zor bir alandır. performans ve network optimizasyonuydu, thread-safety'siydi, alt sistem dizaynıydı, bug düzeltmesiydi derken zaman kaybetmek mümkündür. tek başına uğraşmak için birden fazla alanda bilgi gerektirir; aynı zamanda hem modellemeci ve grafik/network/gui/database programcısı olmak gibi. zevklidir, o ayrı.
enhanced interior gateway routing protocol. bir cisco routing protokolüdür. dual algoritmasını kullanır. sadece cisco routerlarında çalışır. default olarak bandwidth ve delay'e bakarak metrik değerini bulur.
bir networkün bölünmüş kısmına verilen ad. alt ağ olarak da bilinir. illaki bir subnet mask lazımdır. maksimum host sayısını bulmak için ikinin üzerine host portionda bulunan bit sayısı koyulur ve sonuçtan iki çıkartılır.
eğer gün gelir de sanal dünya kodlamam gerekirse kesinlikle şekli itibariyle save ve load özellikleri koyacağım şey. bu ne lan böyle?! bir gün şekil alıyor, ertesi gün almıyor.
tutar da herhangi bir türkçe microsoft işletim sisteminde resim dosyasını standart ismiyle kaydederseniz, bu isimle karşılaşırsınız. bitmap-file olarak kaydetmek lazım tabii ki.
her bilgisayarda muhakkak vardır bundan. kaynak ise çoğu zaman bir websitesinde görülüp beğenilmiş resimleri kaydedeyim derken isim vermekten kaçınma olayıdır. bir süre sonra bu dosyayı görüp "ne vardı lan bunun içinde? haaa harry potter resmiymiş" demek gayet de mümkündür efendim!
verilerin paketlere bölünerek hedef bilgisayara yollanma olayı. bu paketler, paket numarası ve hedef ip adresi gibi bilgileri içerir. böylece circuit switching'in aksine aynı hat çok sayıda bilgisayar tarafından kullanılabilir.
telefon hatları buna örnek olarak verilebilir. telefon ile karşı tarafta bağlantı olduğu sürece santrallerin belirli hatları o bağlantı için rezerve edilir ve başka bir görüşme için kullanılamaz.
hans zimmer'ın belki de en bilinen yapıtıdır. albümün içinde o kadar çok güzel parça ve o kadar çok tema vardır ki, burada tek tek isimlerini belirtemeyeceğim.
bu soundtrack albümünün iki ayrı versiyonu vardır ayrıca. biri düz diğeri ise complete edition. complete edition olanı tahmin edildiği gibi 2cd olup düz versiyonun uzatılmış halidir.
tek bir albümde hem various artists kısmını hem de score kısmını barındıran yapıt. albümde, trevor jones tarafından bestelenmiş score kısmına ait 8 parça var. score kısmı filmin karanlık atmosferine son derece uygun ve en az film kadar karanlık. hayatımda dinlediğim en iyi film giriş müziklerinden biri into the city parçasının ta kendisidir.
dinleyince, izlemediğim bir film olan the pledge'i aşırı merak etmemi sağlayan ve konusunu aşağı yukarı tahmin ettiren müthiş bir hans zimmer şaheseri. kendisinin bilinen soundtracklerinden çok daha farklı bir albüm. daha çok derin, karanlık ve sarsıcı bir soundtrack. her bir parçası felaket güzel olsa da, benim loop'a atıp saatlerce dinlemeyi başardığım parçaları şunlar: the angler, my coat ve he'd rather not. özellikle albümün 9. parçası olan he'd rather not ile adama bir kez daha hayran kaldım desem yeridir. o nasıl bir şarkıdır öyle...
boşa sarfedilen çabalardır. ancak, arasıra bu çabalarına karşılık mutlu sona da ulaşabilirler.
şimdi efendim, genelde bu sinekler odaya geceleri girerler ışığa varma isteklerinden dolayı. e, geceleri de çoğumuz perdeleri çekiyoruz değil mi? işte, bu perde dediğimiz dalgalar sineklerin firarını daha da zorlaştırmaktadırlar. sen, sinek, git önce perdeyi bul, altından dolaş, sonra da aralık bırakılmış pencereden başarılı bi şekilde cama çarpmadan dışarı çık öyle mi? valla zor. zordur herhalde sinek olmak.
öncelikle demek istediğimi açıklayayım. sağ elimizle yaptığımız bazı hareketeleri sol elimizle yapamayabiliriz (tam tersi de mümkün). örneğin, sağ elin seçe parmağını bükünce yüzük parmağı pek fazla bükülmezken, aynı hareketi sol elde deneyince yüzük parmağı hayvanlar gibi bükülebilir.
insan anatomisinden pek de anlamadığım için bu olaya bilimsel bir yorum yapamayacağım, ancak vardır böyle bir olay.
şahsımı deli eden, her bir yere uzanışımda yere değmeyen o dördüncü ayağın yere "tak" diye değmesiyle sinir olup kendisinden umudu kestiğim sandalye.
bu olay, benim bildiğim iki şekilde gerçekleşir: fabrikada bir bacağın kısa kesilmesi ya da sandalyenin bir ayağının yüksekte kalması olaylarıdır. eğer, sandalyenin tek bacağı halı üzerinde durmaktaysa, sandalye kenara kaydırılıp dengeye oturtulabilir, ancak bacak kısa kesilmişse...
bildiğimiz gibi insan tuvalete giden bir varlıktır. kişinin tuvaleti gece uyurken gelebilir. gitsin yapsın değil mi? evet ancak, bir sorun var: ışıklandırma olmamasından dolayı kişi etrafını göremeyebilir. bu sebepten dolayı, bazı kişiler potansiyometreli ışık düğmesi kullanırlar. bu ışık düğmeleri ışığın şiddetini ayarlayabildikleri için bayağı kullanışlıdır. antre çok hafif aydınlık bıraklır, böylece kişimiz rahatlıkla yolunu bulur.
efendim, bildiğimiz gibi bu cd dediğimiz olaylar incecik bir takım araçlardır ve yükseklikleri çok kısadır. bu nedenle rahatlıkla bir şeylerin arasına girip kaybolabilmektedirler. işte, bu arasına girdiği yerlerden biri de halı altlarıdır.
cd'nin halı altına girme olayı, yerde duran bir cd'nin yanlışlıkla ayağın kendisine çarpılmasıyla halının altına doğru itelenmesi sonucu oluşur. evdeki halılar düzenli olarak yıkanmıyorsa eğer, bulunması uzun zamanlar alabilir. hele bir de ev boyanırken bile yere naylon seriliyorsa yıllar alır onu bulmak.
cd'nin bulunduğuda verdiği his, her zaman "eski kıyafetin cebinden para çıkması olayı"nın verdiği his gibi olmayabilir. kim ne yapsın 5 yıl öncesinin program cd'sini...
bu izler, genelde duvara asılan poster veya çerçeve gibi dalgaların, o duvarda en az 3 ay durmasıyla oluşturduğu izlerdir. dumandan ya da pislikten kararmış/sararmış duvarların aslında ne kadar kirli olduklarını saptamamızı sağlayan kalıntılar. çerçeveyi çıkarır bir de bakarsınız ki çerçevenin asılı olduğu nokta bembeyaz, odanın geri kalanı ise sapsarıdır.
bazılarımız ışığa karşı aşırı duyarlıdır. gece uyunmak üzere ışık kapatılır ve yatağa girilir. ancak!, üzerinde bulanık cam olan kapıdan(genelde eski evlerde bulunur bu) sızan ışık adeta güneşin altında uzanıyormuş duygusu verir insana; uyumayı imkansız kılar. çözüm basittir: kırtasiyeden siyah renk karton alıp cama yapıştırmak.
tabii, aslında kartonun rengi hiç önemli değildir. ister siyah olsun isterse de beyaz, engelleyecektir ışığı o.
öncelikle bilinmesi gerekir ki, elektornik eşya kabloları genellikle duvar kenarından geçirilir. ancak, bazı durumlarda kablolar duvar kenarından geçirmek için yeterince uzun olmaz. ee, ne yapalım yani bırakalım da ortada mı dursun kablo? işte, bu gibi durumlarda bu cihazların kabloları halı altından geçirilir. böylece de oda toplu gözükür, millet kablolara takılıp düşmez.
rahat rahat uyumayı engelleyen hadise. bu ses, genellikle ucuz saatlerden gelmektedir. ilginçtir ki gündüz odada otururken, internete girerken o "tik tak" sesleri asla duyulmaz. ama, ortam sessizleşince, yoldan geçen arabalar azaldıkça o saatten çıkan her bir "tik tak" sesi beynin içinde yankılanır. sinir bozucudur ama elbet zamanla alışılacaktır.