Two broke girls'ü izleme sebebim olan karakterdir. Hem çekiciliğiyle hem tavırlarıyla aşık olduğum kadın. Ayrıca kendisinin reel hayattaki ismi kat dennings'dir. http://www3.images.coolsp...056/max-black-profile.jpg
Şu anda bana gelmiş olan istektir. Çok acayip bir şey lan normalde çok efendi bir insanım içimde tüm biriken puştlukları şu an yapasım var. Biri beni durdursun lan!
Bir kadının daha doğrusu bir kezbanın ne kadar sadist olabileceğinin dijital ortama aktarılmış halidir. Kezbanın o yüz ifadesi her şeyi açıklamaya yetiyor.
Cevabı neyzen veriyor:
Ben mecnun muyum da bir o.pu için çöllere düşeyim?
Verirse verir vermezse leyla'yı da s.yim.
(bkz: vermicem vermicem)
Deki sadist kadının sözlük sürümlerinin biz sözlük erkeklerini meraktan öldürtmek için kurdukları tuzak. Zaten bizim başımıza ne geliyosa ya meraktan ya ...tan geliyor.
Not: burada gerçekten hanımefendi olan kadınları tenzih ediyorum.
(bkz: çok fazla konulu izliyorsunuz)
Jesse, michael'ın kapı komşusudur. Micheal'ın kapısını çalar. Evde musluk bozuldu bana yardım eder misin der? Sonra musluğu tamir eden mike'a jesse: balkonumu görmek ister misin der? Ve olaylar gelişir...
(bkz: işte bunlar hep seks)
Gereksiz ve gerici bir kafanın beyanatıdır. Bu kafa erkek çocuğu olunca sevinen; kız çocuğu olunca yas tutan kafayla aynı kafadır. Bu kafa aynı şeyi yapınca oğlunun sırtını sıvazlayıp kızını evlatlıktan reddeden kafayla da aynı kafadır.
Not: erkeğim.
Kimileri tarafından anormal karşılanan erkektir. Böyle bir şerefsizliği (bkz: evet yanlış duymadınız şerefsiz) yapmamak marjinallikse evet ben marjinalim ve sizin normalliğinize ...
Not: üç nokta bırakılan yeri hayal gücünüze bırakıyorum.
Etrafta dolaşan fırlama erkeklerin sayısındaki fazlalıktan kaynaklanmaktadır. Ee tabi eğlenirken piç olacak evlenirken beyefendi olacak. Ya da biz efendi erkekler lobisi ohaa olarak böyle kendimizi avutuyoruz. Kızlar şimdi bize bakmıyorlar ama evlenirken peşimizden koşacaklar diye falan. Bence ikinci ihtimal benim açımdam daha doğru. Tabii hanımlara da saygı duyuyorum hepsi yanılıyor olamazlar sonuçta...
Zaten Tüm dünyada yapılan ihlallerin maalesef had safhadaki halidir. Kadınlar, genel manasıyla haklarını dünya tarihinde ekonomiye katılımları sonucunda kazanmaya başlamışlardır. Yani maalesef maddi anlamda getirileri üst düzeyde olduğu için onların birtakım haklar kazanmasına ses edilmemiştir. Ki bu verilen hakların pek çoğu da kağıt üzerinde kalmıştır. Öte yandan kadınlar zamanla uyanmaya başlayıp aydınlanma sürecine girmiştir. Ve bu süreç sonucunda olaylar kontrolden çıkmıştır. Ancak bu dediğim doğu için geçerli değildir. Ee ne demişler zihniyet değişmediği sürece yasayı değiştirsen ne fayda... biz ülke olarak algımızı değiştirmediğimiz için de o eski zihniyet günümüze dek süregelmiştir. benim şahsi kanatim kadın ve erkeklerin doğası gereği gerek mental gerek fiziki bakımdan farklılıkları olmakla beraber birbirlerine karşı herhangi bir üstünlükleri söz konusu değildir. Kadınlar, eve kapatılmamalıdırlar. Onlar en güzel bir şekilde eğitilmelidir her şeyden önce daha sonra arzu ederlerse de çalışma hayatına atılmalıdırlar. Ve hayatta hak ettikleri değeri görmelidirler.
Not: erkeğim.
Ulusalcı ve ülkücü yazarları rahatsız etmiş yazardır. Siz ne kadar dar kafalı sığ adamlarsınız? insanların özgürce fikirlerini ifade etmelerini bile sindiremiyor musunuz? Bu nasıl bir cehalettir ki saygı ve hoşgörüden bihaber küfürbazlar halini aldınız? Bir insan insani değerler içerisinde yazıyorsa(yani herhangi bir ırkçılık yapmıyor, şiddet veya nefret söylemi içerisinde değilse) bu adama niye saldırırsınız be arkadaşım. Hani nerede o ağzınızdan düşürmediğiniz mevlana'nın yunus emre'nin hoşgörüsü?
Şiir seven insanların iddia etmediği naifliktir. Ancak şiir sevmeyenler şiirseverlere bir saldırı öğesi olarak kullanıyorlar. Vay Arkadaş memlekette şiir sevmek bile suç olmuş. Fuzuli'nin şikayetname'sinden serbest çağrışımla: Şiir sevdüm gerizekalısın deyü aşağıladılar.
Bu ince ruhun bir gereğidir dedüm.
Para getürmeyen gereksüzdür dediler.
Uzun bir aradan sonra döndüğüm uludağ sözlükte gözüme çarpan durumdur. Özellikle kürtlere yönelik(kürt değilim kürtlükle alakam bile yok) ırkçı söylem zaten bir sözlük gerçeği iken bu daha da artmış. Öyle ki: sanki bir küfürmüş gibi "k*rt" şeklinde yazılmış. Her milletin içinde her çeşit insan vardır kardeşim. Bu insanların içinde tıpkı ülkemizde yaşayan diğer milletlerde olduğu gibi (mesela ben çerkezim ve her ne kadar bundan nefret etsem de benim milletimin içinden de bu ülkeye ihanet eden şerefsizler mevcut. Onların hepsinden nefret ediyorum.)hainler var elbette. Ama bu milletin içerisinde o kadar güzel insanlar var ki(pek çok iyi insan tanıdım.) Sormayın. Her milletten iyi, kötü her çeşit insan çıkar.
Kendisine yazdığım şiirler birikerek dağ olmuş yazardır. Yine de yazdığım şiirler yaptığım salaklıkları örtmez. Onu o kadar çok üzdüm ki kendimden nefret ediyorum adeta. Bu da benim cok affedersiniz dengesizliğimden kaynaklanıyor tamamiyle. inişli çıkışlı ve aşırı duygusal yapımdan. Ama bana şiir yazdıran da saçmalatan da aslında aynı şey: bu aşırı inişli çıkışlı duygusal ruh yapısı.
Postmodern(!) Bir hüsn-ü aşk mesnevisi uyarlamasıdır. Şeyh galip'e burun kıvıran bazı entellerin(!) Yere göğe sığdıramadığı romandır. Ancak adamlar öyle bir kafada ki "şeyh galip" deyince gerici, yobaz bir adamla karşılaşmayı bekliyorlar. Halbuki bilseniz bir galip'i, bir tanısanız onu... onun içinde yanan ve tüm âlemi kuşatan aşk alevinden bir haberdar olsanız...
Ama siz de haklısınız be canlar, size medeniyet=batı diye öğretip batıya özenmeyi erdem olarak sayanlar utansın.
Antik çağda kurulmuş ancak zaman ilerledikçe bilhassa 21. Asırla beraber daha fazla insanın hayat tarzını şekillendirmiş felsefi öğretidir. insanların pek çoğu bilhassa 21. Asır ile beraber düşünme, sorgulama ve din afâkını kapatarak Tüketen ancak düşünmeyen çılgın hedonist bir sürü halini almışlardır. Kendilerini kötülüklerden alıkoyan tüm bariyerleri bir bir yıkmakta hiçbir sakınca görmeyen insanlık artık yoldan savrulmaya ve hatta yoldan çıkmaya başlamıştır. Buna müteakiben mutsuz olan insanlık kendisini değişik hazlarla daha fazla uyuşturmuş ve daha fazla aptallaşmıştır. O derece ki insanlar içkilerle, uyuşturucularla ve daha bir sürü başka pislikle hem kendini uyuşturmuş ve hem de yavaş yavaş kendini öldürmüştür. Artık hemen hemen köle halini almış neredeyse özgür insan kalmamıştır görünenin tam aksine. Zira insanlar nefslerinin esiri olmuşlardır bundan alâ kölelik mi olur?
Ali şeriati'nin oğlu ve en büyük çocuğudur. Kendisi şu anda iran'da yaşamaktadır. Sosyoloji ve felsefe profesörüdür. Babasının fikirlerini benimsemiştir.
ilk sahnesi son sahnesine çok güzel bir biçimde bağlanarak usta bir yönetmenlik işine imza atılan belgeseldir.
~~ (bkz: spoiler)~~
Bir kepçe ormanda ağaçları sökmektedir. Ancak bu kepçe operatörü ormanda yalnız değildir. Ormanda hala ilk çağları yaşayan yerli bir kabile vardır. Kabile üyeleri hayatlarında ilk kez gördükleri kepçeyi canavar zannedip ondan korkarlar. Ama öte yandan da canavara yaşam alanlarını yok etmemesi için yalvarmaya giderler. Kepçe operatörü kepçeden iner konteynerinde oturup dinlenmeye başlar kapıyı çalar yerliler korka korka. Her ne kadar kendilerinden farklı olsa da bir insanı gördükleri için mutlu olurlar. Ve hepsinden de önemlisi esas sahne: birbirinin dilini bilmeyen, bunun da ötesinde çok farklı çağlarda yaşayan insanlar "sevgi'nin diliyle" konuşurlar ve anlaşırlar. Günümüzde çok fazla sayıda dil var ancak hepsi yapmacık insan ürünü diller. Bir tanesi hariç: "sevgi dili". Çünkü sevgi dili tüm bir alemi kuşatır ve kalbi kararmamış her insan bu dili konuşabilirler.
~~ (bkz: spoiler)~~
Nereden nereye geldik be. Belgesel ilk insan topluluğu olan pigmelerden günümüze kadar geliyor. Ayrıca bünyesinde pek çok canlandırmayı ihtiva ettiği için hiç sıkmaz. Bu kadar az bölüme sığdırabileceğinden çok fazlasını sığdırmış bir yapımdır.
Amerika'nın bilhassa kuruluş dönemlerini ele alan amerika'nın gelişiminin en çok fen bilimlerindeki gelişmeye bağlı olduğunu anlatan, siyaseti pek çok yerde ihmal eden yavan bir belgeseldir. Tamam kabul ediyorum fen amerika'nın gelişiminde büyük bir rol oynamıştır ama tek başına fen hiçbir halta yaramaz. Sosyal bilimler en az fen bilimleri kadar önemlidir ve amerika bu sosyal bilimler olmasa kozmopolitik yapısından dolayı kurulmadan dağılırdı, farklı etnik gruplar kaynaşamazdı. Amerika'nın sosyal bilgisi Çok fazla sayıda kültürü tek bir potada eritmek yerine tüm farklılıkları bir zenginlik olarak gördüler ve bunun sayesinde kültür çatışması değil kültür zenginliği oluşturdular. Amerika'daki bu sosyal bilgi fennin de gelişimine öncü oldu. Eğer bu sosyal bilgi olmasa bugün amerika hala ufak tefek bir koloni olacaktı belki de kim bilir?
kendisi bana göre en büyük divan şairidir. şiirlerindeki incelikleri sanatlı dili son derece hoştur ancak bence en mühim yanı samimiyetidir divan şiirinin en itici yanı olan yapaylık kendisinde yok denecek kadar azdır çünkü söz sanatlarını, aruzu şiire o kadar iyi yedirmiştir ki şiirlerinde sırıtan yönler bulmak çok zordur. kendisinin en büyük talihsizliği şiiliğinden ötürü kanuni'den himaye görememesidir. kanuni kendisine çok cüzzi bir maaş bağlar onu da devlet görevlileri gereksiz harcama gerekçesiyle vermezler. fuzuli de bunun üzerine birilerini ayar manyağı yapacağı şikayetname'yi kaleme alır. bu manzum mektubun ilk beyiti mektubun muhteviyatını anlamaya yeter: "selam verdim rüşvet değil deyü almadılar.". kendisi esas şöhretini leyla ve mecnun mesnevisiyle kazanmıştır. bilindik bir arap halk hikayesini kendi mürekkebiyle yazarak onu adeta kendi malı haline getirmiştir. kelimeleri öyle güzel işlemiş hoş ayrıntıları o kadar yerleştirir ki zannedersiniz ki kurgu da fuzuliye ait. örnek verecek olursak mecnun hacca gider arkadaşları ona derler ki kâbe'yi ilk gördüğünde dilek tutarsan bu kabul olur de ki allah'ım bana leyla'yı unuttur mecnun kabeyi görür görmez allah'ım bana leyla'yı asla unutturma diye dua eder. su kasidesi de fuzulinin şöhretinde haklı bir paya sahiptir. peygamber sevgisini en iyi anlatan şiir olarak islam tarihinde yerini almıştır. şu beyitteki güzelliğe bir bakın: serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
dâmenin duta ayağına düşe yalvara su.
farsça divanın önsözünde «fuzûlî» mahlasını niçin seçtiğini anlatır. şiire yeni başlarken kendisine bir mahlas bulmak için günlerce düşündüğünü, sonra beğendiği her mahlası başkalarının da almış olduğunu görerek şöyle der: "başkası ile ortak bir mahlas kullanır da şiirde başarısız olursam bana yazık olur. eğer ben başarılı olursam mahlâsdaşıma zulüm etmiş olurum." böylece o, kimsenin beğenmeyeceği "fuzûlî" mahlasını almıştır. bir diğer ilginç nokta ise oğlunun adını fuzuli'nin zıddı olan fazlî koymasıdır bu konuyla alakalı ahdi tezkiresinde olan ilginç bir söz: şimdi hillede iki şair vardır. fuzûlî baba, fazlî oğuldur. dünyanın bütün işleri tersinedir. fazlî baba, fuzûlî oğul olmalıydı. bu sözden anlıyoruz ki fuzuli'nin de oğlu da kendisi gibi şairdir ancak şiirde babasının aksine başarısızdır.