sen. zarıl zarıl ağlarsın. ayrıca köy sadece kuzulardan, horoz seslerinden, taze süt ve yumurtadan, temiz havadan, şırıl şırıl sulardan ibaret bir yer değildir. bunun tarlası tapanı var, bağı bahçesi var, ayvası var narı var, kent var marlboro var.. sabahın beşinde keyfinden kalkmıyor o köyün insanı, bir sürü iş var yarram işş!
o ojeli tırnaklarını götüne sokarlar vallaha.
-yhaaaa çhok tatlı kuzucuuuuk
+yavrum bırak guzuyu muzuyu da, şu suyu ıramazan emmining bahçesinden bizimkine çevir haydi bagiiim
-yha ama kuzuuuu
+vallaha tırpanı gafana içiririm ha!
ben eskiden beri dayanamam bu samimiyetsizliğe. yani ne bileyim, çocukluğumdan beri hırsım vardır bu hususta. hani o yeşilçam filmlerinde falan, zengin, sosyete züppeleri/kokanaları vardır, hasbelkader bir köye düştüklerinde, bariz bir müstehzi tavır sergilerler. ama bir yandan da o ortama uyum sağlama derdindedirler.
kafalarının yarısını bile kapatmayan bir eşarpla, uyduruk bir fistan geçirdiler mi 'olduk' sayarlar kendilerini.
o sahneler falan gelip gidiyor gözümün önüne. ama bir türlü tam olarak anlatamıyorum işte...
lan ben köy çocuğuyum arkadaş, köyde doğdum, 6-7 yaşına kadar köyde yaşadım. şehre yerleştikten sonra da her fırsatta koşup gitim köyüme, köy manyağı bir adamım. fakat biraz önce sayılan o güzelliklerin yanında, tüm zorluklarının da farkında olan biriyim. o zorluklarını da severim ben köyümün. buna rağmen şehir hayatına alışmış bir kimsenin, o alışkanlığı edindikten sonra köyde yapamayacağını da gayet iyi biliyorum.
o yüzden bu tip insanları görünce, o samimiyetsiz taraflarını fark edince dayanamıyorum, uyuz oluyorum.
insan evladını tuhaf triplere sokan, ecüş bücüş eden, acınası hallere düşüren hadiselerden biridir. ve şüphesiz ki, her nefis, bir gün bu çabayı yaşayacaktır.
o meşhur; 'korktuğunu belli edersen saldırır' hikayesinden ötürü böyle bir çabaya girilir, ve neticesinde bir köpekle karşılaşıldığında, türlü türlü salaklıklar yapılır.
halbuse ya korkarsın köpekten, ya da korkmazsın arkadaşım, bunun bir arası yoktur ki! korktuğunu belli etmemek nedir amına koyayım.
karşındaki bir hayvan sonuçta, neyi nasıl anlatacaksın? üstelik köpek dişleri olan bir hayvan.. adamın amına gor vallaha.
'korkmuyorum senden lanet olası' mı diyeceksin?
gözlerinin içine bakarak üzerine doğru mu yürüyeceksin?
'çömelirsem ısırmaz amuniym' deyip sıçış pozisyonu mu alacaksın? (ki bu vaziyette 3 saat beklemişliğim vardır)
olmaz arkadaşım, korkuyorsan korkuyorsundur, bitti. hiç öyle 'sahnede elini neresine sokacağını bilemeyen amatör oyuncu' triplerine girme. ayrıca her köpekle de 'garabaş gel olim' şeklinde bir samimiyet kurmaya çalışma, sikerler vallaha. bunun alex'i var, cango'su var, toni'si var.. garabaş ne amk?
korkuyorsan erkek gibi kaçacaksın, yok korkmuyorsan da zaten sorun yok demektir, ister mucuk yap, ister geç git yanından. köpekle köpek olmaya çalışma.
+hııırrrruuaaaffff! (bu çok saldırganmış la)
-mujuks mujuks, garabaş sakin ol olum, sakin o..
+rrrrrruuuaaafff!!!
*muti sakin ol kızım!
-eyvallah gardaş, redbull mu bu?
*yok abi pitbull, korkma bişi yapmaz ya
-yok zaten ben.. belli etmemeye çalışıyom yani
*ağaca çıkmayaydın iyiydi...
yarışmalarda dediğime bakmayın, sadece yarışmalarda değil, her yerde, her alanda yürürlüğe girmesi gereken bir yasak gerekliliğidir bu.
benim dedem moonwalk yaparken balkondan düştü, halaoğlunu billie jean oynarken kaybettik, komşunun mualla sattı savurdu malı mülkü, ben çocukken thriller bokuna mezarlıkta bir mezara düştüm, aklımı yitiriyordum. lütfen yasaklayın bu dansı, lütf.. burdan.. bi dakka kardeşim, bi bırak.. bi dakka lan! burdan yetkililere sesleniyorum hiiih hiiiih.. allah aşkına.. eni veci vokkeee eni vokke eniiy.. abi bak, durduramıyorum kendimi allah aşkına huuuh huuuuvvv.. durdurun abi! ona vanu seyelep ano veni seli paalıısss hihhh hiih.. allahını seve.. bidıııt cast bidıııt...
lan hangi kanalı açsak, hangi yarışma programına denk gelsek, elemanın biri maykıl ceksın dansı yapıyor, yapmaya çalışıyor. bu nedir arkadaş, 80'lerden beri kaç kişi ekmek yedi lan bundan! la yeterin, bi gidin la!
evet, bu bir gerekliliktir artık. yarışmalarda ve hatta sadece yarışmalarda değil, herhangi bir aile/arkadaş ortamında, efendime söyleyeyim hihh hiih.. hay amk.. efendime söyleyeyim, sokakta, metro içersinde, giriş ve çıkışlarında, düğün salonlarında, aklınıza gelebilecek cast bidıııt.. aklınıza gelebilecek herhangi umuma açık yerlerde yasaklanmalıdır, yeterdir artık amına koyayım ya. hayır o değil, görünce biz de heves ediyoruz, sonra yapamayınca irezil ürüsva oluyoruz lan aleme, ayıp günah. hem adamceğizin kemikleri huuh huuuv.. kemikleri sızlıyordur, biri dur desin bu terbiyesizliğe.
daha da bir elini sikine, bir elini fötr şapkasına atan, bir kolu beyaz pazubantlı ceketinin arkasını geriye savuran, beyaz, fırın eldivenli, kısa pantolonlu, beyaz çoraplı birini görürsem, allahıma kitabıma ümüğünü sıkar, hayatını sikerim! huuh huuv rahatladım amk...
halbuki en güzeli sikişerek sevişmektir, yalan mı?
gerek sms yoluyla, gerek msnde, gerekse benzeri yazışma icatlarında zuhur eden, çağımız sanal insanlarının kronik hastalığı. samimiyetsiz bir sevişme çabası.
küçük bir ekrana bir şeyler yazarak, ve yine o ekrandan bir şeyler okuyarak, hiçbir şekilde bir dudak, bir gerdan tatmadan, hiçbir şekilde, şöyle bıngıl bıngıl bir götüydü, efendime söyleyeyim, pompik pompik bir meme ucuydu sıkmadan, ouuvv yes yes yes fak yeeaaah deyi böğürmeksizin, çatlayan tomurcuğun, doğan çocuğun çığlığını duymadan, gül benizli sevgilinin titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya, şılap şılap, gacır gucur, kütür kütür amanın kütür de kütür seslerini duymadan, her gün biraz daha duygusuzlaşarak, her gün biraz daha samimiyetsizleştirerek sikişi, giderli ya da gidersiz, öküzleşerek, sevişmek dersen bu yürek, çotanak diye çatlasın hulayn!
ben bunu ilk kez cep telefonunda denediydim.. hey gidinin hey, sabah gastesinin 69 kupona verdiği alcatel telefonum varıdı lan benim...
yok, tabii bu mesajlaşma olayını onunla yaşamamıştım. o sadece arama yapabiliyordu, ama belirli zamanlarda. mesela bazen canı sıkkın olurdu, kapanırdı, dışardan gelen aramaları kabul etmezdi, seçerek alırdı falan filan.
cep telefonlarının müptezel bir hale büründüğü ve türk insanının mesajlaşma akımına kapıldığı o dönemler ('çaldırınca aşağı in'den sonra 2000-2004 arası) nasıl bir hevesliydik öyle, allahım yalebbim. her siki mesajlaşarak çözerdik, herkes birbirine mesaj atardı muhabbet kartından. öyle ki, artık selamlaşmak gibi kanıksanmış bir şey olmuştu mesajlaşmak, kimse kimseye allahın bir esemesini çok görmüyordu çok şükür. e tabii her boku mesajla halleder hale gelince, sevişmek de artık eskisi gibi zor değildi. uzun mesafe ilişkileri, birkaç tuşla kısalır hale gelmişti.
ama yani, şimdi düşünüyorum da, çok samimiyetsiz olmasının dışında, çok da yorucu bir hadiseydi bu.
tuşlara basarsın bir sürü, gönder dersin, alcatel'se rica edersin 'abi pardon, müsaitsen lütfen gönderir misin, bokunu dökeyim'... iletildi raporu beklersin, sonra karşıdan cevap beklersin.. ohoooo bir sürü iş amk.
ayrıca kekliği ürkütmemek adına gösterdiğiniz itinadan, türk erkeğinin konuya girme konusundaki genel tutukluğundan, ve ek olarak, kızlarımızın salağa yatıp anın tadını çıkarma, abazan erkeği sürüm sürüm süründürme tutkusundan ötürü, sütyen kopçasını çözene kadar 83 mesaj atarsın amına koyayım.
+şu an orda olmayı çok isterdim, yanında...
-şu an burda olsaydın var ya...
+hmmm ne yapardın?
-bakardım (öküüüüz)
+=) başka?
-eee koklardım
+hmmm başka?
-dokunurdum (ha gayret)
+hmmm nasıl dokunurdun? (gahbe ya)
-yavaş yavaş dokunurdum (cnm yha)
+hmmm nereme dokunurdun?
-ananın amına dokunurdum, sıkıldım ulan, sikerdim işte! ne dokunacam amk, direkt sikerdim, yeter be! oh!
+hmmmm nasıl sikerdin? (bak hala..)
-valla billa gebertirim seni
+hmmmm nasıl gebertirsin?
-irfan sen misin lan?
+zuhahahahahahahahaha maaaaaal =)))))))))
(alcatel.. irem.. irfan.. offf...)
neyse, ne diyorduk? heh, 83 x 2 = 166 kontör. sonuç? sayın abonemiz o yarağı diktiniz ama, üzgünüz, sizden önce bakiyeniz boşalmıştır, gülücüğe falan odaklanacaksınız artık ehe ehe ehe.. muhabbet kart, muhabbetinizi siker...
velhasılı gereksiz, gereksiz olduğu kadar da samimiyetsiz ve sinir kat sayısını yükseltme konusunda bir hayli etkili bir çabadır bu, hiç girmeyin derim.
sevişecek insanlar buluşur, efendi efendi, insan gibi vuruşur. hiç öyle sanal oyunlara girmeyin.
o değil de, bu başlığı açmama sebep hadiseye gelecek olursak; ayıptır söylemesi, dokunmalı bir telefon aldım yeni. bunda daha kolay yazılır sanıyordum, meğersem daha zormuş dostlar.
selin diye bi hatun var (özellikle irfan'la karıştırılmayacak isimler seçiyorum) bu hatun da mesaj delisi, daha ziyade, yazışarak sevişmeyi seviyor. ben de ne yapayım, gerçeğine dokunabilme ihtimali hatrına kendisine eşlik ediyorum. 'hmmm başka? hmmm nasıl? hmmmm nerde?' şeklindeki hmmm'lamaların hepsi aynı da, eskiden mucuk, mujuks falan şeklinde öpücük atılırdı, bu 'muaah mmmmuuuuaaahhh mmmmm' falan gibi daha samimi! bir tarz keşfetmiş, ben de aynı şekilde karşılık vermeye çalışıyorum kendisine.
lan neyse, 1-2-3.. 81-82 derken, tam kopçaya elimi attım, kızdan cevap geldi;
+musa kim yaa? =)
anında ereksiyon hakimiyetimi kaybettim, bütün romantizm, erotizm, hayvanizm, sikişizm kayboldu, söndü bitti her şey, lanet geldi.
tüm müşterilerini marketlere kaptırmış, kıyıda köşede yalnız ve yetim kalmış, yalnızlık buhranlarına sürüklenip kafayı sıyırmış canım bakkaldır. bakkal emmidir.
belki, biraz samimiyet kurup eski müşteri potansiyeline kavuşmak için, belki de gerçekten içinde bulunduğu buhranlı yalnızlıktan bir nebze olsun sıyrılabilmek için, bakkaldan içeri adımını atan herkesle, sürekli olarak sohbet etmeye çalışır. hatta bazen o kadar abartır ki, bakkala gelen müşteriye, ne alacağını, niye geldiğini, nerden geldiğini, kim idüğünü, ne idüğünü bile unutturabilir.
-selamün aleyküm ali amca
+vealeykümselaaaam milli oğlum
-nasılsın ali amca? (işte bunu sormayacaktın..)
+valla iyilik sağlık, aylak bakkal.. misali işte ehehehe
-hehehe.. bana ordan bi tane..
+yahu nası duttu gar görüyon mu? maşallah maşallah
-ha evet ya, çok yağdı
+aman yağsın oğlum, aman guraklık çekmeyek de
-doğru dedin. bana ordan bi tane..
+geçen sene bu gadar yağmadıydı da permeperişan olduyduk ya
-evet..
+gar yağmayınca kimse de uğramıyor dükkana hehe
-he tabii markete gidemeyince mecbur geliyorlar dimi hehe, ali amca bana ordan bi tane..
+(bu sırada bakkaldaki tv'ye dalmıştır) ya bak görüyon mu, soytarı ettiler goca padişahı
-kimi?
+sultan süleyman'ı, şuna bak, cihanı titreten padişah bu mu? peh
-doğru diyosun valla..
--7 saat sonra--
-ali amca sabah oluyor, ben artık gideyim, zaten eve uğramadan işe gitsem daha mantıklı
+ne iş yapıyodun sen?
-ali amca hayatını sikerim senin! lan ben akşam sigara mı ne almaya geldiydim, noldu lan burda?
+bak yeni bi sigara çıkmış
-...
hop hop hop, önce o ayarları bi indirin. az önce 'webcam da yarrak görmek' şeklinde açtığım başlığı, moderasyon; 'entry sözlük formatına ayhırrrr' diye sildi, valla ne diyeyim, allah sizi bildiği gibi yapsın, umarım bir gece camınızda bir erkek cinsel organı belirir.
neyse amk, bütün moralim alt üst oldu, şimdi deminki yazıyı aynen kopyalayıp buraya yapıştırmak.. ne bileyim, kötü oldum lan.
önce bir tanım manım yapalım da, sonra 'özet geç piç' demeleri için, bir iki yaşanmışlıktan bahsedelim ayarcı sözlük yazarlarına.
bahsettiğimiz konu; özellikle mirc sonrası mynet dönemlerinde sıkça yaşanan, karşıdakini hatun sanıp, büyük umutlarla açtırılan camda salım salım sallanan bir adet hevesli yarrak görme durumudur, ki allah düşmanımın camına vermesin, etkisi kolay atlatılır bir hadise değildir.
mircte çok takılmadım, yalan olmasın, bi şeyi hatırlarım, zurna mıydı neydi, mirc deyince aklıma hep zurna gelir o kadar.
biz mynet'ciydik hacı, mynet gecelerinde estirirdik alahıma. benim internetle olan ilişkim aha bu mynet denen şeyinen başladı, okey mokey derken, mynet chat manyağı olup çıktık.
yaş grupları, şehirler, özel odalar, ilişkiler, ibneler, lezbiyenler, orospu çocukları.. diye giden bir sıralaması vardı bu mynetin, kafana göre gider istediğinde yazardın.
o zamanlar şimdiki gibi robotların elinde değildi, böyle soğuk bir otomasyon yoğudu o vakitler, oplar vardı, adminler neyin varıdı. bek artis adamlarıdı bunlar, istediklerini banlarlardı, kill atarlardı, silerlerdi, sikerlerdi. sevdiklerine +v verirlerdi falan filan... çok özenirdik bu op abilere, nasıl bir karizmaları vardı anlatamam, allah gibi dolanırlardı ortada tövbe haşa.
ben eskiden gece çalışırdım, iş yerinde çok bir uğraşım olmazdı, o yüzden alıştım zaten bu merete. üç dört kişi bi evde kalıyoruz ankara'da, ben hariç evdeki herkes öğrenci. işimiz gücümüz play station oynamak ve mynette chat yapmak, günlerimiz bu şekilde geçiyor. birbirimize maceralarımızı anlatıyoruz. ve daha çok geceleri aktifiz. amma var ya, geceleri daha bir güzel olurdu ortam. hatta bazen, hiç konuşmayan o allah abilerle sohbet falan ederdik.
-ohaaaa gördün mü lan 'insane' herkese iyi geceler dedi
+he lan, 'beko' da bana selam verdiydi geçen ehehehe
-vay amk, insanmış lan bunlar!
ama tabii bizim bütün derdimiz, hatun düşürmek. ne yaparsak yapalım, bu amaç doğrultusunda yapıyoruz, hedefe kilitlenmiş durumdayız, uçanı kaçanı sikmek niyetindeyiz.
tabii sikmek derken, lan sadece yazdıklarımıza karşılık alabilmek bile bir başarı yani, o derece. msn falan almışsan zaten kralsın bro.
bak anlatayım;
girersin kanala, bakarsın kim var kim yok, kontrol edersin yukardan aşağı dinazor daşşağı diye bi espri vardı ortaokul dönemlerinde, o espriyi yapmış olanların allah belasını versin, nerden geldi ki lan aklıma? neyse, kontrol edersin yukardan aşağı dedemin daşşağı vardı bir de, bunu yapmış olanların da... hay sikeydim... kontrol edersin yukardan aşağı, nicklere göre potansiyel kurban belirlemeye çalışırsın;
06_m (geç)
ahmet28 (geç)
ali_baba (geç)
babafingo_25cm (uzak dur)
beril_35 (hmm hem hatun hem izmirli ehehe, yaz buna)
dheryhaaa (yerim seni ben, yaz bunu da)
kamasullah (babayın götüne koyyim)
meltem_06_f (geri zekalı bi de f yazmış, neyse saf bu, yaz yaz)
-bu liste gider böyle z'ye kadar-
zikim_var_cok_buyuk ( ... )
seçtin mi kurbanları? heee, şimdi asıl baba, asıl allah ne verdiyse, bi ona, bi ötekine, bi ona, bi ötekine.
zaten dayanamıyorlar, en sonunda cevap yazıyorlar. sonrası sana kalmış artık, dilin öneminin anlaşıldığı ilk evre başlamış demektir.
neyse, işte böyle geçerdi günlerimiz gecelerimiz. sabahlara kadar hatunlarla ve hatun sandığımız adamlarla muhabbet ederdik. sonra günün hasılatını hesaplar, kendi aramızda bir üstünlük kurmaya çalışırdık.
-3 hatun msni aldım olum, biri izmir'de okuyo, biri ankara'da ben kızım diye dolaşıyo, biri de almanya'da memeleri çok büyük
+bende bişi yok bugün hacı, kamasullah diye biri dadandı, senin nicki sorup duruyo amk
-oha niye ki?
+babasına sövmüşsün
-lan?
tabii bu bahsettiğimiz izmirli, ankaralı, alamancı hatun maceralarını yaşamak o kadar da kolay değil.
camda bir meme ucu görmek, efendime söyleyeyim, pembe tangası araya kaçmış bembeyaz, yumuyumşak bir göte bakmak, hmm biraz daha aç, hmmm benim yerime onu parmaklar mısın? ooohh şimdi o şişeyi sokmanı istiyorum.. falan diye aşka gelmek kolay olmuyor.
arada ürkünç ve tiksinç olduğu kadar, gece düşlerine girip dudak uçurtma potansiyeli hayli yüksek, kalın ve damarlı birtakım şekiller de çıkıyor karşına.
ulan bir dönem, ilçe ve semtlere göre yarrak boylarını ezberlemiştim amk. gop 16 cm, bahçelievler 17 cm, mamak 15, sincan 18, etimesgut 19, ulus'a sesleniş; baba siz ne yiyor ne içiyorsunuz amk? helal olsun; 25 cm.
yalana kulak asmayın arkadaşlar, görmedim diyen yalan söyler. itiraf edip rahatlamak en güzeli. farz ı misal 50 tane amlı, memeli ve götlü hatun görmüşsem, ortalama 7850 adet de irili ufaklı yarak ve yarakcık görmüşümdür.
loş bilgisayar ışığı altında, yüzleri görünmeyen mynet yiğitlerinin kıllı bacaklarının arasında, sahibi tarafından başı sıvazlanan coşkun taylar gibi, habire atılıp duran ve ne desen boşalmaya hazır binlerce yarrak... aman danrııııım.
işte öyle böyle derken tecrübe sahibi oluyorsun artık, daha doğrusu, ortamın kaşarı oluyorsun. nerden ne çıkacağını gözün kapalı bilecek duruma geliyorsun (gözünü kapatma gibi bir alışkanlık ediniyorsun nedense) ama işte bu tecrübeyi de bizzat yaşa'yarak öğreniyorsun.
bu uzun ve boş yazıyı, mevzubahis konuyla ilgili gülünç bir anımı anlatarak bitirmek isterim;
o bahsettiğimiz öğrenci evinde sürekli olarak bir gırgır şamata halindeyiz, gelen giden belli değil.
erdi diye bir arkadaşımız var (bizim çocuklardan birinin sınıf arkadaşı) gide gele kanka olduk elemanla. allah sahibine bağışlasın, çok tatlı bi çocuk, zehir gibi de beyni var hayvanın. hani bu, filmlerde dünyaya doğru yaklaşan meteoru, klavyeye bakmadan, ışık hızında tuşlara basarak durduran, kayık tipler vardır ya, çay tabağı gözlüklü.. hah işte tıpkısının aynısı. yalnız tek farkı, bu bizim erdi bilgisayarla uzaktan yakından ilişkili değil, tam bir teknoloji özürlü.
bizimle beraber bu da alıştı mynet chat olayına. fakat bu hemen olsun istiyor, hemen bir hatun düşsün, mümkünse ben yerimden kımıldamayayım, bi zahmet gelsin versin.. he oldu amk.
bir gün yine eve bi geldim, lezbiyenler odasında chat yapıyor bu, ağzı kulaklarında. ama nasıl yazıyor var ya, görsen altına sıçarsın gülmekten. karşıdaki selam yazdı ya, önce o kalın gözlükleriyle, burnunu kırıştırıp ekrana doğru eğilerek onu bi okuyor; 'se-lam' sonra tepki veriyor; 'ıha ıhah' sonra başını klavyeden kaldırmadan ve heceleyerek iki parmakla yazmaya çalışıyor; 'sa-na-da se-lam be-bek' 'ahı ahııh'... abartanın götüne eşşekler kerkinsin, yeminbillah aynen bu şekilde saatlerce chat yapıyor eleman. dayanılır gibi değil.
milli: nabıyon la erdi?
erdi: ıha ıhaa hatunla konuşuyom hacı
m: hmm ne hatunuymuş lan o bakiim
e: lez_zan_mutlu
m: oha lezbiyen kanalına girmişin, olum bunların alayı feyktir lan, yemesinler seni?
e: yok hacı, bu gerçek hatun, sütyen numarasını falan sordum söyledi
m: lan olum mal mısın amk, sütyen numarası falan.. bunlar bayatladı artık, bak kol gibi yarrağı görürsen şaşırma sonra
e: ya bırak, kıskanıyosun amk
m: peki lan, ben karışmam ne bokun varsa ye
e: 'an-ka-ra-ya gel-e-ce-ğim' ıha ıha, 'ger-çek-tenmi?'
m: mi ayrı yazılır yarram
e: ya sana ne amk, siktir gitsene sen kendi bilgisayarına
m: karşında dikili yarrağı görünce görürüm ben seni
e: 'sen-de dil-do varmı?' ıha ıha 'var a-ma mı ay-rı ya-zı-lır ıha ıha =)'
m: göt ya...
neyse, bunlar 3-4 saatlik bir konuşmanın sonunda msn'e geçtiler, bu arada biz bu malı birkaç kere daha uyardık diğer elemanlarla, yapma erdi, etme erdi, yol yakınken dön erdi, ı ıh, dönmedi.
oturduk bu laleyi izliyoruz, deliler gibi seviniyor bu birazdan am göt meme göreceğim diye.
neyse uzatmayalım, baba bir açıldı kamera...
dırınımmmmmm ulus taraflarından bir abimiz, saygılar...
yaldır yaldır sallıyor aleti.. arada bir de eğilip bizimkine bir şeyler yazıyor (lan bir de bu eğilip yazma-okuma olayı vardır camda sevişirken, işte karşıdaki hatun bişiler söyler, seni gazlar, onu şuramda istiyorum, buramda istiyorum, onu yalamak istiyorum falan filan, sen de asılırsın. fakat arada sen de bir şeyler yazmak istersin, komik olur yani, asılmayı bırakıp yapış yapış ellerle klavyeye eğilirsin falan.. hele o, hatun ne yazmış acaba diye 31 çekerken bir yandan da eğilip ekrana bakma anı.. felaket felaket...)
kobracı abi: nooldu lan yarraaaam? hadi yazsana, niye sustun amcık ağızlı? yeter mi lan bu sana?
ahahaha, lan bak yine aklıma geldi o yüz ifadesi, offff amk böyle bir bakış, böyle bir duruş olamaz ya.
o tipi hayal edin, okulun en çalışkan, çay bardağı dibi gözlüklü, kıvırcık saçlı elemanı erdi.. dikmiş dört gözünü de monitöre, nefes almadan, kımıldamadan bakıyor garibim, alt çene iki metre aşağıda... offf
abartısız bir 5 dakika saplanıp kaldı böyle, biz gülmekten altımıza kaç kere sıçtık bilmiyorum. camda yarrak görmek kötüdür de, böylesi bir masumun başına gelince, ulan içim acımıştı be... erdim benim, geri zekalı sevgilim benim, ah ah hahahaha...
şimdisini bilmem amma eskiden böyle bir şey vardı, hemi de nasıl var ya.. her liseli erkeğin hayaliydi bu.
ne yap yap, okul takımlarından birine seçil, ve göte girmesi muhtemel tüm derslerden yırt (matematik dahil lan) abareyyy, müthiş bir şey.
ben liseyi bitireli tam 10 sene oluyor, o zamanlar okulların 3 kulvarda takımı olurdu; futbol, voleybol ve basketbol.
e tabii takdir edersiniz ki, en revaçta olanı, en karizma, en seksi, en vay amısına koyam olanı futbol takımıydı.
captain tsubasa izleyerek büyümüş bir neslin, yamularak, isyanlara gelerek, eğrile büğrüle giden o topun 7 gün boyunca kaleye varamayışını büyük bir heyecanla izlemiş bir neferi olarak, benim de en büyük hayalim okulun futbol takımına seçilmekti.
herkes ip gibi sıraya dizilip, kapçık ağızlı okul müdürünün, kafa siken uzun nasihatlerini dinlemek zorunda kalırken, kravat takmayanlar, cöle sürenler, saçı sakalı uzun olanlar, ceketsiz gelenler içeri alınmayıp, envai çeşit cezaya çarptırılırken, okul takımının artiz elemanları, aşortmanlarıyla salına salına, sırıta sırıta, sakız çiğneye çiğneye geçip giderlerdi istedikleri yere.
biz hasan 2 salak osman 4 ezberlerken, onlar arka bahçede gelişine vururlardı muz ortalara.
biz endoplazmik retikuluma golgi aygıtı takarkene, onlar meşin yuvarlağı takarlardı doksan diye tabir edilen iki direk arasına.
biz tanjant, kotanjant, sinüs, kosinüs çizgilerinde şuurumuzu yitirmişken, onların sikinde değildi dünya, orta yuvarlağın kendi alanlarına bakan kısmında.
biz x'e gereğinden fazla değer verip, y'yi bulmaya çalışırken çok bilinmeyenli denklemlerde, onlar üst üste goller bulurlardı, ani gelişen kontra ataklarda.
ve biz öğle paydoslarında çavuşu tokatlarken, duvarları yemyeşil sümüklerle bezeli okul helalarında, onlar okulun en güzel kızlarıyla sürterlerdi, cafelerde, diskolarda ve de barlarda...
üstelik hiçbir derse, yazılıya, sözlüye katılmadan, tüm derslerden geçerlerdi yıl sonunda.
çok imrenirdik, hep imrenirdik bu piçlere, götümüzü isteseler verirdik, biz de takıma girebilelim diye.
ilk başlarda kafadan forvet adayıydım, bileklerime hakim, hava toplarında etkiliydim amısına koyam, ama olmadı.. sonra orta saha takılayım dedim, hani hızlı düşünürüm biliyon mu, tak tak tak, atağa kaldırırım takımı, ı ıh gene olmadı... sonra dedim, lan ben bek güzel sağ açık oynarım, yardırır giderim, sıfıra iner iki kere basarım yuvarlağa didim, gene tıraş..
hocam bari defansta durayım dedim lan, top geçer adam geçmez? ı ıh, senden bi sikim olmaz dedi.
en son üçüncü kaleciliğe razıydım.. ama gene olmadı...
okul takımına seçilemedim ama bitmek tükenmek bilmeyen azmim sayesinde (azimle osuran dağları devirir) birçok dersten yırtmayı başardım!
sınıfın ve bölümün tiyatro kolu başkanı, okulun maskotu (şebeği) ve pek tabii okul takımının da resmi amigosu olmuştum.
artık en sayısal derslerde bile, bir nöbetçi öğrenci sınıfa giriyor ve; ''hocam milli'yi bilmem kim bey çağırıyor, provaları varmış'' diyerek beni işkenceden kurtarıyordu, kasıla kasıla siktir olup gidiyordum.
ve maçlarda tribün reyizi olarak aceyip hatun kaldırıyordum;
kaldır elleri kaldıııır, ooooo ooooo oooooooo, tekniğin elindeeee tornavidasııııığ zorlamaaaa zorlamaaa girer kafasıııığğ! anadolu meslek gol gibi destek anadolu meslek gol gibi destek!
ben nerden bileyim lan, alt komşunun ütülü pijamalı psikopat bir albay emeklisi olduğunu?
mevzubahis hadise, gecenin derin sessizliğini hoyratça, hunharca, nobranca ve hatta fütursuzca bozmak suretiyle, komşuluk ilişkilerini derinden zedeleme riski taşıyan, yer yer renklileri, yer yer de beyazları içine alan, deterjanlı, yumuşatıcılı ve bir o kadar da gürültülü bir hadisedir.
özellikle de kurulama evresinde içinden çıkılmaz bir hal alır.
lan dedim, giyecek bir şeyim kalmamış, şunları dedim, makineye atayım da, azcık yatayım da, saati kurayım da, sonra kalkıp sereyim de, sabah kurusunlar da, giyeyim dedim...
şu an bu entryi mutfaktan giriyorum, içerdeki albay emeklisi, ütülü pijamalı psikopat alt komşuma kahve yapıy.. -geldim ertem amcacığııımm...-
ütülü pijamalı albay emeklisi psikopat alt komşu ertem amca: yahu nereye gittin?
milli: e kahve hazırlıyordum ertem amcacım
üpampakem: pek iyii pek güzeel, hehe bir de cigara yakarız karşılıklı
m: tabii ki ertem amcacım, buyrun
üpampakem: sonra bir baktım bütün bir bölük, önümde ip gibi dizilmiş
m: ...
üpampakem: ama nasıl var ya.. it gibi titriyor hepsi, ama tabii cezadan kurtulamadılar
m: ...
üpampakem: sürüm sürüm süründürdüm hepsini
m: ehehe
işe bak arkadaş.. uykusuzluktan geberdiğim, sıcak yatağımın ve derin bir uykunun hayali içinde kendimi eve zor attığım bir gününün gecesinde, sırf ertesi gün giyecek bir şeylerim olsun deyi bir gaflete düşüp, çamaşır makinesini çalıştırdım diye başıma gelenlere bak...
birkaç dakika öncesinde 'sen ne yaptığını sanıyorsun?' naraları ve ütülü pijamasıyla kapıma dayanan bir adam, şu anda salonumda bacak bacak üstüne atmış, bana askerlik anılarını anlatıyor, lan olum.. delirecem lan...
üpampakem: sonra bir gün..
m: ertem amcacım sohbetinize inanın doyum olmuyor ama yenge meraklanmasın?
üpampakem: hehe yok yok meraklanmaz o, alışkındır, ben bazen çıkar gezerim gece, sabah da yine 6 dedin mi ayaktayımdır
m: hmmm maşallah
üpampakem: yaşın kaç olursa olsun disiplinli olacaksın millicim, o zaman her şeyi başarırsın
m: kesinlikle
üpampakem: neyi nerde yapacağını da iyi bileceksin
m: muhakkak
üpampakem: mesela gecenin bir vakti çamaşır makinesini çalıştırıp milleti ayağa dikmeyeceksin
m: ...
üpampakem: ehehehe tamam tamam, neyse, oldu artık, bak ne güzel tanışmış olduk
m: hehehe, ama siz elinizde zopaynan gelince korkmadım değil ertem amcacım
üpampakem: hehehe yahu ne bileyim, sinirlenmişim işte, böyle muhlis, aklı başında, yakışıklı, uzun boylu, güçlü, kuvvetli, kaslı, adeleli, geniş omuzlu, bekar ve güvenilir bir delikanlı da beklemiyordum açıkçası.. şimdi bu kısmı da okudu mu sözlük kızları?
m: okudular okudular ertem amcacım, sağ olun, allah razı olsun
üpampakem: heh, haydi o zaman, bana müsaade
m: müsaade sizin ertem amcacığım, buyrun zopanız
üpampakem: sağ olasın, haydi bakalım milli bey, kötü bir tanışma oldu ama sonu güzeldi, memnun oldum
m: ben de çok memnun oldum ertem amcacığım
üpampakem: unutma bak, her sabah 6 da yürüyüş yapıyoruz, gelip kaldırırım ona göre!
m: hehehe, emredersiniz komutanım (yarra yedik)
üpampakem: ooov, bu güzeldi işte, duymayalı uzun zaman olmuştu... iyi geceler asker!
m: saooll ehehehe
üpampakem: bir daha da gece 12'den sonra çamaşır makinesi çalıştırma hehehe
m: eheheh...
edit: benim anlamadığım bir şey var, sürekli birileri mesaj atıp, sallıyosun, götünden atıyosun minvalli şeyler söylüyorlar, yahu allah allah, ulan şu yazdığım şeylerin hepsi satır satır doğru değil elbette, muhakkak mübalağalar yapıyoruz, sonuçta bir şeyi yazarak anlatmaya çalışıyoruz, elbette abartılar olacak arkadaşım, zaten bariz bellidir abartı yapıldığı, daha sen neyi ispatlamaya çalışıyorsun, neyin derdindesin?
gece çamaşır makinesini çalıştırdım, aklıma gelmedi problem olacağı. fakat alt komşum alttan tak tak tak vurmaya başladı bir müddet sonra, aha dedim sıçtık. sonra kurulama kısmına geçip uçak sesi çıkarmaya başlayınca işler iyice kontrolden çıktı, alt komşum pijamalarıyla dayandı kapıma, napıyorsun ulan gecenin bir vakti vs.. derken, nasıl oldu anlamadım, herifle bir muhabbete başladık, adam safi psikopat, asker emeklisi, susmak bilmiyor...
olay bu işte.
biri geliyor, atma şakir din kardeşiyiz, öteki geliyor salllama sami yemezler.. allah allah ya, olum siz kaç yaşındasınız lan?
büyük çoğunluğun tek tatil günü olan pazar'ı, gözünün yaşına bakmadan sikip atan, zehir zıkkım eden şeylerdir.
bunların başında, her pazar sabahı gönüllü iç mimar kesilen, işgüzar ve girişken komşu gelir. amına koduğumun evladı, ne ara kalktın? sabahın köründe o matkabı nerden buldun? rüyanda mı gördün pezevenk?
ulan küçükken babam dikerdi sabahın 7'sinde, galkın lan gahvaltı yapacaak diye kaldırırdı. uykulu gözlerle, kendimden büyük ayakkabılarla, bakkala ekmek almaya giderken, hep büyüyeceğim ve tek başıma yaşayacağım günlerin hayalini kurardım, senin darbeli matkabını, çekicini, dübelini ve de vidanı sikeyim amın evladı.
duyan da boluya tünel açıyorsun sanacak pezevenk, alt tarafı bir tabloyu duvara çakacaksın, sabahtan beri siktin beynimi, ırzını nikahını siktiğimin...
'zorla oyuna kaldırıldıktan sonra götü başı dağıtmak' deyip 'getir'e tıkladım, 1 karakter fazla dedi, eyvallah dedim, ne diyeydim?
herkesin başına gelmesi muhtemel faciaların birinden bahsediyoruz hanımlar beyler, ayık olun.
her bir türk insanı için, en az 'her nefis ölümü tadacaktır' ayeti kadar gerçek ve kaçınılmaz bir durumdur bu, ve 'götü başı dağıtmak' derken de mübalağa etmiyorum yani. o götler dağılacak!
halbuse ne güzel oturuyorduk değil mi paşa paşa? ne güzel artiz artiz, karizma karizma kız kesiyorduk bir kenarda, ne güzel yaş pasta da geleceğidi az sonaa, pasta yemeyerek de ayrıca bir hava basacaktık, ağır makyajlı yüzleri simlerle parlayan, kuş yuvası saçlı, yeşil-kırmızı-siyah tuvaletli, yüksek topuklu gelinlik kızlara... hangi amına koduğum kaldırdı lan beni oyuna? ceketim nerde? rüstem abiiiiğ, atalım mıııııığğğ?
aralık ayının henüz başları... yeni almışız maaşları.. (oha lan oyun havası gibi oldu ha) çok huyum olmasa da, akşam takılmışım bizim tayfaya, nasıl sürttüysek taksim alemlerinde.. eve kim getirdi, ne ara geldim, nasıl yattım, kaç saat uyudum bilmiyorum. yine apollosuna (hoparlör) soktuğumun telefonuyla sıçradım. (lan zaten bütün sikik anılarımın ilk sahnesinde bu amk telefonu var, bütün musibetler önce bunun sesiyle başlıyor)
dülü lü lü dülü lü lü dülü lü lüüüğ -nokiya gonnektın yeni bir macera-
milli: alıııhhh
bir yaratığın hörültüsü: nüahahaha daha uyuyo lan bu yamyam, olum ne zaman arasam uyuyosun lan
m: hııııh
salim: ebenin amııııh
m:...(tanımazlıktan gel! ölü taklidi yap!, yanlış numara de, yanlış hata de, yanlış de gapat!)
s: parantez içini görüyorum, belanı sikerim, çabuk kalk hazırlan, geliyorum
m: rüyanda mı gördün götveren, hayırdır amına koyyim sabah sabah ya?
s: saat akşamın 6'sı geri zekalı!
m: rüyanda mı gördün akşam akşam?
s: 10 dk içinde kapının önünde olmazsan, kapı ziline kibrit çöpü sokarım! (bunu ben ona yaptıydım ilk, unutmamış götveren)
m: ya senin var ya..
s: dııt dııt dııt
m: hay amına koyayım yaa...
hayatımın karabasanı, türünün tek örneği, yaşayan en pis yaratık, aldığı her nefes ziyan olan salim hayvanı, 10 dk sonra aşağıdaydı.. yanındaki de murat değ mi la?
salim: ahahaha tipini sikiyim, gözlere bak uyumaktan gözleri pörtlemiş ibnenin
milli: ya senin var ya, senin hayatını sikeyim ben.. selamün aleyküm hacı, naber?
murat: aleykümselam abi, iyidir valla, düştük yine bu lalenin peşine gidiyoz bakalım, senden naber?
m: nereye gidiyoz lan?
s: seni siktiğim kanlı dereye hümahueuhuheuheuhe
m: salim.. o goca gafanı, şayet sığarsa pencereye sıkıştırır, tecavüz ederim!
s: hahahah müjde ar'ın filmi vardı demi lan öyle? bin amk ne çene yaptın ya, düğüne gidiyoz düğüne
ne düğünü olduğunu sorduğumda bizim evin önünden hareket etmiştik, bütün olayı özet olarak idrak ettiğimde ise, gebze'ye girmiştik...
gebze'de, bilmem ne şirketinde, bilmem ne müdürü olarak çalışan kuzeni evleniyormuş, bu mutlu günlerinde bizleri de aralarında görmekten mutluluk duyacaklarmış.
m: lan olum, bana ne senin kuzenin düğününden?
s: ya sikiklik yapma, ne var sanki, bi yarım saat takılır döneriz
m: götvereeeeen, bizi bahane edicen dimi hemen ayrılmak için.. lan olum ne şerefsiz bi adamsın sen ya
s: nuhahaha ne lakası var lan, yalnız gelmek istemedim işte allah allah, dönüşte masaj salonuna götürecem olum sizi, hatunlar cillop
m: tam bi piçsin ya
mrt: piç duysa ağlar abi...
vardık düğün salonu gibi bir yere (tam düğün salonu değildi lan sanki, çözemedim) klasik bir düğün ortamı, her düğünde olan tipler, her düğünde çalan şarkılar.. oturduk bir masaya, saçma sapan bir ruh hali içersindeyim, burda ne işimiz var amk? modundayım. lan şu hayatta sevmediğin iki şey nedir? diye sorsalar, biri düğün, diğeri de düğün salonu derim, allah canımı alsın bak. 10 dakka dayanamam hacı, kaçar giderim, yok olurum, çekilecek gibi bir şey değildir.
ulan hadi her şeyi geçtim, aralık'ta evlenilir mi ya? amacınız ne amk?
derken.. zaman ne de çabuk geçiyor mona? saat 9 olmuş, pasta kesilmiş, gelin damat oynatılmış.. karşı masadaki siyah elbiseli, simsiyah saçlı, ince ayak bilekli daş hatun, çok haşin iş atıyor, ben de ona karşı boş değilim ama ortamdan tırsıyorum, tanımadığım bir salon dolusu insan ve bunların tamamı akraba, üstelik şu çalan şarkıdan ve pistte kendilerinden geçercesine oynayan kalabalıktan da anlaşılacağı üzre, oğlan tarafı angaralı...
salla salla salla sallaaaa o yana da bu yana da salla, evir çevir, gıvır çevir salla, allalalalalalala sallaaaaa
salim ibnesi ortalarda yok, murat desen, geldiğimizden beri soktu kafayı telefona, sevgilisiyle mesajlaşıyor. yarrak gibi dinelip galdım ortada. sonra bir ses duydum...
istanbuldan gelen len len len
sayın misafirlerimizi mizi mizi
bir zahmet met met et
sahneye alalım lım lım
lan? salim yavşağı orkestranın yanında! vallaha adama bizim masayı gösterip kulağına bir şeyler söyl..
murat bey ve milli bey ey ey ey
özellikle de sizi alıyormuşuz efendim dim dim dim
haydiiii, al sana bir kaya nerene dayarsan daya.. göt lalesi yine yaptı yapacağını.
salim ebeni sikeyim yim yim yim....
sonra masaya gocaman bi abi geldi 'haydi beyler, ayıp ama ya, genç adamsınız' diye duttuğunu sahneye doğru fırlatıyor.
murat'ı en son, salonun renkli avizesinin yanından geçerken gördüm, hala mesaj yazmaya çalışıyordu amk.
derken bu abi sol kolumdan yakaladı beni.
zebellah abi: hadi yeğenim, bah bi sen galdıng
milli: abi allah aşkına, vallaha ben oynayamam
z.a: oynarsıng oynarsıng, saliming misafiriyseng oynayacan
m: abi.. ayağım sakat benim, platin var
z.a: bakıyım
m: neye bakacan ya, platine mi?
(salim götvereni gelir)
salim: nooldu olum niye kalkmıyosun ya?
z.a: platinim var diyor, ayağm sakat diyor
s: ahahaha kandırmış seni rüstem abi, it gibidir pezevenk, kak lan!
m: salim... ya oynayamam olum ben, defol git allah allah
r.a: vallaha ayıp ya, oyuna gakmamak için ayam sakat denir mi, daha neler
m: rüstem abi, size saygım sonsuz, allah muhafaza, yanlış bir hareketinizde, elinizde can verebilirim, ama yapma abi, oynayamam ben
r.a: yav sen hele bi gak, ben oynadırım seni ehehehe
--yarım saat sonra--
hamam tası da gümüşteeen naranaranam yeni çıkmış o işteeen, beni beni bu işe alıştırangggg sening yavşak enişteeng, ya rellim ya allah... dokumacı gızlar ya rellim ya allah.. kilimmmcii gızlaar ya lellim ya allah...
hamam tası da gümüşten naranaranam yeni çıkmış o işteeen, beni beni pavyona alıştıranggggg sening pezevenk eniştengggg ya relliiim ya allah...
atalım mııııı gavur gızıııı atalım mıııı vay vay vay, sening içiiin on beş seneeee yatalım mı vay vay vay...
yeniden masaya döndüğümüzde, kıpkırmızıydım, ter götümden akıyordu, ensemde rüstem abinin mendili varıdı, çeketim bir ara belimdeydi, sonra göremedim, ve karşı masadaki hatun, bariz bir şekilde halime gülüyordu...
lan meğerim ben ne oynarımışım? aboooov, resmen kendimden geçmişim ya lan... rüstem abi aşık oldu bana.
salimle gidip, gelin ve damadı tebrik ettik, sonra ben sahnede hayranlarıma imza dağıttım, ulus'ta pavyonu olduğunu söyleyen bir abiden teklif aldım.
sonra, karşı masadaki murat'a 'arabaya gel yarram' diye mesaj atıp salondan ayrıldık.
ataguleden at beniiiiii in sıkıysa dut beniiiiii, gız ataguleden at beniiiiiii, in aşşaaadan dut beniiiiii....
bir kızı asılırken kopartmak eylemidir. ehehe...(dünyanın en iğrenç adamıyım..)
daha çok msn'de yaşayacağınız bir hadisedir, tabii gerçek hayatın içinde de bir kızı asılarak koparabilirsiniz ama en azından ben msn'de kopardım.
yanlış amımsamıyorsam, mynet okey'den tanışıp msn'leştiğim bir hatundu bu (msn versin diye az okey atmadıydım amk) yıllardır öyle dururdu online listesinde, ne o bana yazardı, ne ben ona.
ulan dün gece sıkıntıdan bir tuhaf oldum, çok da sevmem msn muhabbetlerini ama dayanamadım, ne yapayım.. şöyle bir göz gezdirdim online listesinde;
ahmet abi - bomba atıyorum (iletiyi ben ekledim götümden)
grello*1903 - yarramı ye fener xd (pazar günü görüşürük)
By £m®ah - n£fretimsin! (uzun ense yumurta topuk)
zuzu - =) (birazdan yazacağım hatun)
... - ... (bu kimse zaar.. tam hasta amk)
düşünenadam - hepimiz bir hiçiz! (bunu engelledim hacı)
başka da online yok amk. ve bir tek hatun var. bi selam vereyim dedim;
milli: selam, naber? =)
zuzu: iidr sndn?
m: çok şükür
-
(2 dk sonra)
-
m: devam mı okeye? =)
z: okey?
m: hı hı, mynet okey
z: hmmmmmmm şimdi hatrladım sni =P
m: (amına koduğumun zillisi deminden beri tanımıyo muydun) yuh =)
z: valla ksra bakma yha, bnde bu kmse diyodm =)
m: aşkolsun ya =)
z: nası gidiyo? valla ben hiç grmyrm okeye
m: iyi valla nolsun, hmm niye girmiyosun ki?
z: ne bliim çok skıcı esksi gbi dğl
m: hmmm doğru diyon
-
(1 dk sonra)
-
m: resim de bombaymış ha =) (olum bir foto koymuş.. tek elle yazdım güzel resimmiş diye)
z: hehe saol :P
m: dekolte falan.. maşallah
z: aslnda çokda dklte diil ya
m: yani bu dekolte değilse, dekolten nasıl acep? =)
-
(foto değişti, kesin verecek)
-
m: hmmmm maşallah maşallah
z: heh, ben de, yazmayınca gittn sndm
m: yok, tek elle yazıyorum da.. anca yazdım =)
z: entrynin bu kısmı sallama dimi? =)
m: çaktırma =)
z: ok =)
m: ya sen istanbul'da mıydın?
z: eet
m: neresinde peki?
z: beşiktaş
m: hmm yakın sayılır, bigün bi kahve içeriz senle :p (dil çıkaran smiley)
-
(1 dk sonra)
-
titreşim gönder
-
(2 dk sonra)
-
soru işareti gönder:
m: ?
-
(5 dk sonra)
-
(orda mısın de, iki nokta üst üste s harfi yap)
m: orda mısın? :s
-
(1 saat sonra)
şansına söv, 31 çek ve siktir ol git zıbar...
(ertesi gün (bu gece))
çevrimdışı anlık ileti:
z: ya dün için kusra bkma, koptum :s
-
2 dk bekle ve o iğrenç espriyi yap
-
m: asıldım diye mi?
z: ? ... (jeton paraşütünü açtı) .... (düşüyooor) .... (düştü) ahahahahaahahahahaha
m: noldu ya?
z: koptum =)))))))))))
beynimin süngerleştiği bir gece, böyle saçma sikik, iğrenç bir diyaloğa girince, aynı iğrençlikle sözlüğe yansıtmak istedim, arz eder, affınıza sığınırım.
aslında 'bir türlü gerçekleştirilemeyen düzenli bir hayat planları' olacaktı başlık.
bu da harbiden uzunmuş lan...
neyse, sanırsam ne demek istediğim anlaşıldı.
hep hayal edilen, ama bir türlü gerçekleştirilemeyen 'düzenli hayat' planları, projeleri..
herkesin vardır bu planlardan, herkes hayatını bir şekilde düzene sokmak ister.
işte ne bileyim, sigarayı bırakmak, erken yatıp erken kalkmak, spor yapmak, kahvaltı yapmak, nerde akşam orda sabah hayatını bırakıp, eli yüzü düzgün, helal süt emmiş, aklı başında bir kız-erkek bulup evlenmek... gibi, birbirinden güzel ve mantıklı hayaller.
mesela ben yıllardır kafamda kurarım, yıllardır planlar yaparım.
güya istanbul'a geldiğimde hemen hayatımı düzene sokacaktım. mesela erkenden kalkacaktım sabahları, şu parkta ters üçgen, tombik teyzelerle koşacaktım, tanış olacaktım onlarla.
sonra terli terli eve gelip, banyo aynasının karşısında, her geçen gün daha da belirginleşen, kol ve bacak kaslarıma, çıldırtan baklavalarıma ve narcissus gibin kendime niyet bozduran o sikişken adonislerime falan baktıktan sonra ılık bir duş alacaktım.
sonracığıma akşamları iş çıkışı, hiç kimseye takılmadan fitnısa gidecektim hacı (fitnıs: fit bir vücuda kavuşmak için yapılan sporumsu hareketler bütünü) o fitnıs salonunda, eli yüzü düzgün, aklı başında, helal süt emmiş, helal süt verecek güzel memeleri olan, kalçaları diri ve yusyuvarlak, sekse düşkün, geniş düşünen ama dar hacimli, en az 1.75 boyunda, en fazla 55 kilo, bukleli kızıl saçlı, beyaz tenli ve mümkünse renkli gözlü bir hatun bulup elleyecektim...
ama olmadı işte bir türlü. ve bundan sonra da olacağını sanmıyorum.
yine nerde akşam orda sabah amk.. yine zor bela uyanacağım sabah işe giderken, yine bitse de gitsek diye isyanlara geleceğim iş yerinde, yine akşam ne yesem acaba diye düşüneceğim iş çıkışı, yine bilgisayar başında sabahın 5'lerine kadar fosur fosur sigaraya asılacağım, sonra yine xhamster'ı açıp, laptopa sıçratmadan... oofff amına koyayım ya...